ORMAN ALANLARI DEĞİL ASLINDA GELECEĞİMİZ SATIŞTA!

MERKEZ
19.04.2012
 

BASINA VE KAMUOYUNA DUYURUMUZDUR

19 Nisan 2012

 

ORMAN ALANLARI DEĞİL ASLINDA GELECEĞİMİZ SATIŞTA

18 Nisan 2012 tarihinde iktidar ve muhalefet partilerinin büyük uyumuyla kamuoyunda 2B kanunu olarak bilinen  "Orman Köylülerinin Kalkındırılmalarının Desteklenmesi ve Hazine Adına Orman Sınırları Dışına Çıkarılan Yerlerin Değerlendirilmesi İle Hazineye Ait Tarım Arazilerinin Satışı Hakkında Kanun" kapsamı genişletilerek dün itibari ile kanunlaşmıştır.

Kamuoyunda 2b arazileri olarak bilinen "orman vasfını kaybetmiş" bir başka ifadeyle Orman alanlarının işgali ile işgalcilerince ormanlar kesilerek yerine villalar, konutlar, ticarethaneler dikilmiş alanların işgalcilerine satılması hepimizin bildiği gibi İstanbul`un akciğerlerini talan eden zihniyetin iktidara gelmesi ile birlikte kamuoyunun gündemini meşgul etmeye başlamış, yeni orman alanları işgalleri için de yeni bir ivme yaratmıştı. O günlerde Ormanların korunması yönünde olan muhalif siyasal partilerin söylemleri, günümüzde kamu mallarının ranta ve talana açılması noktasında iktidarla olağanüstü bir ittifaka dönüşmüş durumdadır.

Kanun ile Orman alanlarının tarımsal gerekçelerle işgalli olan kesimlerinde Orman ve Su İşleri Bakanlığı yetkili bakanlık olarak tanımlanırken, iskanlı alanlar ile iskana açılacak "proje"  alanları tapuda Hazine adına tescil edildikten sonra Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yetkisine bırakılmakta, bu alanlardan elde edilecek gelirlerin %90`ı ise kentsel dönüşüme kaynak sağlamak amacı ile Genel Bütçeye gelir olarak aktarılmakta, kanun adında yer alan "Orman Köylülerinin Kalkınmalarının Desteklenmesi" işlemine ilişkin her hangi bir hükme kanun içinde yer verilmemektedir.  Bu satış işlemlinden elde edilecek gelirin %90`ına kadar olan kesiminin "kentsel dönüşüm" amacıyla kullanılmak üzere Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bütçesine özel ödenek olarak gelir kaydedilirken, her nasıl olacaksa bilinmez bir biçimde elde edilen gelirin %10 luk kesimiyle de satışı gerçekleşen orman alanlarının iki katı kadar alanın ıslahı, orman köylerinin nakli, iskanı ve kalkındırılması amacıyla Orman Genel Müdürlüğü kullanımına tahsis edilmektedir.

Komisyon görüşmelerinde her ne kadar 2b uygulamalarının 1982 Anayasasında belirtilen tarihi esas almakta olduğu dile getirilmekle birlikte kanun içeriğinde anılan alanların 31.12.2011 tarihinden önce kullanıcısı olmak kaydı getirilerek, 2b alanlarını için geçerli olan köy nüfusuna kayıtlı kullanıcılarına yapılmasına ilişkin tahsis kaydı da kaldırılmış, işgalli orman alanlarının işgalcileri adına satışı işlemi bu kanunla gerçekleştirilmiş durumdadır.

 

BÖYLECE 2B ALANLARININ SATIŞINA YÖNELİK İLK HABERLERİN ORTAYA ATILDIĞI 2002 YILINDAN BU YANA ORTAYA ÇIKMIŞ OLAN YENİ İŞGALCİLER DE KAPSAMA ALINARAK ORMAN YAĞMASI MEŞRULAŞTIRILMIŞ OLMAKTADIR.

 

Orman ve hazine alanlarının talanıyla da yetinilmeyen Kanunda,  ilk kanun teklifinde yer almayan;

-          Devlet ormanlarında toplu yerleşimin bulunduğu alanların Bakanlar Kurulunca "yayla" ilan edilerek bu alanlarda mevcut yapılaşma durumunu belirleyen vaziyet planları yapılarak, tespit edilen taşınmazların Anayasa`nın 169 ve 170. Maddeleri değiştirilinceye kadar Orman Genel Müdürlüğü adına tescil edilerek işletmeye alınması ve işgalci yapı sahiplerine kiralanması, Orman Genel Müdürlüğünce yapılacak planlarla devlet ormanı niteliğindeki "yaylalarda" bina ve tesislerin yapılabilir hale getirilmesi,

-          Orman alanlarında ve özel ormanlarda %6 olan yapı hakkının %15`e çıkarılması

-          Üniversite ve yurtların kurulabilmesi için Orman alanlarının YÖK`e bedeli karşılığında satılabilmesi,

-          6831 sayılı kanunun 8. Maddesi uyarınca 31.12.2011 tarihinden önce müsaderesine karar verilen ve tapuları iptal edilen fabrika ve ticari tesislerin işgalcilerine 29 yıllığına kiraya verilmesi de kabul edilmiştir.

"Orman Köylülerinin Kalkındırılmalarının Desteklenmesi" kılıfı altında 410.000 ha. Orman alanı işgalcilerine satılması karara bağlanırken, bununla da yetinilmeyip, hazineye ait  927.000 ha. Arazinin de tarım vb. amaçlarla kiracılarına veya isteklilerine satışı, bir başka ifade ile ülkemizin  8. Büyük ili olan Eskişehir ili ile eşit yüzölçüme sahip bir alanın satışı  kabul edilmiş durumdadır.

