PLANLANAN “DENİZ ARAÇLARI YAPIM – BAKIM VE ONARIM TESİSLERİNİN” DOĞAL KAYNAKLARIMIZ ÜZERİNE YAPABİLECEĞİ OLUMSUZ ETKİLER KONUSUNDA, ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI’NIN GÖRÜŞLERİNİ YANSITIR RAPORDUR

MERKEZ
27.09.2004
 

ÜÇ YANI DENİZLERLE ÇEVRİLİ ÜLKEMİZDE DENİZYOLU TAŞIMACILIĞININ GELİŞTİRİLMESİNİ SAVUNAN ODA’MIZ, BU KAPSAMDA YENİ TERSANELERİN KURULMASINI ZORUNLU GÖRMEKTE VE SAVUNMAKTADIR. ANCAK, ANAYASA VE YASALARIN ÇİZDİĞİ SINIRLARI, BİLİMSEL GERÇEKLERİ GÖZ ARDI EDEREK, SİYASİ ÇIKARLARIN VE RANT ELDE ETME ARZUSUNUN BİLİMSEL GERÇEKLERİN ÖNÜNE GEÇİRİLEREK, “BEN YAPTIM, OLDU” MANTIĞIYLA, KIYILARIN VE TARIM ARAZİLERİNİN YAĞMALANMASINA KARŞI ÇIKMAKTADIR.

ÖNCELİKLE, BU BASIN AÇIKLAMASINI YAPMAMIZI ZORUNLU KILAN SON DÖNEMDEKİ GELİŞMELERİ ANIMSATALIM.

1. ESKİ DENİZ TİCARET ODASI BAŞKANI, TBMM MİLLİ SAVUNMA KOMİSYONU BAŞKANI VE AKP İSTANBUL MİLLETVEKİLİ CENGİZ KAPTANOĞLU’NUN MEDYAYA YANSIYAN RAPORUNA GÖRE; RİZE, TRABZON-ÇAMBURNU, SAMSUN GEMİ İNŞA, ORDU-ÜNYE, BALIKESİR-ERDEK, KARADENİZ EREĞLİSİ, ZONGULDAK-KİLİMLİ “GEMİ İNŞA VE SÖKÜM BÖLGESİ”; İZMİR-ALİAĞA, MERSİN-TAŞUCU-SEKA, ADANA-BOTAŞ-İNCİRLİK MEVKİİ, İSKENDERUN VE KARASU “TERSANE BÖLGESİ”; BARTIN-KURUCAŞİLE, İZMİR-ÇİĞLİ, İZMİR-DİKİLİ, YALOVA-HERSEK DELTASI, MUĞLA-MİLAS-ÖREN, MUĞLA- FETHİYE-KARAOT “YAT İNŞA BÖLGESİ” OLARAK PLANLANMIŞTIR.

2. ULAŞTIRMA BAKANLIĞI BÜNYESİNDEKİ DENİZCİLİK MÜSTEŞARLIĞI’NA BAĞLI GEMİ İNŞA VE TERSANELER GENEL MÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN MEDYAYA YANSIYAN BİLGİLERE GÖRE; TUZLA TERSANESİ’NİN İHTİYACA CEVAP VEREMEZ DURUMA GELMESİNDEN VE AVRUPA BİRLİĞİ’NİN BEŞ YIL İÇİNDE LİMANLARINA 15 YAŞINDAN BÜYÜK GEMİLERİN VE YATLARIN GİRMESİNİ YASAKLAMA KARARI ÜZERİNE TUZLA’YA YAKIN YER ARAYIŞINA GİRİLDİĞİ VE İZMİT KÖRFEZİ’NDE EN UYGUN YER OLARAK YALOVA’NIN ALTINOVA İLÇESİNE BAĞLI HERSEK MEVKİİNDE MÜLKİYETİ DARÜLACEZE’YE AİT OLAN 1600 DEKAR BİR ARAZİ TESPİT EDİLDİĞİ, ARAZİDE YAT İMALAT, ÇEKEK VE AĞIR TONAJLI GEMİ İMALAT SANAYİİNİN KURULMASINA KARAR VERİLDİĞİ, KURULACAK HERSEK ORGANİZE YAT VE GEMİ SANAYİİ BÖLGESİ’NDE GEMİ SANAYİİ YAN SANAYİLERİNİN DE BU BÖLGEDE TOPLANMASI İLE BİRLİKTE 15 BİN KİŞİNİN İSTİHDAMININ SAĞLANACAĞI, KÖRFEZ’İN MERKEZİ KANALİZASYON ARITMA HATLARININ BU BÖLGEDEN GEÇMESİ NEDENİYLE ÇEVRE KİRLİLİĞİ OLMAYACAĞI BELİRTİLMİŞTİR. YALOVA VALİSİ’NİN DAVETİ ÜZERİNE YAPIMI PLANLANAN TERSANE İÇİN TÜRKİYE'nin en büyük 40 gemi sanayicisi Yalova Altınova Tersane Girişimcileri Sanayi ve Ticaret AŞ adında bir girişimci şirket kurmuş ve Hersek'TEKİ 4.5 KİLOMETRELİK ALANI HÜKÜMETTEN 49 YILLIĞINA KİRALAMIŞLARDIR.

3. GAZETECİLERE AÇIKLAMADA BULUNAN YALOVA VALİSİ, BÜROKRASİDEN DOĞAN ENGELLER, BÖLGEDEKİ BOTAŞ DOĞALGAZ BORU HATTI, FAY HATTI GERÇEĞİ, BÖLGEDE YAPILACAK DOLGU ÇALIŞMASI MİKTARI VE BÜTÜN BU ÇALIŞMALARIN ÇEVREYE VE TARIM ARAZİLERİNE ZARAR VERMEMESİ KONULARININ DEĞERLENDİRİLMESİ VE ÇÖZÜLMESİ GEREKTİĞİNİ BELİRTMİŞTİR.

4. SÖZ KONUSU ŞİRKET TARAFINDAN HAZIRLANAN GEREKÇE RAPORU’NUN PROJENİN KURULUŞ YERİ BAŞLIKLI B MADDESİNDE; DENİZİN 300-500 M DOLDURULMASIYLA ELDE EDİLECEK ALANLARIN KIYI KENAR ÇİZGİSİ DIŞINDA KALAN DEVLETİN HÜKÜM VE TASARRUFU ALTINDAKİ YERLER OLDUĞU, DOLAYISIYLA ÖZEL MÜLKİYETE KONU OLMADIĞI VE HERHANGİ BİR KAMULAŞTIRMA İŞLEMİNE GEREK OLMADIĞI BELİRTİLMİŞTİR.

5. YALOVA ALTINOVA TERSANE GİRİŞİMCİLERİ SAN. VE TİC. A.Ş.’NİN YALOVA İLİ, ALTINOVA İLÇESİ SINIRLARI İÇERİSİNDE, BATIDA ÇAVUŞÇİFTLİĞİ KÖYÜ’NDEN DOĞUDA HERSEK BURNU’NA KADAR OLAN (ÇAVUŞÇİFTLİĞİ-SUBAŞI-HERSEK) 7.5 KM UZUNLUĞUNDAKİ SAHİL ŞERİDİNDE “GEMİ YAPIM TERSANELERİ BÖLGESİ” OLUŞTURMAK İSTEMESİ ÜZERİNE, YÖREDE YAŞAYAN ZİRAAT YÜKSEK MÜHENDİSİ FİLİZ FİDAN’IN, TERSANE YAPILACAK SAHİL KESİMİNİN TARIMSAL ÖNEMİ BULUNDUĞU VE KORUNMASI GEREKTİĞİ KONUSUNDA TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI’NA BAŞVURUSU ÜZERİNE, ÜÇ UZMAN TARAFINDAN KONU 09.08.2004 YERİNDE İNCELENMİŞ VE HAZIRLANAN “YALOVA-ALTINOVA İLÇESİ’NDE YAPILACAK GEMİ YAPIM TERSANELERİ BÖLGESİ İNCELEME VE DEĞERLENDİRME RAPORU”, ODA GENEL MERKEZİ’NE İLETİLMİŞTİR.

6. SİYASİ İKTİDARIN BİR KARARIYLA YALOVA’DA KURULU ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ (OSB), MEVCUT SANAYİ KURULUŞLARININ BULUNDUĞU YERDEN BAŞLAYARAK 2.000 DEKARI KAPSAYACAK ŞEKİLDE GENİŞLETİLEREK ENDÜSTRİ SANAYİ BÖLGESİ (ESB) İLAN EDİLMİŞTİR.

7. TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI SAYIN SAMİ GÜÇLÜ, TBMM PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU'ndaki bütçe görüşmeleri sırasında AK Parti Samsun Milletvekili Musa Uzunkaya'NIN SORUSUNA YAZILI OLARAK VERDİĞİ YANITTA; TİGEM-GELEMEN TARIM İŞLETMESİ'nden yaklaşık 1000 dekar arazinin Samsun Tersanesi'NİN YAPIMI İÇİN KAMULAŞTIRILMASININ TİGEM YÖNETİM KURULU'nun 20 Kasım 2003 tarih ve 275 sayılı kararı ile uygun bulunduğunu bildirmiştir.

Ulaştırma Bakanı Sayın Binali Yıldırım, 20 Eylül 2004 tarihli Basın Toplantısında, konuya ilişkin açıklamasında, Samsun Gelemen Tarım İşletmesi’nde bin dekar arazinin özelleştirme yerine gemi yapımı için ayrıldığını belirtmiş ve bu adımların sürdürüleceğini dile getirmiştir. Bilindiği üzere benzer bir uygulama, Mayıs 2004’te Mersin Taşucu’ndaki Seka tesislerinde yapılmıştır.

8. Ana muhalefet partisi tarafından 04.08.2003 tarihinde Anayasa Mahkemesinde iptal davası açılan 4916 Sayılı “Çeşitli Kanunlarda ve Maliye Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un Geçici 5. Maddesi ile; İstanbul İli, Tuzla İlçesinde bulunan Gemi Yapım Sanayi Bölgesindeki tersanelere af getirilmiştir. Bu affı savunan AKP İstanbul Milletvekili Cengiz Kaptanoğlu, 38 parselin tersane yapılmak üzere 49 yıllığına kiralandığını anımsatarak, buraların mülkiyetinin kullanıcılara verilmesi için Anayasa değişikliği yapılmasına çalıştıklarını belirtmiştir.

9. Gemi inşa sanayicileriyle yaptığı görüşmelerden sonra sektörden gelen tersaneler, limanlar ve yat limanlarıyla özel iskelelerin kurulduğu arazilerin kullanıcılara satışı önerisine sıcak bakan Ulaştırma Bakanı sayın Binali Yıldırım, bu amaçla Anayasa'NIN 43. MADDESİ İLE KIYI KANUNU'nun bazı maddelerinin değiştirilmesine ilişkin önerisini Bakanlar Kurulu'NUN GÜNDEMİNE TAŞIMIŞ VE BU ÖNERİ, ‘YENİ KAYNAK VE YENİ İSTİHDAM OLANAKLARI YARATILMASI’ AMACIYLA BENİMSENMİŞTİR. ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ TEKLİFİ, AKP'nin Meclis grubunda imzaya açılmış, buna bağlı olarak yapılması planlanan Kıyı Kanunu değişikliği ise Bakanlar Kurulu'NDA İMZALANMIŞ VE TASARI, ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNDEN SONRA MECLİS'e sunulmak üzere beklemeye alınmıştır. Anayasanın 43. maddesinde yapılması planlanan değişiklikle, belli araziler üzerinde kişiler lehine mülkiyet hakkı tesisinin esas ve şartları yasayla düzenlenebilecektir. Bu kapsamda Kıyı Yasası’nın 6. ve 7. maddelerinde yapılacak değişiklerle mülkiyet hakkı dahil, ayni haklar kurulabilecektir.

10. Gemi İnşa ve Sanayicileri Birliği Konsey Başkanı Kenan Torluk, Anayasa ve yasa değişikliği yapılırsa, bu tesislerin bulunduğu arazilerin 'İŞLETİCİLERE' satılacağını, ayrıca özelleştirme yoluyla kamunun elindeki liman ve iskelelerin de özel sektöre devredilebileceğini, bu arazilerin yabancı ortaklıklara konu edilebileceği gibi, ipotek gösterilip kredi alındığında da yabancı finans kuruluşlarının eline geçebileceğini belirtmiştir.

Bu bağlamda, yeni tersanelerin kurulması aşamasında ulusal çıkarlarımıza uygun doğru kararlar üretilmesine yönelik bazı bilimsel ve yasal saptamaları anımsatalım.

1. Anayasa’nın 43. maddesine göre, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyılar, özel mülkiyete konu olamazlar. Kıyılarda kazanılmış hak ilkesine dayanılamaz. Sahil şeritleri ve kıyılar, kişilerin yararlanacağı doğal çevreyi oluşturur. Anayasa’nın 56. maddesi gereği, herkes, bu çevrede sağlıklı ve dengeli bir yaşam hakkına sahiptir. Anayasa’nın 46. maddesi de, “Kıyıların korunması amaçlı” kamulaştırmaya olanak sağlamaktadır.

3621 sayılı Kıyı Yasası’nın 6. Maddesine göre; Kıyıda, uygulama imar planı kararı ile;

İskele, liman, barınak, yanaşma yeri, rıhtım, dalgakıran, köprü, menfez, istinat duvarı, fener, çekek yeri, kayıkhane, tuzla, dalyan, tasfiye ve pompaj istasyonları gibi “kıyının kamu yararına kullanımı ve kıyıyı korumak amacına yönelik alt yapı ve tesisler” ile, tersane, gemi söküm yeri ve su ürünlerini üretim ve yetiştirme tesisleri gibi “faaliyetlerinin özellikleri gereği kıyıdan başka yerde yapılmaları mümkün olmayan” yapı ve tesisler, yapılabilir.

Kıyı Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 13. Maddesine göre; bu tesislerin yapılma koşulu, “onaylı uygulama imar planlarına uyulması ve çevre kirliliğinin önlenmesine ilişkin tüm önlemlerin alınması”dır.

2. T.C. Anayasası Devlete, 44. maddesi ile “toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek”, 45. maddesi ile de “tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek” görevlerini yüklemiştir. Anayasamızın 166. maddesi, “Ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı, özellikle sanayiin ve tarımın yurt düzeyinde dengeli ve uyumlu biçimde hızla gelişmesini, ülke kaynaklarının döküm ve değerlendirilmesini yaparak verimli şeklide kullanılmasını planlamak, bu amaçla gerekli teşkilatı kurmak Devletin görevidir” hükmüne amirdir. Çevrenin korunmasına yönelik 56. madde ile birlikte Anayasanın mülkiyet hakkının kullanımını düzenleyen 35. maddesi, herkesin mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğunu belirttikten sonra, “mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz” demektedir. Bu sınırlama, her türlü mülkiyet için, dolayısıyla toprak mülkiyeti için de geçerlidir.

3. Deniz Kirliliği üzerine yapılan bilimsel incelemelerde; evsel artıklar; endüstriyel atıklar; elektrik üretmek amacıyla kurulan termik ve nükleer santraller; sanayi tesislerinin dolum, boşaltım, aktarma alanlarında petrol türevlerinden kaynaklanan kirlenmeler; gemiler tarafından taşınan balast sularında bulunan yabancı sulara ait canlılar ve kimyasal kirleticiler; kazalar; deniz ve iç su taşıtlarının sintine, kirli balast sularından kaynaklanan kirlilikler; Atmosfer kaynaklı kirlilikler ile birlikte; çarpık kentleşme, yanlış yer seçimi nedeniyle tersane, çekek, liman, balıkçı barınakları; yanlış sahil dolgu alanları; erozyon; ruhsatsız ve yasal olmayan alanlardan kum çekilmesi; genetik yapıları değiştirilen ve yayılımcı yabani türler; aşırı ve bilinçsizce avlanma; üretim çiftlikleri de kirleticiler arasında yer almaktadır.

26 Mayıs 1991 tarih ve 20882 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanan “Çevre Kirliliğine Yol Açan İşletmelerin Faaliyet Kolları İtibariyle Gruplandırılması Hakkında Karar”da; I. Grupta, “17) Gemi Söküm Yerleri”; III. Grupta, “12) Gemi Onarım Tersaneleri” ve “29) Gemi İnşa Tersaneleri” yer almaktadır.

4. Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Deprem Araştırma Dairesi’nin “17 Ağustos 1999 Gölcük ve 12 Kasım 1999 Düzce Depremleri Tektonik İncelemesi Raporu”, Hacettepe Üni. Mühendislik Fakültesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü Uygulamalı Jeoloji ABD’nın 8 Ekim 1999 tarihli “17 Ağustos 1999 Doğu Marmara Depreminin Jeoteknik Saha İnceleme Raporu”, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin “Doğu Marmara Depremleri ve Türkiye Gerçeği” adlı Raporu ve 22 Şubat 2000 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda görüşülen “Marmara Depremi ve Meclis Araştırma Komisyonu Raporu”na göre; Yalova-Altınova ve çevresi, “Deprem riski yüksek alanlar” içerisinde yer almaktadır.

Raporlara göre; Depremde hasara uğrayan yerleşim alanlarının ortak özelliği, su tablasının sığ olduğu zayıf alüvyal zeminler üzerinde kurulmuş olmalarıdır. Bu tür ortamlarda deprem dalgaları zemin tarafından büyütülerek yapılara iletilmiş, ayrıca sıvılaşma, yanal yayılma vb. gibi olumsuz zemin davranışları da gelişmiştir. Dolayısıyla hasarı artıran en önemli faktörlerin başında, bölgenin jeolojik özellikleri ve zemin koşulları gözardı edilerek yerleşime gidilmesi gelmektedir.

1999 Depremlerini Yalova-Altınova özelinde incelediğimizde; Depreme neden olan fay zonunun batı kesiminde, Hersek kasabasında, birbirine parelel olarak gelişmiş 4 büyük çatlak saptandığı; Depreme neden olan faydaki en iyi atımların ve yüzey kırıklarının gözlendiği yaklaşık olarak 85 km uzunluğunda Hersek-Kullar-Arifiye-Kazancı Segmenti üzerindeki deformasyon zonunun genişliğinin 20 cm’den 4 m’ye kadar değiştiği; Alüviyal zeminlerin yaygın şekilde gözlendiği Hersek deltası ile Gölcük ve yakın civarında, deprem sırasında meydana gelen titreşimlerin bu zeminlerin içerdiği suya doygun kumlu-siltli düzeylerde sıvılaşma davranışının gelişmesine neden olduğu; Yeraltısuyu tablasının da son derece sığ konumlu olmasının bu süreci kolaylaştırıcı rol oynadığı; Hersek Deltası’nın batı kesiminde kum fışkırmasının ve konilerinin tipik olarak gözlendiği sıvılaşmalar meydana geldiği; Sıvılaşmanın tipik olarak gözlendiği diğer bir alanın ise, daha batıdaki Hersek Çıkıntısı’nda Yalak Dere deltası olduğu; Kıyıdan 50-100 m içerden itibaren çok sayıda sıvılaşma hattı ve kum konileri meydana geldiği; Deltanın güneyindeki Subaşı Belediyesi yetkililerinin ifadelerine göre, artçı şoklar sırasında da bu alanda kum kaynamaları meydana geldiği ve sadece elma bahçelerinin bulunduğu sahanın imara açılmamış olmasının sıvılaşmaya bağlı hasarları önlediği görülmektedir.

Raporlardaki ortak öneriler ise; gerek depremden hasar gören yerleşim birimlerinde, gerekse diğer bölgelerimizde bundan böyle yer seçimi çalışmalarına gereken önem verilmelidir. Yer seçimi çalışmaları, imara açılacak bölgelerde geniş alanları kapsayacak şekilde jeolojik-jeoteknik etütler yapılarak yürütülmeli ve bu amaçla yerleşim alanlarında jeolojik ve yapısal özelliklerin ve zemin koşullarının yanısıra, sıvılaşma potansiyeli, heyelan, taşkın gibi doğal afet riskleri de belirlenerek hazırlanacak olan “mühendislik jeolojisi” ve “arazi kullanım haritaları” esas alınmalıdır. Sadece yapı alanındaki (parsel bazında) zeminlere ait zemin emniyet gerilmesi ve zeminin oturma karakteristikleri gibi hususların belirlendiği klasik zemin etüdünün kapsamı dışına çıkılarak, özellikle depreme karşı hassas bölgelerde; aktif (diri) fayların konumları ve jeolojik faktörleri başta olmak üzere sıvılaşma riski (gevşek toprak zeminlerde) ve zemin hakim periyodu gibi zeminlerin dinamik özelliklerini de kapsayan jeolojik-jeoteknik etütlerin yaygınlaştırılması ve denetimi önem taşımaktadır.

5. Kıyılar, gerek doğal dengenin korunması ve gerekse ülke ekonomisi açısından büyük bir öneme sahiptirler. Kıyıların kullanılması, korunması ve geliştirilmesi gerçekte ülke topraklarının, doğal kaynakların toplum yararına kullanılması sorununun bir parçasıdır. Her yerleşim yeri doğal çevrenin bir parçası olduğu için, düzenli, dengeli ve sağlıklı yerleşimin temel koşulu, yer seçiminin uygun yapılmasına bağlıdır. Doğal kaynaklar açısından önemli bir potansiyele sahip olan kıyı bölgelerindeki ekonomik faaliyetlerin yoğunluk ve çeşitliliği bu alanlarda önemli bir baskı unsuru oluşturmaktadır. Kıyılarda, ayrıntılı planlama yapılmadan, ya da yapılmış planlara uyulmadan, yalnızca ekonomik getiriler gözetilerek yapılan yatırımlar, sonraki aşamalarda kıyısal çevreyi, geri dönülmeyecek düzeyde olumsuz biçimde etkilemektedir. Kıyı yapıları için uygun olmayan yer seçimleri, bu yapılardan kaynaklanan olumsuz etkiler kıyılarımızın doğal yapısını bozmakta, büyük bir hızla tahrip olan kıyılar için bir özel yönetim planlaması ihtiyacını doğurmaktadır. Bu teknik planlama, yürürlükteki mevzuatımızda ÇED süreci olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çevresel Etki Değerlendirmesi Uygulanacak Projeler Listesi’nde; “9. Su yolları, limanlar ve tersaneler, a) 1.350 DWT ve üzeri ağırlıktaki deniz araçlarının geçişine izin veren kıta içi su yollarının yapımı ve kıta içi su yolu trafiği için yapılacak olan limanlar, b) 1.350 DWT ve üzeri ağırlıktaki deniz araçlarının yanaşabileceği liman, iskele ve rıhtımlar, c) Yük ve yolcu gemilerinin yapım, bakım, onarımı amaçlı tersaneler, d) Gemi söküm faaliyetleri, e) Yat limanları; ÇED Ön Araştırması Uygulanacak Projeler’de; 20. Altyapı tesisleri, e) Limanlar, iskeleler, rıhtımlar ( Ek-I de yer almayanlar), f) Balıkçı barınakları, römorkör barınakları, g) Rekreasyon amaçlı, denizden 10.000 m2 ve üzerinde alan kazanılması projeleri, n) Çekek yerleri (yat ve teknelere karaya çekme, bakım, onarım, konaklama, denize indirme hizmetleri sunan ve/veya tekne imalatı yapan tesisler)”, ÇED kapsamına alınmıştır.

