TİCARET GAZETESİ: ÇİFTÇİYE VERİLEN DESTEK YASALARIN ALTINDA KALDI- 26 ARALIK 2019
Güngör, Tarım toprakları da ki kayıpların 16-17 yılda 26,5 milyon hektardan23 milyon hektara, mera alanlarının ise 16,5 milyon hektardan 11 milyon hektara düştüğüne vurgu yaptı.
Tarımsal desteklemeler için bütçeden ayrılacak kaynağın milli gelirin yüzde 1’inden az olamayacağı hükmüne karşın, tarımsal desteklemeler, yasanın çıktığı 2007 yılından itibaren uygun bir şekilde belirlenmesi gerekirken, verilen desteğin milli gelire oranı yüzde 0,4 ve yüzde 0,6 aralığında kaldı. 2019 yılında da çiftçiye verilen destek yasaların altında kaldı.
Hatalı tarım politikaları sonucunda üreticinin tarlada, tüketicinin ise cebinde ve mutfağında ağır biçimde hissettiği yangın karşısında, devasa sorunlarla yüklü tarım sektörünün sorunlarını çözmek yerine, sürekli farklı gündemlerle kamuoyunun dikkatini dağıtmaya yarayacak söylemlerin 2019 yılında bir yönetim biçimi olarak kullanıldığını ifade eden TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Özden Güngör, “2020 yılına ait beklentilerimiz başında; üreticinin üretim yapabilmesi için desteklenmesi ithalatın en aza inmesi, halkımızın ucuz ve güvenilir gıdaya ulaşabilmesi ile meslektaşlarımıza istihdam imkânlarının sağlanması geliyor” dedi.
“Çiftçinin devletten 177 milyar alacağı var”
Çiftçiye verilen desteklerin yetersiz kaldığını ifade eden Güngör, “2019 yılında yine Tarım Yasası hükmüne uyulmadı. Şöyle ki: Tarım Yasası 25 Nisan 2006 tarih ve 26149 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu yasanın “tarımsal desteklemelerin finansmanı” başlıklı 21. maddesi ile desteklerin çerçevesi çizildi. Buna göre tarımsal desteklemeler için bütçeden ayrılacak kaynağın milli gelirin yüzde 1’inden az olamayacağı hükmü getirildi. Ancak, Tarımsal desteklemelerin 2007 yılından itibaren söz konusu yasaya uygun bir şekilde belirlenmesi gerekirken, verilen desteğin milli gelire oranı yüzde 0,4 ve yüzde 0,6 aralığında kaldı, hiçbir zaman yüzde 1 olmadı. 2007 yılından itibaren çiftçiye 317 milyar TL destek verilmesi gerekirken, 140 milyar verildi. Çiftçinin devletten 177 milyar alacağı vardır” ifadelerini kullandı.
“Çiftçi banka kredisine yöneldi”
Tarımsal desteklerde aradığını bulamayan çiftçi gittikçe artan miktarda banka kredisine yöneldiğini aktaran Güngör, “Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu verilerine göre çiftçinin aylık bazda kullandığı banka kredisi 2019 yılının Ocak ayında 102 milyar TL iken, Mayıs ayında itibaren 108 milyar TL, Ekim ayında ise 106 milyar TL oldu. Bu kapsamda Ocak-Ekim aralığında 3,9 milyar TL’den 5 milyar TL’ye icra takibindeki kredi miktarı yükseldi. Çiftçinin ödeyemediği için icralık olduğu kredi miktarı, bir önceki yılın aynı ayına göre Ekim 2019 da ciddi bir artışla yüzde 54,9 oldu” diye konuştu.
“700 bin kişi üretimden koptu”
Tarım toprakları da ki kayıpların devam ettiğini, son 16-17 yılda 26,5 milyon hektar olan tarım arazilerinin 23 milyon hektara, mera alanlarının ise 16,5 milyon hektardan 11 milyon hektara düştüğüne vurgu yapan Güngör, “Mera alanları azalınca da dolayısıyla et fiyatları yükseldi, ithalat arttı. Buğday ülkesi Türkiye’nin çiftçisi artık buğday üretmiyor. Türkiye 2018 yılında 5,8 milyon ton, 2019 yılında ise 7,6 milyon ton buğday ithal ederek, ithalat rekorları kırdı. Oysa 1990’lı yıllardan bu yana buğday üreticisinin emeğinin karşılığını alamadığı için terk ettiği 2,5 milyon hektarlık alan tekrar buğday üretiminde kullanılsa yaklaşık 6,8 milyon ton ilave buğday üretmek mümkün olabilecek ve ithalata gerek kalmayacaktır” açıklamalarında bulundu.
Girdi maliyetlerinin yüksekliği ve yeterince destek alamayan çiftçi kazanç elde edemediği için tarımdan-üretimden koptuğunu belirten Güngör, çiftçi kayıt sistemindeki çiftçi sayısının 2002 yılında 2.8 milyon iken bugün 2.1 milyon kişiye düştüğünü yani 700 bin kişi üretimden koptuğunu söyledi.
2020’de üretimden vazgeçme eğilimi artacak
Önümüzde ki yıllarda, tarımsal üretimdeki sorunların, bu alanda gerekli adımlar atılmadığı takdirde artarak devam edeceğinin altını çizen Güngör, “2020 yılına ait beklentilerimiz başında; üreticinin üretim yapabilmesi için desteklenmesi ithalatın en aza inmesi, halkımızın ucuz ve güvenilir gıdaya ulaşabilmesi ile meslektaşlarımıza istihdam imkânlarının sağlanmasıdır. Girdi fiyatlarının yüksekliği, ürün fiyatlarının düşüklüğü nedeniyle çiftçiler kârlı bir üretim gerçekleştirememektedir. Bu nedenle önümüzde ki yıllarda tarımsal üretimden vazgeçme eğilimi daha da artacaktır. Üretimden vazgeçmek demek, güvenilir ve yeterli gıdaya ulaşmakta, halkımızın beslenmesinde sorun demektir. Bu sorunlar yumağı ve içine girilen enflasyon sarmalı sonucunda ise gıda fiyatları yükselmektedir” değerlendirmelerinde bulundu.
“Gıda fiyatları son bir yılda %38.9 arttı”
Türkiye’de tarım politikalarının ithalat üzerine kurulu olduğuna dikkat çeken Güngör, “Geçtiğimiz günlerde Berlin’de çiftçiler traktörleri ile bir eylem yaptılar. Federal Meclis’te görüşülen tarım paketiyle gübre kullanımına sınırlama getirilmesi üzerine çiftçiler bu politikaların tarımı bitireceğini vurgulayarak, ‘Sizi biz doyuyoruz, çiftçi mahvolur ise yiyecekleriniz ithal edilir’ dediler. Bizde ise tarım politikaları ithalat üzerine kuruluyor. Sonuç ne dersiniz, gıda fiyatları 2019’un ilk 11 aylık döneminde yüzde 36.3, son bir yıllık dönemde ise yüzde 38.9 arttı. Sektör olarak 2020 yılı beklentilerimiz; gıda güvenliğini ve yeterliliğini sağlamak için yerli üretimin artırılması, yerli üretimin artması içinde çiftçinin zamanında ve yeteri kadar desteklenmesi, girdi maliyetlerinin düşürülmesi ve elbette ki bilinçli yapılan tarımın teknik kadrosu olan meslektaşlarımızın istihdamının sağlanmasıdır” diye konuştu.
“İthalat yerine üretim ekonomisi benimsenmeli”
Türkiye’nin enflasyondan işsizliğe, yoksullaşmadan ekonomik durgunluğa kadar hayatlarımızı her alanda olumsuz etkileyen bir ekonomik kriz içerisinde olduğunu ifade eden Güngör, “Bu krizden kurtulabilmek için ithalat kolaycılığına dayalı ekonomi politikaları yerine üretim ekonomisini, sermaye öncelikleri yerine kamusal çıkarları, lüks ve savurganlığa dayalı yönetim anlayışı yerine tasarrufları, gündelik politikalar yerine planlı kalkınmayı önceleyen anlayış bir an önce benimsenmelidir. Tarımsal üretimimiz talebi karşılayamıyor. Tarımsal ithalat artıyor ve gıda güvenliğimizi tehlikeye düşürüyor. Emeğinin karşılığını bulamayan çiftçilerimiz üretim süreçlerinin dışına itiliyor. Bunun sonucu olarak son 16 yılda üreticinin ekmekten vazgeçtiği tarım arazisi miktarı Belçika’nın toplam yüzölçümünün de üzerinde, 3.4 Milyon hektara ulaşmıştır” diye konuştu.
Güngör, “Almanya- Fransa- Ukrayna dan buğday, İngiltere ve Hırvatistan dan arpa, Gürcistan dan saman, ABD- Yunanistan- Türkmenistan ve Hindistan dan pamuk, ABD- Arjantin ve Brezilya dan mısır, ABD-Vietnam- İtalya ve Tayland dan pirinç, Etiyopya- Bangladeş- Mısır ve Çin den kuru fasulye, Kanada dan Nohut ve Mercimek, ABD ve Bulgaristan dan Kurbanlık Koyun, Şili- Uruguay ve Fransa dan büyükbaş hayvan, Bosna Hersek’ten lop et ithal eden bir ülke haline dönüştük” dedi.
“Ar-ge yatırımları teşvik edilmeli”
Üretim maliyetlerinin yüksekliğinde büyük rol oynayan ithalata bağlı tarımsal girdilerin mümkün olduğunca ülkemizde de üretilme yollarının zorlanması gerektiğini belirten Güngör, “Ağır vergi yükü hafifletilmeli, daha ucuza üretim için özellikle desteklenmelidir. Tarımsal mekanizasyon başta olmak üzere tarımda bilgi ve teknoloji kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Araştırma ve geliştirme yatırımları teşvik edilmelidir. Tarım politikasının amacı; yüksek kalitede tarımsal üretimi ve tarımla uğraşanların hayat kalitelerini artırmak, teknik yeniliklerin ve buluşların kullanılmasını ve modernleşmeyi sağlamak, gıda güvenliğini ve tarımda sürdürülebilirliği sağlamak, kırsal ekonomiyi canlı tutmak ve bunları yaparken çevrenin ve biyolojik çeşitliliğin korunmasını da sağlamak olmalıdır. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası olarak diyoruz ki; üretimdeki sorunlara çözüm getirilmeli, üretim maliyetleri düşürülmeli, çiftçimizin kazandığı, tüketicinin makul fiyatlarla ürüne ulaşabildiği bir sistem kurgulanmalıdır” değerlendirmelerinde bulundu.
Haber kaynağına ulaşmak için lütfen tıklayınız.