TAŞIMA SUYLA ET FİYATLARI DÜŞMÜYOR! - KARASABAN
Ahmet ATALIK - Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı
http://www.karasaban.net/tasima-suyla-et-fiyatlari-dusmuyor-ahmet-atalik/
Yakın zaman önce et fiyatlarının tırmanışa geçmesi nedeniyle artan et fiyatlarını kontrol altına alabilmek için 30 Nisan 2010 tarihli Resmi Gazete‘de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile Et ve Balık Kurumuna 16 bin ton kasaplık canlı hayvan ile 7 bin 500 ton sığır eti ithalatı yetkisi verildi. Bu kapsamda yapılan kasaplık canlı hayvan ithalatıyla marketlerdeki et fiyatları sadece birkaç lira geriledi.
Tarım ve Köyişleri Bakanı fiyatların yükselmesinin ardında spekülatörlerin olduğunu gerekirse ithalata devam edeceklerini söyledi. Bugünlerde fiyatlar yine yükselişe geçti. Çare olarak yine kasaplık canlı hayvan ithalatı gündeme geldi ve 29 Haziran 2010 tarihli Resmi Gazete‘de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile 31 Aralık 2010 tarihine kadar 100 bin ton kasaplık canlı hayvan ithalatı için Et ve Balık Kurumu‘na görev verildi.
Her ne kadar bakan konuyu hep spekülatörlere bağlasa da konuyu doğru bir şekilde analiz edebilmek için acı gerçekleri birazcık hatırlayalım ve hatırlatalım.
Türkiye‘de spekülasyon yapabilecek büyük ölçekli hayvancılık işletmelerinin oranı %2‘dir. Yani ülkemizdeki hayvancılık işletmelerinin %98‘i spekülasyon yapamayacak küçük ve orta ölçekli işletmelerdir. Takdir edersiniz ki sadece %2 paya sahip büyük ölçekli işletmeler de günümüzdeki et fiyatlarının yükselmesinin nedeni olamazlar. Burada bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Bu ülkenin tarım bakanları değil mi tarımın sorunlarından her bahsedişte işletme ölçekleri küçük büyütmek gerekiyor diyen. Demek ki işletmeler büyürse spekülasyon yapabilir güce ulaşabiliyorlar. O zaman sayın bakanın çıkıp da spekülatörlerden şikayet etmemesi gerekiyor.
İşletme ölçeklerini büyüttüğümüzde onların spekülasyonlarını önlemek için devletin o alanda faaliyet gösteren ve düzenleyici rol üstlenen kurumlarının olması gerekiyor. Bu noktada da şöyle bir geçmişe bakalım. Türkiye 1950‘li yıllarda Et ve Balık Kurumu (EBK) ile YEMSAN‘ı, 1960‘lı yıllarda ise Süt Endüstrisi Kurumu‘nu (SEK) kurdu. Bu kurumların amacı ucuz ve kaliteli yemle Türkiye hayvancılığının kalkındırılması, hayvansal üründe yeterliliğin sağlanması ve özel sektörün bu alana girmesine yardımcı olmaktı. Özel sektör bu alana girdikçe kamuya ait kurumların da özelleştirilmesi gündeme geldi. EBK (8 kombinası hariç), SEK ve YEMSAN 1993-2000 yılları arasında özelleştirildi ve tesislerin önemli kısmı kapatıldı.
1980‘li yıllarla birlikte başlayan özelleştirme akımları sonucu ülkemiz hayvancılığı hızla geriledi. 1980 yılında ülkemiz nüfusu 44 milyon iken büyük ve küçükbaş hayvan varlığımız 80 milyon başın üzerindeydi. Günümüzde nüfusumuz 72,5 milyona çıkarken hayvan varlığımız 37 milyona geriledi. Nüfusumuzun 56 milyon olduğu 1990 yılında kırmızı et üretimimiz 742 bin ton iken günümüzde 412 bin tona geriledi.
Aslında yıllık kırmızı et tüketimimiz 1 milyon 200 bin ton, kayıtlı üretimimizin 412 bin ton olduğu düşünülürse kalan 788 bin ton etin nereden ve nasıl geldiği belli değil. Bu da işin ayrı bir düşündürücü boyutudur. Hayvan kesimleri EBK‘nın kombinalarında ve EBK‘nın anlaşma yaptığı mezbahalarda gerçekleştiriliyor. Pazar payı %1 olan EBK piyasadaki et fiyatlarına müdahale edemiyor, asli görevinin dışında hayvan ithal eden bir kuruma dönüşmüş durumda.
AB‘de et sektörü açısından hayvanlar kooperatifler üzerinden pazarlanmaktadır. Kırmızı etin İrlanda‘da %70‘i, Finlandiya‘da %69‘u, Danimarka‘da %62‘si, Hollanda ve İngiltere‘de %35‘i, Fransa‘da %34‘ü, Almanya‘da %30‘u kooperatifler kanalıyla pazarlanmaktadır. AB ortalaması %50‘ler civarındadır ve kooperatifler üyelerinin ürettikleri ürünleri işler, etiketler ve halka doğrudan satışa sunar, kazançlarını da üyeleri arasında pay ederler.
Ülkemizde 2000 yılında Dünya Bankası‘nın dayatmasıyla çıkarılan Tarım Satış Kooperatifleri ve Birlikleri Hakkında Kanun ile çiftçilerin sahibi oldukları birliklerin iktisadi işletmelerinin anonim şirket haline dönüştürülmesi tavsiye edilmiştir. Başka bir deyişle şirkete karşı çiftçinin koruyucusu olan kooperatiflerinin gelir getiren kısımlarının çiftçinin elinden çıkarılması sağlandı. Ayrıca Haziran 2010‘da Kooperatifler Kanunu‘nda yapılan değişiklikle kooperatifçiliğin özünü oluşturan özerk ve demokratik yapısı ortadan kaldırılarak kooperatifler siyasal iktidarın denetimine sokuldu. Artık yargı kararı olmaksızın siyasal iktidar kooperatif yönetimlerini değiştirebilecek. Özetle, kooperatiflerin hem ekonomik özgürlükleri hem de özerk yapıları ortadan kalktı.
Türkiye 2007 ve 2008 yıllarında şiddetli kuraklık yaşarken ve yem fiyatları hızla artarken hayvancılık desteklerinin neredeyse yarı yarıya azaltılması, yemde dışa bağımlılığın her geçen gün daha da artması, meraların ucuz yem kaynağı olarak kullanılmaması, hayvan ıslahı konusuna yeterince önem verilmemesi, tarımımıza yeterince önem ve destek verilmemesi de hayvancılığımızı gerileten diğer önemli konulardır.
Hayvancılık sektöründe elbette özel sektör de olmalıdır. Ancak özel sektöre yol gösterecek, piyasayı düzenleyecek, üreticiyi mağdur etmeyecek, tüketicinin ucuz bir şekilde hayvansal ürünlerden yararlanmasını sağlayacak güçlü bir kamu yapılanmasına mutlak surette ihtiyaç vardır.
Çiftçinin kooperatiflerini oy deposu gözüyle görüp ele geçirme uğraşısı yerine tarım politikalarının belirleyicisi konumunda güçlü ve özerk bir yapıya kavuşmaları sağlanmalıdır.
Çiftçimizin tarımsal faaliyeti sonucu sağlanan artı değerle ülkemizin bugünlere taşındığı, köylümüzün bir zamanlar milletin efendisi olduğu, ülkemizin yeterli bilgi birikimi ve teknik eleman gücüne sahip olduğunun bilinci ile tarıma gereken önem ve destek artık verilmelidir.
Onlarca yıldır ihmal edilen hayvan ıslahına gereken önem verilerek coğrafyamıza en iyi şekilde uyum sağlamış verimi yüksek hayvanların üretimine kaynak ayrılmalıdır.
Hayvansal üretimde maliyeti düşürmek için meralardan yararlanılmalı, bu kapsamda meralarımız ıslah edilmeli, yem bitkileri ekimi daha fazla desteklenmelidir.
Bahsettiğimiz sorunları görmezden gelerek, önerdiğimiz çözümleri hiçe sayarak sorunu spekülatörlere bağlayan anlayışın çözümü canlı hayvan ithalatında araması taşıma suyla değirmen döndürmeye çalışmaya benzer.
Taşıma suyla değirmen dönmeyeceği gibi hayvan ithalatı ile de ne hayvancılık sektörünün sorunları çözülür ne de et fiyatları aşağı düşer!