SONSÖZ GAZETESİ: SUİÇMEZ: ÇİFTÇİLERİN ELİNE ASGARİ ÜCRETTEN DAHA AZ ÜCRET GEÇİYOR- 15 ARALIK 2020

SONSÖZ GAZETESİ: SUİÇMEZ: ÇİFTÇİLERİN ELİNE ASGARİ
ÜCRETTEN DAHA AZ ÜCRET GEÇİYOR- 15 ARALIK 2020
MERKEZ
15.12.2020

"Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, pandemi döneminde çiftçiye yapılacak yardımın, çiftçinin rahatlamasına ve önünü görmesine yardımcı olacağına dikkat çekti."

 

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, bölge ve üretime bağlı olarak bazı çiftçilerin eline asgari ücretten daha az ücret geçtiğini. Pandemi döneminde çiftçiye yapılacak yardımların önemine vurgu yaptı.

ÜCRET YETERSİZLİĞİNE DİKKAT ÇEKTİ

Bazı bölgelerde küçük işletmelerin ücret yetersizliği yaşadığına dikkat çeken Suiçmez sözlerine şöyle devam etti; “ Bölgeden bölgeye, üründen ürüne, sulu ya da kuru tarım durumuna ve işletme ölçek büyüklüğüne göre çiftçinin eline geçen para miktarı değişmektedir. Bu bağlamda asgari ücretle bir karşılaştırma yapılması genel bir değerlendirme için anlamlı olmayacaktır. Ancak kuru tarım yapan küçük ölçekli aile işletmelerinin çok ciddi bir ücret yetersizliği yaşadığı bilinen bir gerçektir. ABD ve AB dahil pek çok ülkede Pandemi sürecinde çiftçilere doğrudan para yardımının yapıldığı günümüzde ülkemizde de böyle bir uygulamanın gündeme gelmesi elbette çiftçilerimizi rahatlatacak, önünü görmesini sağlayacaktır. Cumhurbaşkanlığı Kararı ile 2019 yılı tarımsal desteklerinin 2020’de artırılmadığı, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2020 yılı bütçesi 22 milyar TL iken 2021 yılı bütçesinin 23 milyar TL olduğu bir ortamda çiftçilerimizin böyle beklenti içerisine girmediği bilinmektedir.”

Son zamanlarda çiftçinin hayvanlarına ve tarım aletlerine haciz konulması durumuna da değinen Suiçmez şunlara dikkat çekti; “Öz sermayesi yetersiz çiftçimiz uzun yıllardır uygulanan yanlış tarım politikaları sonucu bugün dışarıdan kredi kullanamazsa üretim yapamayacak duruma gelmiştir. Çiftçimizin borç kaynakları kamu ve özel bankalar, tarım kredi kooperatifleri, bayiler ve tüccarlardır. Ülkemizde tarım sektörünün Gayri Safi Milli Hasıla(GSMH)’dan aldığı pay 2012 yılında 67 milyar Dolar iken 2019 yılında 48 milyar Dolar’a düşmüş, aynı dönemde tarım sektörüne kullandırılan kredi miktarı 34 milyar TL’den 128 milyar TL’ye yükselmiştir. Bankalar dışında kooperatifler ve özel sektöre olan borcun toplamı 180 milyon TL’yi bulmuştur. 2020 yılında bankalarca kullandırılan toplam 128 milyar lira tarımsal kredinin 118 milyar TL’si nakdi kredi, 5.4 milyar TL’si takipteki kredi ve 4.7 milyar TL’si gayri nakdi kredidir. Çiftçilerimizin 128 milyar TL krediye karşılık 200-225 milyar TL civarında teminat göstermesi sonucu traktörü, hayvanı, evi, arsası üzerine ipotek konulmuştur.”

