TARIMIN SON 10 YILLIK SEYİR DEFTERİ KONFERANSI

TARIMIN SON 10 YILLIK SEYİR DEFTERİ KONFERANSI
ADANA
12.03.2013

Konferans konusu "Tarımın son 10 Yıllık Seyir Defteri" olsa da, Prof. Dr. Gürol Ergin tarımda, Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne dek yaşanan gelişmeleri özetledi.

 

 

Odamızın Genel Başkanlarından eski Muğla Milletvekili Prof. Dr. Gürol Ergin, 9 Mart 2013 tarihinde Şubemiz Toplantı Salonunda, "Tarımın Son 10 Yıllık Seyir Defteri" konulu bir konferans verdi.  Konferans konusu "Tarımın son 10 Yıllık Seyir Defteri" olsa da,  Prof. Dr. Gürol Ergin tarımda, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze dek yaşanan gelişmeleri özetledi.

Genel Başkanımız Dr. Turhan Tuncer, Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Özden Güngör ve  Onur Kurulu Üyesi Abdullah Melik‘in de katıldığı, meslektaşlarımız ve öğrenciler tarafından ilgiyle izlenen konferans, Şube Başkanı Şahin Yeter ve Genel Başkan Turhan Tuncer`in açılış konuşmaları ile başladı.

Prof. Dr. Gürol Ergin konferansında özetle: Cumhuriyet`i kuranların ülkeyi yüceltebilmek için öncelikle köylüyü çiftçi yapma uğraşına girdiklerini, bu çabaların 1980`li yıllara kadar sürdüğünü, 1980`li yılların ortalarından itibaren tarımı küçük görme ve önemsememe anlayışının ülkeyi sardığını; 1984‘den sonra tarımın gereğinden fazla desteklendiği öne sürülerek desteklerin azaltılması tezi yönünde uygulanan politikalarla tarıma desteğin kısıldığını, 1930`larda %10`un üzerinde, 1963-80 yılları arasında %1,8 olan tarımda gelişme hızının 1980-2002 arasında %1,1`e düştüğünü ve bu politikaların sonucu olarak 1980‘de dışarıdan alınan tarım ürününün yedi katı dışarıya satılırken 1996 yılında dışarıya satılandan fazla ürün alır hale gelindiğini; Cumhuriyet`in 1923`den başlayarak kurduğu tarımsal kurumların hemen hepsinin 1980`den sonra tasfiye edilmesi ya da tasfiye sürecine sokulmasının bir karşı devrim olduğunu vurguladıktan sonra, son 10 yılın politikalarını ve bu politikaların Türk tarımını nereye getirdiğini anlattı.

Prof. Dr. Ergin, tarımsal desteklerin miktarı, tarım girdilerinin fiyatı ve tarımsal ürünlerin fiyatının çiftçinin durumunu belirleyen en önemli üç etken olduğunu; 2008`de kaldırılan ve çiftçinin "tarla parası" dediği" Doğrudan Gelir Desteği"nin ürünü ve üretimi dikkate almaması nedeniyle tarıma bir katkısının olmadığını; 2003-2011 yılları arasında cari fiyatlarla %54 oranında artış olduğunu;  bu desteklerden de "Çiftçi Kayıt Sistemi`ne kayıtlı 2 milyon 800 bin çiftçinin yararlandığını, kayıtlı olmayan yaklaşık 2 milyon 500 bin çiftçinin yararlanamadığını;  Hükümetin 2012 yılında kurnazca bir politika uygulayarak 2012 yılında desteğin TÜİK`in ilçe bazındaki verimlilik hesabına göre verileceğini ilan ettiğini; son 10 yılda Türk çiftçisinin en büyük sorunu girdi fiyatlarında yaşadığını;

Gübre fiyatlarının ortalama %360 oranında artmasına karşılık 2012`de gübreye verilen desteğin çiftçinin gübreye verdiği paranın %16 oranında 710 milyon lira; Mazotta 2002 yılına göre % 280 artışa karşılık 2012`de çiftçinin mazota ödediği paranın %4`ü oranında 600 milyon lira destek verildiğini; Tarım Bakanlığı`nın kendi verilerine göre 1975 yılında 1 kg buğday ile 1,08 lt mazot alınabilirken, 2007 yılında 0,24 lt ve 2012 yılında 0,14 lt mazot alınabildiğini; elektrikte de çiftçinin sıkıntıda olduğunu;

