TMMOB 45. DÖNEM 3. DANIŞMA KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ YAYINLANDI
TMMOB 45. Dönem 3. Danışma Kurulu, 25 Mayıs 2019 tarihinde İstanbul’da toplandı. Toplantıya Türkiye’nin dört bir yanından 650’yi aşkın yönetici katıldı. Danışma Kurulu, 31 Mart 2019 tarihinde yapılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimlerinin hukuksuz biçimde iptal edilmesi üzerine, yaşanan gelişmeleri tarihe not düşmek ve demokrasiye sahip çıkmak adına aşağıdaki sonuç bildirisinin kamuoyu ile paylaşılmasını oy birliğiyle kabul etti.
SİYASAL MENFAATLERİ İÇİN HALKIN İRADESİNİ GASP ETMEK İSTEYEN HUKUK DIŞI GİRİŞİMLERE KARŞI DEMOKRASİYE VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE HER ZAMANKİNDEN DAHA GÜÇLÜ BİÇİMDE SAHİP ÇIKACAĞIZ!
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, seçme ve seçilme hakkını, halk iradesini ve hukukun üstünlüğü ilkesini demokrasinin en temel değerleri arasında görmektedir. Ülkemizde demokrasinin egemen olabilmesi için, bu değerlerin tavizsiz biçimde korunması gerektiğine inanmaktadır. 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri, hem propaganda dönemi hem de seçim sonrasıyla, demokratik değerlerin ayaklar altına alındığı, hukukun çiğnendiği ve halk iradesinin yok sayıldığı bir süreç olarak işlemiştir. Demokrasimizi hedef alan bu tehdidi çok kaygı verici görüyor, başta mühendis, mimar ve şehir plancısı meslektaşlarımız olmak üzere tüm halkımızı demokrasiyi savunmaya davet ediyoruz.
Tek adam rejimi altında gerçekleştirilen bu ilk seçimlerde, iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi, devletin tüm imkânlarını ve atanmış bakanlarını partilerinin seçim çalışmaları için seferber ederek, seçim hukukuna ve siyasal ahlaka aykırı hareket etmiştir. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla yürüttüğü seçim çalışmalarının Yüksek Seçim Kurulu denetiminin ve seçim hukukunun sınırları dışında tutulması, Partiler arasındaki eşitsizliği ve adaletsizliği derinleştirmiştir. Bu durum, tek adam rejiminin ülkemizin hukuk rejimi, seçim sistemi ve siyasal geleneği ile bağdaşmadığının en açık göstergelerinden biridir.
Seçim dönemi boyunca iktidar partisinin kullanmış olduğu ayrıştırıcı ve hedef gösterici söylemler, yurttaşların güvenliğini, ülkenin barış ve huzurunu tehdit altında bırakmıştır. Bizzat Cumhurbaşkanı tarafından kullanılan nefret dili, devletin resmi kurumu olan TRT ve Anadolu Ajansı başta olmak üzere yandaş medya organları tarafından tüm topluma yayılmıştır. Medyada yer alan haberlerde, muhalif partiler terör örgütleriyle işbirliği yapmakla suçlanmış, bu partilere oy verenler terör destekçisi olarak itham edilmiştir.
Bu antidemokratik propaganda süreci, seçim akşamından itibaren yeni bir boyut kazanmıştır. Sandıkların açılmasıyla birlikte, sonuçları yayınlayan Anadolu Ajansı aracılığıyla büyük bir manipülasyon yapılarak, gerçek sonuçların kamuoyu tarafından öğrenilmesini geciktirmiştir. Halkı kandırmaya ve devam eden sayım süreçlerini etkilemeye yönelik bu saptırma, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimlerinde çok ciddi bir boyuta ulaşmıştır. Sandık sonuçlarının muhalefet adayının lehine dönmesiyle birlikte veri akışının durdurulması, basın etiği ve kamusal yayıncılık anlayışı için yüz karasıdır. Bu art niyetli ve ahlaksız kararın arkasında olan Anadolu Ajansı yetkilileri istifa etmelidir.
Aynı saatlerde AKP adayının ve İl Başkanının seçimleri kazandıklarına yönelik açıklamaları, sürecin basit bir iletişim hatası değil, bilinçli bir manipülasyon olduğunun en önemli göstergesidir. İktidar partisi seçim akşamında henüz sandıkların tamamı sayılmadan, bir oldu-bitti ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını gasp etmek istemiştir. Bu girişim sadece seçim güvenliğini değil, sokaklarda yaşanabilecek olası bir provokasyonla halkın güvenliğini de tehlikeye atmıştır. Halkın sağduyusu ve muhalefet adayının düzenli bilgilendirmesi 31 Mart gecesi hem seçimlerin hem de halkın güvenliğini sağlamıştır. 1 Nisan 2019 sabahında, Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı tarafından yapılan açıklama ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na Ekrem İmamoğlu’nun seçildiği ilan edilmiştir.
Seçim ve sayım işlemlerinin tamamlanmasının ardından antidemokratik uygulama ve kararlar İl-İlçe Seçim Kurulları ve Yüksek Seçim Kurulu aracılığıyla devam etmiştir. Bu süreçte seçim kurulları, muhalefet partilerinin seçim güvenliği ve sandık sonuçlarına ilişkin tüm itirazlarını reddederken, iktidar partisinin her itirazı kabul görmüştür. Bu çifte standart özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde çok daha çarpıcı biçimde gözlemlenmiştir. Seçim hukukunun ülkenin Doğusunda farklı Batısında farklı, iktidar partisi için farklı muhalefet partileri için farklı uygulandığı bu seçim süreci, yurttaşlarımızın seçimlere ve seçim kurullarına güvenini derinden sarsmıştır.
Bu süreç içerisinde alınan en antidemokratik kararlardan birisi seçime katılmalarında hiçbir sakınca görülmeyen Kanun Hükmünde Kararnameler ile ihraç edilmiş isimlere, seçimleri kazandıkları yerlerde hak ettikleri mazbatalarının verilmemesi olmuştur. OHAL döneminde hukuksuz biçimde ihraç edilenlerin en temel yurttaşlık hakları olan seçilme haklarının da yok sayılması, ülkemizdeki OHAL-KHK Rejiminin fiilen devam ettiğinin göstergesidir. Mazbatası verilmeyen isimlerin yerine seçimlerde ikinci olan parti adayının yetkilendirilmesi, sadece seçimi kazanan adayın hakkının değil, onu seçen halkın da iradesinin gasp edilmesine neden olmuştur.
Seçimler sonrasında iktidar partisi sözcüleri ve yandaş kesimleri tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi Seçimlerini şaibeli hale getirmek için tarihte eşine az rastlanır bir karalama operasyonu başlatılmıştır. Bu süreç boyunca İstanbullu seçmenler ve seçim kurulu üyeleri adeta organize suç şüphelisi muamelesine uğramıştır. Her defasında akla hayale gelmeyecek iddialarla kamuoyu oyalanırken, tıpkı seçim öncesinde olduğu gibi, devletin tüm imkânları bu tutarsız iddiaları haklı çıkarmak için seferber edilmiştir. Anayasa ve yasayla devletin koruması altında olan kişisel verilerin bile AKP örgütlerince kamuoyuna açıklanması, partileşmiş bir devlet bürokrasisinin yurttaşlar ve demokrasi açısından ne denli korkunç sonuçlar yaratacağını göstermiştir.
Yüksek Seçim Kurulu, daha önceki tüm içtihatlarını yok sayarak, iktidar partisi istiyor diye, somut bir delil ve sandık şerhi olmaksızın İstanbul’daki tüm geçersiz oyları ve bazı ilçelerde kullanılan tüm oyları yeniden saydırmıştır. Birleştirme tutanağı hazırlanmış olmasına rağmen, yeniden sayımlar gerekçe gösterilerek, İstanbul’un seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na mazbatası haftalarca verilmemiş, İstanbul halkı hizmet alımından mahrum edilmiştir.
Yaşanan tüm bu sürecin sonunda 6 Mayıs 2019 tarihinde toplanan Yüksek Seçim Kurulu, yedek üyelerinde katılımıyla yaptığı oylamada, 4’e karşı 7 oyla, İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinin yenilenmesine, Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasının iptal edilmesine karar vermiştir. 15 gün sonra yayınlanan gerekçeli karara göre seçimler, “bazı seçim kurulu üyelerinin kamu görevlisi olmaması” ve “bazı sandıklardaki oy sayım çetelelerindeki imzaların eksikliği” nedenleriyle iptal edilmiştir. İktidar partisinin seçimleri itibarsızlaştırmak için ileri sürdüğü “oy çalma” iddialarının tümüyle asılsız olduğunun teyit edildiği gerekçeli kararın içeriği, halkın sandığa yansıyan iradesinin hukuki değil siyasi nedenlerle iptal edildiğinin delili niteliğindedir.Seçimleri iptal eden kararın altına imza atarak, İstanbul halkının iradesini gasp eden, siyasal iktidarın isteklerini halkın tercihinden üstün gören Yüksek Seçim Kurulu üyelerini asla unutmayacağız. Yüksek Seçim Kurulu bu kararla birlikte, hem kendi meşruiyetini hem de bugüne kadar yürüttüğü seçimlerin sonuçlarının güvenilirliğini ortadan kaldırmıştır.
31 Mart 2019 Yerel Seçimlerinde yaşananlar, demokrasi tarihimize kara bir leke olarak geçmiştir. Devletin olanaklarını kullanarak seçmenleri baskı altına alanlar, propaganda sürecini eşitler arası bir yarış olmaktan çıkaranlar, yurttaşların seçme ve seçilme hakkını yok sayanlar, hukuku kendi keyiflerince işletenler ve nihayetinde halkın iradesini elinden alanlar demokrasiye karşı büyük bir suç işlemiştir.
Bizler bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları olarak, halkın hukuka olan güveninin derinden sarsıldığı, insan hakları ihlallerinin birbirini izlediği, bir insanlık suçu olan işkence ve kötü muamelenin yaygınlaştığı ve demokrasinin büyük bir yara aldığı bu süreçte demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü koruma doğrultusundaki kararlılığımızı bir kez daha vurguluyoruz. Siyasi iktidarın ve devletin farklı organları içerisindeki siyasallaşmış odakların demokrasiyi ve hukuku yok sayan girişimleri karşısında, demokrasiye ve hukuka her zamankinden daha güçlü biçimde sahip çıkacağız! Bu ülke halkından ve mücadele geleneğinden umudumuzu asla kesmeyeceğiz.
23 Haziran’da İstanbul’da gerçekleştirilecek seçimlerde tüm halkımızı oy kullanmaya, sandıklara ve demokrasiye sahip çıkmaya çağırıyoruz! Yaşasın TMMOB, Yaşasın Demokrasi Mücadelemiz!
TMMOB DANIŞMA KURULU