SOFRALARIMIZDAKİ TEHLİKE - CUMHURİYET
Genetiği değiştirilmiş organizmalardan üretilen besinler yasak olmasına karşın hayatımıza sızıyor. GDO'ya Hayır Platformu'nun geçen yıl Arjantin'den ithal edilen mısırda ve yerli bir bebek mamasında yaptırdığı analizler, GDO'lu olduklarını kanıtladı.
ÖZLEM GÜVEMLİ
Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO) Türkiye‘ye girişinin Tarım ve Köyişleri Bakanlığı genelgesine göre yasak olmasın karşın bu konu ile ilgili kesin bir veri yok.
Çünkü yurtdışından gelen hammaddeler ve işlenmiş gıdalar bakanlığın açıklamasına göre mevzuat eksikliği nedeniyle denetlenmiyor ve bu nedenle GDO‘ların Türkiye‘ye girip girmediği resmi olarak bilinmiyor. Ama GDO‘ya Hayır Platformu‘nun geçen yıl Arjantin‘den ithal edilen mısırda ve yerli bir bebek mamasında yaptırdığı analizler. GDO‘lu olduklarını kanıtladı.
GDO‘ya Hayır Platformu bileşenlerinden Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi‘nin Başkam Ahmet Atalık, GDO‘lu ürünlere karşı tüketicilere bezdirme politikası uygulama çağrısı yaptı.
Tüketicilerin, içinde özellikle mısır ve soya olan şüphelendikleri gıda maddelerini tarım il müdürlüklerine götürmelerini isteyen Atalık, "Ben ne yediğimi bilmek istiyorum, içinde GDO var mı yok mu bilmek istiyorum diyerek analiz yapılmasını istesinler. Tarım il müdürlükleri bu analizi yaptırmak zorunda. Tarım il müdürlüklerinde bu ürünler yığılmaya başladığında halkımız bize de yardımcı olur. GDO‘lar suçsuzlukları ispat edilene kadar suçludurlar. Suçsuzlukları ispat edilene kadar hayatımızdan uzak tutmalıyız" dedi.
Atalık, platform olarak yakında "Ulusal Biyogüvenlik Yasamızı İstiyoruz" kampanyası başlatacaklarını da söyledi.
Atalık, GDO‘lu tohumların ve işlenmiş ürünlerin, patent hakkını almadan çok ucuz fiyata piyasaya girerek çiftçilere cazip bir alternatif oluşturduğuna dikkat çekerek çiftçilerin de para kazanacağı mekanizmayı tercih ettiğini belirtti. Atalık, üreticilerin; Dünya Bankası ve IMF‘ye borcu olan çiftçinin geçimini sağlayamadığı, Türkiye gibi 3. dünya ülkelerinde bu yöntemi uygulayarak çok rahat GDO‘lu tohum satabildiğine vurgu yaptı.
Zirai madde kalıntısı nedeniyle ihraç ettiğimiz birçok ürünün ya imha edildiğini ya da geri gönderildiğini ifade eden Atalık, "Sıkı bir denetim olsa bunlar yaşanmaz. Zirai madde kalıntılı bir ürün nasıl yurtdışına çıkabiliyorsa GDO‘lu tohumlar da aynı şekilde ülkemize giriyor" diye konuştu.
Tarım Bakanlığı‘nın genelgesine göre GDO‘lu tohumla üretimin yasak olduğuna dikkat çeken Atalık, Tarım Bakanları Sami Güçlü ve Mehdi Eker‘e konuyla ilgili 9 ayrı soru önergesi verildiğini ve her defasında "Bunları düzenleyen bir mevzuat olmadığından bu ürünleri analiz etmeye gerek duymuyoruz" yanıtının alındığını belirtti.
Dışarıdan gelen tüm ürünlerin denetlenmeden halkın tüketimine sunulmasını eleştiren Atalık şu bilgileri verdi: "Geçen yıl ABD‘den sonra en geniş GDO‘lu ekim alanlarına sahip Arjantin‘den 110 bin ton mısır ithal edildi. Platform olarak o mısırlardan numune alarak analiz ettirdik ve ürünler GDO‘lu çıktı. Bakanlık mevzuat olmadığı için denetim yapılmadığını söylüyor. Ama Türkiye Cartagena Biyogüvenlik Sözleşmesi‘ne üye. Uluslararası sözleşmeler, anayasaya göre kanun hükmündedir ve en kısa sürede iç düzenlemelerin o yasaya uygun hale getirilmesi gerekir. Bunu yapmıyorsanız da sözleşme sizi bağlar. Mevzuat yok diye bu ürünlerin ülkeye girişi meşru değildir."
GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ ORGANİZMA DENEYLERİ
GDO‘lu ürünlerin zararlarını ortaya koymak için insanlar üzerinde yapılmış bir deney yok. Dünyada bu konuda analizler yapan 2 bilim adamı bulunuyor. Bunlardan biri yaptığı analizlerin sonuçlarını kamuoyuna açıkladığı için görev yaptığı Rowett Araştırma Enstitüsü‘ndeki görevinden alman İskoç doktor Arpad Pustza.
Pustza, GDO‘nun zararlarını ortaya çıkarabilmek kin fareleri genetiği değiştirilmiş patateslerle besledi. Farelerin sindirim sistemlerinde bozulma, bağışıklık sistemlerinde çökme, kan yapılarında bozulma, tüm iç organlarında küçülme tespit etti. Pustza. bu deneyini enstitü müdürü ile paylaştı ve kamuoyunu bu konuda uyarmaya karar verdiler. Pustza, halkı bilgilendirdikten bir gün sonra enstitüden kovuldu.
Diğer araştırma da Rusya Bilim Akademisi‘nden Dr. İrina Ermakova tarafından yapıldı. 3 grup fare üzerinde deney yapan Ermakova, bir gruba GDO‘lu soya, bir gruba normal soya, bir grubu da normal gıdalar verdi. Bu denemesini 3 kez tekrarladı. Çünkü çok çarpıcı sonuçlar elde etmişti. 3 denemesinde de benzer sonuçlar alınca 2005 Ekim‘inde bilimsel bir konferansta deneyinin sonuçlarını açıkladı.
Ermakova‘nın deneyinde, GDO‘lu soya ile beslenen anne-babadan olan farelerin yüzde 6‘sı doğumdan 3 hafta sonra öldüler. Normal soya ile beslenen anne-babadan doğan farelerin ölüm oranı yüzde 9, normal gıdalarla beslenen farelerde ölüm oram yüzde 6 oldu. Yani GDO‘lu soya ile beslenen farelerin yavruları 10 kat daha fazla ölüyordu. Ayrıca GDO‘lu soya ile beslenen anne babaların yavrularının yüzde 36‘sı normal ağırlığının çok altındaydı. Bugün Türkiye‘de de "parmak çocuk" vakalarında gözle görülür bir artış var.
Yasa tasarısı ortadan kayboldu
2005‘te TBMM gündemine gelen Ulusal Biyogüvenlik Yasa Tasarısı‘nın şu an adının bile anılmadığını dile getiren Atalık, şöyle devam etti:
"2005‘te GDO‘ya Hayır Platformu, yasadaki sakıncalı birçok hükümden dolayı 100 bin imza toplayarak o şekilde çıkmaması yönünde çaba gösterdi. Yaklaşık 16 ilde ‘canavar domates‘ kampanyası düzenlendi. Bunun sonucunda 100 bin imza 2005‘in Şubat ayında TBMM‘ye sunuldu. Meclis Dilekçe Komisyonu Başkanı bu işi ciddiye alacağını basına açıkladı. Meclis‘teki ziraat mühendisi ve veteriner milletvekilleri ile tarım komisyonu üyelerine 2 kez bilgilendirme toplantısı yapıldı. Sonuçta, ‘Bu ürünlerin riskleri çok yüksek, tasarıyı revize edilmesi için Tarım Bakanlığı‘na geri gönderiyoruz‘ denildi. Fakat o gün bugündür taslak kayıp, bakanlığın web sitesinden bile kaldırılmış. Tasarıya göre ürünlerde gen aktarımının başarılı olup olmadığının takibi, aktarılan antibiyotik direnç geni ile tespit edilebiliyor. Taslakta şöyle bir ibare vardı: ‘31 Aralık 2008‘e kadar insan tedavisinde de kullanılan antibiyotik direnç geni olan GDO‘lu ürünler Türkiye‘ye ithal edilebilir.‘ Taslakta böyle bir ibarenin yer alması, insanların sürekli antibiyotik direnç genine muhatap kalması, antibiyotik direncinin artması çok sakıncalı."