ÇED Ön Araştırması Raporunun Hazırlanmasında Esas Alınacak Seçme Eleme Kriterleri’nde Ek-V deki Duyarlı Yöreler listesi dikkate alınarak doğal çevrenin değerlendirilmesi söz konusudur. EK-V’deki “Duyarlı Yöreler” başlığı altındaki Korunması Gereken Alanlar arasında; “a) Onaylı çevre düzeni planlarında, mevcut özellikleri korunacak alan olarak tespit edilen ve yapılaşma yasağı getirilen alanlar (Tabii karakteri korunacak alan, biogenetik rezerv alanları, jeotermal alanlar v.b.), b) Tarım Alanları: Tarımsal kalkınma alanları, sulanan, sulanması mümkün ve arazi kullanma kabiliyet sınıfları I, II, III ve IV olan alanlar, yağışa bağlı tarımda kullanılan I. ve II. sınıf ile özel mahsul plantasyon alanlarının tamamı” yer almaktadır.

Liman-İskele-Barınak-Marina Yapım Taleplerinde Değerlendirmeye Esas Alınmak Üzere Yatırımcılardan İstenecek Bilgi ve Belgeler ile Valiliğin (Bayındırlık İl Müdürlüğü) İlk İncelemesinde Esas Alınması Gereken Kriterler arasında ise, arazinin yerseçimi konusuna değinilmemiştir.

6. T.C. Yalova Valiliği ile Yalova Ticaret ve Sanayi Odası tarafından 8-14 Mayıs 1998 tarihleri arasında düzenlenmiş Yalova Kongresi’nin Sonuç Bildirgesinde; “Tarım topraklarına zarar vermeyecek yerleşim modelleri oluşturulacak, Tarım alanlarında ruhsatsız yapılaşmaya izin verilmeyecek, Kaçak yapılar af kapsamına alınmayacak, Sulama kaynakları geliştirilecek ve mevcut olanlar korunacak, Meyvecilik, sebzecilik ve süs bitkileri gibi faaliyetler, yöre tarımının geliştirilmesinde öncelikle düşünülecek, özellikle sebze ve süs bitkilerinin daha yaygın üretildiği örtü altı yetiştiriciliğinin geliştirilmesi teşvik edilecek” ve “Çevreye zarar veren sanayi genişlemeyecek ve yeni benzer sanayi kuruluşlarının yapılması önlenecek” kararları yer almaktadır.

Bu saptamalar ışığında, Yalova-Altınova İlçesi sınırları içerisinde 7.5 km uzunluğundaki sahil şeridinde kurulması planlanan Tersane özelindeki değerlendirmelerimizi kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz:

1. Yalova-Altınova ve çevresi, Karadeniz ile Akdeniz ikliminin geçiş sahası olan özel kliması ve iklimi nedeniyle her çeşit sebze ve elma, şeftali, armut, ayva, kiraz, vişne, kivi, çilek gibi meyvelerin yetiştiği, Ülkemizde üretilen dış mekan ve süs bitkilerinin % 65’inin üretildiği, modern tarım teknikleri kullanılan son derece bakımlı bahçelerde oldukça yüksek verim elde edildiği, ülkemizin en modern seralarının bulunduğu, tarımsal potansiyeli çok yüksek bir alandır.

2. Kıyı; deniz, göl, akarsu gibi her türlü doğal su kütlesini çevreleyen kara parçası anlamına gelmektedir. Doğal olarak uzunlamasına ve derinlemesine iki boyutu içermektedir. Bu kara parçası, deniz ve göllerde, taşkın durumlar dışında suların kara yönünde en çok ilerlediği anda belirlediği kıyı çizgisi ile, bu çizginin devamında kıyı hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, taşlık, kayalık, sazlık, bataklık kesimin kara yönünden doğal sınır çizgisi, başka bir deyişle “kültür arazisinin başladığı çizgi” arasında kalan alandır.

3. Gemi Yapım Tersaneleri Bölgesi’nin her ne kadar deniz içinde yapılacağı belirtilse de, bu alanın gerisinde kalan arazilerin Hersek Ovası’ndaki alüviyal topraklardan oluştuğu görülmektedir. Yöredeki araziler hemen hemen düz (%1) eğimli olup, topraklar ince ve orta bünyeye sahiptir. Arazi kotunun deniz seviyesine yakın ve arazilerin de hemen Marmara Denizi kıyısında yer alması nedeniyle drenaj yetersizliği mevcuttur. Taban arazisinde yar alan topraklarda erozyon etkisi yok denecek kadar azdır. Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından 1991 yılında yayınlanmış olan Kocaeli İli Arazi Varlığı Raporu’nda da yer aldığı şekilde, toprak ve arazi özelliklerinden dolayı yörede bulunan araziler, makine işlemeli tarıma uygun ikinci (IIw) sınıf arazi kullanma kabiliyet sınıfına sahip, korunması gereken alanlardır.

Tersanenin denizin doldurulması ile kazanılacak alan üzerinde yapılmak istenmesine karşın, şirket tarafından hazırlanmış gerekçe raporunda bu faaliyetin beraberinde yan sanayiyi de sürükleyeceği belirtilmektedir. Kıyı şeridinin dar kumsalından hemen sonra Hersek Ovası’nın verimli alüviyal toprakları başladığına ve üzerinde de sulu meyve bahçeleri bulunduğuna göre bu tarım arazilerinin ve meyve bahçelerinin yok olması anlamına gelecektir. Çünkü yan sanayi tersaneye en yakın yere gelmek isteyeceğinden bu araziler üzerinde yerleşecektir.

Yan sanayinin su ihtiyacı tarım alanlarında kullanılan suyun çekilmesine ve deniz suyunun bu alanlara ilerleyerek tatlı su kaynaklarının kullanılamaz duruma gelmesine ve diğer tarım topraklarının tuzlanmasına yol açacaktır.

Tersane ve yan sanayisinin ardından yerleşim yerleri de bu alanı işgal edecektir.

4. Tersane kurulacak saha denizin doldurulması ile kazanılacaktır. Yaklaşık 7,5 km uzunluğunda bir sahil şeridi boyunca denizin içine doğru ise 300-500 m mesafede dolgu yapılması kaçınılmazdır. Zira, ancak bu mesafede denizde ancak 4,5-5 m derinliğe ulaşılabilmektedir. Tersane yerinin İzmit Körfezi’nde düşünülmesi, suların çok sığ olması nedeniyle böylesine büyük deniz dolgusu gerekecektir. Aksi taktirde derinlik yeterli olmazsa gemiler yanaşamayacaktır. Denizin önemli derecede doldurulacağı da dikkate alındığında su ürünleri üzerinde olumsuz bir etki yaratmayacağını söylemek bilime aykırı olacaktır.

5. 1/25000 ölçekli Çevre Düzeni Nazım İmar Planı’nda ve söz konusu belediyelerin yaptıkları alt ölçek planlarda “Tarımsal Karakteri Korunacak Alan” olarak ayrılan araziler, imara açılmaması gereken bahçe ve tarım alanlarıdır.

6. 1999 Marmara Depremi sonrası hazırlanan ve yukarıda adları belirtilen bilimsel raporlara göre; İzmit Körfezi’nin ucundan Sapanca Gölü’ne doğru çok az yükselerek devam eden İzmit Ovası ve doğuda Gölcük kıyıları körfeze dökülen çok sayıdaki akarsuyun getirdiği malzemenin birikmesi sonucu yer yer genişleyen alüvyal bir şerit görünümündedir. Batıya doğru gidildikçe bu alüviyal şerit daralmakta (Ulaşlı, Karamürsel ve Ereğli) ve yer yer son derece incelmekte, Yalova’ya doğru Hersek ve Lale Dere deltalarında tekrar geniş alanları doldurmaktadır. Altınova’nın KB’sında Yalakdere’nin denize döküldüğü bölge ile Gölcük ve yakın civarındaki sıvılaşmanın meydana geldiği lokasyonlarda yapılan gözlemler, kumlu zonların yaygın olduğunu göstermektedir. Alüvyon örtünün tipik olarak gözlendiği Hersek ve Subaşı köylerinin civarında da gevşek kum ve siltli kum, killi silt gibi gereçlerin alüvyonda önemli bir yer tuttuğu bilinmektedir. Ayrıca Körfez’in doğusu ile Tepetarla ve Acısu yerleşim birimlerinin arasında bataklık alanlar da bulunmaktadır. Ova kenarlarında düşük olan alüvyon kalınlığı ovanın ortalarına doğru 150 m’ye ulaşırken, akarsu ağızlarındaki sellenmeyle oluşmuş alüvyon yelpazeleri ise mil, kum, çakıl ve bloklardan meydana gelmiş olup, sondaj verilerine göre kalınlıkları 30 m civarındadır. Çakıl, kum, silt ve kil tane boyundaki malzemeden oluşan alüviyal malzemede, özellikle gevşek kumlu ve siltli depolanmalar, son depremdeki hasarlar üzerinde sıvılaşma ve zemin büyütmesi gibi davranışlarla etkili olmuşlardır.

Sonuç olarak;

Kıyılarda “korumacılık-yatırım” ikilemi sadece ülkemizde değil, dünyada da evrensel boyutta tartışma konusudur. Altınova Tersanesi, kalkınma açısından büyük öneme sahip olmasına karşılık, doğa ile dengeli olup olmadığı tartışmalı bir tesistir. Kıyı alanlarındaki yanlış gelişmelerin ve alan kullanımlarının ve bunların yol açtığı kullanım çelişkilerinin, bir yandan uzun dönemdeki ekonomik gelişmeyi olumsuz etkilediği, diğer yandan doğal kaynaklara, çevresel ve kültürel değerlere zarar verdiği bir gerçektir. Bir taraftan yeni iş sahası yaratılırken, diğer taraftan yenilenemeyen bir doğal kaynak olan tarım topraklarının yok edilmesi göz ardı edilmektedir.

Tersane yapımı, gerektirdiği alt yapı ve yan sanayi ile birlikte, bu eşsiz zenginliğin sonsuza değin yok olmasına yol açacaktır. Oysa yörede, verimli tarım topraklarının kaybına neden olmaksızın, söz konusu sektörümüzü geliştirici önemli bir potansiyel vardır. Bir takım siyasal hesapların ve çıkar bölüşümü olasılıklarının, planlanan alanın seçiminde rol oynadığına inanmak istemiyoruz.

Tüm bu gerekçelerle; Yalova-Altınova-Subaşı ve çevresinde kurulması planlanan tersaneye ilişkin karar yeniden değerlendirilmeli ve verimli tarım toprakları yerine, dolgu gerektirmeyen yeterli derinliğe sahip daha uygun bir alan seçilmelidir.

Nitekim, yanlış yer seçimi kararlarına en son örnek, İzmir-Sasalı Beldesi Çamaltı Tuzlası’na yapılacak liman kararıydı. Çevre ve Orman Bakanlığı, İzmir Körfezi Konteyner Terminali adı altında Ada Lima yapılması projesini başlamadan durdurmuştur.

Hem Yalova-Altınova örneği, hem de yapımı düşünülen diğer tersanelerin yer seçimi ölçütlerinde, alanın doğal, kültürel, ekonomik ve çevresel zenginliklerinin de çok titiz biçimde değerlendirilmesi gerektiğini düşünen ODA’mızın, kalıcı çözüm önerileri şunlardır:

1. Yerseçimi aşamasında tek tek ilgili kuruluşlardan görüş almak yerine, “organize sanayi bölgeleri” seçiminde olduğu üzere, tüm tarafların katıldığı kurulların yetkilendirilmesi yoluna gidilmelidir.

2. Tersane yer seçimi konusunda var olan yasal boşluk hızla doldurulmalıdır.

3. İl düzeyinde hazırlanmakta olan Çevre Düzeni Planlarında tarım arazilerinin korunması konusuna önem ve öncelik verilmelidir.

4. Kıyılarımızı özelleştirici süreçler derhal durdurulmalıdır.

ODA’mız kuşkusuz bu konunun takipçisi olmayı sürdürecektir.

Gerek duyulduğunda her türlü katkıda bulunmayı da görev saymaktadır.

NOT : Rapor, Ziraat Mühendisleri ODASI Toprak ve Su Kaynakları Komisyonu tarafından hazırlanmış, ODA Yönetim Kurulu tarafından görüşülerek onaylanmıştır.

Okunma Sayısı: 10352