TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI 49. DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

TMMOB  ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI 49.  DÖNEM OLAĞAN GENEL KURULU  SONUÇ BİLDİRGESİ
MERKEZ
05.03.2024
 
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 49. Dönem Olağan Genel Kurulu 02-03 Mart 2024 tarihlerinde, Doğal delegeler, Ankara, 28 Şube ve 52 İl Temsilciliğinden toplam 345 delegenin katılımıyla Ankara`da gerçekleşmiştir.

Odamız 49. Dönem Genel Kurulu’nu Adana Şube Kurucu Başkanımız Akın ÖZDEMİR'in 46 yıl önceki tespitlerinde ki gibi “İnsanı Aç, Hayvanı Aç, Toprağı Aç” bir dönemde gerçekleştirdik. Akın ÖZDEMİR'i saygıyla anıyoruz.

Genel Kurulda, ülkemizdeki kırsal/tarımsal yapının mevcut durumu ve sorunları ile meslek alanımıza ve meslektaşlarımıza ilişkin gelişmeler, yaşanan sorunlar ve çözüm yolları ele alınmış, değerlendirilmiş ve aşağıda belirtilen temel sonuçların kamuoyu ile paylaşılmasına karar verilmiştir.

Odamız, kurulduğu 1954 yılından bu yana bağlı bulunduğu TMMOB içinde, çağdaş evrensel değerlerin ve aydınlanmanın yılmaz savunucusu olmuştur. Bilim ve tekniğe dayalı kamucu duruşu ile Odamız, “yenidünya düzeni” adı altında sermayenin baş tacı, emeğin göz ardı edildiği, insanı ve insani değerleri yok sayan, doğayı ve kamusal müşterekleri piyasalaştıran politikaların karşısında olmuştur, olacaktır.

Ülkemizde neoliberal politikaların ve uygulamalarının miladı olan 24 Ocak1980 kararları, 12 Eylül 1980 askeri darbesi, 5 Nisan 1994 kararları, 1999 ve 2000’li yıllarda IMF ile yapılan stand by anlaşmaları, verilen niyet mektupları, yapısal dönüşüm programları ve 2005 sonrası küresel sisteme entegrasyonundan bu yana tarım, üreticilere yeter gelir sağlamaktan uzaklaşmış, üretici bir kültür olarak köylülük yok edilmiş, kırsal yerleşimler yaşanılır olmaktan çıkarılmıştır.

Ülkemiz; çiftçiye hizmet götüren kuruluşların birer birer yok edildiği; tarımda, eğitimde, sağlıkta ticarileşmenin had safhaya ulaştığı, temel insan haklarının sosyal devlet anlayışı ile yönetilmesi yerine insanı müşteri yerine koyan bir anlayış ile yönetildiği, insanların sadakaya mahkum edildiği bir ortamı yaşamaktadır.

Kırsalda dinamik genç nüfus göç ederek kentlerin varoşlarında ucuz iş gücü haline getirilmiş, üretici olmaktan çıkıp tüketici olmaları sağlanmış ve işsizler ordusuna katılmalarına neden olunmuştur. Köyler, Kasım 2012’de kabul edilen Büyükşehir/Bütünşehir Yasası ile bir gecede mahalle olmuş, kır nüfusunun toplam nüfus içindeki payı %22,7’den %8,7’ye inmiştir. Köy tüzel kişiliğinin varlıkları ilgili belediyenin tasarrufuna verilerek önemli ölçüde talan edilmiş, köy nüfusu yaş ortalaması artmıştır. Kırsal mahalle düzenlemesi gibi tüzel kişiliğin varlıklarının iadesini esas almayan düzenleme yerine köy tüzel kişiliklerinin tekrar kazandırılması sağlanmalıdır.

6360 sayılı Büyükşehir Yasası yeniden gözden geçirilerek, tarımsal desteklerle ilgili kriterlerin belirlendiği 30 büyükşehir için bağlayıcı olan uygulama yönetmeliği çıkarılarak, tarıma ve kırsala yönelik desteklerde etkin kaynak kullanımı ve denetimi sağlanmalıdır. Merkezi ve yerel tarım politikaları bilim ve tekniğin gereği uygulanarak eşgüdüm ile yürütülmelidir.

