ŞEKER FABRİKALARI ÖZELLEŞTİRİLİP KAPATILIRKEN,NİŞASTA BAZLI ŞEKERLER SOFRAMIZA GELMEYE HAZIRLANIYOR.

ANTALYA
24.04.2013
 

BASIN AÇIKLAMASI

                        ŞEKER FABRİKALARI ÖZELLEŞTİRİLİP KAPATILIRKEN

            NİŞASTA BAZLI ŞEKERLER SOFRAMIZA GELMEYE HAZIRLANIYOR

 Türkiye‘nin yıllık şeker tüketimi 2,5 milyon ton civarındadır. Kullanılan şekerin yüzde 85‘i şeker pancarından, yüzde 15‘ise mısırdan üretilen nişasta bazlı şekerden üretilmektedir. Türkiye pancardan şeker üreten ülkeler arasında Avrupa‘da Fransa ve Almanya‘dan sonra üçüncü sırada yer almaktadır.

Türkiye‘deki Şeker pancarı sektörü; fabrikalarda çalışanlar, tarım işçileri, nakliye sektörü, üretici aileler ve yan ürünlerini işleyen sektörlerle birlikte 8 milyonu aşkın insanımıza iş ve aş olanağı sunmaktadır. Pancar üretimi Buğdaya göre 13, Mısıra göre 8, Ay çiçeğine göre 5 kat daha fazla istihdam sağlayarak kırsal alandan kentlere göçü önlemekte çok ciddi bir rol üstlenmektedir. Şeker pancarı sanayimiz birçok ilimizde 20 binden fazla insana iş olanağı sağlarken her yıl yaklaşık 3 milyar dolarlık katma değer yaratmaktadır.

 Şeker pancarı sektörü tümüyle ulusaldır. Yerli pancardan yerli iş gücü ile yerli teknoloji ile üretilen şekerden elde edilen katma değer bütünüyle ülke içinde kalmaktadır. Buna karşın nişasta bazlı şeker sanayi piyasasının yüzde 75‘şine çok uluslu şirketler egemendir. Üretilen katma değerde bu şirketlerin kasasına girmektedir.

 Nişasta bazlı şeker fabrikaları ise mısır kullanmak suretiyle şeker üretmektedir. Bu fabrikalar yasal olarak yurt içi üretimlerinde yerli mısır kullanmak zorunda olsalar da kotanın yükseltilmesi yurt dışından ithal edilen GDO lu mısırların mısır şurubu üretiminde kullanılması riskini de beraberinde getirmektedir. Ülkemizde kurulu 6 NBŞ fabrikası sadece bin kişiye istihdam sağlarken NBŞ‘ in yaygınlaşması toplum sağlığı açısından bazı sorunların doğmasına da yol açabilecektir. Bu fabrikalarda üretilen glikoz ve früktoz şurubu bugün gazozdan çikolataya, hamur tatlılarından pek çok şekerli üründe kullanılmakta olup toplum sağlığını olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

 Bugün gelişmiş birçok ülkede NBŞ‘lerin kullanımı ya tamamen yasaklanmıştır veya düşük oranlarda kullanılmasına izin verilmektedir. Fransa ve Almanya şeker ihtiyacını bütünüyle şeker pancarından sağlarken Almanya‘nın NBŞ üretim kotası yüzde 2.5 , Polonya‘nın ise yüzde 3.9 dur. Avrupa ülkeleri şeker pancarına sahip çıkarak üreticisini korurken başta obezite olmak üzere toplum sağlığında yaşanabilecek olumsuzlukları da engellemeye çalışmaktadırlar.