Geçmişte çiftçilerin borçları hakkında açıklamalarda bulunduklarını ifade eden Suiçmez sözlerine şöyle devam etti; “ Odamız, 19 Mart 2020 tarihli Basın Açıklamasında; ‘Ekonomik İstikrar Kalkanı’ ile esnaf ve sanatkârlara sağlanan kredi borcu ödeme kolaylığı, çiftçilerimizin bankalara ve Tarım Kredi Kooperatifine olan borçlarını da kapsayacak şekilde genişletilmelidir. İcralık çiftçiye, serbest çalışan icralık ziraat mühendisine borç yapılandırması getirilmeli; üretimde bulunan çiftçiye ve serbest çalışan ziraat mühendisine düşük faizli kredi tahsis edilmelidir.’ demişti. 27 Mart 2020 tarihli Basın Açıklamamızda ise; ‘Çiftçilerin Ziraat Bankası, özel bankalar ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan kredi borçları yapılandırılmalı, 2020 yılı için faiz alınmamalıdır. Borç ertelemesi, düşük faizli kredi yanında, çiftçi borçlarının silinmesi de gündeme gelmelidir. Çiftçilerin BAĞ-KUR ve SSK borçları, 2020 yılı hasat sezonu sonuna ertelenmelidir. Kredi Garanti Fonu (KGF) kredileri tarım işletmelerini de kapsamalıdır.’ şeklindeki taleplerimizi kamuoyuyla paylaşmıştık. Maalesef geçen sürede çiftçimiz lehine somut ve sorunları çözücü bir adım atılmadı. Aksine, 17 Kasım 2020 tarih ve 31307 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 7256 sayılı ‘Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’ kapsamında toplam 500 milyar TL karşılığı kamu alacağı yeniden yapılandırılırken çiftçilerin Tarım Kredi Kooperatifleri ve Ziraat Bankası borçlarının yeniden yapılandırılması ile ilgili bir düzenlemeye yer verilmedi.”

Kredi kooperatifinin kredileri bankalardan daha yüksek oranda faizle verdiğini iddia eden Suiçmez, icralık olan çiftçilerin basında yer aldığını ifade etti. Suiçmez: “Çiftçi kuruluşu olan Tarım Kredi Kooperatifleri, maalesef bankaların üzerinde faiz ile kredi vermekte, mazot dahil temel girdileri daha pahalıya satmaktadır. Pandemi sürecinde yeterli desteği zamanında alamayan, dövize bağlı girdi fiyatları artışıyla üretim maliyetleri sürekli artan, dışalım baskısıyla ürün fiyatlarının maliyetini karşılayamadığı günümüzde, aldığı krediyi geri ödemekte zorlanan çiftçimizin ipotekli malları üzerinde Tarım Kredi Kooperatifleri haciz işlemine başlamıştır. Amasya’da traktörüne, Kars’ta hayvanına icra gelen çiftçilerimiz basında gündem olmuştur. Çözüm, özellikle takipteki çiftçi borçlarının derhal yapılandırılması, borç faizlerinin silinmesi, aldığı yıl koşulları üzerinden ana para ödemelerinin 5 yıla kadar ötelenmesidir. Kısa dönemli faiz ertelemeleri çiftçinin borç batağında yaşadığı kısır döngüyü aşabilmesi için yeterli değildir. Çiftçilerin ortağı olduğu Tarım Kredi Kooperatifleri yönetimlerini seçimlerde değiştirmesi ve güdümlü yönetimlere mahkum olmaması da bu konudaki kalıcı çözümlerden birisidir.” dedi.

TARIMDA YUNANİSTAN ETKİSİ 

Yunanistan ile bazı sorunların yaşandığı bu dönemde iki ülke arasındaki tarıma dayalı ticarete değinen Suiçmez, Yunanistan’dan ithal edilen başlıca tarım ürünlerinin, ülkemizde de üretilen pamuk ve pirinç olduğuna dikkat çekti. Suiçmez: “ Ülkemizde 2002 yılında 7 milyon 210 bin 770 dekar olan pamuk ekim alanı 2019 yılında 4 milyon 778 bin 681 dekara düşmüş, 2002 yılında 2 milyon 541 bin 832 ton olan kütlü pamuk üretim ise 2019 yılında 2 milyon 200 bin ton olmuştur. Kütlü pamuk üretiminin TÜİK II. tahminine göre 2020 yılında azalarak 1,9 milyon ton olacağı tahmin edilmektedir. 2019 yılında 818 bin 511 ton olan lif pamuk üretiminin olumsuz iklim koşullarının da etkisiyle 2020 yılında yüzde 40 azalışla 626 bin ton olması beklenmektedir. TÜİK tarafından 2018/19 piyasa döneminde yurt içi üretimin yurt içi talebi karşılama derecesi yani yeterlilik oranı pamukta (çiğit) yüzde 104 olarak açıklansa da, 2016’da 832 bin 133 ton olan toplam pamuk ithalatı 2019 yılında 950 bin 590 tona yükselmiştir. 2019 yılı Ocak-Eylül döneminde 715 bin ton olan pamuk ithalatı 2020 yılı Ocak-Eylül döneminde 799 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Dünya lif pamuk ithalatının 2020/2021 üretim sezonunda 9,3 milyon ton seviyelerinde olacağı, dünya ithalatında yüzde 23 ile en büyük payı Çin’in alacağı, Türkiye’nin yüzde 10 payla ithalatta 4. ülke olması tahmin edilmektedir. 2019-2020 sezonunda ülkemize en çok lif pamuk ithalatı yapılan ülkeler arasında ABD ve Brezilya’dan sonra Yunanistan 158 bin 441 ton ile üçüncü sıradadır. Yunanistan’dan alınan bu pamuk miktarı benzer iklim koşullarına sahip Ege Bölgesi üretimimizden fazladır. Arz açığımızı gidermek üzere lif pamuk üretimimizin 1 milyon tona çıkarılma hedefi, yüksek girdi maliyetleri ve kredi faizlerinin yüksekliği gibi yanlış tarım politikaları, zamanında ve yeterli verilmeyen destekler, desteklerle yönlendirilmesi gereken tarımsal üretim planlamasının yapılmaması nedenleriyle gerçekleşmedi. Yerli üreticimizi korumak ve desteklerle üretimimizi artırmak yerine dışalım yoluyla yabancı ülke çiftçilerini destekleme yanlışı maalesef pamuk için de geçerlidir. Ülkemizde 2002 yılında 600 bin dekar olan çeltik ekim alanı 2019 yılında 1 milyon 264 bin 190 dekara çıkmış, 360 bin ton olan üretim ise 1 milyon tona yükselmiştir. Buna karşın kendimize yeterlilik oranı, 2018/19 piyasa döneminde çeltikte yüzde 69.2’dir. Yeterli desteklerle arz açığımızı giderebilecekken yanlış tarım politikaları yüzünden kendimize yeterli olmadığımız bu üründe de maalesef arz açığımızı dışalımla karşılamak zorunda kalmaktayız.” dedi.

ÇİN’E YAPILAN İHRACAT

Çin Halk Cumhuriyeti’ne tren ile gönderilen ihracat ürünlerine de değinen Suiçmez sözlerine şöyle devam etti; “ Resmi törenle Çin’e giden trendeki ürünler konusunda resmi kaynaklar ağırlıklı olarak beyaz eşya ihracatını gündeme getirdiler. Sağlıklı bilgiler olmadığı için tarım ve tarıma dayalı ürünler konusunda şu an sağlıklı bir değerlendirme yapabilmek mümkün değil. Ancak, gerek Çin gerekse diğer ülkeler kapsamında ülkemizin tarım ve tarıma dayalı sanayi ürünleri ihracatını olumlu karşıladığımızı belirtmek isterim. Tren yükünün içeriği dışında ülkemizden son dönemde Çin’e özellikle tavuk eti ihracatı yapılması önemlidir.”

