ROPÖRTAJ: “ŞEKER FABRİKALARININ ÖZELLEŞTİRİLMESİ TÜRKİYE’NİN PANCAR ŞEKERİ ÜRETİMİNİ GERİLETECEKTİR”-ŞEKER-İŞ DERGİSİ

İSTANBUL
31.03.2010

Ropörtaj: “Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi Türkiye’nin pancar şekeri üretimini geriletecektir”

 

Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) İstanbul Şube Başkanı Ahmet ATALIK ile şeker fabrikalarının özelleştirme sürecini konuştuk.

Cumhuriyet tarihinin,  ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişimi bakımından, en önemli kazanımlarından biri olan şeker fabrikalarını özelleştirme ısrarı 2001 yılından bu yana sürüyor. Şeker fabrikalarının özelleştirmesi yönünde son yıllardaki tüm girişimleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Şeker fabrikaları konusunda ülkemizden, dolayısıyla halkımızdan yana bir politika oluşturabilmek ve doğruyu seçebilmek için şekerin dünya tarihini belirleyici rolü ile Cumhuriyet tarihimizdeki politikalara etkisini, bu fabrikaların hangi yokluklar içinde kurulduklarını ve nasıl kurulduklarını, bu fabrikaların gittikleri yerlerde sosyal ve kültürel hayata getirdikleri canlılığı, bulundukları pek çok ilde tek sanayi kuruluşu olduklarını, hayvancılığa ve çiftçi gelirlerine katkısını, yarattıkları istihdamı iyi bilmek gerekiyor.

Özelleştirilen pek çok fabrika üretim maliyetlerinin yüksekliği dolayısıyla kaçınılmaz olarak kapatılacaktır. Çünkü bu fabrikaları alacak kişi ya da şirketler sadece fabrikalarının kar zarar durumlarını değerlendirecek, bu fabrikaların çevrelerine kattıkları dolaylı etkiler onları ilgilendirmeyecektir. Dolayısıyla da Türkiye‘de birkaç tane daha bireysel zengin oluşurken büyük bir toplumsal yıkıntı oluşacaktır.

Şeker Fabrikalarının özelleştirilmesi Türkiye‘nin pancar şekeri üretimini geriletecektir.

Bazı kesimler tarafından "Türkiye‘nin Japonya‘dan sonra şekeri en pahalı üreten ikinci ülke olduğu", "Türkşeker‘in mutlaka özelleştirilmesi gerektiği", "Türkiye‘de şeker fabrikası sayısının 12 olması gerektiği" gibi söylemler bazı kesimler tarafından sürekli olarak dile getirildi. Bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Hemen yakın tarihimize bir bakalım. 1980‘li yıllarla ülkemizde uygulamaya konan neo-liberal politikalarla birlikte özelleştirmeler gündeme geldi. Bu bağlamda Hazine Müsteşarlığı‘nın verilerine bakıyoruz; 1985-2002 yılları arasında 8 milyar dolar, 2003-2009 yılları arasında da 44,3 milyar dolarlık özelleştirme yapıldı. Devlet üretim yaparak gelir sağlayan KİT‘leri elinden çıkarıp toplamda 52,3 milyar doları Hazine‘ye koyunca ihya oldu mu? Hayır! Hem o kurumlarından gelen geliri kaybetti, hem de istihdam daraldı-işsizlik çoğaldı, üretim için gerekli finansmanı sağlayacak finans kurumları dahi yabancılaştı. Bu kapsamda tarım alanı üzerinden örnek vermek gerekirse, biliyorsunuz, devlet sütçülük mü yapar dendi SEK özelleştirildi, SEK‘in pek çok fabrikası kapatıldı. Yemcilik mi yapar dendi, YEMSAN satıldı. Etçilik mi yapar dendi, Et ve Balık Kurumu satıldı. Peki şimdiki durum nedir? Türkiye ihtiyacı olan sütün ancak üçte birini üretebiliyor. Hayvancılık sektörümüzün ihtiyacı olan yemin yarısı (yaklaşık 4,5 milyon ton) hem de GDO‘lu olarak yurtdışından giriyor. 1980‘lerde nüfusumuz 45 milyon, büyük ve küçükbaş hayvan varlığımız 82 milyon iken, günümüzde nüfusumuz 72 milyona çıkarken hayvan varlığımız 42 milyon başa gerilemiş durumdadır. En son TEKEL‘i sattık. Üretim yapan 5 sigara fabrikasından 4‘ü kapatıldı. Görüyoruz ki özelleştirme yapılan her alan üretmek yerine pazara dönüştürülmüş durumda.

