TARIMDAKİ GERÇEKLER-BASIN AÇIKLAMASI
Açıklama metni aşağıdadır.
11.02.2010
TARIMDAKİ GERÇEKLER
Ülkemiz, 1980‘lerden sonra izlenen neoliberal politikalar sonucunda,emperyalist sitemin istekleri doğrultusunda,"karşılıklı bağımlılıklar"söylemi ile ulusal politikalardan kopartılmış üretim,yatırım ve istihdam süreçlerinden uzaklaştırılmıştır.İzlenen bu politikalar,gelinen bugünkü noktayı belirlemiş,üstelik küresel mali krizin etkilerini derinlemesine yaşamasına da neden olmuştur.
Krizin nasıl geçtiğini sanayi üretimindeki düşüş ve artan işsizlik açık bir şekilde göstermektedir.Sanayi üretim endeksi 11 aylık ortalamada 2009 yılında önceki yıla göre yüzde 12 gerilemiştir.İthalat yüzde 34 gerilerken,bu gerilemenin yüzde 85‘i içeride üretim için kullanılan aramalı ithalatındaki azalma büyük ölçüde içerideki üretimin düşmesinden kaynaklanmıştır.İthalattaki azalma büyük ölçüde içerideki üretimin düşmesinden kaynaklanmaktadır.Çünkü Türkiye‘nin üretimi de ithalat içinde yüzde 70‘leri aşan payıyla aramalı ithalatına bağımlı hale getirilmiştir.
Son krizle,Dünya‘da işsiz kalan 20 milyon‘dan en az 1 milyonunun Türkiye‘de olması,krizin Türkiye‘yi teğet geçmediği ya da sürtünerek geçmediği,tam tersine delip geçtiğini göstermektedir.
.Türkiye İstatistik Kurumu‘nun (TUİK) son açıkladığı verilere göre Haziran 2008‘de 2 milyon 296 bin olan işsiz sayısı,Eylül 2009‘da 3 milyon 395 bine yükselmiştir.Kurumu‘nun (TUİK) son açıkladığı verilere göre Haziran 2008‘de 2 milyon 296 bin olan işsiz sayısı,Eylül 2009‘da 3 milyon 395 bine yükselmiştir.Ekonominin düzeltilmesi için en az yüzde 10 ‘luk büyümeye ihtiyaç olduğu söyleniyor.Ekonomi yıllık yüzde 5‘lik büyüme ile 4 yıl sonra ancak 4 yıl önceki seviyeyi yakalayabilecektir.Sermayenin geniş halk yığınları üzerinden oynadığı bir kumar olan bu krizin bedelini emekçiler işsizlik,açlık ve yoksulluk olarak ödemeye zorlanacaklardır.
2010 yılı,küresel kapitalist sistem tarafından bu maliyetlerin toplumsal kesimlere yıkılmaya başlanacağı bir dönem olarak kurgulanmaktadır.Ülkemizde bu yöne doğru yönelmiştir.2010 yılı bütçesi tam da buna göre yapılandırılmıştır.Zaten 2010 yılına halk,yeni vergiler ve yeni zamlarla girmiştir.Elektrikten, ulaşıma pek çok temel ürüne yeni zamlar,gelirken,bu zamların ekmek gibi temel gıda maddeleri dahil olmak üzere tüm ürünler üzerinde fiyat artışına neden olacağı açıktır.AKP hükümetleri,bugüne kadar var olan kamu varlıklarını özelleştirmeler yoluyla yandaş sermaye gruplarına devretmiştir.2010 yılında da başta enerji alanı olmak üzere özelleştirmelere tam gaz devam edeceği anlaşılmaktadır.
-2010 Yılı Başında Türk Tarımı
İki yıl üst üste yaşanan kuraklık ve dünyada yaşanan ekonomik krizin etkisi ile 2007 ve 2008 yıllarını çok zor geçiren tarım sektörü,2009 yılını da kayıp yıl olarak yaşamıştır.
Evet 2009 yılı da krizin gölgesinde yaşandı.2007‘de yaşanan kuraklık nedeni ile birçok üründe rekolte düşmüş,fiyatlar yükselmişti.Ardından Gıda Krizi yaşanmıştı.Bunların etkisi sürerken 2008‘de başlayan mali kriz,tüm az gelişmiş ülkelerde olduğu gibi,Türk tarımını da derinden etkiledi,bu krizden de nasibini aldı.
Etkisini halen gösteren krizle birlikte 2009 yılında ürün fiyatları düştü,tarımda girdi fiyatları ve dolayısıyla çiftçi gelirleri geriledi.
Tarım dışı sektörlerin,krizin etkilerini azaltmak için üreticilerden KDV indirimi,kredi erteleme,borçların yeniden yapılandırılması gibi istekleri oldu.bunun üzerine Hükümet bu sektörler için pek çok destek paketleri açıklarken,vergi indirimleri sağlarken,krizle birlikte daha da artan sorunlarına karşın,tarıma yönelik hiçbir önlem bugüne kadar almadı.Üstelik 2009 yılı içinde tarım sektöründen IMF istedi diye % 10 kesinti yaparak,sektör adeta cezalandırılmıştır.
Bilindiği gibi mevcut hükümet 2006 yılında çıkardığı 5488 Sayılı Tarım Kanunu ile tarıma aktarılacak kaynağın GSMH‘nın %1 ‘inden az olmayacağını taahhüt etmişti.
2009 yılı bütçesinde bu oran başlangıçta%0.49 idi.Ancak daha sonra IMF‘nin isteği doğrultusunda bu oran %0.44 indirildi.Bu da rakam olarak 4.95 milyar TL etmekte.
Eğer Tarım Kanunu‘nun hükümlerine uyulsaydı;bu rakamın 2009 yılı bütçesinde en az 11 milyar TL olması gerekiyordu.Ki bu rakam bile tarımımızın alt yapı sorunlarının çözülebilmesi ve uluslar arası rekabet edilebilirliğinin sağlanması için yeterli olmayıp,en az bütçenin %2 ‘inden az olmaması lazım gelirdi.Bu yaklaşımlar bu rakamda 22 milyar TL olmalıydı.Göz göre göre yasa ihlali var.Yasalara uygulamak,yasaya aykırı hareket etmek bildiğimiz kadarıyla suç teşkil ediyor.Peki bu yasaya aykırı hareket etmek suç teşkil etmiyormu?Bunun cezası yokmu?
Konunun bir başka yönü ise tarımsal desteklerin,çiftçi alacaklarının zamanında ödenmemesi,Çiftçi bankadan aldığı kredi borcunu ,faizini ödemediği zaman hemen olağanüstü faiz işletiliyor ve yasal işlem başlatılarak cezalandırılıyor.Fakat çiftçinin alacaklarına gelince zamanında ödeme yapılmadığı için,gecikmelerden dolayı ek bir ödeme yapılmıyor.Yani çifçinin borcuna faiz işliyor ama alacağına işlemiyor.
Hükümet kendi çıkardığı yasa hükümlerine bile uymamış,üreticilerimizin2009 yılı için yaklaşık 6 milyar TL‘ni resmen gasp etmiştir.
Gelinen Bugünkü Noktada;
-Tarım ürünlerindeki fiyatlarda düşüş ve girdi fiyatlarında maliyetlerdeki artış nedeni ile çiftçilerin gelir kaybı arttı.
Çiftçinin kredi borçları sonucu,tarla ve traktörlerini haraç mezat satmak zorunda kalmıştı.
-Başta traktör,kimyasal gübre ve ilaç olmak üzere tarım girdilerinde de üretim düştü.
-Üreticilerin bankalara olan harçları arttı.Kendi kullanma oranları da yükselme görüldü.
-Krizden dolayı sanayi ve hizmet sektörlerinde işsiz kalanları köylere dönmeye başladı.
-Diğer taraftan başta Avrupa Birliği ülkeleri olmak üzere,dışarıya sattığımız tarımsal ürünlerde talep azalması oldu.Ayrıca tüketicilerimizin daha ucuz olan yerli ürünlere yönelmesi ile,tarımsal dış ürün alımında azalma yaşandı.
Tarım sektörünün,diğer sektörlerden farklı yapısı ile tarım, krizden biraz daha az etkilendi.Dolayısıyla büyüme hızındaki düşüte daha az oldu.
Kriz tarım ürünleri ithalatını düşürdü.Bu nedenle dış ticaret sadece 250 milyon dolar oldu.(2009 yılında)
2003-2008 yıllarını kapsayan dönemde,tarımın büyüme hızı Türkiye ekonomisini büyüme hızının altında kaldı.
