SONSÖZ GAZETESİ: SUİÇMEZ: İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ GÜNAH KEÇİSİ OLARAK KABUL ETMİYORUZ- 23 AĞUSTOS 2021
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, ülkemizde art arda yaşanan orman yangınları ve sel felaketlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Başkanı Baki Remzi Suiçmez, ülkemizin güneyinde yaşanan orman yangını felaketleri ve Batı Karadeniz’de meydana gelen sel felaketlerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Gerekli önlemlerin afet öncesi, afet anı ve afet sonrası şeklinde planlanarak uygulamaya geçirilmesi gerektiğini savunan Suiçmez; “İklim değişikliği her zaman vardı, her zaman da var olacaktır. Ancak insan etkisi ile oluşturulan bu değişiklik şu anda hem sıcaklığı artırmakta ki bu ülkemizde tarımsal üretime kuraklık olarak yansıdı. Orman yangınlarında yüksek sıcaklık, çok düşük nem, rüzgarın etkisi yangınların meydana geleceğini zaten bizlere gösteriyordu ve oldu. Sadece sıcaklık, küresel ısınma değil, bu iklim değişikliği aynı zamanda yağışlarda düzensizlik, şiddet artışı ve bunun daha sık periyotlarla olmasına etki ediyor. Özellikle Batı Karadeniz’de artık peş peşe yaşanan sel ve taşkınlar bir rutin haline geldi. Bu, bugünün sorunu değil.” dedi.
Yaşana her doğal felakette sadece iklim değişikliğinin bir neden ve sorun olarak gündeme getirilmesinin doğru olmadığını ifade eden Suiçmez, sözlerine şöyle devam etti; “Bilimsel çalışmaların da gösterdiği gibi tüm dünyada iklim değişikliği gündemde. Bu özellikle Doğu Akdeniz Havzası’nı ve ülkemizi de etkiliyor. Bu alanlar en duyarlı alanlar. Dolayısıyla buralar önlem alınması gereken alanlar. İklim değişikliği her zaman vardı, her zaman da var olacaktır. Ancak insan etkisi ile oluşturulan bu değişiklik şu anda hem sıcaklığı artırmakta ki bu ülkemizde tarımsal üretime kuraklık olarak yansıdı. Orman yangınlarında yüksek sıcaklık, çok düşük nem, rüzgarın etkisi yangınların meydana geleceğini zaten bizlere gösteriyordu ve oldu. Bunun zamanında önlenmesi gerekiyordu. Maalesef önlenemedi. Sadece sıcaklık, küresel ısınma değil, bu iklim değişikliği aynı zamanda yağışlarda düzensizlik, şiddet artışı ve bunun daha sık periyotlarla olmasına etki ediyor. Meteoroloji Genel Müdürlüğü aslında meteoroloji kaynaklı, doğal kaynaklı afetler konusunda bizleri uyarıyor. 2000’li yıllardan itibaren bunların sayısı artmaktadır. Özellikle Batı Karadeniz’de artık peş peşe yaşanan sel ve taşkınlar bir rutin haline geldi. Bu, bugünün sorunu değil.”
Ülkemizde her yıl yaz aylarında belli bölgelerde orman yangınları gerçekleşmesine rağmen son olaylarda kamu yönetiminin ne kadar hazırlıksız olduğunu gördüklerini belirten Suiçmez, yaşanan felaketler üzerinden bir algı yönetimi oluşturulduğunu iddia etti ve şu ifadeleri kullandı; “ Ülkemizde bir olgu-algı yönetimi yapılıyor. Olgu bir gerçektir. Ülkemizde her yıl yaz aylarında ormanlarımızda yangınlar olur, ona yönelik anında müdahale yapılıp yangın başladığı an söndürülerek yangının yayılması engellenir. Bunun yolu da yeterli insan, yeterli teknoloji, yeterli araç-gereç ki bunun içinde uçak ve helikopterin de olması gerekir. Ancak biz göz göre göre bu yangınlara hazırlıksız yakalandık. Kamu kuruluşlarında çalışan insanlarımız, orman görevlilerimiz, itfaiyecilerimiz, yerel halk yangınları söndürebilmek için çok büyük bir çaba içerisine girdi ama biz yangın filomuzun olmadığını gördük. Orman Genel Müdürlüğü’nün anında müdahale edebilecek eylem planlarının nasıl uygulanacağı, yaşama geçireceği noktasında uygulama sorunları olduğunu gördük. Bu eksiklikleri görmek yeterli? Tabi ki değil. Somut önlemlerimiz yok. İdeolojik bakarak Türk Hava Kurumu (THK)’nu devre dışı bıraktık. Yangın söndürme gibi kamunun yapması gereken bir işi özelleştirip ihale ile dışardan hizmet alımı yoluna gittik ve bunun da iyi bir çözüm olmadığını gördük. Bu aşamada Rusya’dan kiralanan uçaklar, yangın söndürmede kapasite olarak yüksek olabilir ama bizdeki dar vadilerde, yüksek yamaçlarda manevra yapabilecek kabiliyetleri yok. Biz bunu söylemiştik. Maalesef geçen bir uçak kazasında 3 Türk 5 Rus olmak üzere 8 insanımızı kaybettik. Dünyadaki herkes bizim insanımız o anlamda da üzgünüz.”
‘ÖNLEM ALMAMAYA DEVAM EDİYORUZ’
Hem orman yangınları hem de sel felaketleri neticesinde yaşanan kayıplara rağmen hala önlem alınmadığı, sorunu küresel iklim değişikliğinin üzerine yıkarak bir algı yönetimi yapıldığına dikkat çeken Suiçmez şunları dile getirdi; “Yangın göz göre göre geldi. Önlem almadık. Şu an önlem alıyor muyuz? Hayır. Biz yine olacak yangından sonra ne yapabiliriz, bu bir doğal afet midir, küresel iklim değişikliğine mi bağlıdır diye olgudan algı yönetimine geçiyoruz. Aynı şey maalesef sel ve taşkınlar için de geçerli. 1998’de Batı Karadeniz’de çok büyük bir sel gerçekleşti. Onun dışında 1998’de Taşköy’de heyelan, sel meydana geldi ve bir köy ortadan kalktı. 2020 yılı Ağustos ayında Giresun’da çok sayıda vatandaşımızın hayatını kaybettiği yine bir sel felaketi yaşandı. Bu yıl içerisinde güneydeki yangınlardan önce Rize ve Artvin’de sel felaketleri meydana geldi. Sel, sel sonrası yangın, yangın sonrası tekrar sel. Bu sel ve taşkınların olacağı bilinmiyor mu? Biliniyor. Devletin resmi kurumları da bu konuda çalışıp raporlar hazırlamış.”
Devletin ilgili kurumlarının doğal afetlere ilişkin erken uyarı olarak hazırladıkları raporların ve alınması gereken önlemlerin göz önünde bulundurulmasını, bunların kağıt üstünde kalmamasını savunan Suiçmez şunları kaydetti; “En son basına da yansıyan Batı Karadeniz Havzası Taşkın Yönetim Planı içinde Bozkurt, İnebolu, Çatalca, Batı Karadeniz, Bartın riskli alanlar olarak tespit edilmiş ve alınması gereken önlemler sıralanmış. 2019 yılında da Doğu Karadeniz Havzası Taşkın Planı hazırlanmış. Peki bu planlar kağıt üstünde kalmak için mi hazırlanıyor? Hep erken uyarı sisteminden bahsediyoruz. Erken uyarı sistemi aslında Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nde kurulmuş. Kamuda çalışan mühendisler bu konuda gerekli önerileri yapıyor. Yalnız kamu yönetimi hazırlıksız. Somut sonuçlar var. Ama biz soyut nedenler arayarak küresel iklim değişikliği, ömrüm boyunca böyle bir felaket görmedim gibi söylemler ortaya atılıyor. Vatandaş bunu söyleyebilir ama devletin, kamu yönetiminin yapması gereken özellikle su yönetiminde 100 yıllık, 500 yıllık ekstrem debileri hesaplayıp ona göre önlemleri almak, dereleri ona göre ıslah etmek, dere yapılarını, köprülerini ona göre yapmak, ormanları korumak, ormanlardan akan suyun bir şekilde deniz ile buluşmasına engel olmamak gerekir.”