Türkşeker bünyesindeki 25 fabrika ile birlikte bir bütün olarak kar etmektedir. Bu yönüyle şeker fabrikalarını kağıt üzerinde tek tek analize tabi tutmak çok yanlış bir davranış olacaktır. Zira bu fabrikaların birçoğu batıdan doğuya kuzeyden güneye bölgeler arası dengeli kalkınmayı sağlayabilmek amacıyla inşa edilmiştir. Bilançolarına baktığımızda 2007 yılı hariç şeker fabrikalarının kar ettikleri görülmektedir.

Şeker fabrikalarının sayısının azaltılması iki amaca hizmet eder; birincisi bu fabrikalara talip olacak kişi ya da şirketler en karlı olanları işleterek kazançlarına kazanç katacaklar, bölgeler arası dengeli kalkınma onları ilgilendirmiyor. İkincisi, şeker fabrikalarının sayısının azaltılması pancar şekeri üretiminin azalması, mısırdan nişasta bazlı şeker üretiminin artması ve bu sektördeki şirketlerin kazançlarını daha da artırması demektir.

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi yönündeki sürecin başlamasından bu yana ülkemizde şekerin dünya ülkelerine göre pahalı olduğu söyleniyor. Türkiye‘de şeker gerçekten pahalı mı?

Son zamanlarda üstüne vazife olmayan kimi kesimler Türkiye‘nin Japonya‘dan sonra şekeri en pahalı üreten ikinci ülke olduğunu dillendirmeye başladılar. Son derece yanlış bu bilginin kaynağının kimi nişasta bazlı şeker üreticileri olması da düşündürücüdür. Ayrıca, nişasta bazlı şekerin hammaddesi olan mısırın, özelde de genetiği değiştirilmiş mısırın ülkemize girişini meşrulaştıran bir yönetmeliğin yayımlanmasının hemen öncesinde bu tür söylemlerin ortaya atılmış olması da çok manidardır.

Bu söylemleri irdelerken iyi niyetli düşünürsek, kimilerinin son derece yetersiz bilgileri sonucu böyle bir yanlış kanıya vardıklarını söyleyebiliriz. Ama durum hiç de böyle değil. Zira biraz okuryazarlığı olan bir insan doğruyu kolayca görebilir. Uluslararası araştırma ve analiz kuruluşu LMC International‘ın 2008 yılı Dünya Perakende Şeker Fiyatları Raporu‘nda açıkça görüleceği üzere ülkemiz şeker fiyatlarında hiç de ön sıralarda gelmemektedir. Örnek vermek gerekirse Fransa‘da şekerin kg üretim maliyeti 1,92 dolar, Finlandiya‘nın 1,83 dolar, Japonya‘nın 1,81 dolar, Norveç‘in 1,74 dolar, Avusturya ve Almanya‘nın 1,59 dolar, İsveç‘in 1,56 dolar iken ülkemizin 1,54 dolardır. Görüleceği üzere Japonya dünya‘nın en pahalı şeker üreten ülkesi olmadığı gibi ülkemiz de ikinci pahalı ülkesi hiç değildir. Ayrıca bu konuda bilinmesi gereken önemli bazı konular da mevcuttur. Ülkemizde şeker üretim hammaddesi olan şeker pancarı fiyatının belirlenmesinde devletin hiçbir aktif rolü yoktur. Zira, pancar fiyatı şeker fabrikalarının sahibi şirketler ile üreticiler arasında, şeker fiyatı ise serbest piyasa koşullarında onu üreten şirket tarafından belirlenmektedir. Dolayısıyla fiyatlara devlet müdahalesi ve koruyuculuk kesinlikle yoktur.