Hayvancılıkta yem fiyatlarının %270 oranında arttığı, 2012 Ağustos başında 10-15 krş. olan saman fiyatının 1 liraya çıktığı, yonca fiyatının da 1 yılda % 100-150 oranında arttığını ve tarihte bir ilk olarak Türkiye`nin 67 ülkeden sap ve saman dış alımını serbest bıraktığını, 1980‘de 84 milyon hayvan varlığının saman ihtiyacını karşılayan Türkiye`nin bugün 45,6 milyon hayvanın ihtiyacı için saman ithal etmek durumunda kaldığını; 2008‘de olduğu gibi bugün de  süt hayvanlarının hatta damızlıkların kesime gönderildiğini ve böyle giderse yaz döneminde yeni bir et krizi ile karşılaşılabileceğimizi;

Ürün fiyatlarındaki artışların da çok düşük düzeylerde kaldığını, son 10 yılda nerenciyede %20-40, pamukta %40-50 ayçiçeğinde %50, Pancarda %60 ve buğdayda %120 olduğunu, süt fiyatlarının ise hiç artış göstermez iken 2012 eylül ayında 90 krş olduğunu; girdi fiyatlarındaki astronomik artışların ürün fiyatlarına yansımadığını, çiftçinin gelir ve satın alma gücünün sürekli azaldığını ve çiftçinin 2002 yılına göre ortalama %25-30 fakirleştiğini; Kredi kullanımında takibe düşen miktarın hızla yükseldiğini, çiftçinin yatırım yapmak ve daha çok üretmek için değil borcunu kapatmak için kredi kullandığını;

2002-2011 yılları arasında 2 milyonu aşkın üreticinin tarım istihdamından koptuğunu; Çiftçi Kayıt Sisteminde kayıtlı çiftçi sayısının 2002‘de 2 milyon 588 bin iken 2011‘de 2 milyon 292 bine indiğini,

2002-2012 yılları arasında ekilen tarla alanının 2 milyon 400 bin ha., toplam tarım alanının 2 milyon 900 milyon ha. azaldığını;

Son 10 yılda meyvede %29, ayçiçeğinde %57, sütte %80, mısırda %100 ve çeltikte %150 artış olduğunu zeytin ağacı sayısının da 90 milyondan 161 milyona çıktığını; buğday ve arpada hiç artış olmadığını, bakliyatta ciddi düşüş olduğunu, tütün üretiminin devlet eliyle çökertildiğini, pamuk üretiminin yanlış fiyat ve prim politikaları nedeniyle ciddi oranda düştüğünü, Şekerpancarı üretiminin kotalarla sınırlandığını, pancar üretiminin azalmasının pancar küspesini azalttığını ve Cumhuriyet tarihinde ilk olarak 2005 yılında kuru pancar küspesi ithalatının yapıldığını;

Hayvancılıkta desteğin azaltılması ve yanlışların bugünkü sonucu doğurduğu, küçük üreticiyi yok ederek büyük üreticinin desteklenmesinin ve kasaplık hayvan ve et ithalatının çözüm olmadığı, yanlış politikalarla hayvancılığı darboğaza sokan zihniyetin darboğazdan çıkışta da çareyi yanlış politikalarda gördüğünü; hayvancılıkta hayvan hastalıkları ile mücadelede de başarısız olunduğunu, tüberküloz, brucella ve şap hastalıklarının çok yaygın olduğunu;

Yasal düzenlemeler konusunda son 10 yılda tarıma ilişkin 13 yasanın çıkarıldığını, 21 yasada da değişiklik yapıldığını ancak bu yasa uygulamalarının birçoğunun iyi niyetli olmadığını; örneğin Tarım Kanunu`nda desteklemelerin GSMH`nın en az %1`i olması amir hükümken, desteklemelerin hep %0,5`ler düzeyinde kaldığını; Islahçı Haklarına ilişkin yasanın çoğu yabancı şirketlere ait olan ıslahçı hakları için yurt dışına kaynak transferinin güvence altına alındığını; Tarım Sigortaları Yasasının tarımda sigortayı yaygınlaştıramadığını, 2011 yılı sonu itibarıyla ekilen alanın %5`i, büyükbaş hayvanların % 3`ünün sigortalanabildiğini, oysa yasanın yürürlüğe girdikten itibaren 5 yıl süre ile küçük çiftçinin sigorta priminin devlet tarafından üstlenilmesi halinde sigortanın daha yaygınlaşmış olacağını; ayrıca tarım sigortası yaptırmayan çiftçilerin tarımsal afetlere ilişkin 2090 sayılı yasadan yararlanamadıklarını; Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Yasasının uygulamada tarım alanlarının amacı dışında kullanılmasına meşruiyet kazandıran bir işlev gördüğünü bunun en somut ve çarpıcı örneğinin CARGILL olayı olduğunu; Tohumculuk Yasasının tohumlukların tüm işlemlerini ve hatta piyasa denetimini yabancı şirketlerin yönetiminde söz sahibi oldukları Tohumculuk Birliği`ne devrettiğini, köylülerin ticari amaçla tohum satmalarını yasaklandığını; tohumculukta çok önemli bir konunun da GDO konusu olduğunu, 2011 yılında GDO`lu 3 soya ve 13 mısır çeşitinin ithalatına izin verildiğini, bunların yemlerde kullanıldığını, Türkiye`nin tarımsal üretimi artırmak için GDO`lara gereksinim duymadığını ve gereksinimimizin;

- Geleneksel tarımın koşullarının sağlanması,

- Topraksız köylüyü topraklandırıp, onu çok istediği halde olamadığı çiftçi haline getirilmesi,

- Yıllardan beri ihmal edilen, susuzluktan kavrulan topraklara su götürülmesi,

- Çiftçinin gübresinden ilacından, elektriğinden mazotundan alınan insafsız vergilere son verilmesi,

- Çiftçinin ürününü yok pahasına satmak zorunda kalmasının önlenmesi,

- Çiftçiye verilen desteğin hiç olmazsa yasada yazan miktara çıkarılması,

- Çiftçinin örgütlenmesine engel çıkarmak yerine örgütlenmesine ön ayak olunması olduğunu;

Tarım ürünleri dış ticaretinin açık verdiğini, sahip olduğumuz doğal koşulların tarım ürünlerinde dışalımcı değil dışsatımcı olması gerektirdiğini; geçmişte Türkiye`nin bakliyatta dünyanın en büyük dışsatımcı ülkesi olduğunu ve birçok üründe dışalımcı olmadığımızı;

2010-2011 yıllarında 2 milyar doların üzerinde canlı hayvan ve et dışalımı yapıldığını ve 2010 yılının kurbanlık koyun alımı yapılan yıl olarak tarihe geçtiğini, Sayın Bakan`ın övündüğü Fransa "liyakat nişanı"nın Fransa‘dan 250 milyon dolarlık hayvan alındığı için verildiğini; daha önce de Sırbistan Hükümeti`nin Et-Balık Kurumuna satmakta sıkıntı çektikleri hayvan ve etleri aldığı için bir teşekkür mektubu gönderdiğini;

Tütün, pamuk ve fındık, Osmanlı döneminden 2000`li yıllara dek en önemli dış satım ürünlerimiz iken, tütün ve pamuk üretiminin azaldığını ve dışalımcı olduğumuzu;

Tarımdaki özelleştirmeler sonucu bir kısım kurumların kapatıldığı bir kısmının da yabancılaşmasına neden olunduğu, TEKEL başta olmak üzere kurumların yok pahasına satıldığı, sütte uluslar arası şirketlerin fabrikalarımızın sahibi olduklarını, kapatılan ve satılan işletmelerin milyonlarca çiftçiyi tarımdan kopardığı ve bu fabrikalarda çalışan binlerce işçinin işten atıldığını; Şimdi de şeker fabrikalarının satışta olduğunu ve sıranın ÇAYKUR`a ait çay fabrikalarında olduğunu;

Son 10 yılda 31 üretme istasyonu ve 5 araştırma enstitüsünün kapatıldığını bir kısmının birleştirildiğini, TİGEM`in işletmelerinin kiraya verildiğini,

Cumhuriyetin kuruluşundan yalnızca 4,5 ay sonra çıkarılan Köy Kanunu`nun yabancıların köy sınırları içerisinde mülk edinmesini yasakladığını, egemenlik, bağımsızlık ve köylüyü çiftçi yapma anlayışını ifade eden bu yasağın 2003 yılında kaldırıldığı ve yapılan düzenlemelerle yabancıların satın aldıkları toprak miktarının hızla arttığı, son düzenleme ile de bir ilçenin yüzölçümünün %10`una kadar alanın yabancılara satılmasına izin verildiğini,

Çıkarılan 2B yasası ile %33`ü tarım arazisi olan alanın parası olana satılacağı, köylünün bu arazileri almasının mümkün olmadığını;

Mera Yasası`nda yapılan ve yapılacak değişikliklerde meraların sermayeye açıldığı, amaç dışı ve kaçak yapılaşmanın önünün açıldığı;

Kentsel Dönüşüm Kanunu ile zeytinlikler, kıyılar, tarım alanları, ormanlar ve meraların gözden çıkarıldığını;

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın Kuruluşuna İlişkin KHK`nın köy yerleşim alanlarını ranta açtığını, 1. Sınıf tarım arazilerine turistik tesisler, villalar ve sanayi tesisleri yapılabileceğini,

Zeytincilik yasası kapsamında, son yıllarda artmış olan zeytin alanlarının her türlü tarım dışı amaçlarla kullanıma açıldığını söyledikten sonra Mayınlı araziler, Köy Hizmetlerinin kapatılması ve GAP`a değinmiştir.

Prof. Dr. Gürol Ergin Sonuç olarak: Türkiye`de oynanan sinsi oyunun çiftçiyi canından bezdirip tarladan kaçırma oyunu olduğunu ve bunda büyük ölçüde başarıya ulaşıldığını, getirilen kota ve yasaklar, düşük fiyat ve göstermelik prim politikalarının çiftçiyi üretimden kopardığını, çiftçiyi yoksullaştıran politikaların dün üretici olan köylüyü bugün kentlerin varoşlarına savurduğunu ve ianeye muhtaç hale getirdiğini; ekonomik, dinsel ve siyasal bir sömürü düzeninin yaygınlaştığını, Türk halkının yoksullaştıkça kendisini sömürenlerin ellerinde oyuncak haline geldiğini, sefaletin köylüyü böbreklerini satmak zorunda bıraktığını söyledikten sonra bazı gazete başlıklarından örnekler verdi.

"Tarlamı ekmiyorum, bu sayede köyde tek borçsuz benim"

"Çiftçi kıran artığı gibi kaçacak yer arıyor"

"İpoteksiz tek bir tarla bile kalmadı"

"Harmanda öderim diyene veresiye bitti"

"İcra müdürlükleri çiftçilerin icra borçları ile dolup taştı"

"Aldığı traktörün borcunu ödeyemeyen baba ile iki oğlu hapiste. Anne firarda"

"Hepimiz Züğürt Ağa olduk"  

Günümüzün sömürgeci anlayışının, geleneksel sömürgeci anlayışın yıllarca ülkemize pompaladığı görüşü altüst ettiğini, eskiden "Siz sanayi ile uğraşmayın, tarımla uğraşın, biz sanayi ürünlerini sizden daha ucuza üretir, size satarız" diyen sömürgecilerin tarımda istedikleri düzeye geldikten sonra bugün " bırakın, tarımı biz yapalım, siz sanayinin belli dallarında üretim yapın, ancak bir koşulla, sanayi üretimini de kendi emeğinizle fakat bizim sermayemizle gerçekleştirin" dediklerini söyledikten sonra yapılması gerekenleri şöyle açıkladı:

"Sulanabilecek durumdaki 4 milyon hektara yakın toprağa hızla su götürülmeli,

Tarımsal destekler yasadaki gibi GSMH`nın %1!ine yükseltilmeli,

Tarımda kullanılan mazottan ÖTV alınmayarak mazot fiyatı yarı yarıya ucuzlatılmalı,

Elektrikten, tarım ilaçlarından, gübreden ve mazottan alınan KDV % 1`e indirilmeli,

Yurtdışından getirilen gübreden gümrük vergisi alınmamalı,

Damızlık dışında kesinlikle hayvan ve et ithalatı yapılmamalı,

Çiftçi örgütlenmesinin ve özellikle kooperatifleşmenin önü mutlaka açılmalı."

Katkılar ve soruların yanıtlanmasının ardından konferans sona erdi.

Okunma Sayısı: 600
Fotoğraf Galerisi