PANDEMİ DÖNEMİNDE TARIM

Pandemi döneminde tarıma yeterli destek yapılmadığını ifade eden Suiçmez şunlara değindi; “Ülkemizde tarım sektörü Pandemi sürecinde ekonomik gerçek reel bir sektör olarak görülmedi ve yeterli düzeyde desteklenmedi. Ülke düzeyinde tarımsal üretim seferberliği ilan edilmesi gerekirken Tarım ve Orman Bakanlığı küçük çaplı bölgesel projelerle üretim açığını azaltma yoluna gitti. Maalesef üretim ekonomisi yerine yine girdilerde ve ürünlerde dışa bağımlı bir süreç yaşamaktayız. Örneğin; mısır, buğday ve arpada gümrük vergilerini sıfırlamak çözüm değildir. Yemde yüzde 45 oranında dışa bağımlı olmamız artan döviz nedeniyle hayvancılığımızı olumsuz etkilemektedir. Çiğ süt üreticisinden esirgenen desteğin yansıması bir sonraki aşamada kesimler sonucu et sorunu ve yüksek fiyatlar olarak karşımıza çıkacaktır. Kendi çiftçimize vermediğimiz desteği dışalım yoluyla başka ülkelerin çiftçisine verme yanlışına devam etmemeliyiz. Dünyada artan ürün fiyatları ve yükselen stok alımları, ekonomik krizdeki ülkemizin dışalımını daha da güçleştirecektir. Çözüm stratejik bir sektör olan tarım sektörünü gecikmeksizin korumak ve somut önlemlerle üretim ekonomisine geçmektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) gündemindeki bütçe maratonunda tarımsal destekler yeniden değerlendirilmeli, 5488 sayılı Tarım Kanunu gereği bütçeden tarıma ayrılan kaynak 2021 yılı bütçesi ve sonraki yıllar için gayrisafi millî hâsılanın en az yüzde 1’i düzeyine yükseltilmelidir. 2019 yılı destekleme ödemeleri tüm illerimiz için derhal ödenmeli, 2020 desteklemeleri artırılmalı ve ödemeleri ise 2021 yılı bitmeden yapılmalıdır. Tarımsal desteklerin yönlendiriciliğinde ivedilikle arz açığı olan ürünler başta olmak üzere tarımsal üretim planlamasına geçilmelidir. Dövizdeki artışa paralel artan girdi fiyatlarındaki kaçınılmaz yükselişi önlemek ve üretime kesintisiz devam etmek için gübre, tohum, ilaç, yem, mazot, elektrik gibi temel girdilerin maliyetleri düşürülmeli, tarımsal girdilere destek verilmeli, KDV/ÖTV indirimi dahil üreticiyi ve üretimi rahatlatıcı önlemler ivedilikle alınmalı, ek destekler açıklanmalıdır. Çiftçilerin Ziraat Bankası, özel bankalar ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan kredi borçları yapılandırılmalı, 2020 yılı için faiz alınmamalı, borç ertelemesi, düşük faizli kredi yanında, çiftçi borçlarının silinmesi de gündeme gelmelidir. Çiftçilerin BAĞ-KUR ve SSK borçları ertelenmelidir. Kredi Garanti Fonu (KGF) kredileri tarım işletmelerini de kapsamalıdır. Tarımsal sulama yatırımları artırılmalı, çiftçi borçları ötelenmelidir. Tarımsal girdilerin üretilmesi ve üreticiye ulaştırılması konusunda ülkemiz için farklı seçenekler aranmalı, öncelikle tarımsal ilaç ve gübre olmak üzere yerli girdi üretimine yönelik gerekli ar-ge çalışmaları hızlandırılmalı ve süreç koşulsuz desteklenmelidir.”

