SAMÇEP BASIN AÇIKLAMASI
ZEYTİNLİKLER GİTTİ SIRA MERA VE KIYILARIMIZDA
5 Haziran 2017 - Dünya Çevre Günü
Değerli basın emekçileri,
5 Haziran 1972 yılında, BM Stokholm Konferansı`nda insanların çevre ile ilişkisi üzerinde durulmuş ve 5 Haziran, Birleşmiş Milletler tarafından Dünya Çevre Günü olarak kabul edilmiştir. Dünya Çevre Günü "Sadece bir Dünya var." sloganı temeline dayanmaktadır. 1970`lerden 1980`e kadar Dünya Çevre Günü Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından çevre bilincinin arttırılmasına yönelik olarak değerlendirilmiştir ve her sene farklı bir tema seçilmiştir.
2017 yılı Dünya Çevre Günü`nün teması ise "Doğaya Dönüş" olarak belirlenmiştir. Canlının var olmasından bu yana içinde yaşadığı ortama olan saygısının yeniden tesis edilmesi gerektiğini vurgulamış, bireysel anlamda her birimizin ve tabiki üretim süreçlerindeki tüm faaliyetleri bu kapsamda sorumlu olmaya çağırmıştır.
Geçmişten günümüze, dünyamızın çevre problemleri daha çok artmış ve su kirliliği, toprak kirliliği, iklim değişikliği, nesli tükenmekte olan canlı türlerinin sayılarında artış vb. birçok konu ortaya çıkmıştır. Çevre sorunları doğa ve doğal kaynaklar için önemli problemler yaratmaktadır.
Ülkemizde bölgemizde ve ilimizde DOĞAYA DÖNÜŞ` temalı 5 haziran dünya çevre gününü kutlarken ekosistemi ve doğayı tahrip edici faaliyetler ne yazık ki gündemimizden düşmemektedir.
15 Temmuz 2016 hain FETÖ darbe girişiminden buyana OHAL ile yönetilen ülkemizde ÇED mevzuatlarını basitleştirip formaliteye çeviren pek çok yasa ve yönetmelik düzenlemesi ile tüm doğal yaşam alanlarımız ve kültürel mirasımız hukuksuzca talana açılmıştır. OHAL uygulaması halkın kendi yaşam alanlarına sahip çıkma, çevre ve yaşam mücadelesini önleme bahanesi haline getirilmiştir.
Geçtiğimiz hafta 3. Havaalanı inşaatında 1453 kamyonla yapılan geçit töreni, bu dönemin en çarpıcı simgelerinden biri olmuştur. Bu dönem; Kazılan toprağa beton döken, betonla ve çelikle cam üzerinde yükselen hafriyatçı birikim dönemidir. Bu birikim modeli mevcut kurulu makine parkının sürekli çalıştırılmasını gerektirir. Zira bu makine parkının atıl kaldığı her saat inşaat-finans kompleks için kardan zarar demektir. Dolayısıyla zeytinlikleri imara açan ve "zeytinliklerin, meraların ve kıyıların ölüm ilanı" olan son yasal düzenlemeye bu çerçeveden bakmak gerekir.
2002`den bu yana 6 kez reddedilen zeytinliklerin imara açılmasını öngören; TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu, Sanayinin Geliştirilmesi ve Üretimin Desteklenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve KHK`larda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı 7. seferde TBMM`de kabul edildi.
Bu kanun değişikliği ile sadece zeytinlikler değil mera ve kıyılarımız da hafriyatçı birikim canavarının hedefi haline gelmişlerdi.
Bu teşvikler şehir içinde kalan arazilerin daha çok rant getirmesi için mesela organize sanayi bölgelerine gayrimenkul yatırım ortaklığı (GYO) getirme (Md.49), şehir dışına çıktıklarında karşılarına çıkacak zeytinlik (Md.4), mera (Md.30) ve kıyıları (Md.26) koruyan kanunlara karşı istisnalara sahip olmalarını sağlıyor. Yetmiyor üstüne idari ve mali teşvikler de getiriliyor. O da yetmiyor Türkiye`deki zeytinliğin tanımı değiştiriliyor. Çiftçi-Sen`e göre Türkiye`de ortalama bir dekarda 10-12 zeytinlik varken, zeytincilikte Türkiye`nin rakipleri olan İtalya ve İspanya dekara üç ağacı zeytinlik kabul ederken tasarı zeytinliğin tanımını dekarda en az 15 ağaç olarak veriyor (Md.2). Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi`ne göre bu kıstas zeytinliklerin yüzde 70`inin tehdit altında olduğu anlamına geliyor.
Öte yandan bölgemize bakacak olursak; bir yanımızda komşu ilimiz Sinop`un ve Türkiye`nin göz bebeği İnceburun`a konumlandırılan nükleer santral, ilimizin ve bölgemizin en verimli sahalarından olan Çarşamba ovasında ve Suluovada kömürlü termik santral projeleri, diğer tarafta bölge boyunca sayısız HES projesi, özellikle geçen kış İlimizde de yaşadığımız hava kirliliği problemleri, biyo çeşitliliğin en yüksek olduğu alanlarda, su havzaları üzerinde maden çalışmaları, doğa turizmi potansiyelinin olduğu alanlarda devam eden ya da bittikten sonra rehabilitasyonu yapılmayan sayısız taş ocağı, yaylaları birbirine bağlamak için 2600 km uzunluğunda yeşil yol projeleri ve bunlarla birlikte tahrip olan doğa, tarım arazileri, tarımsal ürünler, su kaynakları ve bu alanları işleyerek yaşamını geçiren çiftçiler, orman köylüleri ve onların boşa giden değeri ölçülemez emekleri, alın terleri.
Elbette ki enerji üreteceğiz, yeraltı zenginliklerimizi değerlendireceğiz, sanayileşeceğiz ancak bunları yaparken özellikle sürdürebilirlik kavramını ve çevresel değerleri göz önüne tutmanın zorundalık olduğu döneme girmiş bulunmaktayız. Unutulmamalıdır ki temel sorunumuz doğal kaynağın yani havamızın suyumuzun ve toprağımızın korunmasıdır. Doğamızı ve doğal kaynağımızı koruyamazsak doğaya dönüşte olmayacaktır.
SAMSUN ÇEVRE PLATFORMU OLARAK SAYGI VE SEVGİLERİMİZLE.