MİLLETİN ŞEKERİYLE OYNAMAYIN AĞZIMIZIN TADI BOZULMASIN

İZMİR
02.03.2018
 

MİLLETİN ŞEKERİYLE OYNAMAYIN

AĞZIMIZIN TADI BOZULMASIN

                                                                                                                                     02 Mart2018

OHAL’le birlikte artan bir şekilde hayatımızın sosyal-ekonomik ve kültürel alanlarına müdahil olan anlayış, son olarak 14 şeker fabrikasının özelleştirilmesi kararını alarak çiftçisinden işçisine-memuruna, köylüsünden kentlisine kadar birçok kesimi olumsuz anlamda etkileyecek bir adım daha atmıştır.

IMF’ye 2000 yılında verilen “Ek Niyet Mektubu” ile başlayan özelleştirme süreci, Şeker fabrikalarının yönetiminin özelleştirme idaresi başkanlığına devredilmesi ve Resmi Gazetenin 21 Şubat 2018 tarihli sayısında, Afyon, Alpullu, Bor, Burdur, Çorum, Elbistan, Erzincan, Erzurum, Ilgın, Kastamonu, Kırşehir, Muş, Turhal ve Yozgat Şeker Fabrikalarının ihale usulü satış kararının yayınlanmasıyla farklı bir aşamaya taşınmıştır. Türkiye’nin kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına ve Orta Anadolu’suna kadar ülke geneline yayılan bu fabrikalar Cumhuriyetimizin ilk yıllarından itibaren sadece ekonomik değer yaratmakla kalmamış, bölgesel kalkınma ve istihdam yaratma gibi devletin yerine getirmesi gereken birçok sosyal politikaya da aracılık etmiştir.

Şeker Sanayi sahip olduğu ileri-geri bağlantılar ve bu süreçte yarattığı katma değer bakımından ülke ekonomisine doğrudan ve dolaylı olarak birçok katkı sunmaktadır. Bu kapsamda Tarıma Dayalı Sanayinin ülkedeki ilk örneklerinden olan Şeker Fabrikaları hammaddesi olan şeker pancarını tarım sektöründen sağlaması açısından on binlerce çiftçinin ve ailesinin geçim kaynağıdır. TÜİK verilerine göre2003 Yılında 460.000 Çiftçi ailesi pancar tarımı yaparken uygulanan politikaların sonucu çiftçi sayısı 105.000’e gerilemiştir. Bu daralma ekim alanlarında da kendini göstermiş 1998 Yılında 5 milyon dekar (5.044.930) olan ekim alanı 2017 yılında 3 milyon 300 bin dekara (3.392.171) gerilemiştir. Binlerce çiftçiye gelir sağlayan şeker pancarı, toprağın fiziksel yapısını iyileştirmesi, biyolojik aktivitesini artırması, münavebeli tarıma imkan vermesi, kendisinden sonra ekilen ürünlerde verim artışı sağlaması ve artıklarının doğal gübre olarak kullanılabilmesi nedeniyle ekonomi kadar ekolojiyi de koruyucu bir özelliğe sahiptir.

Türkiye’de üretici – sanayici ilişkisinin başlangıcı olarak kabul edilen sözleşmeli üretim modeli ilk defa şeker fabrikaları tarafından hayata geçirilmiştir. Söz konusu süreçte üreticilerin kooperatif çatısı altında örgütlenmesi de teşvik edilmiş ve bir model ortaya konmuştur. Şeker pancarı tarımı ülkemizde modern tarım tekniklerinin yaygınlaştırılmasında da önemli bir rol oynamıştır.

Ayrıca şeker pancarı tarımının yan sektörlere yaptığı katkı da göz ardı edilemez. Hayvancılık faaliyetlerinde pancarın yan ürünü olan yaş ve melaslı küspe ucuz hayvan yemi olarak kullanılmakta, pancarın ve şekerin taşınmasında binlerce nakliyeci iş imkanı bulmakta, gıda ve gıda alt sektörlerinde, ilaç ve çeşitli kimyasalların üretiminde, biyoetanol başta olmak üzere, biyoyakıt üretiminde şeker pancarı ve yan ürünleri kullanılmaktadır.