‘İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ GÜNAH KEÇİSİ OLARAK KABUL ETMİYORUZ’
Her doğal felaketin nedeninin küresel iklim değişikliğine bağlanmasını kesinlikle kabul etmediklerini sert bir dille ifaden eden Suiçmez şunları söyledi; “İklim değişikliğini günah keçisi olarak kabul etmiyoruz. Özellikle bu sel felaketleri, orman yangınları dahil olmak üzere insan kaynaklı doğa tahribatları var. Ormanlarımız yok edilmektedir. Orman köylüsü Anayasanın 170’inci maddesinde korunma altına alınmıştır. Bizde orman köylüsü var mı, varsa işlevi ne, orman yangınlarında işlevi ne, ormanlarda müdahale süreci var mı? Batı Karadeniz’e baktığımızda orada da orman köylüsü var. Küçük üreticiler, küçük sebze bahçeleri, hayvancılık, arıcılık, Doğu Karadeniz’de çay, Batı Karadeniz’de fındık alanları mevcut. Bu üreticiler alanı bırakıp kentlere giderse, bu da plansız bir şekilde olursa şu gündeme geliyor; eğer tarım insanın karnını doyurmuyorsa insanlar kırsal alanda kalmıyor. Bu nedenle bölgesel kalkınma planları ile kırsalı yerinde tutmak, kentlerin kapasite üstü yapılaşmaya açılmasını engellemek, planlı bir şekilde tarım, sanayi, kentleşme hepsinin bir arada sürdürülmesi gerekir.”
Bir deprem olasılığının da söz konusu olduğunu belirten ve bu konuda da hazırlıksız olunduğunu dile getiren Suiçmez; “Yangında da selde de deprem yaşadık. İstanbul ise şu an depreme hazırlıksız. Olası bir İstanbul depremi ülkemizin artık hem ekonomi hem sosyal birçok alanda ayağa kalkamayacak şekilde zarar görmesine neden olabilecek. Sorunları afet öncesi, afet anında ve afet sonrası şeklinde görmemiz gerekiyor.” diye konuştu.
‘YAŞANAN FELAKETLERDE, YAPILAN YANLIŞ YATIRIMLARI DA GÖRDÜK’
Ormanların içine yapılan termik santrallerin özellikle bu son orman yangınlarında ne kadar yanlış yatırımlar olduğunu yaşanan tehlike ile gördüklerini iddia eden Suiçmez sözlerine şöyle devam etti; Yangın sürecinde yapılan yanlış yatırımları da gördük. Bir termik santralin patlaması ile karşı karşıya geldik. Bugün nükleer santrali de Sinop’ta orman tıraşlanarak ormanın içinde yapılıyor. Biz TMMOB ve ZMO olarak buna karşı çıkıyoruz. Çünkü termik santrali koruyamayan ormanın içindeki bir nükleer santrali koruyabilir mi? yetersiz altyapı ve yapılar da yaşanan felaketlerde sorun olarak karşımıza çıktı.”
Yine sel felaketlerinde de yapılan yanlış imar çalışmalarının olumsuz sonuçları ile karşı karşıya kalındığına dikkat çeken Suiçmez şunları ifade etti; “Geçmişten beri atalarımızın söylediği bir söz vardır; su akar, yatağını bulur. O zaman suyun taşkın alanına, su yatağına bina yapılmayacağını herkes biliyor. Kanal içerisine alınmış su yolları ile su yönetimini yapıp suyu kontrol altına aldığımızı düşünüyoruz. Onun etrafına yapılan setlerin dışında da suyun olası taşabileceği yerleri de imar planlarına açıyoruz. Bunu tüm siyasi partiler maalesef yapıyor.”
Yapılan yanlış imar çalışmalarında tek bir kişinin sorumlu kabul edilmemesi, bu imar planlarına izin verenlerin de sorumlu olduğunun kabul edilmesi gerektiğini savunan Suiçmez, şunları belirtti; “Sel göz göre göre geliyorum dedi. Orada uyarı yaptık mı, televizyonlardan gördüğümüz kadarı ile son anda arabalarınızı çekin diye bir uyarı geldi. Uyarı böyle olmamalı. Daha bir ay önce Rize ve Artvin’de yaşanan ve yurttaşlarımızın hayatını kaybettiği sel felaketi. Bizim bu bölgede ilk olarak o yapıları yapmamamız gerekirdi, ikinci olarak bu yapılar yapılmışsa şunlara dikkat edilmeli, bu binalar yıkılacak. AFAD tarafından afet evleri yapılacak, nereye yapılacak? Sel yataklarına, dere yataklarına yapılmaması gerektiği konusunda gerekli önlemler alınmalı. Ayrıca sorumluluk bir kişinin üstüne mi yıkılacak? Oraları imara açan, izin veren yerel yöneticiler hakkında bir işlem yapılmayacak mı? Asıl suçluları göz ardı edilip zamana yayarak unutturma söz konusu.”
‘SELİ TETİKLEYEN FAKTÖRLERDEN BİRİ DE, ORMAN KÖYLÜSÜNÜN DEVRE DIŞI BIRAKILMASI’
Ormanlarda sürdürülene yanlış yönetimin sel felaketlerinin yaşanmasına da zemin hazırladığını vurgulayan Suiçmez, şunları dile getirdi; “Ormanın yanlış yönetimi selde de karşımıza çıktı. Eğer orada sel olmasaydı Karadeniz’de de yüksek sıcaklık var. Orman yangını da gerçekleşebilirdi. O orman yangınlarında bizim yetersiz filomuz ile orman yangınlarına müdahale edebilecek miydik? Sel olayında seli tetikleyen faktörlerden biri de ormanlarda orman köylüsünün devre dışı bırakılması, ihaleler ile ağaç kesimleri. Burada yöre halkı da sorumludur. Bu nedenle devletin resmi planlarının kağıt üzerinde kalmaması, siyasi ayrımsız herkesin gerekeni zamanında yapması gerekir. Önlem alınmazsa aynı sorunları yaşarız. Yine kader deriz. Ama bunlar kader değil. Sel, yangın, deprem doğal olaylardır. Hep oldu, hep olacak. Ama yanlış politikalarla, yanlış insan müdahaleleri ile bu doğa olaylarını kendimiz doğal afete çeviriyoruz. Sonra da o doğal afetlerin üzerine insanlarımızın yaraları sarılacaktır gibi geçici çözüm arayışları içine giriyoruz.”
Her anlamda planlı ve programlı bir şekilde her türlü felakete karşı hazırlıklı olunmasının altını çizen Suiçmez; “Uygulanmayan planlar, yetersiz kamu yönetimi ve çıkar politikalarını bırakıp her koşulda doğayı korumamız, doğaya uygun ve doğa ile uyumlu politikaları yaşama geçirmemiz gerekiyor. İmar planı aşamasında yanlış yerlere izin verilmemesi, verilenler hakkında işlem yapılması, dolayısıyla doğayı, dere yataklarını bozan herkesin hem kendini insan olarak sorgulaması hem de kamu yönetiminin bu konuda sorgulama yapması, gerekli önlemlerin alınması açısından önemlidir.” şeklinde konuştu.
Haber: Esma ALTIN/ANKARA
Haber kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.