ODA TV: BU ÜLKEMİZ TARIMINA VURULAN BİR DARBEDİR- 24 OCAK 2021
Nurzen Amuran sordu, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez yanıtladı...
Nurzen Amuran: Değerli meslektaşımız arkadaşımız dostumuz, Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te evinin önünde uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetmişti. Dış odakların maşası olmayı bir güç olarak gören, kaba gücü, fikrin önünde tutarak silahla cehaleti yeşertmek isteyenler, belki fiziki olarak aydınlarımızı aramızdan aldılar ama onların devam ettirdiği aydınlanma sürecini hiçbir dönemde durduramadılar, durduramayacaklar. Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Bedrettin Cömert, Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu ve suikasta kurban giden diğer aydınlarımızın, uğruna mücadele ettikleri fikirler, daha güçlendi, çoğaldı. Aydınlanma bir süreçtir, devam ediyor. Önceliği dindarlıkta arayanlara inat, dindarlığı sadece ve sadece kendi inancına göre yüreğinde yaşatan, sorgulamayı başaran, “kindarlığı acizlik olarak gören”, gelişen teknolojiyi ulusal bir birikimle yorumlayan, üretmeyi hedef seçen bir gençlik var aramızda. Bu gençlikten korkan “sözde siyasetçiler”, çareyi kaba kuvvette aramaktadırlar. Maganda-mafya birlikteliğinden güç sağlayanların karşısında, demokratik olgunluğa erişmiş bir aydınlar ordusunun olduğu unutulmamalıdır. 28 yıl önce sevgili Uğur Mumcu ile TRT’de söyleşiler yapabilmiş şanslı programcılardan biriydim. Tehditler, dönemin koşullarında mektup ve telefonlarla gelirdi. Sevgili Mumcu, “bu gönderilen mektupların sayısı önemli değil” derdi. “Çünkü tek bir merkezden atılıyor. Bir organizasyon işi.”
İşte bugünde,16 Ocak günü Selçuk Özdağ’a, sabahları Yeniçağ’daki yazılarını keyifle okuduğum sevgili dostum kardeşim Orhan Uğuroğlu’na ve Afşin Hatipoğlu’na yapılan saldırıların 28 yıl önce Sevgili Mumcu’nun dediği gibi bir suç organizasyonun bir terör örgütünün işi olduğunu artık herkes kabul etmeli. İnanıyorum demokratik olgunluğa erişmemiş siyasi oluşumlar, bir gün bu güzel halkımızın kararıyla siyasette yer bulamayacaklardır. Sevgili Uğur Mumcu’yu saygıyla anıyor, saldırıya uğrayan Sevgili dostum, kardeşim Orhan Uğuroğlu, Selçuk Özdağ ve Afşin Hatipoğlu’na geçmiş olsun diyorum. Artık söz yargıda. Kararlarında bağımsız olmasını beklediğimiz Türk mahkemelerinde. Bizler kaldığımız yerden düşüncelerimizi açıklamaya devam etmeğe kararlıyız. Aydın sorumluluğu bunu gerektiriyor.
Bugün, konuğumuzla birlikte Türk tarımının hangi süreci yaşadığını konuşacağız. Ülke kalkınmasında nelerin yapılması gerektiğini anlatmayı sürdüreceğiz.
Son yıllarda kuraklığın yol açtığı sorunlar daha çok büyük kentlerimizde içme suyunun azaldığı haberleriyle gündeme gelmişti. Oysa kuraklık içme suyumuz kadar tarım sektörünün de en büyük sorunu. Kuraklığa yol açan yağış rejimindeki değişikliklerde doğa dengesini bozan insanoğlunun rolü yok mu? Bugün artık dünya ülkeleri kendilerini sorguluyor ve alınacak kararlarda doğanın korunmasına öncelik veriyor. Peki, biz ne yapıyoruz? Doğamızı tahrip eden kararlar almaya devam mı ediyoruz? Tarım sektörüne hak ettiği önemi veriyor muyuz? Kuraklık dışında bugün yaşanan sorunlar neler, öncelikle hangi kararlarla acil önlemler almak durumundayız? Bu hafta TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Sayın Baki Remzi Suiçmez konuğumuz.
Sayın Suiçmez, öncelikli sorunumuz suya erişim. 2020 yılı Kasım ayında batı bölgelerimizde son yılların en düşük yağışın gerçekleştiği söyleniyor. Sözgelimi Edirne’de yağışlarda %96 oranında azalma olduğu açıklandı. Sonbahar tarımda bazı ürünlerin ekim dönemi olduğu için, çok önemli. Bu yağış tablosunun tarıma yansıyan bölümünü anlatır mısınız?
Baki Remzi Suiçmez: DSİ Genel Müdürlüğü verilerine göre, ülkemizde yıllık su tüketimi 57 milyar m3 olup, bu suyun 44 milyar m3’ü yani %77’si tarımsal sulamada kullanılmaktadır. İçme ve kullanma suyu temini çok önemli olmakla birlikte, kuraklıktan en fazla etkilenen sektör, büyük oranda doğa koşullarına bağlı üretim yapılan tarım sektörüdür.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün kamuoyuna açıkladığı dönemsel Meteorolojik Kuraklık Haritaları ile Aylık Alansal Yağış Raporları incelendiğinde; ülkemizde 2020 yılında olağanüstü çok şiddetli ve şiddetli kuraklık yaşandığı görülmektedir. 2021 yılında da süreceği öngörülen meteorolojik kuraklık sürecinde bölgelere göre değişmekle birlikte ülkemizde ciddi tarımsal kuraklık yaşanmaktadır. TMO Genel Müdürlüğü’nün Aralık 2020 Fenolojik Değerlendirme Raporu’na göre; ülkemizde yağış ortalaması 2019 Aralık ayında 95,3 mm iken 2020 Aralık ayında 44,7 mm’ye düşmüş, yağışlar geçen yıla göre ülke genelinde %53 oranında azalmıştır. Yağışlardaki azalma Ege, Marmara, İç Anadolu’da %80 ilen, Edirne’de %96 düzeyindedir.
Hububat alanlarımızın %78’i kıraç arazilerde olup, sonbaharda kuru tarım alanlarında geçen yıla göre gecikerek kışlık ekimi yapılan buğday, arpa ve mercimekte tohumlar yeterince çimlenemedi. Çıkış başlayan alanlarda çıkışların dalgalı bir seyir izlediği, homojen bir çıkış gerçekleşmediği, yetersiz yağış ve mevsimine göre yüksek seyreden sıcaklıktan dolayı bitkilerin olması gerektiği düzeyin çok altında geliştiği görülmektedir. Kıraç arazilerdeki tav eksikliği ve toprak yüzeyindeki sertleşme de çıkış sorunlarına neden olmaktadır. Bu aşamada sulama imkanı olan yerlerde hububatta sulama gündemdedir. Halk sulaması da denilen yeraltı kuyularında yapılan sulama taban suyu düzeyinin düşmesi nedeniyle güçleşmekte, ekonomik olmaktan çıkmaktadır. Yeterli yağış olmaması durumunda barajların ve göletlerin yeterli su depolayamaması, ayrıca taban suyu düzeyinin azalması anlamına gelen hidrolojik kuraklık ortamında sulanan arazilerimizin de sulanamaması gündeme gelebilecektir.
Amuran: Her ne kadar son günlerde kar yağışı olduysa da yeterli ve dengeli yağışların olmaması ne gibi sonuçları beraberinde getirecektir?
Suiçmez: Kış aylarında yeterli ve dengeli yağışların olmaması durumunda ürünlerde ciddi verim düşüklüğü, üretim miktarı azalması, çiftçinin üretimden çekilmesi, gıda arz açığını kapatmak üzere daha yüksek fiyatlarla dışalım yapılması, dışalım bağımlılığının artması, tüketicilerin daha yüksek fiyata gıdaya erişimi bizleri yakın dönemde bekleyen sorun alanlarıdır.
Amuran: Önlemler açısından ciddi bir eylem planımız var mı, alınan önlemler yeterli mi, şu anda acil olarak hangi tedbirlerin alınması gerekiyor?
Suiçmez: Ülkemizde tarımsal üretim miktarını ve gıda fiyatlarını doğrudan etkileyecek halen yaşadığımız meteorolojik, tarımsal ve olası hidrolojik kuraklık ciddi bir tehdit iken, Tarım ve Orman Bakanlığı’nca hazırlanan ülkesel ve il düzeyindeki Tarım Kuraklıkla Mücadele Eylem Planı kağıt üzerinde kalmakta ve somut önlemler hızla yürürlüğe konulmamaktadır. Oysa, yeterli suyu alamayacak çiftçinin önünü görebilmesi için şimdiden barajlardaki su düzeyi, sulama mevsiminde en iyi ve en kötü senaryolara göre verilebilecek su miktarı açıklanmalı, çiftçi ürün desenini ona göre seçmeli ve üretimini planlayabilmelidir. Kuraklığa bağlı yaşanacak sorunları da dikkate alarak 2021 yılında ödenecek desteklemeler çeşitlendirilmeli ve güncellenerek artırılmalıdır.
Mülga Toprak Su Genel Müdürlüğü ve devamında mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından yapılan etüt çalışmaları sonucunda ülkemizin tarım arazisi miktarının 24 milyon hektar olduğu tespit edilmiş, mevcut su potansiyeli ile ekonomik olarak sulanabilecek arazi miktarı 8,5 milyon hektar olarak öngörülmüştür. Günümüzde maalesef bu geçmiş verilere göre geleceğimizi planlamaya çalışmaktayız. Öncelikle detaylı toprak etüt ve haritalama çalışmaları bitirilerek bugünün koşullarına göre sulanabilecek arazi varlığımızı yeniden belirlememiz gerekmektedir.