İşgalcilerin ihyası o kadar öncelikli bir sorun olarak belirlenmiştir ki; işgalcilerine rayiç bedelinin %50`sine, peşin ödeme halinde %20 daha indirim yapılarak satışı planlanan kamu alanlarından, kamu hizmetine tahsisi gereken alanların kamulaştırılması halinde rayiç bedelin %100`ü ödenerek geri alınması bu yolla işgalcilere haksız kazanç sağlanması da kanun teklifinin 10. Maddesinde hükme bağlanmıştır.

Kanun teklifi sadece işgalli alanları değil, işgal edilmemiş ancak kentsel dönüşüm yapılarak daha yüksek rantlara konu edilebilecek, deprem vb. doğal afetler durumunda kullanılmak üzere talep edilmiş olup ta bu amaçla kullanılmamış orman alanlar da dahil olmak üzere orman alanlarını da "Proje Alanı" tanımı altında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı kullanımına tahsis etmektedir.  

Kanunun "proje alanı" tanımı kentsel dönüşüm amacıyla kullanılabilir orman alanlarına atıfta bulunarak bu alanları Çevre ve Şehircilik Bakanlığının insaf ve yetkisine bırakırken, bu alanlarda yapılacak planlama çalışmaları sırasında diğer kamu kurum ve kuruluşlarından görüş alma zorunluluğu da ortadan kaldırılarak, doğal ve kültürel varlıkların bulunduğu sit alanlarında, sulama alanlarında vb. imar mevzuatı ile belirlenmiş kriterlerin hiç birine tabii olmaksızın "proje alanlarının yapılaşmaya açılmasını hükme bağlamaktadır. Bu yolla orman alanlarının yanı sıra, kıyıların, meraların, kültürel varlıkların, halk sağlığının ve gelecek kuşakları devretmemiz gereken tüm değerlerin tahribatı için bu güne dek görülmemiş bir düzenleme hükme bağlanmış durumdadır. Öyle ki; içme ve kullanma barajları için getirilmiş olan 700m. lik içinde tarım bile yapılamayan "mutlak koruma bandı" bu kanun özelinde 300m. ye indirilerek "göl manzaralı villalara" tapu dağıtımı mümkün kılınmaktadır. Kıyı kanununa aykırı yapılar da bu kapsamda unutulmamış, sadece ormanı değil, aynı zamanda kıyıları da işgal etmiş olan yapıların bulunduğu alanların da işgalcilerine satışı ve mevcut yapılarının ruhsatlandırılması, gerektiğinde kat mülkiyeti de tesis edilecek biçimde bu kanunla mümkün kılınmış durumdadır.

Anayasa`nın yargı kararlarının uygulanma zorunluluğuna ilişkin açık hükmüne karşın bu kanun ile birlikte sürmekte olan davaların kadük hale getirilmesinin yanı sıra, kesinleşmiş ve hatta infaz edilmiş yargı kararlarına "haksahipleri"(!) iki yıl içinde itiraz ederek işgal etmiş oldukları alanların satış hakkını elde edinebileceklerdir. Söz konusu itirazın yapılması gereken mercii hukuk devletlerinde olması gereken biçimi ile gene yargı olmayıp, ilginç bir biçimde işgale konu olan yerdeki yetkili bakanlık ve hazine olarak tanımlanmış durumdadır.  Yargı kararlarına müdahale o denli büyüktür ki, demokratik hakların başında gelen rayiç bedeller ve tahsislere konusunda vatandaşların yargı yoluna gitmesi kanun yoluyla engellenerek son derece açık, hukuk ihlalinin yanı sıra, demokratik hak arama yollarının ortadan kaldırıldığı ilk uygulama olarak ortaya konmuş durumdadır.

İçine girilmiş olan ekonomik kriz ortamından çıkış için iktidarca seçilmiş olan inşaat sektörünün canlandırılması yoluyla krizi aşma politikasının somutlaştığı bu kanunla; açıkça neoliberal politikalarla bütünleşmiş yandaş sermayeye kaynak aktarmada bir araç yaratılmakta ve bu güne dek görülmemiş ölçüde hiçbir insani değer ve kural tanımaksızın ülkeyi yağma ve talana açarak yandaş sermayeye aktarılacak kaynakların yaratılması amaçlanmıştır.

İnsanlarımızın  can kaybı ile ülkemizde  yakıcılığını sürdüren ve iklim değişikliği ile yaşanan  sel, fırtına konuları gündemde iken , çölleşme, su sorunu, doğal afetler gibi canlı yaşamını ve doğal dengeyi tehdit eden sorunların yanı sıra orman varlığı hızla azalırken, kültür varlıklarımızın korunması , yaşama koşullarının iyileştirilmesi, yoksullukla mücadele gibi temel başlıklar söz konusu iken, tüm bu temel sorunları bir yana bırakarak yandaş  sermayeye yasa ve hukuk tanımaz bir biçimde kaynak sağlama çabası, toplumsal açıdan affedilemez bir durumu ortaya koymaktadır,

Aşağıda imzası bulunan TMMOB ye bağlı meslek odaları olarak, toplumsal sorumluluklarımızın gereği bu kanun ile birlikte ülkemiz açısından yaratılacak felaketlere dikkat çekerek  gerekli toplumsal direnç ve mücadele alanında bizlerle birlikte olmaya tüm halkımızı ve duyarlı tüm kurum ve kuruluşlarımızı davet ediyoruz.

Saygılarımızla.

TMMOB Şehir Plancıları Odası

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası

TMMOB Peyzaj Mimarları Odası

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası

Okunma Sayısı: 756