‘Adını açıklarsam suçlu olurum‘
Türkiye‘de sadece Ankara ve Bursa‘da altyapıları tamamlanmış, GDO‘lu ürünleri tespit edebilecek 2 adet laboratuar bulunduğunu belirten Atalık, "Ürünüm GDO‘lu değildir" beyanının yeterli olduğunu, ithal edilen hiçbir şeyin analiz edilmediğini vurguladı. Atalık, Türkiye‘deki GDO‘lu ürünlerin habersizce nasıl hayatımıza girdiğini şu örnekle dile getirdi:
"Türkiye‘de oldukça geniş bir ürün yelpazesi olan biri yerli, biri yabancı 2 büyük firmaya mail atarak ürünlerinde GDO‘lu hammadde kullanıp kullanmadıklarını sordum. Her iki firma da bu konuda çok titiz olduklarını, halkın sağlığını düşündüklerini, GDO‘lu ürün kullanmadıklarını bildirdiler. Fakat bu iki markadan yerli olanının bebek mamasında yaptırdığımız analizde GDO kullanıldığını ortaya çıkardık. Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, bu ülkeye hangi firmalar GDO‘lu hammadde, işlenmiş madde ithal ediyor, diye sorulduğunda, yasaların buna izin vermediğini, açıkladığı takdirde de suçlu duruma düşeceğini ifade etmişti. Bu ülkedeki yasalar sağlığı koruma yönünde değil sağlıksız ürün imal edeni koruma yönünde. Bu markanın adını açıklarsam firmanın işlerini bozduğum için tazminata mahkum ediliyorum. Ben suçlu olurum. Ve ne yazık ki bu bir bebek maması."
Hangi ürünler GDO‘lu?
GDO‘lu ürünler en çok soya, mısır, kanola ve pamuk olarak karşımıza çıkıyor. Soya ve mısır Türkiye‘de çok yaygın kullanılıyor ve aynı zamanda en çok ithal ettiğimiz ürünlerin başında geliyor. GDO‘lardan uzak durmak için soya ve mısır yememek de çözüm değil. Çünkü mısır ve soya 1600 gıda maddesi içinde katkı maddesi olarak kullanılıyor. Özellikle mısır nişastası, bebek mamaları ve tatlılarda yoğun olarak bulunuyor.
Bu ürünlerin çoğu hemen her yıl GDO‘lu tohum üretiminde birinci olan ABD ve 2. olan Arjantin‘den ithal ediliyor. 2005‘te Arjantinten‘den Türkiye‘ye soya getiren bir gemi Grenpeace tarafından Brezilya açıklarında durdurulmuştu. Soyaların GDO‘lu olup olmadığının analiz edilmesi istenmiş ve analiz sonucunda bir gemi dolusu soyanın GDO‘lu olduğu ortaya çıkmıştı.
Her şeyi mevsiminde tüketin
İTO Gıda Meslek Komitesi Üyesi ve Keyveni Catering Yönetim Kurulu Başkanı Sadık Çelik de, GDO‘lu ürünlerin toprağın dengesini bozduğunu ve 100-200 yılda toprağın kendine gelemediğini söyledi. Mısır ve türevlerinin çok ciddi bir endüstri oluşturduğuna dikkat çeken Çelik, şu ifadeleri kullandı:
"Mısırı, genetiği değiştirilmiş olarak ülkenize soktuğunuz andan itibaren bütün hayatınıza GDO‘lu ürünler girmiş oluyor. Mısırdan nişasta yapıyorsunuz, nişasta baklavadan sütlü tatlılara, bebek mamalarına kadar her yerde kullanılıyor. Gündelik yaşantımıza süt olarak da girebiliyor. Köylüler ‘mısır silacı‘ denen bir yem yapıyorlar hayvanlar için. Yemi yiyen inek, koyun aracılığı ile GDO süt olarak bize dönüyor."
Sadık Çelik, tüketicilere şu önerilerde bulundu: "Mevsiminde olmayan gıdaları tüketmeyin. Dondurulmuş gıdaları kullanmayın. Mevsiminde aldığınız sebzeleri derin donduruculara koyarak daha sonra kullanmak mümkün. Organik ürünlere yönelin. Tüketici aldığı ürünleri sorgulamalı."