TİCARET GAZETESİ: ZEYTİNDE DESTEKLEMELERLE YERLİ ÇEŞİTLER ARTIRILMALI- 17 KASIM 2020
"Türkiye'de girdi maliyetleri her yıl yüzde 30-40 artarken, zeytinyağının üreticiden çıkış fiyatındaki gerileme nedeniyle üretimde düşüşler yaşanabilir, bu nedenle zeytinyağı ve zeytin üreticisine teşvikler arttırılarak üretim desteklenmelidir. Destekler ise mutlaka kalite odaklı olmalıdır"
Suiçmez: Ülkemizin asıl sorunu, ürünler bazında zeytin ve zeytinyağında ulusal bir devlet politikasının olmamasıdır
Zeytinde desteklemelerle yerli çeşitler artırılmalı
İspanya, İtalya ve Yunanistan gibi zeytin yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı ülkelere bakıldığında nüfus ve zeytin üretim miktarları arasındaki orantı ülkemizde bulunmuyor. Zeytinyağı üretimi, kişi başına düşen tüketim miktarını arttırabilecek seviyede değil. Bu nedenlerle kişi Türkiye’de kişi başına düşen zeytinyağı tüketim miktarı 2 litre civarındayken Yunanistan’da ise bu oran 20 litre civarında bulunuyor. Türkiye’de bu fark bitkisel yağ tüketimi ile kapatılıyor.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez, Afrin’den ithal edilecek zeytinyağının, İtalya ve Yunanistan’da yaşanabilecek rekolte düşüklüğünün iç piyasaya etkilerini değerlendirdi. Suiçmez, yazı dizisinin ikinci bölümünde, konu ile ilgili çözüm önerilerini ve sektörün avantaj sağlaması için atılabilecek adımları paylaştı.
“Afrin zeytinyağı piyasayı olumsuz etkileyebilir”
Üretimi yüksek olan Afrin ve Suriye’den ithal edilecek zeytinyağının iç piyasaya etkileri nelerdir?
Son bir kaç yıldır Afrin’den Türkiye’ye ciddi miktarda zeytinyağı getirilmesi nedeniyle sektör tarafından Suriye ve özellikle Afrin ve çevresindeki üretim yakından takip ediliyor. Afrin’den zeytinyağı getirilmesi resmi olarak Tarım Kredi Kooperatifleri eliyle yapılıyor. Suriye’de geçen sene üretim azdı. Bu sene daha yüksek. Bizde zeytinyağı üretiminin 150 bin-190 bin ton arasında olması bekleniyor. Suriye’nin 300 bin ton zeytinyağı üretimi olacağı, Türkiye’nin kontrolündeki Afrin ve çevresinde ise 60-70 bin ton zeytinyağı olacağı tahmin ediliyor. Bu yağın ne kadarının Türkiye’ye gireceği henüz bilinmiyor. Ancak içerideki fiyatı ve piyasayı olumsuz etkileyebileceği sektörde konuşulmaktadır. İhraç kaydıyla, Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında gelen yağı 6 ayda ihraç edilmesi gerekiyor. Ancak, iç piyasada da satıldığı ifade ediliyor.
“Korkulacak nokta kayıtsız kaçak ticaret”
Ayrıca Hükümet yetkilileri tarafından yapılan açıklamada Afrin zeytinyağlarının Türkiye’ye getirilmesindeki asıl amacın elde edilecek gelirin PYD’ye ulaşmasını engellemek olduğu da dile getirmişti. Afrin’den gelen yağın iç piyasalara zarar vermesinden ziyade burada korkulması gereken nokta kayıtsız kaçak ticarettir. İhracatı yapılan kayıtlı yağların iç piyasaya sokulduğu ve vasıflarının belli olmadığı yönünde ciddi endişeler yaşanmaktadır. Afrin’den yapılan zeytinyağı ticaretinde şeffaf bilgiler kamuoyu ile paylaşılmamaktadır. Aynı zamanda üreticiler, firmalar tarafından “10 liradan verirsen Suriye’den değil senden alırız” diyerek köşeye sıkıştırılıyor. Tüm bu sorunlar ve soru işaretleri gösteriyor ki; Tarım Kredi Kooperatifi eli ile yönetilen süreç başarısız olmuştur. Devletin bu konuyu tamamen baştan ele alması uluslararası pazarda yeni ve uzun soluklu bir politika belirlemesi gerekmektedir.
“Afrin zeytinleri TMO eliyle alınmalı”
Afrin’den ithal edilen zeytinyağları lisanslı depoculuk açısından büyük önem taşıyan TMO eli ile alınmalıdır. Devletin bitkisel yağ açığını gidermek için yapacağı alım, çiftçinin yağ sattığı dönemde arzdan çekilerek yıl boyunca zeytinyağının pazarlaması yapılabilecektir. Böylece Türk çiftçisi fiyatların
Zeytinyağın iç piyasada düzenli olarak arzı sağlık açısından kaliteli bir yağın tüketimini artacaktır. IOC verilerine göre; ülkemizin 2018-19 sezonunda 55 bin ton, 2019-20 sezonunda ise 60 bin ton ihracatı bulunmaktadır. Gelecek olan zeytinyağı denetimli şekilde ülkeye girer ve süreç iyi yönetilebilirse, ihracatımızı arttırmak ve uluslararası platformlarda söz sahibi olmamıza yardımcı olacaktır. Suriye tarafından üretilen zeytinyağının dağıtımını İspanya, İtalya ve Yunanistan gibi ülkelere bırakmak coğrafi konumumuz ve zeytin tarımından beklentilerimiz açısından uygun olmayacaktır.
Özellikle İtalya’da geçtiğimiz yıl zeytinde hastalık nedeniyle rekolte düşüklüğü yaşanmıştı. İtalya, İspanya ve Yunanistan’da da rekolte düşüklüğü var mı? Bize avantaj olarak dönme olasılığını değerlendirir misiniz?
İspanya, İtalya ve Yunanistan gibi zeytin yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı ülkelere bakıldığında nüfus ve zeytin üretim miktarları arasındaki orantı ülkemizde yoktur. Zeytinyağı üretimi, kişi başına düşen tüketim miktarını arttırabilecek seviyede değildir. Bu sebeple kişi başına düşen zeytinyağı tüketim miktarımız 2 litre civarındayken Yunanistan’da bu oran 20 litre civarındadır. Bu fark ülkemizde bitkisel yağ tüketimi ile kapatılmaktadır.
Türkiye’nin 2014-15 sezonunda 160, 2015-16’da 150, 2016-17’de 178, 2017-18’de 263, 2018-19’da 193,5, 2019-20 sezonunda ise 220 bin ton zeytinyağı üretimi vardır. Bu yılda bir miktar azalsa da benzer rekolteye ulaşılacağı düşünülmektedir.
İspanya ve İtalya’da kuraklık sebebiyle rekoltenin beklenen kadar yüksek olmayacağı öngörülmekte ancak yine üretimin İspanya’da 1.4-1.5 milyon ton civarında olacağı, Dünya zeytinyağı üretiminin ise 3 milyon ton civarında olacağı beklenmektedir. Bu da zaten sınırlı iklim koşullarında Dünya’nın sadece bir kısmında yüzde 95’i üretilen bu türün arzının sınırlı olduğu anlamını taşımaktadır. Elde edilen ve edilecek kâr ülkeler arasında paylaşılırken doğan farklar giderilmelidir.
“Dökme yağ yerine katma değere yönelmeli”
Sektörün ülkemize avantaj olarak dönmesi için Türkiye’nin dökme yağ satışını durdurup, daha yüksek katma değere sahip ürünler halinde markalaşarak dünya ticaretine dahil olması gerekmektedir. Önemli üretici ülkelerde yaşanabilecek rekolte düşüklüğü ucuza zeytinyağı alıp dünyaya kendi markaları ile satma sonucunu doğuracaktır (Suriye yağları dahil). Özellikle İtalya’nın ithalat ve ihracat değerleri incelendiğinde bugünkü gelirinin ne kadarını kendi ürettiği yağdan sağladığı belirsizdir.
Türkiye kendi yağını çok daha ucuza dökme olarak satmaktansa; saflığı kanıtlanmış zeytinyağlarını denetleyerek almalıdır. Bunu gerek iç piyasadaki tüketimi arttırmak gerekse yurtdışı piyasalarında sesini duyurmak için yapmalıdır. Bir ticaret merkezi olması, coğrafi olarak bu kadar yakınında yer alan zeytinyağının ticaretini başka ülkelere bırakmaması çiftçiye ve herkese önünde sonunda pozitif olarak yansıyacaktır.
Zeytinde üretimin sürdürülebilirliği için beklenilen devlet teşvikleri ve çözüm önerileriniz nelerdir?
Tarım ve Orman Bakanının açıklamalarına göre ülkemizde zeytin ağaç varlığımız artmıştır. Ancak TÜİK verilerine göre 2004 yılında meyve veren ağaç sayısı yaklaşık 95 milyon iken 2019 yılında 154 milyona çıkarken, dekara 16 kg olan ağaç başına verim 9,5 kg’a düşmüştür. Bunda elektrik, sulama, gübre ve ilaç fiyatlarına gelen zamlar nedeniyle üreticilerin artık zeytin tarımını bırakarak sadece hasat zamanı tarlaya girmeleri neden olmuş olabilir.
“Yerli çeşit genişletilerek desteklenmeli”
Öncelikle zeytinde genetik çeşitliliğimizi koruyabilmemiz için fidan üreticilerine yerli çeşit yelpazelerini genişletecek bir üretim desteklemesi gerekmektedir. Zeytinde bahçe rehabilitasyonu için verilen desteklemenin kriterleri düzenlenmelidir.