Yapılan yasal düzenlemeler ile kamu kurumları, liyakate dayalı olmayan atamalarla kurumsal olarak yozlaştırılmıştır. Kamunun tarımdaki payı düşürülmüş, tarım satış kooperatifleri adeta altın bir tepsi içinde yabancı firmalara sunulmuş, ülkemiz çiftçisinden sakınılan destekler yabancı çiftçileri de sömüren küresel tarım/gıda şirketlerini ve işbirlikçilerini zengin etmeye aktarılmıştır.

Bütün sektörlerde olduğu gibi tarım sektöründe de şirketlerdeki yabancı sermaye oranları hızla artmakta, adeta kendi ülkemizde yabancı konumuna gelinmiştir. Yaşanan pandemi süreci ve Rusya-Ukrayna savaşı, tarımda kendi kendine yeterli olmanın önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Kamucu Tarım politikalarına acilen dönülmelidir.

Tarımsal yayım ve çiftçi eğitiminde kamusal kurumlar işlevsiz hale getirilmiş, bu alan çok uluslu girdi tedarik şirketlerinin inisiyatifine terk edilerek, çiftçinin bilim ve teknikle buluşması mekanizmaları yok edilmiştir.

IMF, Dünya Bankası ve küresel sermaye tarafından dayatılan tarım politikaları doğrultusunda yasal ve kurumsal düzenlemelerin yapılmasında ulusal çıkarlarımız ve gereksinimlerimiz göz ardı edilmiştir.

Tohumculuk Yasası, gıda egemenliği ve gıda güvenliğimizi tehlikeye atarken, ülke tarımının dışa bağımlılığını da artırmıştır.

5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu‘na karşın, uygulamada tarım arazilerinin amaç dışı kullanımı hızla devam etmekte, madencilik yönetmeliğinde yapılan değişiklik ile zeytinlik alanlarımız yok edilmeye artarak devam etmektedir. İliç, Kaz Dağları, Bergama, Alpagut, Alpu Ovası, Akbelen vb. birçok ekokırım alanlarında yaşanan doğa ve tarım arazileri yıkımları ile çevre ve insan sağlığını tehdit eden talan durdurulmalıdır.

Yabancı ve yerli madencilik şirketlerine sağlanan imtiyazlar, ÇED ve SED süreçlerini aşma kolaylığı ve yüksek karlılık garantisi verilerek sürdürülen, kamu yararı olmayan vahşi sömürgeci madencilik faaliyetleri derhal durdurulmalıdır. Maliyet düşürme kaygısı, kontrol ve denetim eksiklikleri nedeni ile yaşanan can kayıpları ve çevre katliamlarının hesabı tüm sorumlulardan sorulmalıdır.

Kanal İstanbul ve İzmir Yarımada Turizm Projesi gibi projeler birer eko kırım ve imar rantı projesidir. Bu projeler yerel seçim öncesinde rafa kaldırılmış, tüm Yenişehir imar planları iptal olmuştur. Satışı yapılan arazi/arsaların yabancı sahiplerinin rant beklentileri ertelenmiştir. Bu projeler tümüyle sonlandırılmalıdır.

8 Mart 2022 tarihinde çıkarılan “Tarım Arazilerinin Kullanımının Etkinleştirilmesinin Desteklenmesi” kararı gibi göstermelik kararlar yerine atıl durumda olan başta hazine arazileri ve kullanılmayan boş arazilerin üretime kazandırılması için gerçekçi ve etkin düzenlemeler yapılmalıdır.

6 Şubat Kahramanmaraş depremleri önceki depremlerden ders çıkarılmadığını, kent ve kırlarda depreme dayanıklı yapı üretme, dayanıksız yapı stokunu dayanıklı duruma getirme, deprem öncesi, deprem anı ve sonrasına ilişkin bilinç oluşturma, tarım, mera, orman, kıyı, taşkın ve su havzalarına yapı yasağı, yıkıntı döküm ve ayrıştırma sahası olarak kullanma yasağı getirilmesinin zorunluluk olduğunu bir kez daha göstermiştir.

Depremlerin yanı sıra antropojenik etki ile sıklığı her geçen yıl artış gösteren, yangın, sel, kuraklık vb. afetlere dönüşen doğa olaylarının yaşanmaması ve yıkıcı etkilerinin minimize edilmesi için gerekli önlemler alınmalıdır.

6306 sayılı Kanun’da getirilen düzenlemelerle; rezerv yapı alanlarının yeni yerleşim alanı olarak belirlenmesi zorunluluğu kaldırılmakta, mevcut kentsel ve kırsal alanlarda yerleşim yerlerinde üzerlerinde yapı olup olmamasına bakmaksızın parsellerin rezerv yapı alanı olarak belirlenmesine olanak veren düzenleme yapılmıştır. Bu yolla tüm alanlarda yurttaşların mülklerine el konulmasının önü açılmakta; rant odaklı dönüşüm ve mülkiyet değişimi ile barınma ve mülkiyet haklarına el konulmaktadır. Düzenleme geri çekilmelidir.

İklim değişikliğinin su kaynakları üzerindeki olumsuz etkilerinin gıda güvencemizi tehdit edeceği gerçeğinden hareketle su kaynaklarının geliştirilmesi, potansiyel kaynakların kullanıma alınması, etkin bir su yönetimi için tarımsal sulama yatırımları hızlandırılmalı, su israfına neden olan klasik sulama şebekelerinin rehabilitasyonuna öncelik verilmeli, kalkınma planlarında öngörülen oranlarda uygulamaya gidilmelidir. Yeraltı suyu kullanımının azaltılmasına yönelik önlemler alınmalıdır.

Bugüne kadar ihmal edilen işletme yapısı ve üretici örgütlülüğü; "kooperatifleşmeyi" temel alan bir yapıda teşvik edilmelidir. Odağına dayanışmayı alan demokratik, özerk, güçlü üretim ve tüketim örgütleri merkezi ve yerel düzeyde desteklenmelidir.

Çiftçinin üretim maliyetlerinde yaşanan artışlar tarımsal ürünlerin üretici fiyatlarına yansımadığı gibi yeterli ve zamanında destekleme sağlanamamış, çiftçinin sattığı ürün fiyatlarındaki artış, girdi maliyet artışlarını karşılamadığı için çiftçi zarar etmiştir.

Son yıllarda ekonomi, zamlar, yoksulluk, işsizlik ve gelir adaletsizliği kırsal nüfusun en önemli gündem maddeleri olmuştur.

2022 yılında ÇKS'ye kayıtlı çiftçi sayısının 2 milyon 177 bin 880 kişi olup, bunlardan 167 bin 547 çiftçi sözleşmeli bitkisel üretim yapmaktadır. SGK’ya kayıtlı çiftçiler 2010 yılında 1,1 milyon kişi iken, 2015 yılında 797 bin, 2020 yılında 547 bine, 2023 yılında 460 bine gerilemiştir. Tarım sektörünün toplam istihdam içerisindeki payı 2020 yılında %17,6’dan, 2021 yılında %17,2’ye, 2022 yılında %15,8, 2023 yılı 4. çeyrekte %14’e gerilemiştir. Tarımın işsizlik sorunlarına çözüm üretebilme kapasitesi değerlendirilmemektedir.

TÜİK verilerine göre GSYH’da tarımın payı 2002 yılında %10,3’ten 2018 yılında %5,8’e kadar gerilemiş, 2021 yılında % 5,6’ya düşmüştür. TÜİK verilerine göre 2023 yılında Türkiye ekonomisi %4,5 büyürken, tarım sektörü % 0,2 küçülmüştür.

Tarım yapılan arazi miktarı TÜİK verilerine göre; 2002 yılında 26 milyon 579 bin hektar iken 2023 yılında % 9,91 azalarak, 23 milyon 946 bin hektara düşmüştür. TÜİK verilerine göre ülkemizde işlenen toplam tarım arazisi (nadas alanları dahil) 23,946 milyon hektarken ÇKS’ye kayıtlı alan 15,3 milyon hektardır. Her yıl ülkemizde ortalama 8,5 milyon hektar tarım arazisi kayıt altına alınamamaktadır. Bu alanların önemli kısmında üretim devam etse de çiftçilerimiz destek alamamaktadır.

Tarıma dayalı sanayinin kapasite kullanım oranları düşüktür. Un ihracatında dünya lideri olunmasına rağmen 2020 yılı itibarıyla kurulu bulunan 623 un fabrikasının kapasite kullanım oranları %47’iken, 3 yılda 25 un fabrikası kapanmış, 2023 yılında 69 il de 598 un fabrikası %50 kapasite ile çalışmaktadır. 2016 da 129 çeltik fabrikası %41 oranında kapasite kullanırken halen mevcut 111 Çeltik fabrikamız en son durum verisi olan 2023 “durum tahmin” raporunda belirtildiği üzere 2021 yılında %36 olarak, kurulu kapasitesinin çok altında kapasite kullanmaktadır. Türkiye makarna sektöründe 11 il de 25 fabrika faal olarak üretim yapmakta olup, bu fabrikaların bazıları aynı şirketler tarafından işletilmektedir. Yıllık yaklaşık 3 milyon ton makarna üretim kapasitesine sahip olan Türkiye makarna endüstrisi, makarna üretiminde dünyada 3., ihracatta ise 2. sırada yer almaktadır. Makarna fabrikaları %74 oranı ile en yüksek kapasite kullanım oranına sahiptir. 2023 Yılı Yatırım Programı kapsamındaki 454,2 milyar TL’lik yatırım ödeneğinden 43,6 milyar TL, % 9,6 ile en düşük sektörel yatırım payı tarım sektörüne yapılmıştır. Bu tutarın 37,7 milyar TL’si DSİ yatırımlarına ayrılmıştır.

2023 yılında tarım sektörünün bankalardan kullandığı kredi miktarı yılsonu itibarıyla geçen yılın aynı dönemine göre %80,38 artışla 609.094.113.000 TL’ye ulaşmıştır. Çiftçinin kooperatifi olan tarım Kredi Kooperatifleri 2021 yılında 11 milyar TL kredi vermiş, 2022 yılında %136,36 artışla 26 milyar TL kredi vermiştir. 2023 yılında 40 milyar TL kullandırılacağı hedefi beyan edilmişti. Böylece 2023 yılında kullandırılan kredi tutarının yaklaşık 650 milyar TL olduğu görülecektir. Çiftçimiz, 2023 yılında 63,4 milyar TL olarak gerçekleşen destekleme tutarının 10 katından fazla kredi kullandırılarak bankalara ve TKK’ya borçlandırılmıştır. Geri ödenemediği için icra takibi uygulamaları yerli ve yabancı, kamu ve özel bankalarda devam etmektedir. Uzun yıllardır öz sermaye yeterliliğini yitirerek yetersiz ve zamanında verilmeyen destekler ile uygulanan yanlış politikalar nedeniyle tarımsal üretimin finansmanı için kredi kullanımına yönlendirilen çiftçi, bozulan banka sicil kayıtları nedeniyle artık kredi kullanım koşullarına sahip olmadığından bankaların kredilerinden faydalanamayıp, şirket, tüccar, komisyoncu veya girdi tedarikçilerinin finansmanına mahkum duruma gelmiştir. Hukuksal güvenceden yoksun zımni sözleşmelerle girdi temin edip tarımsal üretim yaparak kendi arazisinde tarım işçisi durumuna getirilmiştir. Çiftçinin kredi borcu yaklaşık 650 milyar TL’dir.

Çiftçimize 2024 yılında verilmesi planlanan tarımsal destek 91,55 milyar TL iken, çiftçimizin kullanmak zorunda kaldığı destekleme dışı finansmanın yaklaşık 621 milyar TL’den fazla olduğu tahmin edilmektedir.

AB’nin önümüzdeki 2021-2027 dönemi için bütçesine koyduğu tarım destekleri yaklaşık 387 milyar avrodur. Desteğin 291 milyar avroluk bölümü doğrudan ödemeler, 96 milyar avroluk bölümü ise kırsal kalkınma destekleri kapsamında kullanılacaktır. Tarımsal desteklemeye ayrılan bu miktar AB bütçesinin %33,1’ine karşılık gelmektedir.