Ülkemizde halen yaklaşık 5.6 milyon hektar tarım alanına su götürebilmiş, sulama sistemi olarak yaklaşık %70 düzeyinde açık kanal/kanalet sulama sistemleri kurulmuştur. Sulanan alanlardaki üretim değerinin sulamadan önceki duruma göre yaklaşık 5 kat artması nedeniyle, öncelikle yeni sulama yatırımları ile sulanan arazi miktarımızın artırılması gerekmektedir. DSİ’ye zamanında yeterli ödenek tahsis edilmeli, uzman personel ile kurumsal altyapısı güçlendirilmelidir. Büyük ve küçük su ölçeksel iş bölümü bağlamında, geçmişte önemli görevler yürütmesine karşın kapatılan Toprak Su Genel Müdürlüğü yeniden kurulmalıdır. Toprak etüt ve haritalama çalışmaları yanında, sulama şebekelerindeki arazi toplulaştırması, tarla içi geliştirme hizmetleri, drenaj, çiftçi eğitimi gibi hizmetler bu uzman kamu kurumu tarafından yürütülmelidir. Sulanan alanlarda sulama oranı ve sulama randımanı artırılmalı, tek örgütlenme modeli olarak sulama kooperatifleri desteklenmelidir. Yağmurlama sulamalarda %35, damla sulamalarda ise %65 oranında su tasarrufu sağlanabilen kapalı sistem basınçlı sulama sistemlerinin varlığı halen %28 düzeyinde olup, açık sistem sulamalar yerine bu yatırımlar hızla artırılmalıdır. Yeraltı suları kontrollü kullanılmalı ve kirletici sektörlere karşı korunmalıdır.
Elektrik piyasasının özelleştirilmesi sonrası, halen tarımsal sulama ve elektrik maliyetleri oldukça yüksek olup, çiftçi arazisini ya sulayamamakta ya da ödeyemediği borçları nedeniyle destek paralarına el konulmakta, üretim araçlara icra gelmektedir.
Halen ÇKS sistemine kayıtlı çiftçilerin yararlanabildiği Tarım Sigortaları Havuzu, tüm çiftçileri kapsayacak şekilde yeniden yapılandırılmalı, kuraklık dahil risk havuzu çeşitlendirilmeli, çiftçinin zararları zamanında ve yeterli ödemelerle karşılanmalıdır.
Amuran: Covit 19 nedeniyle bütün dünyada neoliberal politikaların yeniden gözden geçirilme ihtiyacı doğdu. Gelişmiş ülkeler ülke tarımının önemini bu süreçte daha iyi anladı, tarımsal faaliyetleri destekledi ve koruyucu önlemler aldı. Sözgelimi hububat ihracatına kısıtlamalar getirdi, tarım sektörüne destekler sağlayarak milli bir dayanışma politikası uyguladı. Sizler daha ayrıntılı incelemişsinizdir. Ülkeler, somut olarak ne gibi desteklerle kendi üreticisine yardımcı oldu?
Suiçmez: Tarım sektörü büyük oranda doğa koşullarına bağlı olması nedeniyle tüm dünyada korunan, desteklenen bir sektördür. Covid-19 salgınında, insanların ilkönce market raflarına koşarak gıda stoku yapması bizlere tarımın ve gıdanın önemini, tarımın her koşulda desteklenmesinin bir zorunluluk olduğunu gösterdi. Pandemi, küresel düzeyde uygulanan tarım ve gıda politikalarının değişmemesi halinde dünyada bir gıda kıtlığı ve gıda krizi yaşanacağını açıkça gösterdi. Küresel salgın, dünya genelinde kamunun rolünün, özel sektöre bağlı serbest piyasa ekonomisinin, küresel ticaret kurallarının ve uluslararası ilişkilerin yeniden sorgulanmasına yol açtı. Pandemi yasakları nedeniyle mevsimlik işçi temininde ve gıdaya erişimde tedarik zincirlerinde yaşanan ciddi aksaklıkların salgından daha tehlikeli sonuçlar doğurabilecek olması, tüm ülkelerin tarım politikalarını yeniden gözden geçirmelerini zorunlu kıldı. Pandemi sürecinde gelişmiş ülkeler mevcut yüksek desteklerini ödemeye devam ederken, ek tarımsal ve kırsal ekonomik destek paketleriyle üreticilerine desteklerini artırmakta, kendi üretimlerini ve stoklarını yükseltmeye çalışmakta, sınırlarını kapatmakta, ihracat yasakları koymakta, yeni korumacılık önlemlerini gündeme getirmektedir.
Dünya ekonomisinin en gelişmiş ülkeleri olan ABD ve AB, Pandemi sürecinde tarımsal üretimi artırmak ve gıda gereksinimlerini karşılanması için ek ekonomik destekleri gündeme getirdi. ABD, ilk aşamada tarımda 19 milyar dolar ek destekleme yapacağını açıkladı. AB, 2021-2027 tarımsal destek bütçesini açıklayıp üreticilerin önünü görmesini sağlarken, 1 trilyon Euro ek bütçe ile 750 milyar Euro toparlanma fonu oluşturdu. AB çiftçisine ürettiği brüt hasılanın %16’sına kadar destekleme yaparken, Türkiye’de bu oran %3,6 düzeyinde kaldı. Günümüzde ülkemiz çiftçisine göre Almanya çiftçisi 18.4 kat, Fransa çiftçisi 16.7 kat fazla desteklenmektedir. Böyle bir ortamda çiftçimizin gelişmiş ülke çiftçileri ile rekabet edebilme şansı bulunmamaktadır.
Amuran: Bu süreçte bizde alınan önlemler neler oldu, hangi koruyucu tedbirler getirildi?
Suiçmez: Ülkemizde tarım sektörümüze yönelik pandemiye özel ciddi hiçbir önlem alınmadı. Geçmiş yıla ilişkin yetersiz desteklerin geç ödenmesi pandemi önlemi gibi sunulmaya çalışıldı. Derinleşen ekonomik kriz ve fahiş döviz artışı karşısında dövize bağlı mazot, gübre, ilaç, yem, tohum gibi girdilerde maliyeti azaltıcı vergi düzenlemeleri gündeme gelmedi. Ek ekonomik destek paketlerinde tarım sektörü yer almadı. Kamu borçları yapılandırılırken çiftçi borçları kapsama alınmadı.
Hafta sonu sokağa çıkma ile 65 yaş üstü yasaklarının ilk aşamasında üreticilerimiz ve meslektaşlarımız unutuldu. Bu aşamada kamuoyunun dikkatini çekmeye çalıştık, İçişleri Bakanlığı’nın sonraki düzenlemeleri ve İl Hıfzıssıhha Kurulu kararlarıyla iller arasında bir süre farklılık yaşanarak pandemi yasaklarından tarım kesiminin muafiyeti sağlandı. Özellikle çay ve fındık hasadı aşamasında mevsimlik işçi sorununa yönelik geç de olsa önlemler alındı. Ülke düzeyinde mevsimlik gezici geçici işçilerin yıllardır gündemde olmasına karşın çözülmeyen sorunları pandemi sürecinde de ciddi olarak yaşandı.
Tüm uyarılarımıza karşın ülke düzeyinde, “Tarımsal Üretim Seferberliği” ilan edilerek tüm ürünlerde tüm illerde tüm girdilerde hibe yardımı ile tüm ekilebilir arazilerin üretime katılması yerine; 7 üründe 21 ilde üreticilere tohumların %75’inin hibe edilmesi ile ek hazine arazilerinin tarıma açılması gibi küçük çaplı pansuman önlem niteliğindeki gıda arzı sorununu çözmekten uzak parçacı projeler gündeme geldi.
Kendimize yeterli olmadığımız arz açığı olan ürünlerde ülke düzeyinde yeterli ve zamanında ödenen desteklerle yönlendirilen üretim planlaması yerine ürün, hammadde ve girdilerde dışalım tercihine devam edildi. Ülkemizde buğday, arpa, mısır, ayçiçeği dahil sadece gümrük vergilerinin düşürülmesi ya da sıfırlanmasıyla gıda fiyatlarının düşmediğinin görülmesine rağmen, gıda fiyatlarını dışalımla terbiye etme anlayışı ülkemizi birçok üründe dışa bağımlı hale getirirken, kendi çiftçimizden esirgenen destek başka ülke çiftçilerine verilmeye devam etti.
Ülke düzeyinde farklı sektörlere mekan olacak toprakların Arazi Kullanım Planlaması bütününde yer seçimi yerine proje özelinde verilen izinlerle tarım arazilerimizin amaç dışı kullanımı yanlışına devam edildi. 7255 sayılı Gıda, Tarım ve Orman Alanında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun’da yanlış kullanımlara karşı getirilen para cezaları yetersiz kaldı. ODA’mız 2020 yılında üretim alanlarımız olan tarım arazilerimizi ve meralarımızı korumak için çok sayıda iptal davası açtı.
Amuran: Enflasyon ve dövizlerde görülen yükseliş en çok tarım kesiminde, girdi maliyetlerine büyük bir yük getirdi. Çiftçinin borçlarına değineceğiz ama önce şunu açıklamanızı isteyelim. Çiftçi kuraklık ve girdi maliyetlerine göre ekeceği ürünler yerine farklı ürünlere karar vermek zorunda bırakıldı. Tarım politikaları ve planlama açısından bu bir risk taşımıyor mu?
