TARIMSAL EĞİTİMİN BAŞLANGICININ 166. YILDÖNÜMÜNÜ KUTLADIK

TARIMSAL EĞİTİMİN BAŞLANGICININ 166. YILDÖNÜMÜNÜ KUTLADIK
ÇANAKKALE
11.01.2012

Tarımsal Eğitimin Başlangıcının 166. Yıldönümü nedeniyle 10 Ocak 2012 Salı günü çelenk koyma töreni yapıldı, ardından "İklim Değişikliğinin Tarıma Etkileri" konulu konferans düzenlendi.

 

Tarımsal Eğitimin Başlangıcının 166. Yıldönümü nedeniyle 10 Ocak 2012 Salı günü Şube Başkanımız Hicri NALBANT ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Feyzi UĞUR  tarafından Atatürk Anıtına çelenk Konuldu.

Çelenk koyma törenine Yönetim Kurulu üyelerimiz, Ziraat Fakültesi öğretim üyeleri, öğrenciler ve meslektaşlarımız katıldı.

Törende Şube Başkanımız Hicri NALBANT aşağıdaki basın açıklamasını yaptı.



BASININ VE KAMUOYUNUN DİKKATİNE

                                    

Tarımsal Eğitim ve Öğretimin 166. yılına geldiğimiz bugünde Türk tarımına baktığımızda; 1984 yılından başlayan özelleştirmeler ile tarıma destek veren ne kadar kurum var ise hemen tamamının arsa fiyatının altındaki bedeller karşılığı özelleştirildiği şimdi son kalan Şeker Fabrikalarının aynı şekilde özelleştirilmelerine devam edildiği sıranın Çaykura geldiği anlaşılmaktadır.

Özelleştirmeler sonucu tarımsal üretim düşmüş ve tarım hızla artan nüfusu besleyebilme kapasitesini önemli ölçüde yitirmiştir. İç ticaret hadlerinin tarım aleyhine gelişimi , tarımsal desteklerin yetersizliği ve geniş oranda üretimle bağlantısızlığı üretici köylünün tarımla olan bağını zayıflatmıştır. 2001 yılında 8.089.000 kişi tarımdan geçimini sağlarken günümüzde bu sayı 5.683.000 kişiye gerilemiş yine 2001 yılında tarım alanı toplamı 26 milyon 350 bin hektar iken günümüzde bu alan 24 milyon 415 hektara gerilemiştir. Buradan görüleceği gibi 2.5 milyon insan tarımı terk etmiş ve göçe zorlanmıştır yaklaşık 2 milyon hektar alanda tarımsal faaliyetlerin dışına çıkarılmıştır.

Türkiye nüfusu yılda % 1.8 oranında artmakta şuanda 73.7 milyon dolayında olan nüfusumuzun 25 yıl sonra 100 milyonu bulacağı bilinmektedir. Yine Türkiye olağan yıllarda 2.5 , son iki yılda 4.5 ve 6.5 milyar dolara yakın tarımsal dış alım yapar noktaya sürüklenmiştir. Tarımsal açık 2008 de 2.2 milyar dolar iken 2010 da 1.4 milyar dolar olmuştur.  Şuanda 73.7 milyon nüfusu besleyemeyen Türkiye`de nüfus yüz milyona çıktığında açık daha da büyüyecektir.

Ülkemizdeki bu gerçeklere rağmen siyasi iktidar tarıma gerekli desteği vermemektedir. Bu iktidar döneminde 2006 yılında çıkarılan Tarım çerçeve yasasında tarıma ayrılacak kaynak GSYİH nın % 1 den az olamaz denilmesine rağmen tarıma hiçbir zaman % 1 lik kaynak aktarılmamış 2008 de destek % 0.58 iken 2009 da % 0.46 olmuştur. 2012 yılında da desteklerde değişen bir durum yoktur. Bu desteğin parasal karşılığı 2010 yılı için 6 milyar TL dir. Bu rakam da çiftçinin kullandığı mazota ödediği ÖTV ve KDV kadardır. Buradan tarım sektörünün desteklenmediği, çiftçinin vergilendirildiği anlamı çıkmaktadır.

Yine Türkiye`de tarımsal üretim yetersiz olduğu halde tarım toprakları amaç dışı kullanılmakta , topraklarımız çarpık kentleşmenin yanında ilimizde olduğu gibi madenlerin, yanlış yerlere kurulan termik santrallerin, çimento fabrikalarının, taş ocaklarının tehdidi altındadır.