Şekerin fiyatından bahsederken de hep önümüze şekerin borsa fiyatı konmaktadır. Doğrudur, borsa fiyatı oldukça düşüktür. O fiyat kamıştan elde edilen şekerin fiyatıdır. Şeker kamışı 6-7 yıl süreyle yılda 2-3 kez hasat edilebilmekte, dolayısıyla şeker pancarına göre 2-4 kat daha verimli olabilmektedir. Onun için de kamıştan elde edilen şekerin fiyatı pancardan elde edilene göre oldukça ucuzdur. Ancak şu da unutulmamalıdır ki dünyanın hiçbir ülkesinde, dünyanın bir numaralı kamış şekeri ihracatçısı Brezilya‘da bile şeker borsa fiyatından değil daha yüksek fiyatla tüketilmektedir. Ülkemiz coğrafyası, tıpkı AB‘de olduğu gibi şeker kamışı tarımına uygun olmadığından böyle ülkelerde şeker pancardan üretilmektedir.

Şekerin ülkemizde pahalı üretildiğini söylemek sadece ve son derece haksız bir şekilde pancardan şeker üretimini bitirmeye hizmet eder. Bu durum da kimi şahısların kendi çıkarları doğrultusunda bu asılsız söylemi niçin ortaya attıklarını açıkça göstermektedir.

Şeker fabrikaları özelleştirilip şeker üretimimiz azaldıktan sonra şeker fiyatları asıl o zaman yükselecektir.

Şekeri daha ucuza tüketmenin yolu özelleştirmeden mi yoksa şeker üretimimizi ve şeker fabrikalarımızın sayısını daha da arttırmadan mı geçiyor?

Türkşeker bünyesindeki fabrikalar, 2001 yılında çıkarılan Şeker Yasası gereği ortaya atılan kota uygulaması sonucu ancak %80 kapasite kullanım oranı ile çalışmaktadır. Özel sektördeki birçok fabrikanın kapasite kullanım oranı Türkşeker‘in biraz daha altındadır. Şekeri daha ucuz tüketmek istiyorsak en başta şeker pancarı üretimimizi daha da artırmalı ve fabrikalarımızı tam kapasite çalıştırmalıyız. Ülkemizin şeker ihtiyacını gözeterek de fabrika kapasitelerimizi ya da sayılarını artırmalıyız.

Bu arada özelleştirilme kapsamına alınan Türkşeker‘e ait fabrikaların nispeten geri kalmış teknolojilerini de yatırım yaparak yenilemek gerekiyor. Fabrikalarımızın kapasiteleri ne kadar artırılır ve tam kapasite çalıştırılırlar ve fabrika sayıları artırılırsa bizler de ancak o zaman oldukça ucuz şeker tüketebilme olanağına kavuşabiliriz. Bunun hesabını devletin ilgili kurumları konunun uzman tarafları ile bir araya gelerek yapmalıdır, aksi taktirde işin ticaretini yapanlar kendilerine pazar oluşturmak üzere politikalar öneriyorlar, üretmek üzere değil!

1998 yılından itibaren şeker pancarı üretiminde kota sistemi uygulanmaya başlandı. 2001 yılında yürürlüğe giren 4634 sayılı Şeker Kanunu ile de ülkemizde NBŞ üretimi yüzde 10 gibi yüksek bir oranda serbest bırakıldı. Bu üretim miktarı da Bakanlar Kurulu kararı ile son yıllarda yüzde 25-50 arasında değişen, farklı oranlarda arttırıldı. Şeker üretiminin gerilemesine neden olan bu süreci; özelleştirme girişimlerini de dikkate alarak değerlendirebilir misiniz?

Her konuda Avrupa Birliği‘ni (AB) örnek alıyoruz ya bakalım AB bu konuda ne yapıyor? 27 ülkeyi içinde barındıran AB sadece şeker pancarı üretimi hiç bulunmayan ya da çok kısıtlı olan ülkelerine NBŞ üretimine izin veriyor. AB tarımının lokomotifi Fransa hiç NBŞ üretmezken, Almanya‘da bu miktar pancardan şeker üretiminin %1,9‘u kadardır. AB‘de 2008/09 pazarlama yılı NBŞ kotasının 819 bin ton belirlenmiş olmasına karşın fiili üretim 430 bin ton olarak gerçekleşmiştir.

Ülkemizde ise tam tersi olarak 2001 yılında çıkarılan Şeker Kanunu ile şeker pancarı üretimine kota (sınırlama) getirilerek NBŞ üretimine ise %10‘luk bir serbestlik getirildi ve çok daha acısı Bakanlar Kurulu Şeker İş Sendikanızın açmış ve kazanmış olduğu yargı kararlarına rağmen NBŞ kotasını çoğunlukla %50 oranında artırma yolunu seçti. Ülkemizdeki NBŞ üretimi ise neredeyse AB ülkelerinin tamamı düzeyinde 333 bin tonla 351 bin ton arasında değişmektedir. Şeker pancarı kendi ülkemizde yeterli düzeyde yetiştirilebilirken Türkiye her yıl, büyük çoğunluğu (ya da hepsi de desek pek yanlış olmaz) GDO‘lu 1-1,5 milyon ton mısırı yurtdışından almaktadır.

NBŞ oranını artırmak demek, pancardan şeker üretiminin gerilemesi, pancar üretiminin düşmesi, şeker fabrikalarının tam kapasiteli çalışamaması, giderek şekerin üretim maliyetlerinin artması, böylelikle de şeker fabrikalarının üstün gayretlerle zarar ettirilerek özelleştirilmesinin kolaylaştırılması demektir. AKP hükümetinin bu konudaki politikası son derece açıktır; 16 Eylül 2009 tarihli Resmi Gazete‘de yayımlanan Orta Vadeli Program‘da belirtildiği üzere "kamunun elektrik dağıtımı ve şeker üretimi alanlarından tamamen çekileceği" belirtilmiştir. Bu durum AB ile tarım görüşmelerimiz açısından da çok önemlidir. Pancardan şeker üretim alanı kotalarla son derece sınırlandırılan ve üretimi düşürülen Türkiye‘den AB pancardan şeker üretim alanından tamamen çekilmesini isteyerek bu konuda pazar haline gelmesini dayatabilir, ki Slovenya bu duruma düşmüş, ülkede kaos yaşanmıştır.

NBŞ‘nin sağlık açısından pek çok zararı olduğu biliniyor. Bunun yanı sıra NBŞ üretiminde kullanıldığı düşünülen mısırın GDO‘lu olma ihtimalinin çok yüksek olduğu ileri sürülüyor ve bu durum halk sağlığı açısından ciddi bir tehdit olarak nitelendiriliyor. Doğal pancar şekeri yerine GDO‘lu mısırdan üretilme ihtimali olan NBŞ üretimi konusundaki görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Ülkemiz tarım politikalarındaki yetersizlikler nedeniyle her yıl 1-1,5 milyon ton mısırı yurtdışından almaktadır. Bu mısırın çoğu da genetiği değiştirilmiş tohumla mısır üreten ülkelerden daha ucuz olduğu için alınmaktadır. Bileşeni olduğumuz GDO‘ya Hayır Platformu 2007‘de Arjantin‘den Bandırma limanımıza getirilen mısırı analiz ettirmiş ve GDO‘lu olduğunu kamuoyuna göstermiştir. Ziraat Mühendisleri Odamız 1998‘den bu yana ülkemize başta mısır, soya ve pamuk olmak üzere GDO‘lu tarım ürünlerinin girdiğini belirtmekte ve yasaklanmasını istemektedir.