Suiçmez: Tabii ki taşıyor. Oda’mıza göre, pandemi sürecinin belirsizliği ve ülkemizde yaşanan ciddi kuraklık sorununun da etkisiyle, 2020 yılında yapılmayanları da dikkate alarak, 2021 yılı ve sonrasının genel ekonomi ve de tarım sektörü için kriz yılları olmaya devam edeceğini öngörmekteyiz.
Arz açığı ya da fazlası üretim sorununun tarımsal desteklerle yönlendirilecek şekilde ülke düzeyinde yapılması gereken tarımsal üretim planlaması ile çözülmesi gerekir. Bu konuda tercih çiftçiye bırakılmamalı, uzun yıllar ötesini düşünerek üretim miktarları kamu denetimi ve gözetiminde yönlendirilmelidir. Üretim yanında gıda tedarik zincirinin güçlü özerk demokratik üretici ve tüketici kooperatifler eliyle yürütülmesi yerine, tarımsal üretim planlamasının ve tedarik zincirinin yalnızca kâr mantığıyla hareket eden zincir marketlere ve özel tekellere bırakılması da doğru bir politika tercihi değildir.
Amuran: Çiftçiler yaşadıkları sorunlar nedeniyle borçlarını zamanında ödeyemediler. Alacaklarını tahsil etmek için, tarım kredi kooperatifleri, çiftçilerin traktörlerini, üretim araçlarını, hayvanlarını haczetme kararları aldı. Ancak kamuoyunun tepkisi nedeniyle bu kararlarını üç ay ertelediler. Bu süre çiftçimizin rahatlaması açısından yeterli mi? Banka borçları hangi seviyede?
Suiçmez: Öz sermayesi yetersiz çiftçimiz uzun yıllardır uygulanan yanlış tarım politikaları sonucu bugün dışarıdan kredi kullanamazsa üretim yapamayacak duruma gelmiştir. Çiftçimizin borç kaynakları kamu ve özel bankalar, tarım kredi kooperatifleri, bayiler ve tüccarlardır. Ülkemizde tarım sektörünün GSMH’dan aldığı pay 2012 yılında 67 milyar dolar iken 2019 yılında 48 milyar dolara düşmüş, aynı dönemde tarım sektörüne kullandırılan nakdi kredi miktarı 34 milyar TL’den 132 milyar TL’ye yükselmiştir. Bankalar dışında kooperatifler ve özel sektöre olan borcun toplamı 180-200 milyar TL’yi bulmuştur. BDDK Kasım 2020 verilerine göre; bankalarca kullandırılan balıkçılık dahil toplam 132 milyar lira tarımsal kredinin 126 milyar TL’si nakdi kredi, 5.1 milyar TL’si takipteki kredidir. 5.6 milyar TL ise gayri nakdi kredi kullanılmıştır. Çiftçilerimizin 132 milyar TL krediye karşılık 225 milyar TL üzerinde teminat göstermesi sonucu traktörü, hayvanı, evi, arsası üzerine ipotek konulmuştur.
17 Kasım 2020 tarih ve 31307 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 7256 sayılı “Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” kapsamında toplam 500 milyar TL karşılığı kamu alacağı yeniden yapılandırılırken çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası borçlarının yeniden yapılandırılması ile ilgili bir düzenlemeye yer verilmedi. Pandemi sürecinde yeterli desteği zamanında alamayan, dövizi bağlı girdi fiyatları artışıyla üretim maliyetleri sürekli artan, dışalım baskısıyla ürün fiyatlarının maliyetini karşılayamadığı günümüzde, aldığı krediyi geri ödemekte zorlanan çiftçimizin ipotekli malları üzerinde dediğiniz gibi, öncelikle Tarım Kredi Kooperatifleri haciz işlemine başladı. Amasya’da, Kayseri’de traktörüne, Kars’ta hayvanına icra gelen çiftçilerimiz basında gündem oldu. Tarım Kredi Kooperatiflerinin ana para ve borç yapılandırması yerine, haciz işlemlerini 3 ay ötelemesi kamuoyunu oyalama manevrası olup yaşanan sorunu çözmeyecektir. Her ne kadar kamuoyuna yeterince yansımasa da kamu ve özel bankaların ipotekli çiftçi arazilerine el koyduğu, tarım alanlarında ciddi bir mülkiyet değişikliği de somut bir gerçektir.
Üreticinin kâr ederek üretimde bulunamaması ve öz sermayesini artıramaması halinde kredi-borç-icra döngüsünde üretim araçlarına el konulması sorunu aşılamayacaktır. Borcu borçla kapatmaya çalışma, borcu sürekli öteleyerek borç kıskacından çıkamama kısır döngüsünden çıkmak için, çiftçinin daha fazla gelir artışı sağlayarak artan borcunu zamanında ödeme ortamı yaratılmalıdır.
