TMMOB TOPRAK REFORMU KONGRESİ

MERKEZ
30.06.2008
 

7 Ocak 2005

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) tarafından, Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası ile Ziraat Mühendisleri Odası sekreteryalığında ortaklaşa düzenlenen "TOPRAK REFORMU KONGRESİ 2005" oturumları, 11-12 Kasım 2005 günlerinde Şanlıurfa‘da gerçekleştirilmiştir.

 

Üretim yapıları kadar demokratik yaşamı da yakından ilgilendiren ve egemen güçlerce unutturulmaya çalışılan toprak reformu konusunu, küreselleşmenin yıkıcı etkilerinin açıkça görüldüğü 2005 yılında yeniden kamuoyunun gündemine taşıyan Kongre‘de, şu saptamalar yapılmıştır:

 

Toprak reformu, ekonomik, toplumsal ve siyasal boyutları olan ve çok boyutlu bir yaklaşımla çözülebilecek bir sorunsaldır. Sorunun özünü oluşturan toprak mülkiyeti, tarımsal yapıdan soyutlanarak değerlendirilemez. Cumhuriyeti kuranların, toprak dağılımındaki adaletsizliğin ve tarımsal yapıdaki geriliğin aşılmasına yönelik olarak siyasal, toplumsal ve ekonomik gerekçelerle 1930‘lu yıllarda gündeme getirdikleri "toprak reformu", henüz gerçekleştirilememiştir. Aksine, çok partili dönemden günümüze kadar, siyasal yapıya egemen olan güçlerin etkisiyle, halkımız, sorunu çözmeyen "tarım reformu" programlarıyla oyalanmıştır. Küreselleşme sürecinde ise, ulusötesi şirketlerin istemlerini içeren ve toprağı bir meta olarak piyasanın ve sermayenin hizmetine sunan "tarım reformu" programları yürürlüğe konulmuştur. Toprak üzerindeki güç paylaşımı sürecinde topraksız ve az topraklı köylü sorununun devam etmesi, kır emekçilerinin ekonomik ve siyasal anlamda sömürülmesine yol açmaktadır. Toprağa sahip olanlar, sözleşmeli tarımla gıda ve tohum tekellerinin çıkarlarına uygun üretimde bulunarak sömürülmektedir. AB‘ye uyum amacıyla işletme ölçeklerinin artırılması ve kırsal nüfusun % 5‘lere indirilmesi isteğinin gündeme geldiği günümüzde sermaye şirketlerine ait büyük tarım işletmelerinin kurulmasına yönelik girişimler yoğunlaşmaktadır. Yoksullaşan ve üretim aracından yoksun kalan köylünün tek seçeneği durumuna gelen göç olgusu; çarpık kentleşme, marjinalleşme ve yabancılaşmayı arttırmakta ve kent emekçilerinin işsizliğine veya ucuz işgücüne dönüşmesine yol açmaktadır.

 

Gelinen noktada:

 

Tarım sektörü yapısal sorunlarını aşamamıştır,

Araziler çok küçük, çok parçalı ve dağınık durumdadır,

Halen bir çok yörede topraksız ya da az topraklı yurttaşımız yaşam mücadelesi vermektedir,

Kiracılık-ortakçılık ve yarıcılık düzeni belli kurallara bağlanmamıştır,

Toprak reformu hedefleri ile tutarlı biçimde tapu ve kadastro sorunları çözülememiştir,

Toprak kaynaklarımız, erozyonla, tarım dışı amaçlı kullanım ve yanlış uygulamalarla yok olmaktadır,

Toprak reformu kapsamında değerlendirilmesi gereken hazine arazileri satılmaktadır,

Yabancılara arazi satışı Anayasa hükümleri zorlanarak yaşama geçirilmektedir,

IMF ve Dünya Bankası odaklı "Tarım Reformu" projeleri, tarım sektörünün sosyo-ekonomik yapılarında yıkıcı sonuçlar üretmektedir.

Birçok tarım ürününde dışalımcı konuma gelinmiştir,

Toprak-insan ilişkilerinin toprak mülkiyeti temelinde çözülmemesi, insanlarımızın sosyal ve katılımcı toplumun bir bireyi olmasını engellemiş, bu yapı demokratik yaşamın özünü zedelemiştir.

Bugünkü koşullarda, mevcut siyasal iktidarların yaklaşımlarıyla, ülke çapında bir toprak reformu yapılması şansı yitirilmiş gözükmektedir. Topraksız ve az topraklı çiftçilere toprak dağıtımını gündemine almayan siyasal iktidarlar, sermayenin kamu arazilerine yönelik taleplerini koşulsuz karşılamaktadır. Tarımsal yapıdaki bozukluklar ve toprak mülkiyetindeki dengesizlikler ise, ülke çapında günümüz koşullarını göz önüne alan bir toprak reformunu gerekli kılmaktadır.

 

Toprak-insan ilişkileri açısından ülkemizdeki mevcut durumun, dünyadaki değişim de dikkate alınarak ortaya konulduğu ve önceki uygulama sonuçlarının değerlendirildiği Kongre‘de; TMMOB‘nin Toprak Reformuna ilişkin şu istemlerinin kamuoyuna duyurulması kararlaştırılmıştır:

 

Yeryüzünde üretilemeyen ve kolayca yok edilebilen tek kaynak olan toprakla ilgili tüm çalışmalar, öncelikli olarak belirlenen stratejik hedefler doğrultusunda yürütülmelidir.

Anayasanın özellikle 35., 44., 45. ve 166. maddelerine uygun yasal ve kurumsal yapılanma sağlanmalıdır.

Tarım, gerçek ve stratejik bir sektör olarak yeniden planlanmalı, üretimi ve üreticiyi destekleyen politikalarla yaşanan olumsuz süreç durdurulmalı, ulusal tarım politikaları uygulamaya konmalıdır.

Dünya Ticaret Örgütü, IMF, Dünya Bankası ve AB‘nin halkımızın çıkarlarını gözetmeyen dayatmaları kabul edilmemeli, bağımlılık yaratan anlaşmalar yürürlükten kaldırılmalıdır.

Tarımda toprak mülkiyet yapısı yoksul halkın çıkarları doğrultusunda yeniden ele alınmalıdır.

Toprak sahipliğinde tekelleşmeyi önleyici düzenlemeler yapılmalı, toprağın ekonomik sömürü ya da nüfuz aracı olarak kullanılmasına izin verilmemelidir.

Ülkemizde zorunlu durumlardan dolayı boşalan ya da zorla boşaltılan köylerimizdeki insanlarımızın yerinden ve topraklarından göç ederek üretimden ve doğal yaşamdan koparılmasının önüne geçilmeli, köye dönüş süreci sorunsuz yürütülmelidir.

Kırdan kente göç sorunu bağlamında, tarım sektörü kalkındırılmalı ve tarım nüfusunun refahı artırılmalı, iç ticaret hadlerinin tarım aleyhine gelişmesinin önüne geçilmeli, çiftçi ailesine yerinden olmaksızın sanayi ve hizmet kesiminde iş ve gelir olanakları sağlanmalı ve kırsal alandaki fiziki yerleşim deseni ve ulaşım şekli bu amaca uygun duruma getirilmelidir.

Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu kaldırılmalıdır.

Köy Yasası ve Tapu Yasası‘nda yapılan değişiklikler ve diğer yasalarla yabancılara tanınan mülk edinimi olanağı ortadan kaldırılmalıdır.

Toprak reformu, yalnızca arazi dağıtım ile sınırlı kalmamalı, yaşayabilir ve yarışabilir işletme yapıları kurulmalı ve desteklenmelidir.

Hazineye ait tarım arazileri kullanımı öncelikle topraksız ve az topraklı çiftçilere verilmelidir.

Mayınlı araziler temizlenerek topraksız ve az topraklı çiftçilerin kullanımına açılmalıdır.

Belirli büyüklüğün üstündeki topraklar kamulaştırılmalı, kamulaştırılmayan arazileri ise artan oranda vergilendirilmelidir.

Zilyetlik hükümleriyle toprak mülkiyeti edinme uygulamasına son verilmelidir.

Ülke kadastrosu, arazi yönetimi kavramı içinde değerlendirilmeli; kentsel ve kırsal arazi kullanımının planlanması ve çevre sorunlarının çözümü, ekonomiye gerekli katkının sağlanması, sosyal yapının iyileştirilmesi hedeflerine yönelik, çağdaş, parsel bazlı bir bilgi sistemi oluşturulmalı ve güncel tutularak yaşatılmalı ve tek elden yönetilen bir konuma getirilmeli, kadastro çalışmalarının tamamlanması ve güncelleştirilmesi bir master plana bağlanmalı ve gerekli ödenekler sağlanmalıdır.

Orman kadastrosu çalışmaları ülke kadastrosu içinde değerlendirilmeli ve bitirilmeli, ormanlarımızın amaç dışı kullanımlarına ve yağmalanmasına yol açacak hukuki düzenlemelerden vazgeçilmelidir.

Meralarımızın tespiti çalışmaları ülke kadastrosu içinde değerlendirilmeli ve hızla bitirilmeli, meralarımız iyileştirilerek amacına uygun kullanılmalıdır.

Türk Medeni Kanununda değişiklik yapılarak, tapu kütüklerinde aleniyet sağlanmalı, arazi parçalanmasını önleyecek mirasın geçişi ile ilgili hükümler uygulanabilir şekilde düzenlenmelidir.

Kırsal ve kentsel toprak düzenlemelerinde halkın sürece katılması için demokratik bir yönetim anlayışı benimsenmelidir.

Üreticilerin demokratik kooperatiflerde ve üretici sendikalarında örgütlenmesi özendirilmelidir.

Bölgelerarası dengesizliklerin giderilmesine yönelik sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel politikalar, demokratik bir planlama ile yaşama geçirilmelidir.

Devletin küçültülmesi çabalarının aksine, toprak-insan ilişkileri düzenlenirken daha az değil, daha çok devlet müdahalesine olanak sağlanmalı, kamu yönetimi güçlendirilmelidir.

Toprak, orman ve mera gibi doğal kaynaklarımızla ilgili hukuksal düzenlemelerde af niteliğindeki maddelere yer verilmemelidir.

Toprağı koruma, geliştirme ve planlı kullanma çalışmalarını merkezi düzeyde yürütecek özel bütçeli, taşra örgütü olan bir Genel Müdürlük hemen kurulmalıdır.

Sulama, arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri eşzamanlı planlanmalı, gerekli ödenekler ayrılarak hızla tamamlanmalıdır.

3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununda değişiklik yapılarak kamu adına kesinti yapılması sağlanmalıdır.

AB‘ye uyum sürecinde gündeme gelen "Tarımın Kapitalistleştirilmesi" ve "Köylülüğün Tasfiyesi" politikası yaşama geçirilmemeli, ülkemizin ve halkımızın çıkarları ön planda tutulmalıdır.

 

Mesleki demokratik kitle örgütü olmanın sorumluluğuyla hareket ederek çağdaş, bağımsız, demokratik ve sanayileşen bir Türkiye özlemiyle üyelerinin sorunlarının toplumun sorunlarından ayrılamayacağı bilinciyle halktan ve emekten yana tavır alan, bu doğrultuda politikalar üreten ve mücadele veren TMMOB; "Başka bir Türkiye, Başka bir Dünya, Başka bir Yaşam mümkün" demektedir.

 

TMMOB; toprak reformu sorunsalının, kırsal ve kentsel alanı kapsayacak şekilde, toprağı ve insanı korumak ve geliştirmek için doğadan ve emekten yana bir sistem değişikliği şeklinde ele alınmasını zorunlu görmektedir.

 

Okunma Sayısı: 563