MÜJDE ŞİMDİ DE OT VE SAMAN İTHAL EDECEĞİZ !!!!..

MÜJDE ŞİMDİ DE OT VE SAMAN İTHAL EDECEĞİZ !!!!..
BURSA
03.09.2012
 

 

CANLI HAYVAN, ET VE KURBANLIK İTHAL EDİYORDUK;

ŞİMDİ DE OT VE SAMAN İTHAL EDECEĞİZ.

BU DURUM İTHALATA DAYALI HAYVANCILIK POLİTİKASININ İFLASIDIR.

28.08.2012

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Eker "Türkiye 2002‘de 23 milyar dolarlık tarım hasılası ile dünyada 11. sırada yer alıyordu; 2010‘da 61.8 milyar dolar ile 7. sıraya yükseldik. Fransa, İtalya ve İspanya‘yı geride bıraktık. Şu anda Avrupa‘nın 1. büyük tarım hasılasına sahip ülkesi, dünyanın da 7. tarım ekonomisiyiz. 2023‘te ilk 5‘e girme hedefi koyduk" diyor.

Acaba bu sözler gerçekleri yansıtıyor mu? Biraz yakından bakalım.

2007-2008 yıllarında iki yıl üst üste yaşanan büyük kuraklık önce sütte, sonra da ette krize yol açtı. Hükümet krizin çözümü için iç piyasayı ithalatla terbiye etme yolunu seçti ve 2010‘da canlı hayvan ve et ithalatına karar verdi. Bu süreçte Et ve Balık Kurumu (EBK) aracılığı ile besicilerin elinden et maliyetinin altında satın alındı. Girdi maliyetlerine yetişemeyen birçok dev işletme ile küçük besiciler sektörden çıkmaya başladılar.

Et ithalatının Türkiye‘ye faturası büyük oldu. 2010 yılında et ithalatına izin verilmesinden günümüze kadar ülkeye yaklaşık 3 milyon baş sığır, koyun ve keçi girdi; ithal edilen canlı hayvan, et ve et ürünlerine ödenen bedel 2.6 milyar dolara ulaştı. Yapılan ithalatın amacının tüketiciye ucuz ve kaliteli et sağlamak olduğu iddia edilmesine karşılık, yurt dışından üçüncü sınıf et ithal edildi. Tüketici, yurtdışından kilosu 8 liradan ithal edilen eti 24-25 liradan tüketmek zorunda kaldı; kısacası et ucuzlamadı.

Öte yandan Ülkemizde zaten kısıtlı mera alanları hızla başka amaçlarla kullanılarak azaltılmaktadır. Mülga Köy Hizmetleri‘nin 1971 yılı verilerine göre 21.7, 1991 Genel Tarım Sayımı Sonuçlarına göre 12.3, Tarım Bakanlığı‘nın 2012 yılı verilerine göre ise 8.9 milyon hektar mera arazisi bulunmaktadır. 1935 yılından bu yana mera alanlarının yaklaşık dörtte üçü kaybedilmiştir.

Bu azalışta meraların bitkisel üretime açılmalarının yanı sıra, erken ve aşırı, başka bir deyişle denetimsiz ve bilinçsiz otlatmanın da rolü büyüktür.

Türkiye‘de 2010 yılı itibarı ile yaklaşık 2.2 milyon hektar yem bitkileri ekim alanı bulunmaktadır. Aynı yıl toplam tarım alanlarının 39 milyon hektar, işlenen alanların ise 24.4 milyon hektar olduğu dikkate alınırsa; yem bitkisi alanının toplam tarım alanlarının %5.6‘sı, işlenen alanların ise %9‘unu oluşturduğu ortaya çıkmaktadır. Oysa bu oran üyesi olmaya çalıştığımız AB ülkelerinden Almanya, Danimarka, Hollanda ve İtalya gibi ülkelerde %30‘un üzerinde bulunmaktadır.

Öte yandan 2002 yılında 9.4 milyon hektar olan buğday üretim alanları 2011 yılında 8.1 milyon hektara gerilemiş; yani 1.3 milyon hektarlık buğday tarlası üretim dışı kalmıştır.

1 hektar buğday tarlasından yaklaşık 3 ton saman elde edildiği dikkate alındığında; 1.3 milyon alandan kayıp yaklaşık 4 milyon ton samandır.

Bu verilerden şu noktaya varmak mümkündür: Ülkemizde hayvancılığın temel girdilerinden kaliteli kaba yem üretimi yetersiz olup; yaklaşık 13-14 milyon ton kaliteli kaba yem açığı bulunmaktadır.

Ülkemizde 2009 yılındaki toplam hayvan sayısı 37.7 milyon baş idi. Et krizinin ardından verilen sıfır faizli kredi ile kurulan binlerce işletme için hayvan ithal edildi.

Hayvancılık için verilen krediler görece olarak artmasına karşın, bu süreçte büyük işletmelere ayrıcalık tanınmış; 2002-2011 yıllarını kapsayan dönemde 50‘den fazla büyükbaş hayvanı bulunan işletme sayısı, 4.300‘den yaklaşık 24 bine yükselmiştir.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı‘nın 2012 yılı verileri doğru ise, bu rakam 44.8 milyon başa yükseldi. Hayvan sayısının hızla artmasına karşın kaba yem üretimi aynı oranda artırılmadığı için arz talebi karşılayamadı. Geçen 5 yılda yem bitkilerine yapılan destekler birkaç kuruşluk artışlar dışında sabit kaldı, yani yem bitkileri üretimi yeterli ölçüde teşvik edilmedi. Üstelik Ürdün, Libya, Suudi Arabistan gibi ülkelere kaba yem ihracatı yapıldı.

Sonuçta kaba yem fiyatları patladı. Geçen yıl kilosu 10-15 kuruş olan samanın fiyatı 50 kuruşa; 30 kuruşa satılan yoncanın kilosu 65 kuruşa satılır hale geldi.

Geçen yıl 25 kiloluk balyası 2-3 liraya satılan saman balyası ise 10 liraya yükseldi.

Bunun üzerine hükümet yine iç piyasayı iç piyasayı ithalatla terbiye etme yolunu seçiyor. Bitki karantinası yönetmeliğinde yapılan değişiklik 9 Ağustos 2012 tarihli Resmi Gazete‘de yayınlandı. Bu değişiklikle ithalatı yasak ürünler kapsamında olan kuru ot, sap ve saman bu kapsamdan çıkarılarak ithal edilebilir hale getirildi.

Ülke insanının ihtiyacı olan canlı hayvan ve et ithal ediliyor. Kurban olarak kesilecek hayvanlar bile ithal ediliyor. Şimdi de bu hayvanlara yedirilecek olan ot ve saman da ithal edilecek. Sonra da çıkıp, "Türkiye dünyanın yedinci, Avrupa‘nın bir numaralı tarım ülkesidir" denilecek. Bu sözlerin ne ölçüde doğru olduğunu halkımızın sağduyusuna bırakıyoruz.

Sorunun çözümü; ithalatı teşvik eden politikalar yerine, akılcı bir politikayla Ülkemizin Türkiye‘nin tarım potansiyelini değerlendirerek üretimi desteklemekten; araziyi suyla buluşturarak suyu verimli kullanmaktan geçmektedir.

Kısacası tek çözüm yolu; iflas eden ithalata dayalı hayvancılık politikaları yerine üretim odaklı politikalar uygulamaktır.

TMMBO Ziraat Mühendisleri Odası Bursa Şubesi

 

Okunma Sayısı: 1566