“2016 yılından başlamak üzere aralıksız olarak üç yıl İTU desteğinden yararlananlar, 2019 üretim yılı İTU desteğinden faydalanamaz.” ve “2017 ve 2018 üretim yılında organik statüde OTD’den faydalanan araziler, 2019 üretim yılında OTD’den faydalanamaz.” şeklinde yapılan düzenlemenin kaldırılması gerekmekte, İyi Tarım ve Organik Tarım Uygulamalarının teşvikine devam edilmesi gerekmektedir. 15 lira mazot ve 4 lira gübre desteği, sadece amonyum sülfat gübresinin 90 TL yi bulduğu koşullarda devede kulak kalmaktadır.
2020 yılı başından beri sürekli artış gösteren ve tarihi rekorlar kılan dolar ve Euroya endeksli tüm girdilerin üzerine işçilik masraflarının da eklenmesi ile sofralık zeytine kilogram başına 15 kuruş prim desteği yetersizdir. Zeytinyağında 3 yıldır artırılmayan ve litre başına 80 kuruş olan destekleme priminin artırılması gerekmektedir.
“Yeni alanlar tarıma kazandırılmalı”
Zeytin yüksek eğimlere sahip, birçok kültür bitkisinin yetişmeyeceği koşullarda hayatta kalabilir. Bu sebeple teraslama ile tarıma kazandırılacak olan bölgelerde arazi tesviyesi için yeni bir destekleme programı oluşturulmalı bu alanlar tarıma kazandırılmalıdır.
AB tarafından 2019 yılında başlatılan özel depolama yardımı AB stoklarının yüzde 27’si temsil eden bir depolama hacmine ulaşılmıştır. Artık ulusal ve uluslararası piyasada gelir elde edebilmek için zeytinyağının depolanmasına destek vermek gerekmektedir. “Deliceler” aşılanmalı ve 300-400 m rakımlı, bozuk orman arazilerinde zeytinlik tesisine izin verilmelidir.
Özetle; ülkemizde girdi maliyetleri her yıl yüzde 30-40 artarken, zeytinyağının üreticiden çıkış fiyatındaki gerileme nedeniyle üretimde düşüşler yaşanabilecektir. Bu nedenle üretici mutlaka desteklenmeli, hem zeytinyağı hem zeytin üreticisine teşvikler arttırılarak üretim desteklenmelidir. Zeytinyağındaki destekler mutlaka kalite odaklı olmalı. Böylece birinci sınıf zeytinyağı üretimi arttırılmalı, dolayısıyla kalitenin artmasıyla da yurt dışında özellikle markalaşmaya destek verilmiş olmalıdır. Ülkemizin asıl sorunu, genelde tarım politikaları, ürünler bazında zeytin ve zeytinyağında da ulusal bir devlet politikasının olmamasıdır. Ülkemizin acil olarak yeni stratejiler geliştirmesi gerekmektedir. Uluslararası kodeks komitelerinde, zeytin ve zeytinyağı komitesinde ulusal ve uluslararası ticaretin düzenlenmesinde bir an önce doğru politikalarla yönlendirilmesi gerekmektedir.
Suiçmez’in değerlendirmelerinde öne çıkan satırbaşları:
- Dahilde İşleme Rejimi (DİR) kapsamında gelen yağı 6 ayda ihraç edilmesi gerekiyor. Ancak, iç piyasada da satıldığı ifade ediliyor
- Afrin’den gelen yağın iç piyasalara zarar vermesinden ziyade burada korkulması gereken nokta kayıtsız kaçak ticaret
- İhracatı yapılan kayıtlı yağların iç piyasaya sokulduğu ve vasıflarının belli olmadığı yönünde ciddi endişeler yaşanıyor
- Afrin’den ithal edilen zeytinyağları lisanslı depoculuk açısından büyük önem taşıyan TMO eli ile alınmalı
- Zeytinyağı üretimi, kişi başına düşen tüketim miktarını arttırabilecek seviyede değildir.
- Türkiye’nin dökme yağ satışını durdurup, daha yüksek katma değere sahip ürünler halinde markalaşarak dünya ticaretine dahil olması gerekiyor
- Elektrik, sulama, gübre ve ilaç fiyatlarına gelen zamlar nedeniyle üreticilerin artık zeytin tarımını bırakarak sadece hasat zamanı tarlaya girmeleri neden olmuş olabilir
- Teraslama ile tarıma kazandırılacak olan bölgelerde arazi tesviyesi için yeni bir destekleme programı oluşturulmalı
- Ulusal ve uluslararası piyasada gelir elde edebilmek için zeytinyağının depolanmasına destek vermek gerekiyor
- Ülkemizin asıl sorunu, genelde tarım politikaları, ürünler bazında zeytin ve zeytinyağında da ulusal bir devlet politikasının olmaması
Özel Röportaj: Duygu GÖKSU
Haber kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.