2007 yılında ise sektörde % 7‘lik üretim azalması yaşandı.
2008 yılında sektör 3,9 oranında büyüdü.
2009 yılının üç çeyreğinde 3,2 oranında büyüdü.
Ancak bu büyümeler tarımı 2006‘lar seviyesi ve getirmeye yetmedi.
2 Aralık 2009‘da TUİK verilerine göre:
Hububatta bir önceki yıla göre % 14.6 azalış
Sebzelerde bir önceki yıla göre %1.9 azalış
Meyvelerde bir önceki yıla göre % 1.5 artış
olacağı tahmin edilmiştir.Son 10 yılda ;
-Kesilen hayvan sayısı ve et üretimi hızla azaldı.
-Küçükbaş et üretimi ciddi oranda geriledi.
-Manda eti üretiminde % 33,koyun etinde %41,keçi etinde de %73düşüş yaşandı
Türkiye de yakın geçmişte,iç pazarda geçici olarak ,yükselen hayvansal ürün fiyatlarını düşürmek,bir başka deyişle terbiye etmek amacıyla,özellikle AB ülkelerinde ağırlıklı olarak hayvansal ürün dış alımları yapılmıştır.Daha sonra bunları üreten sığırlar,gebe düve olarak Türkiye girmiştir.Dış alımı yapılan düvelere,teknik ve ekonomik gerekli alt yapı sağlanmadığı için ,neredeyse yarısı kasaba gitmiştir. Ancak,bunun sonuncunda Avrupa Birliğinin elindeki hayvansal ürün ve sığır stoklarının eritilmesine hizmet edilmiş ve sonuçta zengin Avrupalıya fakir Türk ten kaynak aktarılmıştır.
-Uygulanan yanlış politikalar pamuk üretimini çökertti.
İthalatı destekleyici politikalar nedeniyle pamuk ekim alanları 10 yıl önce 750 bin hektar iken günümüzde 50 bin hektarın altına düşmüştür.Aynı şekilde yaklaşık 900 bin ton üretimde 650 bin tona gerilemiştir.
Bugün ise ithalatı 1 milyon tona yükselmiştir.
-Pancar şekerinin yerini GDO‘lu mısır şekeri alacak.
2008 yılında 3,2milyar TL kar eden şeker fabrikalarının tümüyle özelleştirilmesi halinde en az 18-20 fabrika kapanacak.
Böylelikle kurulu yatırım değeri 3 milyar dolar civarında olan fabrikalar yok edilmiş,ülke yaklaşık her yıl için 2 milyar dolarlık katma değerden yoksun bırakılmış olacak.
-Ayrıca pancar ekicisi ve şeker işçisi sektör dışına itilmiş olacak.
Öte yandan fabrikaları alan şirketler,bir süre sonra bunları yabancılara devredecek ve birçoğu da kapanacaktır.
Yerini de GDO‘lu mısırlardan üretilen şekerler dolduracaktır.
-Sonuçta Türkiye AB ve ABD gibi şeker üreticisi ülkelerle,uluslar arası şeker ticareti yapan şirketlerin pazarı haline gelecektir.
-147 yıllık TEKEL‘in kalan son birimi de yok ediliyor.
Daha önce Tekel‘in alkol ve sigara birimleri satılmıştı.Özelleştirme Yüksek Kurulu Türkiye geneline yayılmış 60 yaprak Tütün İşletmesinin kapatılmasını kararlaştırdı.
Böylece bir buçuk asırlık bir kurum olan TEKEL,tarihin tozlu sayfalarında yerini alacak.
Tekelin yaprak tütün piyasasından çekilmesi ile birlikte destekleme alımlarını kaldırılmasıyla çokuluslu sigara tekellerini insafına terk edilen 200 bin tütün ekicisinden sonra yaklaşık 100 bin tütün ekicisi de kaderi ile baş başa kalmış bulunuyor.
Öte yandan yaprak tütün işletmelerinde çalışmakta olan 12 bin işçi ise 4/C uygulaması ile değişik kamu kurum ve kuruluşlarına gönderilecektir.
-Fındıkta yeni sömürü politikaları gündemde;
Dünya fındık üreticisinin % 75 ‘ini,ticaretin % 85 ‘ini gerçekleştirmesine karşın fındık üreticilerini yüzü bir türlü gülmedi.
642 bin hektar alanda,322 bin fındık üreticisi üretim yapmakta,yaklaşık 2 milyon kişi geçimini fındık üreticisinden sağlamakta.
110 bin ton iç tüketime,diğer kısım ihracata gitmekte.
TMO artık fındık almayacak.Piyasada fındık alımı yapacak bir kuruluşun kalmadığı içinde tüccar ve ihracatçılar piyasada tek belirleyici haline gelecektir.Fındık fiyatları da buna göre oluşturulacaktır.
-Çay üretiminde de borsa ve sözleşme sistemine geçiliyor.
TBMM gündeminde Çay Kanun Tasarısı ile çay üreticileri sözleşmelerle şirketlere bağımlı hale getirilecek,ayrıca Çay Borsası oluşturulacaktır.
Sonuçta ÇAYKUR‘ da tamamen özelleştirilecektir.Çay üreticisi de ırgatlaştırılacak ,kendi insanımızdan esirgenen kaynaklar çokuluslu çay şirketlerine akıtılacaktır.
- Desteklemelerde DGD‘den Havza Modeline Geçiliyor
Türk tarımını tahrip eden 2000-2008 döneminde Tarım Reformu Uygulama Projesi(ARIP) adı altında yürütülen DGD uygulamaları,7 yıl boyunca tarımda üretim-istihdam dengesini altüst etmiştir.Ayrıca bu program dahilinde tarımı destekleyen kurumlar özelleştirilmiş /tasfiye edilmiş,tarım birlikleri zayıflatılmış,işlevsizleştirilmiştir.Kısaca çiftçi örgütsüz,desteksiz,çaresiz kalınmıştır.
-Model, alt yapısı kurulmadan uygulanması halinde havzalar arası gelir transferi açısından farklılaşma yaratacak,adaletsizliğe neden olabilecektir.
Tütün,şekerpancarı,hayvancılık,yem bitkileri,sebze ve meyveleri kapsamamakta,modelde sadece 16 ürüne destek verilmekte.
Yine bu ürünler içerisinde tütün ve şeker pancarıda bulunmamaktadır.Üstelik söz konusu model içinde,toplam destek miktarında 2010 yılı için her hangi bir artış söz konusu değil.
Yine üretici örgütlerine,ürünlerin pazarlamasına,topluluşturma ve sulama çalışmalarına da atıf yapmamakta.
-Gübrede üretim düştü,ithalat arttı.
Gübrede 2008 de ithalat 1,5 milyondan iken 2009 yılında %29 artarak 2 milyon tona yükseldi.Kullanılan gübrenin yarıdan fazlası ithal edilmekte.Ayrıca kriz traktör üretim ve satışlarını vurdu.
Sulama yatırımları geriliyor.Yılda ancak ortalama 50 bin hektar sulamaya açıldı.Bu gidişle,topraklarımızın tamamının sulanabilmesi için 80 yıla daha ihtiyaç duyulacaktır.
-İzlenen Tarım Politikaları Küçük İşletmeleri Tasfiye ediyor.
-TUİK verilerine göre 2001‘de 0-50 dekar arası işletmeler toplamın %65 ‘ni oluştururken izlenen politikalar sonucunda bunların yarısı tasfiye olarak %32 lere düşmüştü.Buna karşılık 500 da üzeri işletmeleri sayısı % 1‘den % 6 ya yükselmiştir.
-Çiftçilerin büyük kısmı enflasyona yenildi.
Kentlerde işsiz kalanlar kıra dönmeye başladılar.20 yıl önce tarımın istihdamdaki payı% 47 iken 2009 yıllarda 525 ‘lere kadar gerilemiştir.Yani tarımdan geçinenler 8.4 milyon iken bugün 5.1 milyona gerilemişti.
Ayrıca Tarımın GSMH daki payını da (izlenen politikalar sonucunda) 20 yılda % 17,5 ton %9-10‘lara geriletti.
Kırsal kesimde giderek artan yoksullaşma yaşanmakta.TUİK‘in 2008 yılı için verdiği rakamlara göre kırda yaşayan nüfusun yüzde 37.97 si yoksulluk içindedir.Bir başka deyişle her 100 kişiden 38‘i yoksullaşmıştır.
2010 yılı için tarıma ayrılan destek 5,6 milyar TL.Buda tarıma 1 yıl için ayrılan destek miktarının,sadece iç borç faizlerine 1 ayda ödediği miktar kadar olduğunu göstermektedir.
GDO‘ların ithalatına ve tüketmelerine izin veren Yönetmelik yayınlandı.Kamuoyundan gelen tepkiler sonucu 20 Kasım 2009 tarihinde değiştirilmek zorunda kalındı.Ancak 1 Mart 2010 tarihine kadar her türlü GDO‘lu ürünün, hiçbir kontrole tabi olmadan,ülkeye girişimin önü açılmış oldu.
İzlenen hayvancılık politikaları ile süt ineklerinin kasaplara gitmesi kaçınılmaz görünmekte.2009 yılında ithal edilen süttozu ve yine kaçak olarak buzağı maması adı altında giren süttozu sonucu arz fazlası yaratıldı.Ve süt fiyatları 400kuruşlara kadar geriledi.2009 yılında en az 250 bin damızlık inek kasaplara gitti.
Şimdilerde ise arz eksikliğine bağlı süt ve et fiyatları yükselmeye başladı Bugün süt fiyatları 880-900 kuruşa kadar çıkmış bulunmakta .Buda çok yakında et,süttozu ve damızlık hayvan ithalatının önü açılacak demektir.Daha sonra arz fazlalığı yaratılarak, et ve süt fiyatlarında düşüş yaşanacak,ithal edilen hayvanlar geçmişte olduğu gibi tekrar kasaba gönderilecek.
Tüketiciler Birliği Başkanı,Tüketicilerin 2010 yılına 123 milyar TL‘lik kredi ve kredi kartı borcuyla girdiğini belirtti.
İTU desteklemelerde dekara destek miktarı önce 18 TL‘ye,daha sonra 15 TL‘ye düşürüldü.
Türkiye‘de ekonomiye katkı sağlayan birçok kamu kuruluşu özelleştirildi Türkiye,1980‘lerden başlayan dışa bağımlı politikalar sonucunda,bugün tam bir kıskaç altına alınmıştır.Son 30 yıl,irili ufaklı 199 Kamu İktisadi Teşebbüsleri özelleştirilmiş,bunlardan 125‘i kapatılmış ve çalışanları da işsiz kalmıştır.Cumhuriyetimizin varda yok ettiği KİT‘lerin özelleştirilmesi,aslında kamunun emekleri ile yaratılan varlıkların yerli ve yabancı tekellerle devredilmesinden başka bir şey değildir.
Tarımsal KİT‘lerin özelleştirilmesiyle,güçsüz ve örgütsüz çiftçiler,tarımsal iç ve dış tekellerin önünde sahipsiz kaldılar.
.
Şimdi sıra akarsularımızda,şeker fabrikalarımızda ,enerji santrallerinde,otoyollarda,sahillerimizde,ormanlarımızda,TİGEM‘lerde,2B arazilerinde.Tüm bunların yanında yabancılara toprak satışı ve kiralanması gündemde.Bunlarda yetmedi.Yeni rant alanları yürütmek için okullarımız dahi satılacak gibi görünmekte.Daha çok imar değişiklikleri yine gündemde.Ama daha öncede tarımsal tüm girdilere yüksek oranlarda zamlar sözkonusu.
Yine bugün,kriz bahanesi ile eğitim,sağlık,sosyal güvenlik alanlarında hak gaspları meşrulaştırmaya çalıştırılmakta
Bugün borsa hisselerinin büyük kısmı yabancıların elinde.
TUİK 2009 yılı için işsizlik oranını 2.dünya savaşı yıllarındakine benzeterek % 16.1 olarak açıkladı.
Türkiye-Suriye sınırındaki 216 bin dekar mayınlı alanı temizlenmesi çalışmaları TBMM‘de tartışmalara neden oldu.
DPT‘nin 2010-2012 dönemini kapsayan Orta Vadeli Programında tarımsal desteklerin yeni düzenlenmesi,Ziraat Bankası ve şeker fabrikalarının özelleştirilmesi hayvancılıkta yapısal dönüşüm sağlanması hedefleri öne çıktı.
Bugün için Türk Tarımında derhal:
Tarımsal girdilerden alınan KDV hızla düşürülmeli.
-Tarım topraklarının yabancılarca ya da yabancı ortak denetimli bankalar tarafından alınmasını engelleyici yasalar derhal çıkartılmalı.
-Çiftçi tarımsal amaçlı kooperatiflerde hızla örgütlenmeli.
-Örgütlenmeler, köy temelli yerine ilçe düzeyinde olmalı. Ürünler bunlar tarafından işlenmeli ve pazarlanmalı. Çiftçiler küçük bireysel çıkarlar için ürünleri aracılara satmamalı.
-Girdiler de kooperatifler aracılığıyla sağlanmalı.
-Çiftçi borçlanmasına dikkat etmeli. Aldığı borçları üretim için kullanmalı.
-AKP hükümetinin dışa bağımlı yeni-liberal politikalarına çiftçiler karşı çıkmalı;
-Yerli malı kullanımı özendirilmeli.
-Gümrük Birliği anlaşması derhal feshedilmeli.
-İthalata dayalı ekonomiden vazgeçilmeli.
-Tarıma ayrılacak kaynaklar, en azından Tarım Kanunu‘nda belirtildiği gibi, GSMH‘nın %1‘inden aşağı olmamalı.
-Ulusal çıkarlar adına üretim ve istihdama yönelik ulusal politikalar acilen oluşturulmalı.
-İç talebe yönelik olarak emek yoğun sektörler tekrar geri kazanılmalı.
-İthalata bağımlılık azaltılmalı.
-Tasarruflar ulusal yatırımlara yönlendirilmeli.
-Sıcak paranın giriş ve çıkışları kontrol altına alınmalı.
-Geleneksel ihracatçı yapılar devreye sokulmalı.
-Tasarrufların finansal spekülatif hareketlerde kullanılması caydırılmalı.
-Hayvancılığa verilen destekler arttırılmalı.
-Karlı ve kazançlı kurumların haraç-mezat satılarak özelleştirilmerinden derhal vazgeçilmeli.
-Başta fındık olmak üzere temel ürünlerimiz için Türkiye borsası oluşturulmalı.
-Üreticilerimizin ürettiklerini doğrudan tüketiciye sunumu sağlanmalı.
-Merkez Bankası ulusal çıkarlar adına ekonomiye müdahale etmeli.
-AB ile görüşmeler gözden geçirilmeli.
-IMF dayatmalarına mutlaka hayır denmeli.
-Tarıma ayrılacak destekler,en azından Tarım Kanununda belirtildiği gibi,GSMH‘nin % 1‘den aşağı olmamalı.
-Diğer sektörler için krize karşılıklı ortaya konan destekler,derhal tarım içinde konulmalıda.
-Bugüne kadar IMF‘nin dayatmalarını emir kabul ederek,harfiyen yerine getiren AKP iktidarı,halkımızın dini,etnik ve bölgesel ayrıcalıklarını kullanarak,emirindeki medya ile,sürekli toz pembe tablo çizerek,gerçekleri halktan gizlemek adına,söz konusu politikaları uygulaya gelmiştir.Bu tutum ve davranışlarını yakında IMF ile yapacağı yeni anlaşmalarla ve borç faizi ödemeye göre oluşturulan 2010 bütçesi ile de sürdürmeye devam edeceğini göstermiştir.
-2010 Bütçesi IMF ile anlaşmalı.2010 yılı bütçesi mali dışı plan adı altında,aslında bir faiz ve borç ödeme bütçesidir.
-Küresel Tarım şirketleri artık ülkemizde tarımdaki girdi ve çıktı piyasasının kontrolünü ele geçirilmektedirler.Sonuçta eşit olmayan üretim ve paylaşım ilişkileri egemen hale gelmekte.
-Bugün AKP iktidarı, sadece mazota uyguladığı yüksek KDV ile tarıma ayırdığı kaynağı tekrar geri alınmaktadır.
-Unutulmamalıdır ki gıda güvenliği ve yeterliliği olmayan bir ülkenin bağımsızlığından söz edilemez.
-Yabancı gıda ve tarım şirketleri,tarımı yeni bir rant olarak gördüklerinden,kendi ülkelerinde yeterince üretip,kendilerini pazarlamaları açısından gözlerini bizim gibi ülkelerin topraklarına dikmişleridir.
-Bugün üreticimizin ürettikleri başlıca ürünleri yarın kendileri,bizden satın aldıkları yada kiraladıkları verimli topraklarımızda,ucuz iş gücümüz aracılığı ile ürettirip,yine kendi ülkelerine pazarlayacak olmaları gerçeği asla göz ardı edilmemelidir.Bu durum,ihracat sonrası olan tarım ürünleri için bir daralmaya,üreticimizin de bu ürünleri de üretmesine neden olacaktır.Zaten tarımsal girdilerin çok büyük bir kısmı yabancı tekellerin elindedir.
-Üreticilerimiz,bugün yabancılaşan bankalara ipoteği altındadır.Küçük üreticilik,her geçen gün tasfiye edilmekte,tarımımız hızla şirketleşmektedir.Küçük üreticimiz,artan girdi fiyatları,olmayan desteklerden dolayı,hızla üretim süreçlerinden kopartılmaktadır.
-Ekonomik örgütlenmesini tamamlamamış ve her geçen gün artan girdi fiyatlarda artışa bağlı olarak,üretime devam etme nedenleri ortadan kalkan,küçük üreticiler topraklarını hızla elden çıkarmaya başlamışlardır.
-Bugün yabancıların mülk edinmesini kolaylaştırıcı yasal düzenlemeler hükümetin gündeminde olup,yabancılara satılan arazi miktarında artış yaşanmaktadır.
-Devletin kendi üreticisi desteklememesi bir bakıma gelişmiş ülkelerin üreticilerinin desteklenmesi anlamına gelir.Tıpkı pamukta olduğu. Uyguladıkları politikalarla pamuk üretimini düşüren hükümetler,daha sonra çok daha fazla dışarıdan,milyonlarca dolar ödeyerek ithal etmek zorunda kaldılar.Zira tekstilci daha ucuz diye dışalıma yöneldi.Pamuk ekimini dahi bilmeyen Yunanistan dan pamuk almak zorunda kalındı.Dünyanın en pahalı mazot ve gübresini kullanan pamuk üreticimiz,bu durumda hızla üretimden vazgeçti.Ama bir taraftan da başlangıçta düşüş fiyatlar ithalatı yapılan pamuk fiyatları da hızla artarak tekstilciye büyük yükler bindirdi.
Özetle:
Türk Tarımında bugünlere nasıl gelindiğini doğru anlamak için,çok uluslu tarım ve gıda şirketlerinin faaliyetlerini ve bunların ülkemizdeki iş birlikçilerinin ilişkilerini doğru değerlendirilmesi,bunların emrindeki DB,DTÖ,IMF ile AB‘nin aynı yaklaşık politikalarının sorgulanması,sorunun açıklığa kavuşması açısından bir zorunluluktur.
Gelinen bugünkü durumdan :
"Bırakınız yapsınlar,bırakınız geçsinler" diyenler,sömürü özgürlüğünü savunan liberaller, sözde aydınlar,insanın yerine paranın iktidarını savunanlar,ruhunu paraya satmış kurulu düzenin bekçileri,küresel sermayenin taşeronları,yerli işbirlikçileri,uluslar arası sermayenin emirlerini gözü kapalı harfiyen yerine getiren siyasi iktidarlar ile toplumsal sorumluluk duyguları minimum ama kar hırsları maksimum olan Yuppilerin emrindekilerdir,kamusal olan her şeyi kötü veya olumsuz göstererek pembe tablo çizenlerdir.Kendi ülkesinin ekonomisinin, uluslararası sermaye ipotek ettirenlerdir.Kendi ülke kaynaklarını dışarıya peşkeş çekenlerdir.
SONUÇ OLARAK:
İzlenen politikaların ülkemizi,bugün için getirdiği nokta belli.Eğer söz konusu politikaların izlenmesinde ısrar edilirse de bundan sonrada götüreceği noktada aslında belli.O nokta da her yönü ile teslim alınmış, kaynaklarımızın yabancı sermayenin eline geçtiği,bağımsız karar alma ve uygulama süreçlerinden uzaklaştırılmış,insanı aç,işsiz ve umutsuz Türkiye gerçeği olacaktır.
Aslında Türk Tarımının sorunları belli.Sorunlarının çözümlerinin de yol ve yöntemleri de belli.Yeter ki istensin.
Türkiye derhal bir avuç küresel şirketlerin ve onların yerli uzantılarının çıkar ve beklentilerine uygun ve onlarca dayatılan politikaları uygulamaktan vazgeçmeli;kaynaklarını ülkemiz insanının yararına kullanan onurlu ve bağımsız,ulusal politikaları devreye kaynak zorundadır.Zira yarın çok geç kalınmış olacaktır.
İbrahim GÜR
TMMOB Ziraat Müh.Odası
Denizli Şubesi