Amuran: Bu ortam nasıl yaratılacaktır, çözüm nedir?
Suiçmez: Çözüm, özellikle takipteki çiftçi borçlarının derhal yapılandırılması, borç faizlerinin silinmesi, aldığı yıl koşulları üzerinden anapara ödemelerinin 5 yıla eşit taksitle ötelenmesidir. Kısa dönemli faiz ertelemeleri ya da haciz işlemlerinin 3 ay ertelenmesi çiftçinin borç batağında yaşadığı kısır döngüyü aşabilmesi için yeterli değildir.
Amuran: Çiftçi hem borçlu hem de alacaklı durumunda. Hükümetin zamanında ödemediği destekler yüzünden sizin de değindiğiniz gibi çiftçi giderek artan borçlarla baş başa. Tarımsal desteklemeler için bütçeden ayrılacak kaynağın milli gelirin %1’inden az olamayacağı hükme bağlanmış. Uygulamalarda bu düzenlemeye ne kadar uyuldu?
Suiçmez: Evet vurguladığınız gibi çiftçimiz, devletten alacaklı durumda, ancak alacaklarını bir türlü zamanında ve yeterli miktarda alamıyor. Sözünü ettiğiniz düzenleme, 2006 yılında çıkarılan 5488 sayılı Tarım Kanunu’nun 21. Maddesi. Bu düzenlemede tarımsal desteklemeler için bütçeden ayrılacak kaynağın milli gelirin %1’inden az olamayacağı hükmüne rağmen, verilen desteğin milli gelire oranı yıllara göre %0,4-0.6 aralığında kaldı. Yasanın açık hükmüne rağmen bugüne kadar bu koşula hiç uyulmadı.
2019 yılında 16,1 milyar TL, 2020 yılında 22 milyar TL olan Tarım ve Orman Bakanlığı destekleme bütçesi, 2021 yılı için yine 22 Milyar TL olarak teklif edildi, TBMM görüşmelerinde bu miktar 24 Milyar TL’ye çıktı. Oysa 5488 sayılı Yasaya göre çiftçilerimize verilmesi gereken destek miktarı 2020 yılı için en az 43 milyar TL, 2021 yılı için daha da fazla olmalıydı. Son yıllarda çiftçimiz devletten halen yaklaşık 211 milyar TL alacaklı durumdadır.
Amuran: Hayvancılıkta 2021 yılı nasıl geçecek? 2020 yılında, yemin hammaddesinin en az yüzde %50’si dışa bağımlı olduğu için dövizdeki artış yem fiyatlarını da etkilemişti. Çiğ sütün fiyatı bir yılı aşkın bir süre devlet eliyle sabit tutulduğu için üretici zarara uğramıştı ve elindeki süt ineklerini kesmek zorunda bırakıldı, değil mi?
Suiçmez: 2021 yılı bitkisel ürünler yanında hayvancılıkta da, gerek üreticimiz açısından gerekse tüketicimiz açısından zor bir yıl olacak. Hayvancılık desteği 2020 yılında 6 milyar 862 milyon TL iken 2021 yılında 6 milyar 324 milyon lira TL’ye düşürüldü. Hayvancılık desteklerinde kesinti oranı %9,6 düzeyinde.
Hayvancılık destekleri kapsamındaki yem bitkileri üretim desteği 2019 yılında 10 kategoride verilirken 2020 yılında 6 kategoriye düşürülmüştür. Ayrıca, destekleme miktarında bir değişikliğe gidilmemiştir. Çoban istihdam desteği değişmemiştir. 2019 yılında ödenen hayvan hastalıkları tazminatı desteği kaldırılmıştır. Açıklanan önlemler yaşanan sorunları çözmeye yeterli olmayacaktır.
Yemde %45-50 oranında dışa bağımlı olmamız artan döviz kurları nedeniyle hayvancılığımızı olumsuz etkilemektedir. Dövizdeki artışa göre yükselen yem fiyatları döviz kurları düşünce düşmemekte, sürekli artmaktadır. Çiğ süt üreticisinden esirgenen desteğin yansıması bir sonraki aşamada kesimler sonucu et sorunu olacak, ot-et-süt bütünündeki yanlış politikalara et ve süt ürünlerinde tüketicilere yüksek fiyatlar olarak yansıyacaktır. Ve maalesef, kendi üreticimizden esirgediğimiz destekler yerine dışalım artacak ve dışarıya bağımlılık süreci artarak sürecektir.
Amuran: İthalatı özendirecek kararlarla bazı ürünlerin gümrük vergi oranlarının düşürülmesi tarıma yönelik bir darbe değil midir? Bütün dünya korumacı önlemler alırken geçen yılın başlarında Mart ayında açıklanan “Ekonomik İstikrar Kalkanı programında” ve yılın sonlarında hazırlanan “ek ekonomik destek paketlerinde” tarım sektörüne yeterince yer verilmemesini siz nelere bağlıyorsunuz?
Suiçmez: Dünya Sağlık Örgütü’nün “pandemi” ilan ettiği Koronavirüs (Covid-19) salgınının yarattığı risklere karşı ABD, AB, Rusya dahil tarım sektörüne yönelik ek ekonomik önlemler alınırken, ülkemizde Cumhurbaşkanı tarafından 18 Mart 2020 tarihinde açıklanan “Ekonomik İstikrar Kalkanı”, 25 Mart 2020 ile 14.12.2020 tarihinde açıklanan “Ekonomik Destek Paketi” adlı ek ekonomik tedbirler paketlerinde tarım sektörü yer almadı. Oysa, tarımsal örgüt enflasyonunda aslında örgütsüz olan çiftçilerimiz üretimden çekilirken, son yirmi yılda 3,5-4 milyon hektar işlenebilir tarım arazisini ekmekten vazgeçti. Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS)`ye kayıtlı çiftçi sayısı 2003 yılında 2,8 milyon iken, 2019 yılında 2,1 milyona 2020 yılında 1.8 milyona düştü, yaklaşık 900 bin çiftçi son derece yetersiz olan tarım desteğini bile almayı bıraktı. Üreticilerin bir kez üretimden koptuktan sonra tekrar tarımsal üretime dönmeleri oldukça zor, hatta olanaksızdır. Yerli üretimi ve üreticimizi koruyan destekleyen somut önlemler alınmadığı sürece çiftçilerimizin tarımdan kopuşu hızlanacaktır. Gerek üretim alanlarının daralması, gerekse çiftçi sayısındaki düşüş, tarımda ciddi bir üretim sorunumuz olduğunu açıkça göstermektedir.
Bu süreçte stoklarımız yeterli denilirken sürekli dışalım ihaleleri gündeme geldi. Ülkemizde ayçiçeği, mercimek, çeltik, pirinç, soğan ve patateste gümrük vergileri düşürüldü. Buğdayda %45, arpada %35, mısırda %25 olan ithalat gümrük vergisi Ekim ayında önce 31 Aralık 2020’ye kadar, daha sonra 30 Nisan 2021’e sıfıra indirildi. Önemli miktarda buğday aldığımız Rusya Federasyonu ise buğday, arpa ve mısır ihracatına ek gümrük vergisi uygulayacağını resmen açıkladı. Bu vergilerin ülkemize etkisi ise fiyat artışı olarak yansıyacaktır. Üretimi artırma yerine gümrük vergilerini sıfırlama gibi bir dış ticaret politika tercihi ülkemiz tarımına vurulan bir darbedir.
Serbest piyasanın en acımasız, en kuralsız hali bugün Türkiye`de tarım ve gıdada yaşanıyor. Pandemi sürecinde tüm dünyada tarım sektöründe üretim ve dış ticarete yönelik korumacılık önlemleri artarken, ülkemizde ek tarımsal ekonomik önlemler paketi yürürlüğe girmesi gerekirken, mevcut ve gelecek desteklerin de azaltılmasını en hafif deyimle aymazlık olarak görmekteyiz.
Amuran: Oda olarak sizin çözüm önerilerinizi alalım: Zaman zaman basına yaptığınız açıklamalarda, stratejik bir öneme sahip olan tarım sektörüne kamucu bir yaklaşımla bakmak gerektiğini söylüyorsunuz. İşe nereden başlamak gerekir, Mevzuat yeterli mi sizin önerileriniz neler?
Suiçmez: Ülkemizde önceki yıllarda olduğu gibi pandemi sürecinde de yapısal sorunları çözmek yerine “yerli ve milli” söylemi dışında maalesef yerli üretimi ve üreticiyi korumaya yönelik somut ekonomik desteklere dayalı üretim seferberliğine yönelik kamucu tarım politikaları uygulamaya konulmamaktadır. Covid-19 salgını sürecinde dünya ölçeğinde yeniden gündeme gelen dış ticaretteki korumacı tercihlerden ve tarımı destekleyici politikalardan ders çıkararak, ülkemizdeki dışa bağımlı özelleştirmeci destekleri azaltan “neoliberal tarım politikaları” yerine, bir an önce üretim odaklı ulusal çıkarlara yönelik yerli üretimi ve üreticimizi koruyan ve gıda arzı sorunumuzu öncelikle iç üretimle sağlayan “kamucu tarım politikası” değişikliğine gidilmelidir. İşe politika değişikliğinden başlamalı, kamucu politikalar sadece yasal değil, kurumsal ve finansal araçlarla birlikte yaşama geçirilmelidir. Çiftçilerimizin kâr ederek tarım ürünlerini sürekli üretebileceği olanakları güçlendirerek dış ülkelerle rekabet edebilmesi ve tüketicilerimizin de üretilen ve işlenen gıdalara uygun fiyatta sürdürülebilir bir şekilde ulaşması kamucu bir politika tercihi ile mümkündür.
Ülkemizde tarım sektöründe köklü ve çok boyutlu sorunlarının hızla çözümü için, stratejik bir sektör olan tarım sektörü gecikmeksizin korunmalı ve somut önlemlerle rant ve faiz ekonomisinden üretim ekonomisine geçilmelidir. 5488 sayılı Tarım Kanunu gereği, bütçeden tarıma ayrılan kaynak, 2021 yılı bütçesi ve sonraki yıllar için gayrisafi millî hâsılanın en az %1’i düzeyine yükseltilmelidir. 2019 yılı destekleme ödemeleri tüm illerimiz için derhal ödenmeli, 2020 destekleme ödemeleri ise 2021 yılının en geç ilk yarısında ödenmelidir. Yerinde sayan destekleri ve ciddi tehditleri dikkate alarak tarım sektörü için Ek Tarımsal Ekonomik Destekler Paketi açıklanmalıdır. Ülkemizde üreticiyi terbiye amaçlı tarımsal ürün ve tarımsal hammadde dışalımı kısıtlanmalı, gümrük vergileri düşürülmemeli ya da sıfırlanmamalıdır. Tarım arazilerimizi koruyacak şekilde ülke düzeyinde “Arazi Kullanım Planlaması” yapılmalıdır. Ülke ve bölgeler düzeyinde büyük ova koruma alanları başta olmak üzere korunan ve sulanan tarım arazilerimizde üretim miktarı artışı, ürün çeşitliliği, üretim sürekliliğini sağlayacak ve Tarım Kanunu’na göre belirlenen zamanında ödenecek somut desteklerle yönlendirilecek “Tarımsal Üretim Planlaması”na geçilmelidir. Ülke düzeyinde “Tarımsal Üretim Seferberliği” ilan edilmeli, girdi maliyetleri düşürülmeli, ucuz kredi olanakları oluşturulmalı, artırılacak ürün ve girdi destekleri üretime ve üretene verilmelidir. Dövizdeki artışa paralel artan girdi fiyatlarındaki kaçınılmaz yükselişi önlemek ve üretime kesintisiz devam etmek için gübre, tohum, ilaç, yem, mazot, elektrik gibi temel girdilerin maliyetleri düşürülmeli, tarımsal girdilere destek verilmeli, KDV/ÖTV indirimi dahil üreticiyi ve üretimi rahatlatıcı önlemler ivedilikle alınmalıdır. Üreticilerimizin kamu ve özel bankalar ile Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldıkları krediler yapılandırılmalı, faiz silinmeli, anapara için kredinin alındığı dönemin faiz koşullarıyla 5 yıla yayılan bir yapılandırma gündeme gelmelidir. Çiftçilerin BAĞKUR ve SSK borçları ertelenmelidir. Kredi Garanti Fonu (KGF) kredileri tarım işletmelerini de kapsamalıdır. Tarımsal sulama yatırımları artırılmalı, elektrik ve su için çiftçi borçları yapılandırılmalıdır. Tarımsal girdilerin üretilmesi ve üreticiye ulaştırılması konusunda ülkemiz için farklı seçenekler aranmalı, öncelikle tarımsal ilaç ve gübre olmak üzere yerli girdi üretimine yönelik gerekli ar-ge çalışmaları hızlandırılmalı ve süreç koşulsuz desteklenmelidir. Zincir marketlerin piyasadaki tekelci rolü denetim altına alınmalı, demokratik güçlü üretici ve tüketici kooperatifleriyle aracılık sistemi kısaltılarak üreticinin kazanacağı ve tüketicinin yeterli ve ucuz gıda tüketebileceği bir gıda tedarik zinciri kurulmalıdır. Kuşkusuz bu önlemlere tarımsal altyapı sorunlarını gidermeye yönelik pek çok çözüm önerisi de eklenmelidir.
Amuran: Bugün stratejik öneme sahip olan tarım politikamızdan ve yaşanan sorunlardan söz ettik. Yediğimiz gıdaların hangi sıkıntılarla soframıza ulaştığını o zorlukları yaşayanların üreticilerin bulundukları dar boğazdan nasıl çıkarılması gerektiğini anlattınız. İlgililer ve yetkililer dileriz önerilerinizden yararlanırlar. Bu arada şunu da vurgulayalım. Sizlerin ayrıca mesleki problemleriniz de var. O konuyu bir başka sohbetimize bırakalım. Çok teşekkürler.
Suiçmez: Biz teşekkür ederiz.
Röportaj: Nurzen Amuran
Odatv.com