Özellikle Kazdağlarında çokuluslu tekeller tarafından sondaj çalışmaları tamamlanıp, işletme aşamasına geçmek üzere olan altın madenciliği sonucu su kaynaklarımız olan ormanlarımız yok olacak, havamız kirlenecek , sularımız kirletilip yok edilecek, kısacası yöremizde yaşam bitirilecektir. Tarımsal alanlarımızın% 40‘ı su beklerken altın tekellerine kirletip yok etsinler diye milyarlarca ton su tahsis etmek gibi bir lüksümüz olamaz.

İlimize yanlış yerlere 8 bin megavata varan termik santral ve çimento fabrikaları kurulmaktadır. Termik santrallerin ve çimento fabrikalarının bacalarından doğaya salınan kül ve zehirli gazların oluşturacağı asit yağmurları tarım alanlarımızı, su kaynaklarımızı kirletecek ve ormanlarımızı yok edecektir. Görüldüğü gibi Çanakkale büyük bir çevre felaketi ile karşı karşıyadır. Bu felakete göz yumanları yardım ve yataklık yapanları, işbirlikçileri şiddetle kınıyoruz.

Özellikle ilimizi de yakından ilgilendiren 6 bin yıldır insanlığın hizmetinde olan barışın , bereketin ve sağlığın simgesi olarak bilinen kutsal ağaç zeytin  tehdit altındadır.Şimdi altın tekellerinin , termik santrallerin , çimento sanayicilerinin hedefinde zeytinlikler vardır. Bu güne kadar zeytine yapılan 4 saldırı odamızın başında olduğu sivil toplum örgütlerinin mücadelesi sonucu önlenmiştir. 5. saldırı için hazırlık yapıldığını biliyoruz. Bundan önce olduğu gibi , bundan sonrada gereğini yapmak ve saldırıları püskürtmek boynumuzun borcudur.

Geçtiğimiz dönemde Türkiye ilk kez kurbanlık hayvan ithal etmek zorunda kalmıştır. 1984 -2009 döneminde büyük ve küçükbaş hayvan varlığımız  85 milyondan 38 milyona düşmüş , başka bir değişle 47 milyon baş azalmıştır. Hayvan sıtoğundaki azalma kırmızı et üretim ve tüketimine de yansımış .1985 yılında kırmızı et tüketimi kişi başına 10 kg iken günümüzde 6.5 kg a düşmüştür. Türkiye`de her kurban bayramında 500 binden fazla büyükbaş 2 milyondan fazla da küçükbaş hayvan kesildiği değerlendirildiğinde, kesilen hayvanların yerine yenisinin konulmaması durumunda yaşanan krizin daha da derinleşeceği bilinmektedir.

5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu 13 Aralık 2010 tarihinde tüm maddeleri ile yürürlüğe girmiştir. Bu kanunun yasalaşması sürecinde, getirilen düzenlemeler ile; halk sağlığını tehdit eden bir yasa olarak çıkmakta olduğu, mevcut gıda kontrol alt yapısı ile işletmelerin keyfiyetine bırakılan bir üretim tarzının devamına yol açıldığı, sektörde gıda konusunda eğitim almış kişilerin dışlandığı ve sonuçta halk sağlığının yerine ticaret rantının tercih edildiği defalarca odamız tarafından kamuoyuna duyurulmuştur. Buna rağmen yasa yürürlüğe girmiş 50 bin gıda işletmesinin % 80 ninde sorumlu yöneticilik kaldırılmış böylece 10 binden fazla mühendis (ziraat, gıda ve kimya) işsiz bırakılmıştır. Mühendis olmadan üretim yapan işletmeler bundan böyle halk ve tüketici sağlığı açısından büyük riskler yaratabilecektir.

Artık sorumluluk  bu yasanın tüm uyarılara rağmen bu şekilde çıkmasını sağlayan siyasi iktidarındır.
Siyasi iktidarın göreve geldiği 2002 yılından bu yana Türkiye neoliberalizmin şekillendirdiği hızlı bir değişim sürecine girmiş, hükümet "çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa" geçerken Türkiye`de ekonomiden siyasete toplumsal yaşamdan kamu yönetimine yeniden yapılandırma politikaları ile hayatın tüm alanları emperyalizmin yeni döneminin gereklerine göre şekillendirilmiştir.Siyasi iktidara buda yetmemiş  genel seçimlere 2 ay kala , meclisi devre dışı bırakan, hükümete 6 ay süreyle kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarma yetkisi veren yasa TBMM‘nin 6 Nisan 2011 tarihli oturumunda kabul edilmiştir.

Söz konusu yetki kanunu ile AKP 6 aylık dönemde 35 adet kanun hükmünde kararname çıkararak, bakanlıklar kurdu, kapattı, birleştirdi, ayırdı. Kamu yönetimi baştan aşağıya yeniden şekillendirilirken meslek alanlarımı , mesleğimiz ve örgütümüz üzerine planlanan değişikliklere ilişkin yasal zeminin oluşturulmasının da ilk adımları atıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü`ne "Mimarlık ve Mühendislik Meslek Kuruluşlarına ilişkin mevzuatı hazırlamak ve bunları denetlemek" görevinin verilmiş olması meslek odaları ile bu bakanlık arasında hiyararjik bir ilişki yaratarak , kamu yararına verilen mücadelenin zayıflatılmak istenmesi anlamına gelmektedir.

Kısacası TMMOB etkisizleştirilmek–yok edilmek istenmektedir. Öte yandan 17.08.2011 tarih ve 648 sayılı KHK ile 3194 sayılı İmar Kanunu`nun 27. maddesi değiştirilerek "köy yerleşik alan sınırı içersinde 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu Hükümleri Uygulanmaz" hükmü getirilmiştir. Böylece tarım alanları korumasız bırakılmış, imar kanununa eklenen ek madde ile de mera, yaylak ve kışlakların talanının önü açılmıştır. Türkiye`de 50 yılda 41 milyon hektardan 13 milyon hektara düşen mera alanları bu değişiklikle yok olmakla yüz yüzedir.

Son zamanlarda dünya Somali`de yaşanan kuraklığı , kıtlığı, açlık krizini tartışmaktadır. Oysa 1970 lere kadar gıda üretimi bakımından kendine yeterliliğini koruyan Somali`de yaşananları "insani felaket" veya "insanı kriz" olarak değil; "insan eliyle yaratılmış bir kriz" olarak değerlendirmek gerekir.Bilindiği gibi ; Somali`de kamuya ait çiftlikler dünya bankasının kontrolünde kapatılmış veya özelleştirilmiştir.Bu süreçte en verimli tarım arazileri çiftçi olmayanların eline geçmiştir. Su ticarileştirilmiş , mera ve otlak koruma hizmetleri ihmal edilmiş; hayvancılık ve çiftçilik tahrip edilmiştir. Yaşanan sürecin acı sonucu ortadadır. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası olarak ,AKP hükümetini Somali krizinden ders alarak, Türkiye ‘yi benzer felaketlere sürükleyebilecek uygulamalardan vazgeçmeye davet ediyoruz.

8 Haziran 2011 tarih ve 27958 sayılı mükerrer resmi gazetede yayınlanan 639 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yerine Gıda , Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı kurulmuştur.Cumhuriyet döneminde 9 kez adı değiştirilen bakanlık 1974 yılındaki ismini yeniden almıştır.Bu değişikliğe gerekçe olarak zamanın hükümet sözcüsü Cemil Çiçek Tarım ve Gıda Bakanlığının kuruluşunun aynı zamanda AB ile de bağlantılı bir düzenleme olduğunu belirtmiştir.Avrupa birliğinin konu ile ilgili otoritesinin ismi "Tarım ve Kırsal Kalkınma Direktörlüğü"dür. AB nin hiçbir ülkesinde söz konusu bakanlığın adının içersinde hayvancılık geçmemektedir. Bilimsel veriler Türkiye`de de bakanlığın "TARIM VE GIDA BAKANLIĞI" olması gerektiğini ortaya koyuyor. Bakanlığın ismindeki tarımın yanına hayvancılığın eklenmesinin nedenlerini anlamakta güçlük  çekiyoruz.Bununla kendileri de doktoralı veteriner hekim olan Sayın Bakanın meslektaşlarına gönderme yaptığına da inanmak istemiyoruz.

Odamız tarımla, ekonomik ve sosyal yaşamla, çevreyle ilgili emekten, bilimden, doğadan ve halktan yana tavrını bundan böylede titizlikle sürdürecektir.

Bugün aynı zamanda çalışan gazeteciler günü yasaklı gazetenin 2. sayısının yayınlandığı gündür. Ülkemizde yaşanmaya başlanan ileri demokrasinin ürünü olarak 100 dolayında gazeteci gözaltındadır. Siyasi iktidarın her türlü engeline rağmen görevlerini güçlükle yerine getiren içerideki ve dışarıdaki tüm gazeteci arkadaşlarımızın gazeteciler gününü kutluyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle saygılar sunuyorum.


    
Hicri NALBANT
Ziraat Mühendisleri Odası
Çanakkale Şube Başkanı

Okunma Sayısı: 563
Fotoğraf Galerisi