TARIMSAL EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN 174. YIL DÖNÜMÜ KUTLANDI
Çanakkale Şubemiz, Tarımsal Eğitim ve Öğretimin 174.Yıl Dönümü nedeniyle Cumhuriyet Meydanı`nda çelenk sunarak, basın açıklaması yaptı. Basın açıklaması Çanakkale Şube Başkanımız Hicri NALBANT tarafından okundu.
Basın açıklaması şöyledir:
Tarımsal Öğretimin başlangıcının 174. Yılı kutlu olsun. 10 Ocak 1846 tarihinde İstanbul,Yeşilköy de bulunan Ayamama Çiftliğinde o zaman ki adıyla “Ziraat Mektebi” olarak kurulan Mekteb-i Zirai Şahane, Türkiye’de ilk Zirai Eğitimin yapıldığı okul olarak tarihe geçmiştir.
Günümüzde Türkiye’de 40 üniversite de Ziraat Mühendisliği eğitimine yönelik 166 program yer almaktadır. Bu programlarda 5107 öğrenci kontenjanı açılmıştır. Ziraat Mühendislerinin en çok istihdam edildiği Tarım İl Müdürlüklerine 3 yıldır ziraat mühendisi ataması yapılmamıştır. Bütün mesleklerde olduğu gibi ziraat mühendisliğinde de ciddi bir işsizlik sorunu olduğu burandan da görülmektedir. Aşağıda bahsedeceğimiz tarımdaki gelişmeler dikkate alındığında işsizliğin neden bu boyutlara ulaştığı daha kolay anlaşılacaktır.
İMF ve Dünya Bankası programları ile Dünya Ticaret Örgütü veya Avrupa Bilirliği uyum yasalarının hepsi Türkiye gibi ülkelere “tarımsal destekleri azalt, kırsal nüfusu düşür, tarımsal üretime kota uygula, suyu ticarileştir, kamuya ait tarım işletmelerini özelleştir ve ithalatı serbest bırak” demişlerdir.
Tarımda uygulanan bu politikalar çerçevesinde bir yandan küçük çiftçilik tasfiye edilirken şirketler tarıma el atmaya başlamış, kırsal alanlar boşalmış, kır emekçileri kentlere yığılarak marjinal işlerde istihdam edilmişler yada sanayiye ucuz iş gücü haline gelmişlerdir.
Odağına çiftçiyi ve üretimi almayan politikalar; etten buğdaya, patatese, soğana kadar hangi ürünün sıkıntısı yaşanıyor veya fiyatı artıyorsa çözüm yolu olarak ithalata başvurarak sorunu daha da çözümsüz hale getirmektedir. Tarım ilaçlarından gübreye, mazota, elektriğe, traktöre kadar tüm girdilerin maliyetleri, artan döviz kurları ile birlikte hızla yükselirken, rant odaklı politikalar giderek tarım alanlarını daraltmaktadır. Ayrıca ülkenin her tarafında tarım arazileri, ovalar, ormanlar, su kaynakları, göller, kömürlü termik santraller, vahşi madencilik nedeniyle yoğun baskı altındadır.
3 milyon hektardan fazla tarım arazisi son girdi maliyetlerindeki artışa karşılık ürün fiyatlarının düşük kalmasından kaynaklanan nedenlerle ekilmemektedir. Bir zamanlar tarımda kendi kendine yeten Türkiye, şimdi buğday, mısır, pamuk, patates, soğan gibi en temel ürünlerde bile ithalatçı konuma gelmiştir. Hayvancılıkta durum daha vahimdir. Et ithal, hayvan ithal, saman ithal iken şimdi de Moldova’dan , Suriye’den çoban ithal edilmektedir.
Rusya Fedarasyonu Fedaral Meclisi Devlet Duması temsilcisi Malik Kerimov “Atatürk döneminde Türkiye, Sovyetler Birliği’nin tarımsal ürün ihtiyacının % 33 ünü karşılıyordu. Bugün maalesef Türkiye Rusya’dan buğday alıyor” demektedir.
Buğday üretimi son 10 yılın en düşük seviyesindedir. Türkiye’nin en önemli tarımsal ürünü buğdayda üretim, 2018 yılında, önceki yıla göre % 5 düşüşle 19 milyon tona gerilemiştir. 2019 yılında ithalat inanılmaz boyutlarda artarak 11 ayda neredeyse 9 milyon tona ulaşmıştır. Durum mısırda , ayçiçeğinde , soyada , şeker pancarında ve pamukta da farklı değildir.
Çözüm, üretimi odağına alan ve üretimden dış ticarete kadar tüm süreci planlayan . Girdi maliyetlerini düşüren, destekleri arttıran, taban fiyat uygulayan, çiftçiyi borçlarından kurtaran, ithalatı, özelleştirmeleri durduran politikalarla birlikte çiftçilerin, tarım emekçilerinin örgütlü mücadelesinden geçmektedir.
İlimiz tarımsal çeşitliliğin en yüksek olduğu illerin başında gelmektedir. Narenciyeden buğdaya kadar hemen her ürün ilimizde yetişmektedir. Yapılan araştırmalar ilimizin de içinde bulunduğu bölgenin küresel ısınmadan en çok etkileneceğini göstermektedir. Su zengini olmayan bölgemizin giderek su fakiri bölgeler arasına gireceği tahmin edilmektedir. Bu nedenle bölge tarımı ile ilgili küresel ısınmadan kaynaklanan olumsuzlukları azaltacak önlemler alınmalıdır.
Son günlerde konuşulan Çanakkale’yide içine alacak olan Kanal İstanbul projesi milyonlarca yılda evrimleşmiş çok özel bir coğrafyayı değiştiriyor; insanı, canlıları, canlı yaşamını göz ardı edip tüm ekosistemleri yok ediyor, yeni coğrafyalar oluşturuyor. Böyle bir yıkım projesinin ÇED`i olamaz, yapılamaz Bu“ yıkım projesi” derhal iptal edilmelidir.