TARIM ÖĞRETİMİNİN 169 YILDÖNÜMÜ ETKİNLİKLERİ
Tarımsal Öğretimin 169 uncu Yıldönümü nedeniyle Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi‘nde etkinlik düzenlendi. Etkinlikte Şube Başkanımızın yaptığı konuşma ektedir.
Murat DEMİR
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Van Şube Başkanı
Sayın Vekil, Sayın Valim, Sayın Rektörüm, Sayın Dekanım, değerli hocalarım, Sayın STK temsilcileri, sevgili öğrenciler, sayın konuklar ve değerli basın mensupları, sizlere şahsım ve Ziraat Mühendisleri Odası Van Şubesi adına saygılar sunuyorum.
Bugün Tarımsal Eğitim ve Öğretime Başlanmasının 169. Yıldönümünü kutluyoruz. 1846 yılında Yeşilköy`de Ayamama Çiftliği`nde başlayan tarımsal öğretim, Cumhuriyetin 10. yılında kurulan Yüksek Ziraat Enstitüsü ile bilimsel ve rasyonel bir temele oturmuştur. Yıllar içinde ziraat ya da farklı adlar altında yeni fakülteler açılmıştır. Bugün Türkiye`de 35 üniversitede, 28 ziraat, 5 ziraat ve doğa bilimleri, 2 tarım bilimleri ve teknolojileri fakültesi, 1 Gıda ve Tarım Vakıf Üniversitesi, 2 üniversitede de Hayvansal Üretim Yüksek Okulu bulunmaktadır. 1933 yılından 2014 yılı sonuna kadar ziraat fakültelerinden mezun olan toplam ziraat mühendisi sayısı da 112 bine ulaşmıştır. Ancak üniversitelerimizde eğitim-öğretimin kalitesi ve mezuniyet sonrası istihdama ilişkin sorunlar her geçen yıl daha da artmaktadır.
Sayın konuklar, bir ülkenin tarımsal kalkınmasında ve nüfusunun güvenli ve güvenilirlik içinde beslenmesinde tarımsal eğitim-öğretimin özel bir yeri vardır. Ülkemiz tarımını çağdaş düzeye çıkarmak, nüfusu dışa bağımlı hale getirmeden beslemek, tarımsal sanayiye hammadde sağlamak iddiasında bulunan Ziraat Mühendisleri, Su Ürünleri Mühendisleri, Balıkçılık Teknolojisi Mühendisleri ve Tütün Teknolojisi Mühendisleri geleceği yakalamak ve ülkemize daha fazla katkıda bulunmak iddiasındadır. Bu mesleklerin Anayasal ve kamusal örgütü olan Ziraat Mühendisleri Odası da, mesleğimizi icra etmenin önündeki engellerin kaldırılması için çaba harcamaktadır. Hepinizin bildiği gibi günü kurtaracak siyasi hamleler ya da popüler isimler yaşadığımız sorunlara çözüm olamamaktadır. Bu nedenle siyasi müdahalelerin dışında, geleceği öngörebilen seçeneklerin tercih edilmesi gerekmektedir. Bunun ilk adımı da yükseköğrenimden geçmektedir. Gereksinim ve ülke talebinin dışında açılan fakülteler, sonuçta, kontenjanı dolmayan, altyapısı yetersiz ve öğrencisi-hocası mutsuz bir üniversite yapısını ortaya koymaktadır. Eğer kontenjanlar dolmuyorsa, bazı bölümler öğrenci tercihlerinde "0" çekiyorsa, genç işsizliği artıyorsa ve isim değiştirilerek cazibe aranıyorsa, ciddi düşünmenin zamanı geldi de, geçiyor demektir.
Değerli hocalarım, sevgili öğrenciler, Türkiye genç nüfusunu avantaj olarak mı görüyor, yoksa dezavantaj mı? Öncelikle buna karar vermek zorundadır. Avantaj olarak gören bir yaklaşımda, siyaset buna göre politika geliştirir ve geleceği kurgular.
Mesleki öncelikleri dikkate alan, arz-talebi gözeten, çözüm odaklı ve meslek odalarını eğitim-öğretimin öncelikli paydaşları olarak gören bir yaklaşım, yükseköğrenimde ülkemiz koşullarına daha uygun bir "sistem"i ortaya çıkarabilecektir. Bu kapsamda kendisini sürecin ve çözümün ana parçası olarak gören Ziraat Mühendisleri Odası, üzerine düşen her türlü görevi yapmaya hazırdır.
Değerli konuklar, tarım sektörünün durumu ile ilgili birkaç değerlendirme yaparak konuşmamı bitireceğim.
