'TARIM İSTATİSTİKLERİ İLE GERÇEKLER SAPTIRILIYOR - CUMHURİYET TARIM/HAYVANCILIK

MERKEZ
11.07.2006

"İç ticaret hadlerinin önemli oranda tarım aleyhine döndüğü ve işsizlik oranının yüzde 10'un üzerinde olduğu bir ortamda, tarımdan kopan nüfusun önemli bir bölümünün işsiz kaldığı değerlendirilebilir."

 

Gökhan GÜNAYDIN

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı

Geçtiğimiz günlerde açıklanan 2005 yılı büyüme istatistiklerinde tarım sektörüne ilişkin rakamlar hayli “ilgi çekti”...  Buna göre, Türkiye 2005 yılında % 7.6 büyürken, tarım sektörü büyümesi % 5.6 düzeyinde gerçekleşmiştir...

Tarım sektörünün sosyo-ekonomik bütünüyle 2000’li yıllar boyunca yaşadığı çöküş süreci veri iken, bu yazıda, açıklanan büyüme rakamlarının analizi yapılmaya çalışılacaktır ...

GSMH’nin sektörel dağılımında tarım, 2000 – 2005 yılları aralığında, % 13.6 ila % 11.5 arasında bir paya sahip olmuştur. Sözü edilen bu pay,  2002 yılından bu yana sürekli bir azalma eğilimi göstermektedir.

Sektörel büyüme hızlarına bakıldığında ise, ekonomideki sarkaçlardan sektörün geniş oranda etkilendiği görülmektedir. GSMH’nin % 6.3 büyüdüğü 2000 yılında tarımın büyüme hızı % 3.8’de kalırken, izleyen yıldaki kriz ortamında GSMH % 9.5 küçülmüş, tarımdaki daralma % 6 düzeyinde gerçekleşmiştir. 2002 yılındaki büyüme koşullarından GSMH artışına yakın düzeyde yararlanan sektör, 2003 yılında GSMH’nin % 5.9 büyümesine karşılık % 2.4 küçülmüştür. 2004’te dışalıma dayalı olarak GSMH büyüme hızı % 10’a yakın düzeylere tırmanırken, tarımdaki büyüme % 2 ile sınırlı kalmıştır. 2005 yılında ise, sektörün, % 5.6 büyüdüğü ifade edilmektedir.   

Bilindiği üzere GSMH, bir ülkede bir yıl içinde üretilen mal ve hizmetlerin parasal değeri olarak ifade ediliyor. Tarımsal GSMH’nin büyümesinin analizinde, tarım üretiminin ve parasal değerinin gelişimine bakmak gerekiyor...

Tarım sektörünün altyapı sorunlarını çözen (sulama, arazi toplulaştırma, tarla içi geliştirme hizmetleri) girdi piyasalarını (kredi, tohum, gübre, ilaç, mazot vd)  rasyonel biçimde organize eden ve üretim alanlarına bilgi, teknoloji ve finansman aktarabilen bir yapı kuramayan Türkiye’de tarımsal üretim geniş oranda yıllık yağış, kuraklık, don gibi ekolojik koşullara bağlı olarak değişir.

Ülkenin bitkisel üretim değerlerine alt sektörler itibariyle bakıldığında, hububat ve baklagil ürünlerinde geleneksel yapının sürdüğü, buna karşılık mısır ürününde hızlı, mercimek ürününde yavaş bir üretim artışının kaydedildiği görülmektedir.

Sanayi bitkileri, süreçten en olumsuz etkilenen alt sektörü oluşturmaktadır. Şeker pancarı üretimi, 6 yıllık dönemde 4 milyon ton azalarak, 18.8 milyon tondan 14.7 milyon tona gerilemiştir. Tütünde gerileme % 25 oranının üzerindedir (200 bin tondan 147 bin tona). Nüfus hızla artarken, bir yumru bitkisi olan patatesteki üretim gerilemesi ise, 1.3 milyon tona ulaşmaktadır.

Pamukta, 2000 yılında 870 bin ton olan üretim rakamının, 2005 yılında 945 bin tona çıktığı belirtilmektedir. Ancak, Türkiye’nin yılda 1 milyar dolara yakın pamuk dışalımı yaptığı bir süreçte, pamuk üretiminin arttığını söylemek gerçeklerle bağdaşmıyor. Üretim maliyetlerinin altında oluşan fiyatlar nedeniyle Ege ve Çukurova Bölgesi’nde üretim alanları önemli oranda daralarak neredeyse bir GAP bitkisi haline dönüşen pamuk, artan dışalımla birlikte yerli üretimi gerileyen bir ürün konumunda. Bu sonucun ortaya çıkmasındaki bir diğer neden de, mısır ekim alanlarının artması. “Bileşik kaplar” örneğinde olduğu gibi, sulanan alanlarda yetişen ürünlerden herhangi birinin ekim alanlarının artması, sulama yatırımı yapıl(a)mayan ülkemizde, sulanan alanlarda yetişebilen diğer ürünlerin ekim alanlarının daralması sonucunu yaratmaktadır. Yağlı bitkilerin tümü için bu durum geçerli olmaktadır.