NBŞ üretiminin hammaddesinin mısır olduğu ve bundan üretilen şekerin özellikle sanayide kullanıldığı dikkate alındığında, içerisinde fruktoz şekeri (ya da şurubu) bulunan katı ve sıvı gıda maddelerinin birçoğunun (şayet mısır GDO‘lu ise) GDO‘lu olduğu söylenebilir. GDO‘ların insanlar üzerinde yapılmış hiçbir denemesi olmadığı halde kimi akademisyenlerin yayın organları önünde GDO‘lu gıdaların insan sağlığı açısından hiçbir riski bulunmadığını söylemelerini doğru bulmuyoruz. Zira fareler üzerinde kimi bağımsız bilim insanlarınca ve üniversitelerce yapılmış araştırmalar kan yapılarında bozulmalar, sindirim sistemleri ile sinir sistemlerinde ve organlarda tahribat, üreme yeteneklerinin son bulması gibi sonuçları gösteriyor. Tüm bunlar dikkate alındığında pancar şekerini tüketmek daha garantili ve sağlıklı gözükmektedir.

Şeker Kanunu, pancar ekim alanlarının daralmasına, şeker fabrikalarının düşük kapasite ile çalışmasına ve yüksek yoğunluklu tatlandırıcı dışalımının patlamasına neden oldu. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Yüksek yoğunluklu tatlandırıcı konusu çok önemli bir konudur. Bu tatlandırıcılar beynimizdeki sinirlerimizi koruyan kılıfları parçalamakta ve yaş ilerlemesiyle birlikte sinirsel hastalıklara yakalanmamıza neden olmaktadır.

Ayrıca mısırdan elde edilen fruktoz şekerini pankreas glikoz gibi algılayamamakta ve bu nedenle de insülin salgılayamadığından bu karaciğerimizde yağlanma yapmaktadır. Karaciğerin bu yağı vücuttan atması son derece düşük bir hızda olduğundan daha ziyade trigliserit (kötü kolesterol) olarak kanımıza geçmektedir. Bu da kolesterolümüzü oksitlemek suretiyle tıkanıklıklar oluşturarak damar ve kalp rahatsızlıklarına neden olmaktadır. Hep konuşuruz "benim kolesterolüm düşük-benimki yüksek" diye. Halbuki kolesterol başta cinsiyet hormonlarımız olmak üzere tüm hormonlarımızın enerji kaynağıdır. Bu durumda kolesterol düşüklüğünün övünülecek hiçbir yanı olmadığı açıktır. Ama trigliseritinizi yükseltirseniz işte sıkıntı o zaman başlar.

Şeker sektörünün özelleştirilmesi durumunda pek çok fabrikanın kapanacağı biliniyor. Bundan ülkemiz, ekonomimiz, işçimiz, çiftçimiz ve bu sektörden dolaylı ya da dolaysız olarak geçimini sağlayanlar nasıl etkilenecek?

Bu sorunuzun cevabı için şu konuların tekrar hatırlanması sanırım şiddetle gerekiyor. Şeker pancarı tarımı;

  • Milli Gelire buğdaya göre 6, ayçiçeğine göre 3,5 kat daha fazla katkı sağlıyor.
  • Kendinden sonra ekilen hububatta %20 verim artışı sağlıyor.
  • Taşımacılık sektörüne yaklaşık 30 milyon ton yük sağlıyor.
  • Tarım alet ve makinaları ile zirai mücadele ilaçları üreten sanayilerin ülkemizde kurulmasını ve gelişmelerini sağlamıştır.
  • Ekim sisteminin münavebeye dayalı olması, monokültür (aynı ürünün sürekli aynı tarlaya ekilmesi) tarım yapısının polikültür (değişik ürünlerin bir arada ve sırayla yetiştirilmesi) tarım yapısına dönüşmesini sağlamıştır.
  • Aynı alanı kaplayan ormana göre 3 kat daha fazla oksijen sağlar.
  • Şeker pancarından elde edilen melas, bazı kimya sanayi kolları ile özellikle alkol ve maya üretiminde kullanılmaktadır.
  • Yaklaşık 450 bin çiftçi ailesi geçimini şeker pancarı tarımından sağlamaktadır. Pancar tarımı buğdaya kıyasla 13, mısıra göre 8 ve ayçiçeğine kıyasla 5 kat daha fazla istihdam yaratmaktadır. Bu yönüyle nüfusun kırsal kesimde tutulmasına, göçün yavaşlatılmasına yardımcı olur.