Tarım Kanunu 21. Madde ile tarımın desteklenmesi için ayrılacak kaynağın milli gelirin %1’inden daha az olamayacağı hüküm altına alındı. Ancak 2007 yılından bu yana tarım desteklerinin milli gelire oranı %1’in altında kaldı. Pandemi, fahiş girdi fiyat artışları, TL’nin değer kaybı ve yanlış ekonomi politikalar nedeniyle çiftçimiz açısından en zor yıllardan biri olan 2021’de, Tarım Kanunu’nun yayımlanmasından bu yana tarımsal desteklerin milli gelire oranı %0,3 ile en düşük seviyede uygulandı. 2022 yılında 150 milyar 117 milyon 760 bin TL ayrılması gereken kaynak miktarı 25,8 milyar TL ayrıldı, bakan açıklamasına göre 40,4 milyar TL yani yapılması gerekenin yaklaşık 1/3’ü gerçekleşti. 2023 yılında 262 milyar 763 milyon 70 bin TL ayrılması gereken kaynak 54 milyar TL ayrıldı, %24,12 si tutarında 63,4 milyar TL gerçekleşti. 2024 yılında tarımsal destekleme ödemeleri için ayrılan tutar 91,55 milyar TL olarak bütçelenmiştir. Uygulanan bu desteklemeler de üretim sezonu sonrası açıklanıp, amaca hizmet etmemektedir.

Türkiye tarımda büyük ölçüde kendine yetebilen bir ülke iken kooperatifleşme, altyapı yatırımları, tarım arazileri ve meraların korunması gibi konularda yaşanan politika yetersizlikleri nedeniyle her geçen gün gerilemiş ve yeterliliği sağlanabilecek pek çok ürün iç yeterliliği ithalata bağımlı duruma, ithalatla sağlanır duruma getirilmiştir.

Meraların korunup geliştirilmemiş olması, yem bitkileri üretiminin yeterince cazip duruma getirilmemiş olması çiğ süt-yem (1,5) ve kırmızı et-yem (22) paritesi dengesini bozduğundan 2008-2009 yıllarında yaşanan inek kesiminin benzeri 2022-2023 yıllarında da yaşanmıştır. Yerli hayvancılık destekleme ve teşviklerle geliştirilmeli, ithalat kolaycılığı ve bağımlılığından kurtarılmalı, yurttaşların yeterli, ucuz ve erişilebilir et tüketimine ulaşmaları için gerekli planlama ve çalışmalar yapılmalıdır.

Ülke içi gelişmişlik farkları ve bölgesel dengesizlikler dikkate alınarak tarımsal yatırım planlarında ve uygulamalarda adalet sağlanmalıdır. Boşaltılan köylerin ve tarım arazilerinin tarımsal üretime tekrar kazandırılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Taşımalı eğitimden vazgeçilerek köy okulları yeniden açılmalıdır.

2019 yılında buğday ve mısır ithalatımız %70, ayçiçeği ithalatımız ise %60 artış gösterdi. Yaklaşık 10 milyon tonluk buğday ithalatı ile Cumhuriyet tarihinin ithalat rekoru kırıldı. Bu ithalat oranları sonraki yıllarda da yaklaşık olarak aynı miktarlarda devam etmektedir.

Artan gıda ihtiyacının karşılanmasında önemli besin kaynağı olan su ürünlerinin, halkın beslenmesinde gerektiği kadar yer alması için gerekli çalışmalar ve düzenlemeler yapılmalıdır.

Tarım sektöründe kadın ve çocuk emeğinin, mevsimlik ve geçici tarım işçilerinin sömürüsü ve insanlık dışı yaşam koşulları düzeltilmelidir. Göçmen işçilerin tarım ve diğer sektörlerde sosyal güvenceden yoksun emek sömürüsüne maruz bırakılarak çalıştırılmasına son verilmeli, insan ve göçmen haklarına uyulmalıdır. Ayrıca ucuz göçmen emek sömürüsünün yerel işgücü ile haksız rekabete yol açması engellenmelidir.

Kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi ve şiddetle mücadele edilmesi için İstanbul Sözleşmesi Yaşatır diyoruz.

Tarım sektörü de diğer iş kolları gibi iş cinayetlerinin görüldüğü bir alan olmuştur. İş cinayetleri ile mücadele ertelenebilir ötelenebilir bir gündem değildir.

İSİG düzenlemeleri zaman kaybetmeden uygulanmalıdır.

Çalışanların ekonomik ve demokratik haklarını kazanması, ancak grevli toplu sözleşmeli sendikal haklara sahip olmakla mümkündür.

Kamuda çalışan meslektaşlarımızın özlük haklarını iyileştirmeye yönelik çalışmalar etkinlikle sürdürülmeli, Kamuda çalışan ve teknik hizmetler sınıfına dahil mühendis, mimar ve şehir plancılarının ‘ek göstergeleri`nin yükseltilmesi zorunluluktur. Ülkemizdeki açlık ve yoksulluk sınırları gözetilerek kamu emekçisi mühendis, mimar ve şehir plancılarının maaşları insanca yaşayacakları bir düzeye yükseltilmeli ve ek göstergeleri 4800-6400 arasında yükseltilmelidir.

Bu düzenlemeler tüm emekli meslektaşlarımızı kapsayacak şekilde yapılmalıdır. Özel sektörde çalışan meslektaşlarımız için statüsü ne olursa olsun odamızın belirlediği ücret yönetmeliği uygulanmalıdır.

Sektöre yönelik yapılan yatırımlar için hazırlanan projelerin, Tarım ve Orman Bakanlığı‘nca onaylanması aşamasında ZMO‘nun onayının aranması ve bu uygulamanın Ziraat Bankası projelerinde ve diğer proje onaylarında da zorunlu kılınması, yatırımların etkinliğini ve verimliliğini artıracaktır.

En son 2001 yılı tarım sayımından günümüze kadar 10 yılda bir tarım sayımı yapılması hükmü olmasına rağmen yapılmamıştır. Etkin bir tarım politikası ve planlaması için sağlıklı verilere ihtiyaç olduğundan ivedilikle tarım sayımı yapılmalıdır. Toprak etüt ve haritalama çalışmaları ve tarım sayımı tamamlanmadan Tarımsal Üretim Planlaması ve Sözleşmeli Üretim çalışmalarına başlanmamalıdır.

Artan fakülte sayılarına paralel olarak mezun sayısı sürekli artış göstermekte ve niteliği düşmektedir. Uygulanan yanlış politikalar sonucu meslektaşlarımızın kamuda ve özel sektördeki istihdamlarında sorunlar artmaktadır. Atanmayan ve atama bekleyen binlerce meslektaşımız bulunmaktadır. Kamuda bölgesel dengesizlikler de göz önünde bulundurularak meslektaşlarımıza yönelik yeni istihdam alanları yaratılmalıdır.

Son yıllarda artan laiklik karşıtı söylem ve eylemlerden son derece rahatsızlık duymaktayız ve ÇEDES (Çevreme duyarlıyım, değerlerime sahip çıkıyorum) projesi kapsamında ilköğretim okullarına manevi danışmanlık adı altında imam ve vaiz görevlendirilesini kabul etmiyoruz.

Gazze’de yaşanan insanlık dramının tüm sorumlularını kınıyor, sorumlulardan hesap sorulmasını istiyor ve insanlık onurunun korunmasından yana olduğumuzu bildiriyoruz

ZMO, kurulduğu günden bugüne kadar, Atatürk ilke ve devrimlerine, laikliğe sahip çıkmış, mesleki demokratik bir kitle örgütüdür. Demokrat ve yurtseverdir. Emekten ve halktan yanadır. Antiemperyalisttir. Yenidünya düzeni teorilerinin, ırkçılığın ve gericiliğin karşısındadır. Siyasetin dar anlamını aşar, yaşamın her olayını siyasetle ilişkili görür, savaşa karşıdır, barıştan yanadır. İnsan hakları ihlallerine karşıdır. Örgütsel bağımsızlığını her koşulda korur, gücünü sadece üyesinden ve bilimsel çalışmalardan alır.
 
Yaşasın Ziraat Mühendisleri Odası!
Yaşasın ZMO Örgütlülüğü!                       
Yaşasın TMMOB Örgütlülüğü!
Yaşasın TMMOB ZMO Örgütlülüğü!
 

Okunma Sayısı: 81