Ayrıca bu fabrikalar sadece şeker üretiminin yapıldığı endüstriyel tesislerden ibaret değildir. Bu fabrikalar içlerindeki eğitim, kültür, sağlık, spor tesisleri ve işçilerin, memurların kısaca emekçilerin yaşadıkları konutlar ile aynı zaman bir yaşam alanıdır. Özelleştirmeler ile bu yaşam alanları rant alanı olma tehlikesiyle de yüz yüzedir.

Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi mısır kaynaklı Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) üretiminden bağımsız düşünülemez. Ekonomik kriz sonrası 15 günde 15 kanun kapsamında yürürlüğe giren 4634 sayılı Şeker Kanunu ile Nişasta Bazlı Şeker üretimine AB ve Dünya ortalamalarının çok üstünde bir miktarda kota tahsis edilmiştir. AB’de %5 olan kota bizde %10 olarak belirlenmiş ve Bakanlar Kuruluna her yıl bu kotayı % 50 oranında artırma imkânı tanınmış ve Bakanlar Kurulu tarafından bu tasarruf her seferinde kotaları artırmak şeklinde uygulanmıştır.  

Mısır dünyada GDO temelli üretilen ürünlerin başında gelmektedir. Pazarı ulus ötesi tekellerin hakimiyetinde olan nişasta bazlı şeker aynı zamanda bir halk sağlığı meselesidir. Dünyada birçok ülke obezite sorunuyla karşı karşıyadır. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’de aynı sorunla daha fazla mücadele etmek zorunda kalacaktır. Halk sağlığı açısından şeker birçok hastalığın tetikleyici olarak gösterilmektedir. Dolayısıyla doğrudan halk sağlığını ilgilendiren bir konuda KİT konumundaki fabrikalar ile kamu yararını gözetmek çok daha olanaklı iken özelleştirmeler sonucu tek amacı karlılık olan firmalar tarafından şeker tüketiminin teşvik edileceği açıktır.

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi için gerekçe olarak diğer özelleştirmelerde olduğu gibi fabrikaların zarar ettiği gösterilmektedir. Oysa gerçek öyle değildir. 2002 döneminde 237.4 milyon Tl kar eden Türkşeker 2016 yılında76.5 milyon Tl zarar açıklamıştır. Üstelik 2001/2002 döneminde 18.800 olan işçi sayısı, 2016/2017 döneminde 8.100 kişiye gerilemiş yani %60 azalmıştır.

Bugüne kadar yapılan özelleştirmeler ile iddia edildiği gibi ne ekonominin etkinliği arttırılmış, ne sermaye tabana yayılmış ne de serbest piyasa sistemi oluşturulabilmiştir. SEK, EBK, YEM SANAYİ ve TEKEL gibi kurumların özelleştirmeleri göz önünde tutulduğunda Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesinin yaratacağı sorunlar bugünden ortadadır. Yapılan, mülkiyeti halka ait olan kamu kurum ve kuruluşlarının yerli-yabancı sermayeye birkaç yıllık karları karşılığında satılması ve şeker ihtiyacını pancar şekeri yerine Nişasta Bazlı Şeker’den karşılamaya yönelik politikalar ile uluslararası tekellere yeni kâr alanlarının açılmasıdır.

Bu satışlar gerçekleşirse bundan, ülke çiftçisi fabrika işçisi, mühendisi, nakliyecisi, esnafı, toplumun tüm kesimleri olumsuz etkilenecek, üretimden kopan çiftçiler, işsiz kalan işçiler yeni kır ve kent yoksulları olarak nüfusa katılacak emek ucuzlaması ve sömürüsünü getirecek, ve sadece yem amaçlı ithal edilebilen GDO’lu mısır kullanımının önünü açacaktır.

Bu nedenle ileri ve geri bağlantıları sayesinde yarattığı ekonomik ve sosyal değerle kamu yararı sağlayan şeker sanayi, özelleştirmeler ile özel sektörün insafına bırakılamaz. Yapılması gereken her biri ayrı değer taşıyan bu kuruluşların daha fazla katma değer ve sosyal refah yaratacak şekilde yeniden yapılandırılarak ekonomiye kazandırılmasıdır.

Kültürümüzde iyi niyet temennisi olan bir söz vardır tatlı yiyelim tatlı konuşalım

Bizde diyoruz ki; milletin şekeriyle oynamayın ağzımızın tadı bozulmasın.

Şeker Fabrikaları Satılmasın.

 

Ferdan ÇİFTÇİ

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası

İzmir Şubesi Başkanı

 

 

Okunma Sayısı: 217