TMMOB BURSA İKK `12 KASIM 1999 DÜZCE DEPREMİ YILDÖNÜMÜ` BASIN AÇIKLAMASI
Basın toplantısına Şubemiz adına Şube II. Başkanımız Orhan SARIBAL katıldı.
TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu (İ.K.K.) tarafından 12 Kasım 2013 Salı günü saat 12:30da Bursa Akademik Odalar Birliği (BAOB) Yerleşkesi ortak toplantı salonunda 12 Kasım 1999 tarihinde meydana gelen Düzce depreminin yıldönümü sebebiyle basın açıklaması gerçekleştirildi.
Basın metni TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu (İ.K.K.) Sekreteri Fikri DÜŞÜNCELİ tarafından kamuoyu ile paylaşıldı.
Basın açıklaması sonrasında Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Geomatik Mühendisliği Jeodezi ve Fotogrametri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Şenol Hakan KUTOĞLU hazırladığı ve ilk defa Bursada açıkladığı Türkiyenin depremsellik yönünden gerilme haritasını basın ve katılımcılarla paylaştı.
GPS sistemi ile Türkiyede kurulan 146 deprem izleme istasyonundan alınan verilerle 7-24 Türkiyedeki yer hareketlerini incelediklerini ifade eden Kutoğlu, verilere göre ülkenin tamamının risk haritası içinde olduğunu vurguladı.
Basın açıklamasına Şubemiz adına II. Başkanımız Orhan SARIBAL katıldı.
İNSAN ONURUNA YAKIŞIR, SAĞLIKLI VE GÜVENLİ KONUTLARDA YAŞAMAK HER İNSANINHAKKIDIR. DEPREMİ ASLA UNUTTURMADIK VE ASLA UNUTTURMAYACAĞIZ
12 Kasım 1999 Cuma günü saat 18.57de Merkez üssü Düzce ilçesinde aletsel büyüklüğü 7.2 olan bir deprem meydana geldi. 30 saniye süreyle etkili olan deprem 845 yurttaşın ölümüne, 15 000 civarında konut ve işyerinin ağır hasar görmesine neden oldu. 17 Ağustos Kocaeli Depreminin 3 ay sonrasında yaşanan bu ikinci afet, ülkemiz deprem gerçekliğinin ne derece göz ardı edilmiş olduğunu ağır bir fatura ile birlikte ortaya çıkardı.
Ertesi günü yayınlanan gazetelerin sayfaları ve televizyon ekranları "Devletimiz büyüktür; yaralar hemen sarılacak; yıkılan konutların yerine yenisi hemen yapılacak; sorumlular cezalandırılacak" şeklinde sözlerle doldu.
12.Kasım.1999 Depreminin üzerinden geçen 14 yılın ardından geriye baktığımızda bu sözlerin, yetkililerin bildik söylemleri olmanın ötesine geçmediğini görüyoruz. En son örneğini 23 EKİM 2011 Van Depreminde yaşadığımız gibi 14 yıllık süre sonunda hala işin başındayız, afetlere hazırlık konusundaki hızımız kelebek uçuşunu geçemedi.
Dünya, üzerindeki her şeyin hareket ve değişim içinde olduğu dinamik bir varlıktır ve depremler bu doğal süreçlerin bir parçasıdır. Bir doğa olayı olan depremlerin herhangi bir irade ile durdurulması, değiştirilmesi mümkün değildir. Depremler sarsmaya devam edecekler. Ancak, varolan ekonomik, siyasal, kültürel ve afet yönetim sistemimiz içinde bu doğa olaylarının afete dönüşmesi kaçınılmaz gibi gözüküyor. depremleri değiştiremeyiz ancak sistemi değiştirebiliriz.
Sosyal, ekonomik ve siyasal bütün yapılar rant ekonomisinin egemenliği altında olduğu sürece bu sistemde yapıların ayakta kalması mümkün değildir. Uygulanan ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel politikaların kendilerinin birer fay, kırılma hattına dönüştüğü koşullar altında depremlerle mücadele teknik bir konu olmaktan çıkıp siyasal bir boyut kazanmıştır.
Aslında hepsi birer sıradan doğa olayı olan deprem, heyelan, çığ ve kaya düşmesi, su baskını vb. olaylar;
Bilinçsizce verilmiş yer seçimi kararları,
Jeolojik, jeofizik ve jeoteknik verilerden yoksun imar planları,
Düşük standartlarda ve mühendislik hizmeti görmemiş yapı üretimi,
kısaca ranta dayalı hızlı ve düşük nitelikli kentleşme ve sosyo-ekonomik politikalar sonucu afete dönüşmektedir.
Daha güvenli, daha sağlıklı ve yaşanabilir çevrede yaşamak her yurttaş için temel bir insan hakkıdır. Yıkıcı afet zararlarına yol açan nedenler ülkedeki sosyo - ekonomik koşullardan ve siyasal ilişkilerden bağımsız değildir. Afet güvenliğinin sağlanması diğer tüm toplumsal olgular gibi siyasal bir etkinlik alanıdır. Ülkedeki üretim ve paylaşım süreçlerine, gelir dağılımına, eğitim politikalarına, kültürel gelişime vb müdahale edilmeden, var olan ekonomik, siyasal ilişkiler bu şekilde sürdüğü sürece, afetler sorun olmaya devam edecektir. Sorunun değil, çözümün bir parçası olmak için demokratik kitle örgütleri, sendikalar, mahalle dernekleri vb biçimlerdeki örgütlü kitlesel sivil katılımının afet hizmetlerine yönelik her aşamada eşgüdüm içerisinde olması gereklidir. Afet hizmetlerinin kamu yararı ve bilimsel - teknik kriterlere uygunluğu sadece hükümet kararları ile değil ancak bu şekilde güvence altına alınabilir.
Yapılan araştırmalar dünyada afetlerden etkilenen insan sayısının her yıl %6 arttığını, afetlerden etkilenen insanların %90ının az gelişmiş ülkelerde yaşadığını göstermektedir. Kaynaklarının eşitsiz dağılımı ve egemen kapitalist politikalar az gelişmiş ülkeleri ve yoksulları afetlere karşı daha savunmasız bir hale getirmiştir. Pakistan Depremi 88.000lere ulaşan ölü sayısı ile bu olgunun en son ve somut örneği olmuştur.
Afetler karşısında giderek artan korumasızlığa karşı: herkes için yeterli konut temin etme ve insan yerleşmelerini daha güvenli, daha sağlıklı ve yaşanabilir kılmak, gerekli planlama mekanizmaları ve kaynakları sağlayarak doğal afetlerin ve diğer acil durumların insan yerleşimleri üzerindeki etkilerini hafifletmek, afetten etkilenen yerleşimlerin gelecekteki afetlerle ilgili risklerini azaltmak için yapılacak işlerin başında: ülkemizde neoliberal politikalardan arındırılmış kamusal çıkar ve bilimsel önceliklere dayanan bir mühendislik-mimarlık-plancılık anlayışının oluşturulması gelmektedir.
Bu duyarlılığı taşıyan bizler;Yönetim Sistemimizin liberal yaklaşımlardan arındırılmasını, kamu yararı, bilimsel normlar, katılımcılık çerçevesinde yeniden ve ivedilikle oluşturulması gerekliliğini merkezi ve yerel yönetim kurumlarındaki yöneticilere bir kez daha hatırlatıyoruz.
Sorunu çözmekten uzak, özelleştirmeci anlayışın ve sistemin değiştirilmesi, yerine kamusal yarar ve denetimin egemen olduğu yeni bir sistemin inşa edilmesi gereklidir. Depremleri değiştiremeyiz, ancak sistemi değiştirebiliriz.
12/11/2013
Fikri DÜŞÜNCELİ
TMMOB Bursa İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri