"TARIM ÜRÜNLERİNDEKİ FİYAT ARTIŞLARI" KONULU BASIN AÇIKLAMASI
Şubemiz tüm Dünyada tarımsal ürün fiyatlarında yaşanan artışlarını bir basın açıklaması yaparak değerlendirildi.
Şubemiz, Tekirdağ Şafak Gazetesi‘ne bir açıklama yaparak, tüm dünyada tarımsal ürün fiyatlarında yaşanan artışlar konusunda ODA‘mız görüşlerini dile getirdi.
GAZETE HABERİ AŞAĞIDADIR.
TEKİRDAĞ YENİŞAFAK GAZETESİ 25.04.2008 TARİHLİ SAYISI
TARIM ÜRÜNLERİNDEKİ FİYAT ARTIŞLARI
TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI TEKİRDAĞ ŞUBESİ TÜM DÜNYADA TARIMSAL ÜRÜN FİYATLARINDA YAŞANAN ARTIŞLARI BİR BASIN AÇIKLAMASI YAPARAK DEĞERLENDİRDİ.
Ziraat mühendisleri Odası Tekirdağ Şubesi tün dünyada tarımsal ürün fiyatlarında yaşanan aşırı artışları, tarlada ve mutfakta çıkan yangının doğurduğu sosyolojik patlamaların, tarım ve gıda sorununu medyaya taşıdığını belirterek, Dünya Bankası ve IMF‘nin acil önlem alınmazsa dünyadaki aç sayısının 100 milyon daha artacağına ilişkin açıklamaların ise, telaşın dozunu daha da artırdığını daha da artırdığını vurguladı.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Tekirdağ Şubesi değerlendirmesinde,
"Peki, gerçekte yaşanan nedir? Dünya borsalarında buğday fiyatlarının son altı ayda ikiye katlanması, dünya buğday stoklarının son 30 yılın en düşük düzeyine inmesi, dünyada yeni bir açlık krizi dalgasına mı işaret etmektedir? En düşük düzeyine rağmen dünya buğday stokunun 100 milyon tonun üzerinde olması neyi ifade etmektedir?
Dünyada tarımsal üretim-tüketim dengesindeki bozulmayı açıklamak için ileri sürülen gerekçeler şöyle sıralanabilir; (a)
Dünyada biyoyakıt üretimine ayrılan alanlar, gıda üretimi için gerekli ekim alanlarının daralmasına neden oluyor, (b) Küresel ısınmaya bağlı iklim değişiklikleri tarımsal verimi ve üretimi sınırlıyor, (c) Çin ve Hindistan başta olmak üzere Uzak Asya ülkelerinin artan gıda talepleri fiyatları tırmandırıyor (d) Yaşanan dünya krizinde kar oranı düşen finans kapital, farklı enstrümanlara yöneliyor, bu çevrede de dünya hububat borsalarının işlem hacmi artıyor...
Sıralanan tüm bu nedenlerin, az ya da çok, tarımsal ürünlerin fiyat tırmanışına etkisi var.
Ancak acaba bütün bunlar birkaç aylık döneme mi sıkıştı ki, her şey birden bire oluverdi?
Böyle olmadığına göre, başka bir açıklama olmalı...
Dünyada tarım politikaları Dünya Ticaret Örgütü, Uluslar arası Para Fonu ve Dünya Bankası tarafından yönlendiriliyor. Avrupa Birliği de yakın çevresindeki ülkeler için bir politika belirleyici konumunda.
Bu aktörler, merkez - metropol ülkelerin tarımsal üretimlerinin çevre (periferi) ülkelere girişini kolaylaştırmak eksenli bir politika izliyorlar. Bu doğrultuda çevre ülkelerinin tarımsal desteklerin azaltılması, desteklerin üretimle bağlarının kesilmesi, pazara girişin kolaylaştırılması (gümrük vergilerinin düşürülmesi), tarife dışı engel olarak kullanılan sağlık önlemlerinin uyumlaştırılarak elemine edilmesi gibi politika araçlarını, türlü yöntemlerle dünya geneline dayatıyorlar. Kısacası, merkez ülkeler bir taraftan kendi gereksinimlerinin çok üzerindeki üretimlerini geri çekmeye çalışırken (AB tarım alanlarının %10‘unu boş bırakan üreticiye prim ödüyor.), diğer taraftan fazlalarını çevre ülkelere satabilmek için, buralardaki tarım potansiyelini tahrip ediyorlar. Bu bağlamda açlık. Dünya Bankası için, yoksulluk yönetiminin sıradan bir parametresi olup; yönetilebilir boyutu aşmadığı sürece, "güney cephesinde yeni bir şey yoktur"...
Bu çerçevenin Türkiye tarımına yansıması, oldukça nettir. 1999 yılında IMF ile imzalanan Anlaşma (ARIP . Agricultural Reform / Implementation Project), tarım politikaları belirleme erkini Ankara‘nın dışında aldı. Türkiye, dünyanın yeni işbölümünde, ucuz emeğe ve düşük katma değere sahip gıda maddeleri üretiminde rol alıyor, ancak bu roldeki her bir genişleme daha fazla tarım ürünü ithalatı anlamına geliyor.
O halde, orta yerde bir yapısal sorun var. Durum küresel ısınma, biyoyakıt ya da "alçakspekülatörler" ile açıklanabilecek bir nitelik taşımıyor.IMF ve Dünya bankası güdümündeki yıllar, Türkiye‘de tarımı giderek bitirme noktasına getirmiştir. En son açıklanan kararname ile dekar başına Doğrudan gelir desteğinin 10 YTL‘ den 7 YTL ‘ye düşürülmesi, mısır priminin kg başına 67 YKR‘ tan 20 YKR‘ a kadar çekilmesi, üretim kopuşunun devam edeceğine işarettir.
Ancak, ülkelerin birbiri ardına tarımsal ihracatlarını kısıtlaması ya da yasaklamaları, "daha ucuza ithal ederim" mantığının da geçerliliğini yitirdiğini göstermektedir.
Kısacası, Türkiye üretmek zorunda. Üretecekse; son altı ayda iki katı artan gübre fiyatlarını, ABD‘de 69 - Yunanistan‘da 119 sent iken Türkiye‘de 220 senti aşan mazot fiyatları, su bekleyen 4,5 milyon hektar alanını, tarımsal yayım ve danışmanlık hizmetlerini, planlamayı, yatırımları ve mühendisliği yeniden düşünmek, bunları uygun biçimde organize edecek bir yönetim anlayışını oluşturmak durumundadır.
Bunun ön koşulu ise, iş bilmez, uzmanlık niteliği olmayan ve aidiyetine hizmeti ülkenin hizmetinden önde tutan kadrolaşmanın bir an evvel devre dışı bırakılmasıdır" dedi.
MUHABİR: SEMİH MERİÇ