TARIMDA SU SORUNU

Son günlerde İstanbul gibi bazı büyükşehirlerde yeterli su kaynağının olmamasının tarımı da etkileyeceğini ifade eden Suiçmez sözlerine şöyle devam etti; “Tüm Dünyada olduğu gibi ülkemizde de Covid-19 Pandemisinin yanı sıra, olağandışı denebilecek meteorolojik olaylar sonuçları itibariyle felaketlere dönüşmekte ve felaketlerin sürekli arttığı bir süreci de yaşamaktayız. Bu süreçte La Nina döngüsünün dünya ülkelerinin çoğu gibi ülkemizde de iklimi ve yağış rejimini etkilediği görülmektedir.  Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün kamuoyuna açıkladığı 3, 6, 9 ve 12 aylık Meteorolojik Kuraklık Haritaları ile 2020 Yılı Kasım Ayı Alansal Yağış Raporu incelendiğinde; ülkemizde 2020 yılında olağanüstü çok şiddetli ve şiddetli kuraklık yaşandığı görülmektedir. Meteorolojik Kuraklık, uzun bir zaman içinde yağışın normal değerlerinin altına düşmesi; Tarımsal Kuraklık, toprakta bitkinin ihtiyacını karşılayacak miktarda su bulunmaması; Hidrolojik Kuraklık, uzun süren yağış azlığından dolayı kaynak 2 seviyeleri, yüzey akış ve toprak nemi gibi hidrolojik sistemde meydana gelen değişimler; Sosyo-Ekonomik Kuraklık, meteorolojik, tarımsal ve hidrolojik etkilere bağlı olarak ekonomik ürünlerin arz ve talebinde meydana gelen değişimidir. Ülkemizde uzun vadeli hava tahminleri 2020 yılı için sonbaharın tamamı dışında kış aylarının ilk yarısında normallerin oldukça altında yağış değerleri göstermektedir. Bitki büyüme döneminin uzamasına karşı sıcaklıkların artması ve bununla birlikte üretimi doğrudan yüzde 40 oranında etkileyen suyun azalmasına yol açan yağmurun yağmaması ülkemiz adına ciddi bir sorundur. Önümüzdeki günlerde yağışın az olmasının etkisi kuraklık, sonucu ise üretimin olumsuz etkilenmesi olacaktır. Yağış olmadığı dönemlerde serin hava gelmemesi ve sıcak havanın etkili olması bitkilerin ihtiyacı olan ‘soğuklama’ dönemlerini yaşamaması sonucunu doğurmaktadır. Bitkilerin gerek soğuklama ihtiyacını karşılayamaması gerekse havaların sıcak gitmesi nedeniyle erken uyanması, gelişme sürecini sekteye uğratmaktadır.”

Kuraklıktan en fazla etkilenen sektörün tarım sektörü olduğuna dikkat çeken Suiçmez şunlara dikkat çekti; “Şu an ülkemizde ciddi bir meteorolojik kuraklık yaşanmaktadır. Kuraklıktan en fazla etkilenen sektör ise, tarım sektörüdür. Tarımsal kuraklık bölgelere göre değişmekle birlikte, sonbaharda ekimi yapılan kuru tarım alanlarındaki buğday, arpa, mercimek ve kanolada yetersiz yağışlar nedeniyle tohumlar yeterince çimlenemedi. Şu an yüzde 10-20 arasında tahmin edilen verim kaybı, Aralık ayında yeterli yağışlar olmazsa çimlenen tohumlarda oluşacak kuruma nedeniyle yüzde 30-50 düzeyine çıkabilecektir. Bu aşamada sulama imkanı olan yerlerde buğdayda sulama gündemdedir. Halk sulaması da denilen yeraltı kuyularında yapılan sulama taban suyu düzeyinin düşmesi nedeniyle güçleşmekte, ekonomik olmaktan çıkmaktadır. Bu süreçte sulama yatırımları ve sulanan arazi miktarımızın artırılması gündeme gelmektedir. Kasım ayı yağışlarının önceki yıla göre ortalama yüzde 49 azalması, bu azalışın örneğin Edirne’de yüzde 96 olması, İstanbul’da barajların doluluk oranının son 14 yılın en düşük düzeyiyle yüzde 24’ün altına düşmesi, ülke genelinde barajların doluluk oranının son 10 yılın en düşük seviyesinde olması hidrolojik kuraklığı gündeme getirmektedir. Yeraltı su seviyesinin azalması, nehirler ve barajlar gibi yerüstü su varlığımızdaki ciddi düşüşler hidrolojik kuraklık konusunda ciddi endişe yaratmaktadır. Bu durum su varlığımızın yaklaşık yüzde 70’ini kullanan tarımsal sulama açısından önümüzdeki yıla ve yıllara yönelik sorunları gündeme taşımaktadır. Yetersiz su varlığı sonucu azalacak sulama miktarı sulu tarım yapılan çeltik, mısır, şeker pancarı, ayçiçeği gibi tüm ürünlerde de verim kayıplarına ve üretim azalışa yol açabilecektir.”

Su sorununun çözümüne de açıklık getiren Suiçmez, çözüm önerilerini şöyle sıraladı; “ Tarımsal altyapı sorunlarının çözülmediği, dışa bağımlı girdi fiyatlarının sürekli arttığı, uygun kredi olanaklarının yaratılmadığı, desteklerin yeterli ve zamanında ödenmediği önümüzdeki üretim döneminde iklim koşullarındaki olumsuzluklar da çiftçilerimizi daha zor bir dönemin beklediğini göstermektedir. İklim değişikliği ve kuraklıkla mücadeleye yönelik önerilerimiz özetle şunlardır;

  • Öncelikle, ‘su fakiri’ olduğumuzu kavramalı, ülkemizin su ve toprak kaynakları başta olmak üzere zengin doğal kaynaklarını ülke, kamu ve toplum yararına değerlendirecek orta ve uzun vadeli uygulanabilir ulusal stratejiler benimsenmeli, ülke ve il düzeyinde ‘Tarımsal Kuraklıkla Mücadele Stratejisi ve Eylem Planı’ somut adımlarla hedefleri gerçekleşecek şekilde uygulanmalıdır.
  • Ülkemiz su ve toprak kaynakları bütüncül değerlendirilmeli, su havzaları ve su kaynakları korunmalı, bilinçsiz su tüketiminin önüne geçilmeli, atık sular arıtılarak yeniden kullanılabilir hale getirilmeli, doğal yaşamı tehdit eden HES’ler durdurulmalı, su ticarileştirilerek bir rant aracı haline getirilmemelidir.
  • Gıda arzının sürekliliği, verim ve üretici gelirinin artması için sulamaya uygun tarım alanları bütçeden yeterli kaynak ayrılarak ivedilikle sulu tarıma açılmalıdır. Sulama yatırımları artırılmalı, sulanan alanlarda eşgüdümlü olarak arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri tamamlanmalıdır.
  • Yasal olmayan yeraltı suyu kullanımı engellenmeli ve halkımız bu konuda bilinçlendirilmelidir.
  • Sınırlı olan tarım alanlarında üretim planı yapılarak üretim deseni su varlığı da dikkate alınarak belirlenmeli, meteorolojik öngörüler dikkate alınarak yapılan uyarılara göre önlemler alınarak üretici korunmalı ve her türlü meteorolojik afetlerde yalnız bırakılmamalıdır.
  • Su tahsisinde en fazla payı olan tarım sektöründe, mevcut salma sulama yerine su tasarrufu sağlayan basınçlı/kontrollü sulama yöntemleri uygulanmalı, suyun kıtlığında kısıtlı sulama yapılmalı ve su ölçülü olarak üreticilere verilmeli, su iletim ve dağıtım sistemlerinde su kayıplarını en aza indiren önlemler ivedilikle uygulanmalıdır.
  • Ülke düzeyinde kuraklık erken uyarı ve izleme altyapısı ve yönetim sistemi kurulmalıdır.
  • İklim değişikliğinin kısa ve uzun vadeli senaryoları dikkate alınarak mevcut tarım alanlarında kuraklığa ve sıcaklığa dayanıklı bitki tür ve çeşitlerinin geliştirilmesi ve ekilişlerinin yaygınlaştırılmalı, münavebe dahil uygun ekim teknikleri ve toprakta su muhafazasını sağlayan arazi kullanım yönetimine yönelik araştırma geliştirme ve eğitim çalışmalarına daha fazla kaynak ayırarak devam edilmelidir.
  • Şu an işlevsiz ve dağınık olan kamu yönetimi yerine tarım, toprak ve su yönetiminde etkin bir kamu yönetimi kurulmalı, merkezi yönetim görev ve yetkilerine sahip çıkmalı, uzman kurumlar kapatılmamalı veya işlevsizleştirilmemelidir. Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü güçlendirilmeli, en ücra noktalara hizmet verecek şekilde Toprak Su Genel Müdürlüğü yeniden kurulmalıdır.
  • Tarım Sigortası bilinci artırılmalı, TARSİM kapsamındaki ‘İlçe Bazlı Kuraklık Verim Sigortası’ sistemi ürün çeşidi artırılarak yaygınlaştırılmalıdır.
  • Suda ve gıda da israfın önüne geçilmesi için eğitim ve bilinçlendirme çalışmalarına hız verilmelidir.”

 

Haber: Özgür ALTIN/ANKARA

Haber kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ. 

Gazeteye ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ. 

Okunma Sayısı: 94
Fotoğraf Galerisi