TARIM KARNEMİZİ ALDIK. YİNE SINIFTA KALDIK!
1 Şubat 2018
TÜİK`in 31 Ocak 2018 günü yayımladığı dış ticaret verileri ile 2017 yılının tarım karnesi de net bir şekilde ortaya çıkmış oldu.
Gıda maddeleri ticareti yüzümüzü güldürdü. İhracatımız 61 milyar TL, ithalatımız 44,7 milyar TL, kazancımız ise 16,3 milyar TL oldu. Ancak, gıdayı üretmeye esas tarımsal hammadde ticaretimizde ise durum çok kötü. İhracatımız 3,4 milyar TL olurken, ithalatımız 21,8 milyar TL, açığımız ise 18,4 milyar TL oldu. Tarımsal hammadde ithalatımız ihracatımızın 6,4 katına çıktı. Her iki kalemin toplamından oluşan tarım ürünleri dış ticaretimiz ise 2,1 milyar TL açık vermiş oldu. Oysa 2016 yılında dış ticaretimiz 4,2 milyar TL fazla vermişti. Milli tarımın ifade edildiği 2017 yılında Türkiye kelimenin tam anlamıyla sınıfta kaldı! İthalat cennetine döndü.
Tarım arazilerimizin yarıdan fazlasında tahıl, onun içinde de en yaygın buğday ekiliyor. Üstelik ana vatanıyız. Buğday ithalatımız 2016 yılında 4,2 milyon tondan, 2017 yılında 5 milyon tona, bu ithalat için ödenen miktar da 2,7 milyar TL`den 3,8 milyar TL`ye yükseldi.
Tahıl üretmek yerine ithalata yönelince haliyle sap eksikliği, sap olmayınca da saman olmadı. Tarihimizde 2012 yılında başlayan saman ithalatı, 2013 yılında zirve yapmış ve son bulmuştu. Ancak, ithalat 2017 yılında yeniden başladı. Bu üç yıl için sırasıyla saman ithalatına 1,1 milyon TL, 25,5 milyon TL ve 14,2 milyon TL olmak üzere toplam 40,8 milyon TL ödeme yapıldı.
Gerek insan gerekse hayvan beslenmesinde önemli yer tutan mısırda ithalatımız 2016 yılında 536 bin tondan 2017 yılında 2,1 milyon tona, ithalata ödediğimiz miktar da 383,7 milyon TL`den 1,6 milyar TL`ye yükseldi.
Yağlı tohum ithalatımız 2016 yılında 3,3 milyon tondan, 2017 yılında 3,4 milyon tona, ödenen miktar da 4,9 milyar TL`den 6,3 milyar TL`ye yükseldi.
1980`li yılların sonlarında dünyanın en önemli kuru baklagil üreticisi ve ihracatçısı iken, 2008 yılından itibaren artık net bir ithalatçı ülke olduk. Kuru baklagil ithalatımız 2016 yılında 467 bin tondan, 2017 yılında 571 bin tona, ödenen miktar da 1,2 milyar TL`den, 1,6 milyar TL`ye yükseldi.
Önemli bir tekstil ülkesiyiz. Hammaddesi olan pamukta da dışa bağımlılığımız artarak devam etti. Pamuk ithalatı 2016 yılında 821 bin tondan, 2017 yılında 914 bin tona, ödenen miktar da 3,7 milyar TL`den, 6,1 milyar TL`ye yükseldi.
Tohum üretimimiz çok hızlı bir yükseliş gösteriyor; 2003 yılında 184 bin ton olan tohum üretimimiz 2015 yılında 900 bin tona ulaştı. Diğer ürünlerde kendimize yeterliliği hemen hemen yakalamış olsak da sebze tohumunda hala %40`lık bir açığımız var. Sebze tohumu dış ticaretinde fazla veriyoruz; 2017 yılında 1.497 ton olan ihracatımıza karşın, ithalatımız 916 ton oldu. Sonuçta 581 ton fazla verdik. Ancak, konu ödenen parasal değer kısmına gelince işin tersine döndüğünü görüyoruz. İhracattan 69,9 milyon TL kazanırken, ithalata 350,2 milyon TL ödedik.
Hayvancılık sektörünün de 2017 yılında bitkisel üretim sektöründen pek bir farkı olmadı. Sığır ithalatımız 2016 yılında 494 bin baş iken, 2017 yılında 896 bin başa, ödenen miktar da 1,7 milyar TL`den, 4 milyar TL`ye yükseldi. Aynı dönemler için koyun ithalatımız 5 bin baştan 281 bin başa, ödenen miktar da 2,1 milyon TL`den, 137,7 milyon TL`ye yükseldi. Sığır eti ithalatı 2016 yılında 21 tondan, 2017 yılında 19 bin tona, ödenen miktar da 249 bin TL`den, 296,6 milyon TL`ye yükseldi.
Tarımsal üretim maliyetinin düşürülmesi için büyük bölümü ithalata dayalı girdilerin ciddi anlamda desteklenmesi gerekmektedir. Yerel tohumlar biyolojik çeşitliliğimizin temeli olup muhafazası ve üretiminin yaygınlaştırılması desteklenmelidir.
Çiftçiye 2017 yılında toplam 12,7 milyar TL destekleme ödemesi yapıldı. Oysa aynı dönemde tarım ürünleri ithalatına 66,6 milyar TL ödendi. Kaynaklar çiftçimizin üretmesi için değil, ithalat için kullanıldı.
Yapılan her bir ithalatın ülkemizdeki tarımsal üretimi bitirdiği artık görülmelidir. Son 15 yılda çiftçi bir Belçika yüzölçümüne eş değer, 29 milyon dekar tarım arazisini ekmekten vazgeçmiştir. Yapılan ithalata rağmen gıda fiyatları yükselmeye devam etmektedir.
Üretimi canlandıracak sulama ve arazi toplulaştırma gibi alt yapı yatırımları çok hızlı bir şekilde tamamlanmalıdır. Meralar, ovalar ve tarım arazilerinin tarım dışı amaçlı kullanılmasının önüne geçilmelidir. Artan nüfusumuz ve iklim değişikliği karşısında her bir metrekare tarım arazisine ve meraya her zamankinden daha fazla ihtiyacımız olduğu unutulmamalıdır.
Türkiye`nin tarımsal üretimde ithalat batağından kurtulması için tüm üreticilerini kooperatif çatı altında toplaması, üretim planlaması, ürün kalitesi ve güvenilirliği konularında devletin kooperatiflerle iş birliği içinde olması, desteklerin bu yapılar üzerinden dağıtılması sağlanmalıdır.
AB bütçesinin %45`ini tarımsal desteklere ayırırken, ülkemizde bu oran %2,5`i geçmemektedir. 2006 yılında yürürlüğe giren Tarım Kanunu hükümlerine göre tarımsal desteklemelere verilmesi gereken miktar 2017 yılı için 30,4 milyar TL olması gerekirken, üreticiye maalesef 12,7 milyar TL destek verilmiştir. Kaynaklar ithalat için değil, üretim için kullanılmalıdır.
Önemli bir diğer konu da verilen desteklerin üretime ve kaliteye yansımasının takip edilmeyişidir. Bu konu ciddiyetle ele alınmalıdır.
Çiftçinin en büyük sorunlarının başında pazarlama kanallarında yaşadığı tıkanıklıklar gelmektedir. Çiftçi tüccarın eline mahkum edilmemeli, üretici ile tüketici arasındaki aracıları azaltacak bir oluşuma gidilmelidir. Bunun da en güzel yolu kooperatiflerdir.
Tarıma gereken önem verilerek sektör canlandırılmalı, tarım eğitimi almış mesleklerin istihdamı konusunda elverişli ortam sağlanmalıdır. Yapılan ithalatların eğitimli gençlerimizin istihdam sahalarını yok ettiğinin ve gençlerimizi işsizliğe mahkum ettiğinin bilincine varılmalıdır.
Ahmet ATALIK
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
İstanbul Şube Başkanı