Türkiye‘de ise tam tersi bir yol izlenmiş ve nişasta bazlı şeker kotası yüzde 10 olarak belirlenmiştir. Bu kotanın bakanlar kurulu kararı ile her yıl yüzde 50 oranında artırıldığı bilinmektedir. Yüzde 10‘luk NBŞ kotasının AB ülkelerinde olduğu gibi yüzde 1-2‘lere düşürülmesi kamuoyu ve tarım sektörü temsilcileri tarafından talep edilirken hükümet büyük millet meclisine sevk ettiği şeker kanunu tasarısı ile "pancar dışı kaynaklardan elde edilen şekerin yüzde 10 olan kotasını yüzde 15‘e" çıkartma hazırlığı içerisindedir. Kamuoyu tepkisinden kurtulmak için ‘‘nişasta bazlı şeker‘‘ ifadesi yerine ‘‘ pancar dışı kaynaklar‘‘ tanımını kullanan yasa hazırlayıcılar ülkemiz pancar üreticisine ciddi bir darbe vurma hazırlığı içerisindedirler. Siyaset-iş dünyası ilişkisi ile yeniden kurgulanan şeker sektöründe üreticiler, tüketiciler ve tüm halkımızın aleyhine işleyecek bir düzenleme getirilerek yerli ve yabancı yandaşlara inanılmaz bir rant pastası sunulmaktadır. Nişasta bazlı şeker lobisinin Türkiye deki pancar üreticisini, bu sektörden beslenen yan sanayiyi, hayvancılık sektöründen ortaya çıkacak yem sıkıntısını ve halk sağlığında yaşanacak olumsuzlukları yok sayarak çıkarmaya çalıştığı bu yasal düzenlemeye karşı çıkmak tüm toplumun ortak sorumluluğudur.

 Hükümetin nişasta bazlı şekerin kotasını yükseltmek için hazırladığı yasa tasarısını meclise sunduğu günlerde Özelleştirme yüksek kurulunun Türkiye deki 26 şeker fabrikasını 2014 yılı sonuna kadar özelleştirme kararı alması bu konuda danışıklı bir dövüşün olduğunu göstermektedir. Şeker fabrikalarının özelleştirme gerekçesi olarak zarar etmelerinin gösterilmesi doğru değildir. Toplumun sağlıklı şeker ihtiyacını karşılamanın ötesinde, hayvancılık sektörünün yem ihtiyacını karşılayan, nakliye sektörüne ciddi katkı ve istihdam sağlayan, yan sanayiye iş olanağı yaratan şeker fabrikalarının zarar etmesi söz konusu olamaz. Bu gün ülkemizde zarar ettiği öne sürülen fabrikalar kötü yönetilerek ve bilerek zarar ettirilmektedir. Başta Konya şeker gibi çok başarılı örnekleri bulunan bu işletmelerin zarar etmesi  olağan koşullarda doğal değildir.. Amaç şeker fabrikalarının kent merkezlerinde veya yakınlarında yer alan değerli arazilerine el koymaktır. Bunun için zarar ettiği söylenen şeker fabrikalarının teknolojilerini yenilemelerine izin verilmemiş ve bilerek zarar ettirilmişlerdir. Yapılması gereken bu fabrikaları haraç, mezat elden çıkarmak değil, teknolojilerini yenileyerek karlı hale getirmektir.

Şeker fabrikalarını satmak isteyenler ABD‘de bile Şeker fabrikaların kişilerin elinde olmadığını mutlaka biliyorlardır. ABD ve birçok ülkede şeker fabrikaları Şeker sanayine ham madde sağlayan üreticilerin ve fabrikalarda çalışanların kurduğu Kooperatifler tarafından işletilmektedir. Bu örnekten yola çıkan Türk üreticileri ve Şeker sanayi çalışanları bu fabrikalara talip olmuşlardır, Hükümetin bu konudaki kararı Şeker fabrikalarının özelleştirilmesindeki niyetini ortaya koyacaktır. Her konuda ABD‘yi örnek alan iktidarın bu konuda da örnek almasını diliyoruz.  

            Ziraat Mühendisleri Odası Antalya Şubesi olarak iktidarı çok uluslu şirketler yerine kendi üreticisinin ve halkının yanında yer almaya çağırıyoruz. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinden vazgeçilmeli, teknolojileri yenilenerek üretime devam etmeleri sağlanmalıdır. Cari açığı kapatmak için satılacaksa üreticilere ve çalışanlara devredilmelidir. Nişasta bazlı şeker kotası AB seviyelerine çekilmeli, Üreticiler, şeker sanayi çalışanları, nakliyeciler, işsiz-aşsız bırakılmamalıdır. Yem sanayisi dışa bağımlı Türkiye, yeni dar boğazlara sürüklenmemeli, Hayvanlarımız GDO‘lu yemle beslenmemeli, toplum sağlığı risk altına sokulmamalıdır.

Saygılarımla...

 Vahap TUNCER

Ziraat Mühendisleri Odası

Antalya Şube Başkanı

 

Okunma Sayısı: 1067