Yaş meyve ve sebzede ise, zarar ettikçe alternatif arayışlarının yoğunlaşmasının bir sonucu olarak, üretim artışları görülmektedir. Domates, üzüm, turunçgiller, elma, çay ve fındık, üretimleri artan ürünler konumundadırlar. Ancak pazarlama kanallarında yaşanan sıkıntılar, üretim artışının üretici gelirine dönüşmesini önemli oranda kısıtlamaktadır.

Hayvan varlığı ve hayvansal üretimdeki değişimlere bakıldığında, 2000-2004 aralığında, sığır ve koyun sayısı, kesilen hayvan sayısı ve kırmızı et üretiminde bir gerileme görülürken, süt üretiminde bir artış kaydedilmektedir. 2000 yılında 10 milyon 761 bin olan sığır sayısı, 2004’te 10 milyon 69 bine; 28 milyon 492 bin olan koyun sayısı, 24 milyon 438 bine; 9 milyon 403 bin olan kesilen hayvan sayısı 6 milyon 370 bine; 491 bin ton olan kırmızı et üretimi 446 bin tona düşerken, süt üretimi 2000 yılındaki 9 milyon 794 bin tondan, 10 milyon 679 bin tona ulaştı.

Bitkisel ve hayvansal üretim değerlerinin analizinin ortaya koyduğu sonuçlara göre, Türkiye’de özellikle katma değeri yüksek ürünlerin üretiminde önemli bir artış görülmemektedir. Ayrıca, ülkenin hızla artan nüfusu dikkate alındığında, tarımsal üretim artış hızının ancak nüfus artış hızına koşut veya onun üzerinde olduğu durumlarda gıda güvenliği açısından olumlu sonuçların ortaya çıkacağı açıktır.

Bunun yanında, Türkiye’nin tarım istatistiklerini toplama yöntemi, “evlere şenliktir”... Tarım İl ve İlçe Müdürlükleri, artan iş yükü ve azalan personel yapısının doğurduğu eksende, çoğu zaman alan çalışması yapmadan “rakam üretmekte” ve merkeze göndermektedirler. “Merkezde”, çeşitli kuruluşlar bir araya gelerek, açıklanan hedefleri tutturma kaygısı ile politik baskının kesiştiği bir ortamda, rakamlara “son şekli” verilerek, “istatistikler” oluşturulmaktadır.

GSMH için “üretilen mal ve hizmetlerin parasal tutarı” tanımlamasını yaptığımıza göre, iç ticaret hadlerinin tarım aleyhine dönüşünün etkilerini de araştırmak gerekiyor.

Türkiye’de 2004 – 2005 tarım yılında yalnızca tütün, fındık ve yaş çay yaprağının fiyatları yükselirken; fiyat düşüşleri yaş meyve sebzede % 46, hububatta % 13, yağlı tohumlarda % 12 ve seçilen 19 üründe (buğday, çeltik, mısır, ayçiçeği, pamuk, tütün, soya, fındık, yaş çay yaprağı, narenciye, elma, domates, salatalık, taze fasülye, kavun, taze ve kuru kayısı, yaş üzüm ve şeftali) % 25 düzeyinde gerçekleşmiştir.

Buna karşılık ortalama girdi maliyetleri % 16 oranında yükselmiştir. Hedef enflasyon oranının % 8 olduğu dönemde, 2005 yılı ortalama kredi faiz oranı % 23, ortalama indirimli faiz oranı (en düşük) % 9 düzeyinde gerçekleşmiştir.

Tarım istatistiklerinin gerçekleri yansıtmadığı zeminde, yaşamın görüntüleri gerçeği olanca çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Tarımın gelir getirici özelliğinin giderek yok olduğu süreçte, küçük üreticinin yaşama tutunma gücü giderek kırılmaktadır. Bu bağlamda tarımsal istihdam hızla daralmaktadır. 2000 yılında tarımın istihdamdaki payı % 36 iken, 2005 yılında bu oran % 29.5’a gerilemiştir. Özellikle 2004’ten 2005’e, 1 milyon 281 bin kişinin sektörden kopuşu, vahşi kapitalist koşulların emek sömürücü yapısını çarpıcı bir şekilde açıklamaktadır.

İç ticaret hadlerinin önemli oranda tarım aleyhine döndüğü ve işsizlik oranının % 10’un üzerinde olduğu bir ortamda, tarımdan kopan nüfusun önemli bir bölümünün işsiz kaldığı değerlendirilebilir.

Tarımsal işgücünün (i) eğitim düzeyi düşük, (ii) kırda konumlanan ve (iii) kadın işgücü oranı yüksek (tarımın feminizasyonu) olarak tanımlanabilen temel özellikleri, üzerinde çalışılan alanın duyarlılığını göstermektedir.

Bu bağlamda yapılması gereken, yanlış veri setleriyle istatistiki çarpıtmalar yapmak yerine, yaşamın gerçekleriyle yüzleşip, emekten yana bir tutum alarak onu değiştirmeye çalışmaktır...

Okunma Sayısı: 1120