Geride bıraktığımız yılın tarım sektörü açısından olumlu geçen bir yıl olduğunu söylemek mümkün değildir. 2014 yılında yaşanan kuraklık, ardından don ve dolu felaketleri tarımsal üretimin gerilemesine neden olmuş, birkaç ürün dışında hemen hemen tüm temel tarım ürünlerinin üretimi geriye doğru gitmiştir. Tarım arazileri rant uğruna elden çıkartılırken, ithalata bağımlılık sürmüş ve Türkiye kendi topraklarında yetiştirebileceği birçok ürünü, milyarlarca dolar ödeyerek yurtdışından almak zorunda kalmıştır.
Türkiye geleneksel ürünlerimiz olan buğdayda, nohutta, pamukta bile ithalatçı duruma düşmüştür. 2014`ün 11 aylık döneminde 4,7 milyon ton buğday ithal edilerek, karşılığında 1,4 milyar dolar ödenmiştir.
Makroekonomi açısından dünyada 18 nci sırada olan Türkiye, Birleşmiş Milletler insani gelişme endeksi yani tabana dayalı kalkınma göstergeleri açısından 69 ncu sıradadır. Yani büyüme ile kalkınma göstergeleri arasında 4 katlık fark vardır. Türkiye, nüfusunun %25-%49`u yetersiz beslenen ülkeler arasında yer almaktadır. TÜİK`in 2012 rakamlarına göre de nüfusun %16`sından fazlası yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Yani sadece kâğıt üzerinde kalan büyüme göstergeleriyle ülke refahı maalesef artmamaktadır.
TÜİK`in açıkladığı son verilere göre Türkiye ekonomisi bu yılın ilk 9 ayında %2,8 büyürken, tarım sektörü %3 daralmıştır. Bu küçülme de sektörün içinde bulunduğu krizi açıkça gözler önüne sermektedir.
Türkiye toprak ve su kaynaklarını yanlış kullanmakta, yüksek girdi maliyetlerinin altında ezilen üretici desteklenmezken, milyarlarca dolarlık kaynak ithalat yoluyla başka ülkelerin çiftçisine aktarılmaktadır.
Tarımda sorunların çözülmesi isteniyorsa öncelikle bütçeden yeterli büyüklükte bir kaynak sektöre aktarılmalı ve çiftçiye verilen destekler artırılmalıdır.
Tarım alanlarımızı artıramadığımıza göre mevcut alanlarımızda sulama yatırımlarının hızlandırılması ve salma sulamadan damla sulamaya; daha az su tüketen üretim modellerine geçilmesi teşvik edilmelidir.
Üretim maliyetleri düşürülmeli ve tarım arazilerinin rant uğruna elden çıkartılması uygulamalarına son verilmeli, Ayrıca çiftçinin girdi ve teknoloji kullanımı açısından desteklenmesi ve büyük ölçekli ve sanayiye dayalı tarım yerine sürdürülebilir küçük ölçekli tarım ve doğa dostu üretim yöntemleri teşvik edilmeli,Hem üreticinin hem de tüketicinin kazanacağı pazar yöntemleri geliştirilmelidir.
Oysa ki;
Geride bıraktığımız döneme; tarım arazileri, meralar, ormanlar, dereler ve zeytinliklerimizi rant uğruna tehdit ve tahrip eden uygulamalar damgasını vurmuştur. Hükümetin doğal varlıklar, su ve toprak kaynaklarını tahrip eden girişimlerini dava açarak engelleyen TMMOB ve bağlı meslek odaları da iktidarın hedefi haline gelmiştir. Meslek örgütlerini parçalayarak etkisizleştirecek ve bakanlıkların yönetimine bağlayarak işlevsizleştirecek yasal düzenlemelerle odaların bağımsızlığı ortadan kaldırılmak istenmektedir.
TMMOB ve bağlı Odaları, kent içerisinde halkın yaşadığı sorunlara, doğal alanlardaki tahribatlara karşı mücadele etmekte, kamusal yarar ve değerleri korumak amacıyla yürütülen dava süreçlerinde öncü rol üstlenmektedir. Tüm baskılara karşın mühendis, mimar, şehir plancıları ve diğer meslek örgütleri; kamu yararı, meslek ve meslektaş haklarına yönelik mücadelesini sürdürmekten asla vazgeçmeyecektir.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, bu ortamda; emekten, bilimden, doğadan ve halktan yana tavrını, giderek gelişen bir örgütlülük yapısı ile kamuoyunun gündemine taşımaya devam edecektir.
Sözlerime son verirken, şahsım ve yönetim kurulum adına, Tarımsal Öğretimin 169. Yıldönümünü bir kez daha kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum.