SONSÖZ GAZETESİ: "TARIM ARAZİLERİ VE MERALAR SÜREKLİ TARIMSAL ÜRETİM İÇİN KULLANILMALI"- 7 HAZİRAN 2022
Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, 5 Haziran Dünya Çevre Günü kapsamında doğal kaynakların amaç dışı kullanımı ve doğa tahribatına ilişkin açıklamalarda bulundu.
ZMO Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla doğa ve ekosisteme yönelik yapılan yanlışlıkların ortadan kaldırılması için gerekli çözüm önerileri hakkında açıklamalarda bulundu. Çevre ve doğanın Anayasa ile güvence altına alındığını ancak insanların yasaya uymayarak doğa tahribatına yol açtıklarını vurgulayan Suiçmez; “Çevre politikalarının; tarım, sanayi, enerji, ulaşım ve kentleşme politikalarıyla bütüncül olarak ele alınmasının gerekliliği açık olarak belirtilmiştir. Anayasanın 45’inci maddesindeki; ‘Devlet, tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek’ hükmü ile tarım arazileri ile çayır ve meralar güvence altına alınmıştır. Anayasanın 45’inci maddesindeki; ‘Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, erozyonla kaybedilmesini önlemek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçilikle uğraşan köylüye toprak sağlamak amacıyla gerekli tedbirleri alır.’ hükmü ile toprak ve toprağı işleyen üreticiler güvence altına alınmıştır. Ancak Anayasal hukuk devletinde Anayasa ve Yasa hükümleri yok sayılarak, doğaya sadece rant ve çıkar gözüyle bakan, paranın doğada yaşanacak sorunların üstesinden geleceğine ve vicdanları perdeleyeceğine inanan bakış açısı yıllardır maalesef ülkemizi yönetiyor.” dedi.
‘TÜKETİM ARTARKEN ÜRETİM ALANLARIMIZ DÜŞÜYOR’
Türkiye’nin çevre değerlerini tarım boyutunda değerlendiren Suiçmez, özellikle azalan tarım alanları ve üretime dikkat çekerek şunları kaydetti; “TÜİK verilerine göre nüfusumuz 2002 yılında 65 milyon iken 2021 yılında 84.7 milyona yükseldi. Üretim alanı olan toplam tarım arazilerimiz ise, güncel olmayan Tarım ve Orman Bakanlığı ile TÜİK verilerine göre 41.2 milyon hektardan 37.7 milyon hektara, işlenebilir tarım alanları 27.8 milyon hektardan 23.1 milyon hektara düştü. Gerçek rakamlar, bunlar mı? Artan gıda enflasyonu kader mi? Tüketim artarken üretim alanlarımız sürekli düşüyor. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanununa konulan istisnalarla verimli tarım arazilerimiz, ekili, dikili ve özel ürün arazilerimiz üretim amacı dışında tarım dışı kullanıma açıldı. Oda’mız üretim alanlarımızı korumak için sürekli dava açmaktadır. Resmi izinle tarım dışına çıkarılan tarım arazisi miktarları ise açıklanmamaktadır. İllerde kurulan Toprak Koruma Kurulları topraklarımızı korumamakta kararlı. Enerjide dışarıya bağımlılığı azaltma hedefiyle yenilenebilir enerji kaynaklarımızı geliştirmeye çalışırken, Büyük Menderes, Küçük Menderes ve Gediz Havzalarımız öncelikli olarak vahşi şekilde üretimde bulunan denetimsiz Jeotermal Enerji Santral (JES) tesisleriyle tarım alanlarımız yok oluyor ve tarım ürünlerimiz hızla kirleniyor, insan sağlığı ciddi tehdit altında. Rüzgar Enerjisi Santralleri (RES) ve Güneş Enerjisi Santralleri (GES), plansız programsız denetimsiz olarak çevreye zarar verilerek kuruluyor. Termik santrallere yasaklama derken, filtre zorunluluğu ve zamanla kapatma derken bazı termik santraller için Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca Maden Yönetmeliğinde değişiklik ile Anayasa ve Yasa ile korunan zeytinliklerimiz bilerek yok edilmek isteniyor.”
‘ÜLKEMİZ BİYOÇEŞİTLİLİĞİN MERKEZİ VE ANA VATANI’
Türkiye’nin biyoçeşitlilik anlamında zengin bir ülke olduğunu ancak bu özelliğinin korunmadığını savunan Suiçmez, sözlerine şöyle devam etti; “Ekolojik özellikleri birbirinden farklı 3 deniz, 1 iç deniz ve 25 farklı akarsu havzasına sahip olan ülkemiz zengin balık ve su ürünleri biyoçeşitliliğine sahiptir. Müsilaj sorunu neden ülkemizde yaşandı ve çözüm henüz yok. Balık stokları yenilenme oranlarını aşan bir şekilde sömürülmekte, kirlilik, kaçak avcılık, av yasaklarına uyulmaması gibi etkenler ile stoklara geri dönülmez zararlar verilmektedir. Sahip olduğumuz büyük potansiyele rağmen su kaynaklarımızı ve su ürünleri potansiyelimizi doğru bir şekilde değerlendiremiyoruz. Ormanlarımız yangın ve imar felaketleriyle sürekli yok olurken, tek tek fidan dikerek yeşil alan varlığımız azalmadı deniliyor. Ormanlarımızı madencilik ve taş ocakları dahil doğayı açıkça yok eden kullanımlara açıp, ÇED Raporlarındaki taahhütleri bile denetlemeyen bir kamu yönetimi var. Ormanlarımız bilerek iktidara yakın yerli ve yabancı rant odaklarınca yok ediliyor.” Yaşanan ciddi sorunları iklim krizi olarak tek başına dünyada da ülkemizde de bir sorumlu olarak göstermemek gerektiğini ifade eden Suiçmez, şunları söyledi; “Kuraklık, ciddi bir dünya ve ülke sorunu. Kağıt üzerinde kalan eylem planları ile sorunlarımız çözülemiyor. Erozyon ve çölleşme çok ciddi bir sorun. Yeni çalışmalar yapmadan geçmiş verileri dijital ortamda süsleyerek sunarak bu sorun çözülemez. Kağıt üzerinde kalan eylem planları ile sorunlarımız çözülemiyor.”
‘ÇEVRE SORUNLARIMIZ SAYMAKLA BİTMİYOR’
Türkiye’nin dört bir yanında ekosistemde ve doğal çevrede yaşanan pek çok sorun olduğunu ve bu sorunların yanlış politikalardan kaynaklandığını iddia eden Suiçmez, şunları aktardı; “Kazdağları ormanlarından Fatsa ormanlarına, Alpu Ovasından Çarşamba Ovasına, İkizdere Taşocağıdan Sinop ve Mersin Nükleer Santraline, Salda Gölü Millet Bahçesinden Yalova Bahçe Kültürleri Enstitüsü Millet Bahçesi`ne, Aydın büyük ova koruma alanından Tekirdağ büyük ova koruma alanına… Çevre sorunlarımız ortada, saymakla bitmiyor. Bugün ülkemizde yaşanan çevre sorunlarının temel nedeni siyasidir, yanlış politika tercihlerdir. Çözüm, belli; ciddi bir siyasi irade gerekli, bilime uygun kararlar alınmalı, sürekli ve etkili toplumsal ve hukuksal mücadele şart.”
‘TARIM ARAZİLERİ VE MERALAR SÜREKLİ TARIMSAL ÜRETİM İÇİN KULLANILMALI’
Çevre ve doğanın korunmasına yönelik çözüm önerilerini sunan Suiçmez; “Ülkemizin toprak, arazi, su, orman, mera ve diğer doğal kaynaklar varlığı bilimsel olarak hızla yeniden belirlenmeli ve güncel veriler kısa süreli düzenli aralıklarla sürekli kamuoyuna açıklanmalıdır. Büyükşehir/Bütünşehir Yasası kapsamı dahil tüm belediyelerde imar planları yapılırken, tarımsal üretim alanlarını koruyan Arazi Kullanım Planlaması zorunlu olmalıdır. ‘Üretemeden tüketemeyiz.’ gerçeğiyle, tarım arazileri, meralar, zeytinlikler, özel ürün arazileri koşulsuz olarak sürekli tarımsal üretim yapmak için kullanılmalıdır. 5403 sayılı Yasa kapsamında illerdeki Toprak Koruma Kurulları kararları topraklarımızı ve verimli tarım arazilerimizi korumaya yönelik olmalıdır. Çevremizi, doğayı katleden ve tarım arazilerimizi yok eden ‘çılgın projeler’ derhal durdurulmalıdır. Çevreyi kirleten tarımsal ilaç ve gübre başta olmak üzere çok uluslu şirketlerin satış ve kullanış dayatmalarına karşın aşırı kullanıma karşı bilimsel olarak yeterli kullanım ortamı hazırlanmalı ve ciddi olarak denetlenmeli, yerli girdi üretimine yönelik gerekli Ar-Ge çalışmaları hızlandırılmalı, süreç koşulsuz desteklenmelidir. Halen temel girdiler olan gübreler ve ilaçlar bir çevre sorunu olmaktan çıkarılmalıdır.
Kuraklığa çözüm olan tarımsal sulamada aşırı su kullanımı önlenmeli, bilimsel yöntemlerle yeterli ve ucuz sulama yapılmalı, tarımsal sulama bir çevre sorunu olmaktan çıkarılmalıdır. Bitkisel ve hayvansal biyoçeşitliliğimiz koşulsuz korunmalı, ‘Tohumculuk Yasası’ ekosistem, tarımsal varlıklarımız, çiftçiler ve kamuoyu çıkarları gözetilerek bir an önce yeniden düzenlenmelidir. Müsilaj sorunu dahil, nedenleri belli olan su kirliliği sorunu kamu yönetiminin ciddi denetimleriyle ivedilikle çözülmelidir.” şeklinde konuştu.
Haber: Esma ALTIN
Gazeteye ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.