Şeker fabrikalarımızın özelleştirilmesi sonucunda pek çok fabrikamızın dolayısıyla pancar tarımımızın gerilemesi tüm bu faydaların ve ekonomik canlılığın yok olması anlamına geliyor.

Şeker pancarı tarımına dayanan şeker sanayinin özelleştirmeye bağlı olarak küçülmesi hatta tamamen yok olması durumunda pancar tarımımızın ve buna bağlı olarak hayvancılığımızın durumu ne olacak?

Ne yazık ki, şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ve sonuçta kapatılmasını amaçlayan bugünkü politikalar, Cumhuriyetimizin önemli bir kazanımı olan şeker fabrikalarımızın yok edilmesinin yanında şekerin hammaddesi pancar tarımının da sona ermesi anlamına geliyor. SEK‘in, YEMSAN‘ın, Et ve Balık Kurumu‘nun özelleştirilmesinin hayvancılığımız üzerine etkilerini örnek vermiştik. Son olarak şeker pancarı tarımına da darbe vurulması hayvancılık sektörüne önemli bir darbe vuracak, pancar tarımıyla uğraşan özellikle küçük çiftçi diğer ürünlerden aynı geliri elde edemeyecek, şeker pancarının yan ürünü olan küspe ve melas ile pancarın baş ve yaprak kısmını da hayvan yemi olarak kullanamayacağından bu üretimini de devam ettiremeyecek, tüm bunların sonucunda yine büyük kentlerimizin varoşlarında gecekondu ilçeleri oluşacaktır.

Tüm bu değerler dikkate alındığında şeker fabrikaları sadece şeker üreten bir bina ve arsası olarak görülmemelidir.

Son olarak da şunu sormak istiyorum. Dünya şeker üretiminin azalmasını, buna bağlı olarak şekere olan tüketim talebinin ve şeker fiyatlarının artmasını dikkate alan ülkeler; şeker üretimlerini attıracak yatırımlara yönelirken Türkiye‘nin şeker üretiminin daralmasına ve hatta bitmesine neden olabilecek özelleştirme ısrarını sürdürmesi sizce ne kadar doğru?

Ne yazık ki IMF, Dünya Bankası, AB gibi mekanizmalar vasıtasıyla dışarıdan gelen nasihatlarla şekillenen bir tarım politikası ile Türkiye‘nin düze çıkması mümkün değildir. Şeker konusunda şu an atılan her bir adım Türkiye‘yi şeker üreten bir ülke yapmasından ziyade pazar yapmaya yönelik politikalardır. Hazineyi besleyen bir damarın daha, halkın fakirleşmesi, ama birkaç zengin yaratılması uğruna koparılıp atılmasıdır.

Şeker son derece stratejik bir üründür. Her şeye rağmen özellikle AB‘nin pancardan şeker üretme ısrarı doğru bir şekilde analiz edilmelidir. AB şeker ithalatına %200-250 oranlarda gümrük engeli koyarken, ülkemizde bu oran %135‘tir. Biz ürettiğimiz sürece şekerin dünya piyasalarından ucuza satın alınabileceğini, üretimi bitirdiğimizde ise alamayacak kadar pahalanacağını göz ardı etmemeliyiz. Tüm katma değerini göz önüne alarak şeker fabrikalarımızı ülke geneline yayılmış bir şekilde devlet eliyle işletmeli ve şeker pancarı tarımını teşvik etmeliyiz.

Şeker-İş Dergisi, Sayı: 115, Ocak-Mart 2010

Okunma Sayısı: 1602