TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI 43. DÖNEM I. DANIŞMA KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

MERKEZ
25.09.2012
 

TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI

43. DÖNEM I. DANIŞMA KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ

 

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası 43. Dönem I. Danışma Kurulu`nu, 21-23 Eylül 2012 tarihleri arasında Mersin`de gerçekleştirmiştir. Toplantıda; ülkemiz tarımının içinde bulunduğu durum, sorunlar ve çözüm yolları ile meslek alanımızı ilgilendiren güncel gelişmeler tartışılmış, çözüm yolları üzerinde durulmuştur.

Tarım sektörü 2012 yılının ilk yarısında %4,2 büyümüş; böylece aynı dönemde %3,1 büyüyen Türkiye ekonomisini geride bırakmıştır. Ancak 2011 yılının ilk 6 aylık döneminde büyüme oranının %6,8 olduğu dikkate alındığında, tarımın bir küçülme sürecine girdiği görülmektedir. Nitekim; 2012 yılına ilişkin ilk tahminler hububat ürünlerinde üretim miktarlarının bir önceki yıla göre %5,2 oranında azaldığını göstermiştir. Örneğin buğday üretiminin bir önceki yıla göre %7,8 oranında azalarak 20,1 milyon ton, arpa üretiminin %6,6 oranında azalarak 7,1 milyon ton olması beklenmektedir.

Özellikle ABD`de yaşanan kuraklık ve bu durumu fırsat bilen çokuluslu şirketlerin yaptıkları spekülasyona bağlı olarak son dönemlerde gıda fiyatları ürkütücü bir artış göstermekte; dünyada yeniden açlık isyanlarının başlamasından endişe edilmektedir. İklim değişikliğinin bundan sonra da yaşanacağı kesindir. Bu nedenle tarımsal altyapı yatırımları tamamlanmalı, çiftçimiz gerçek anlamda desteklenmeli, kendine yeterliliği esas alan tarım politikaları uygulamaya konulmalıdır.

Biyolojik çeşitliliğin korunması, insan ve hayvan sağlığı ile ilgili bilimsel çalışmalar, insanoğlunun GDO`lu tohumlardan, bunlarla üretilmiş tarım ürünlerinden ve gıdalardan, GDO`lu yemle beslenmiş hayvansal ürünlerden uzak durması gerektiğini göstermektedir. ODA`mızın ve içerisinde yer aldığımız GDO`ya Hayır Platformu`nun yıllardır sürdürdüğü özverili çalışmalar sonucunda, kamuoyunda GDO bilinci oluşturulmuş, kamuoyu baskısı sonucu gıda ile ilgili bir federasyon, dernek ve şirket gıda amaçlı GDO`lu ürün ithalat başvurularını geri çekmişlerdir. Bundan böyle hedefimiz, GDO`lu 19 mısır ve soya çeşidine yem amaçlı kullanılmak üzere verilen ithalat izinlerinin iptali için mücadele etmek olacaktır.

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 1 Eylül 2012 tarihinde başlayan avlanma sezonu itibarıyla denizlerde su ürünleri avlanma derinliğini 18 metreden 24 metreye çıkartmıştır. Bu karar ülkemiz su ürünleri stoklarının korunması ve avcılığın sürdürülebilirliği açısından son derece önemli ve doğru bir karardır.

Ülkemiz gündeminde bulunan birçok termik, hidroelektrik ve rüzgar enerji santralleri ile madencilik faaliyetlerinin uygulanmasında, doğal varlıkların, insan ve hayvan sağlığı ile tarımsal üretim alanlarının korunmadığı görülmektedir. Bu tür yatırımlarda konunun tarafları olan sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri ve yöre halkı doğru bilgilendirilmeli ve görüşleri dikkate alınmalıdır.

Zeytinlik sahalarımıza ilişkin son gelişmeler, bu alanların, çokuluslu altın şirketleri ve sanayicilerin tehdidi altında olduğunu göstermektedir. 3 Nisan 2012 tarihli Resmi Gazete`de yayımlanan yönetmelik ile 25 dekarın altındaki sahalar zeytinlik alanı olmaktan çıkarılmıştır. Buna göre, zeytinliklerimizin yaklaşık %70`i yok edilme tehlikesiyle karşı karşıyadır. ODA`mız, bu yönetmeliğe karşı iptal ve yürütmenin durdurulması istemiyle dava açmıştır.

Çay, Doğu Karadeniz`de yaşayan insanlarımızın en önemli geçim kaynaklarından birisidir. Türkiye çay tüketimi açısından dünyada 4. sırada olup, çokuluslu şirketler için cazip bir pazar konumundadır. Bu konumu nedeniyle Çaykur`un özelleştirilmesi ile çay piyasasının, çokuluslu çay tekelleri ve/veya yerli işbirlikçilerinin eline geçmesi tehlikesi mevcuttur. Çaykur`un piyasaya yeterince müdahale edemediği bir ortamda üretici çayını belirlenen fiyatın oldukça altında özel sektöre satmak durumunda kalmıştır. Bu nedenle yaş çay alım süreci özel sektör, Çaykur ve üretici temsilcilerinden oluşan bir komisyon tarafından yönetilmeli ve planlanmalı; böylelikle üreticiler şirketlerin sömürüsünden kurtarılmalıdır.

Karadeniz`de başlayan fındık sezonu üreticilerin beklentilerini boşa çıkartmıştır. Üretici temsilcilerinin 1 kg fındığın maliyetini 4.7 TL olarak belirlemelerine rağmen, fındık piyasada tüccar tarafından 3.5-4 TL fiyat aralığında alınmaktadır. Devlet desteğinin olmadığı, Fiskobirlik`in devre dışı bırakıldığı bir piyasada üretici fındığını maliyetine bile satamayacaktır. Fındık üreticisinin desteklenmesi amacıyla alan bazlı gelir desteği uygulaması sürdürülmelidir.

Yanlış politikalardan dolayı son 30 yılda hayvan varlığı 85 milyondan 41 milyona düşmüş, yani yarı yarıya azalmıştır. Son dönemde olağanüstü artan et fiyatlarını kontrol etmek amacıyla iktidar, canlı hayvan ve et ithal edilmesine karar vermiştir. 1996 yılından beri yasak olan kırmızı et ithalatına başlanmış; kurbanlıklar bile ithal edilmiştir. İthalatın Türkiye‘ye faturası büyük olmuş, ithalata izin verilmesinden bugüne kadar ülkeye yaklaşık 3 milyon baş sığır, koyun ve keçi girmiş, ithal edilen canlı hayvan, et ve et ürünlerine ödenen bedel 2.6 milyar doları aşmıştır. İthalatın amacının tüketiciye ucuz ve kaliteli et sağlamak olduğu iddia edilmesine karşılık, et ucuzlamamıştır. Tarım arazilerinin azalması, mera alanlarının hızla amaç dışı kullanıma açılması ve ıslah edilmemesi nedeniyle hayvancılığın en önemli girdisi olan kaba yem açığı artmış, ot ve saman fiyatları hızla yükselmiştir. Hükümet bu sorunu çözmenin yolunu yine ithalat olarak görmüştür. Bu durum ithalata dayalı hayvancılık politikasının iflası anlamına gelmektedir.

Ülke insanının ihtiyacı olan canlı hayvan-et-kurbanlıklar ve hatta samanın dahi ithal edildiği bir ortamda, "Türkiye`nin dünyanın yedinci, Avrupa`nın bir numaralı tarım ülkesi olduğu" yönündeki ifadelerin ne ölçüde doğruyu yansıttığını halkımızın takdirine bırakıyoruz. Sorunun çözümü; ithalatı teşvik eden politikalar yerine, akılcı bir politikayla ülkemizin tarım potansiyelini değerlendirerek üretimi desteklemekten; araziyi suyla buluşturarak suyu verimli kullanmaktan geçmektedir.

Türkşeker`e ait 10 adet şeker fabrikası 29 Kasım 2011 tarihi itibarıyla özelleştirilmiştir. Bu fabrikaların 5 yıl süreyle şeker üretimi için çalıştırılmaları şartı koşulmuş olmasına rağmen, yaşanan uygulamalardan bu sürenin bitiminden sonra fabrikaların kapatılarak arazi rantının ön plana çıkacağı açıktır. Zaman içinde halkımız son derece tartışmalı olan nişasta bazlı şekere mahkum edilecektir. Ulusal çıkarlarımız ve halkımızın sağlığı açısından kalan şeker fabrikalarının özelleştirilmemesi gerekmektedir.

ODA`mızın yıllardır sürdürdüğü hukuki mücadeleye karşın, Bakanlık, özlük haklarımızı yok sayan tavrını sürdürmektedir. Meslektaşlarımıza getirilen sınav zorunluluğu ve reçeteli sistemden kaynaklanan sıkıntılar henüz aşılamamışken, bitki koruma ürünlerinin eczanelerde, konu uzmanı olmayan eczacılar tarafından satılmasına olanak sağlanmıştır.  Bunun yanında ziraat tekniker ve teknisyenlerine de bitki koruma bayisi açma yetkisi verilmiştir. Bitki hastalık ve zararlıları ile yabancı otlarla mücadelede vazgeçilemez bir araç olan bitki koruma ürünleri, bilinçsiz ve yanlış kullanıldığında, çevre kirliliği ve doğal dengenin bozulmasının yanı sıra insan ve hayvan yaşamını tehlikeye atacak sonuçlara yol açabilmektedir. Bu nedenle bitki koruma ürünleri mutlaka bu alanda eğitim almış uzman kişiler olan ziraat mühendisleri tarafından satılmalı ve yine ziraat mühendislerinin gözetiminde kullanılmalıdır. ODA`mız bu konuda da hukuki mücadelesini yürütmektedir.

Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı`nın uyguladığı yanlış istihdam politikaları nedeni ile Su Ürünleri Fakülteleri ve Balıkçılık Teknolojisi Mühendisliği Bölümleri hayati derecede sorunlar yaşamakta, ÖSYM tarafından yapılan sınavlarda öğrenciler tarafından tercih edilmemekte, bazı fakülte ve bölümler kapanma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadırlar. Özel sektörde yarattıkları artı değer ile ülkemizin en hızlı gelişen sektörlerinden birisini yaratan Su Ürünleri Mühendisleri ve Balıkçılık Teknolojisi Mühendisleri başta balık sağlığı olmak üzere verilmeyen yetkiler nedeni ile mesleğini icra edemez duruma getirilmişlerdir.

 

Öte yandan, ülkemiz zor bir dönemden geçmektedir. Türkiye`nin her tarafından, her gün gelen şehit haberleri toplumumuzu derinden yaralamaktadır. Terör olaylarının önüne geçilmesi en büyük dileğimizdir. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, dış güçlerin çıkarlarını benimseyen değil, sorunların çözümü noktasında ulusal mutabakatın sağlandığı, barışın, demokrasinin, hukukun egemen olduğu, kardeşlik ve eşitlik temelinde yükselen politikalar ile huzurun geleceğine inanmaktadır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

Okunma Sayısı: 806