TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI 48. DÖNEM III. DANIŞMA KURULU SONUÇ BİLDİRGESİ
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın 48. Dönem III. Danışma Kurulu Toplantısı, ZMO Ana Yönetmeliği`nin 45. ve 46 maddeleri gereği, geçmiş dönem Oda Başkanları, Genel Merkez Yönetim Kurulu asıl ve yedek üyeleri, Onur Kurulu ve Denetleme Kurulu asıl üyeleri, Şube Başkanları ve Saymanları, TMMOB organlarındaki temsilcilerimiz, Genel Sekreterimiz ile Genel Merkez çalışanlarımızın katılımı ile 11 Kasım 2023 tarihinde 10.00-18.00 saatleri arasında çevrimiçi olarak gerçekleştirilmiştir.
Ülkemiz ekonomiden siyasete, afet yönetiminden halkın haber alma özgürlüğüne, güvenli ve erişilebilir gıda tedariğinden su ve enerjiye, sağlık krizinden eğitim ve barınmaya, dış politikadan hukuka kadar her alanda yaşanan çoklu ve kesintisiz kriz içerisindedir. Krizin sorumlusu olanlar, çözüm üretmek yerine sorunun kaynaklarından biri olan tek adam yönetimini tahkim etme doğrultusunda mevzuat değişiklikleri yapmaya olanca hızlarıyla devam ederken toplumsal muhalefeti susturmak için her türlü yolu kullanarak başarısızlıklarının üstünü örtmeye çalışmaktadırlar.
Anayasa ve ilgili yasalar ile kurulmuş olan meslek odaları, Anayasa ve ilgili yasaların güvencesi ve verdiği görevler çerçevesinde kamu yararı ve ekolojik güvenliği temel alan mesleki çalışmalarını sürdürme kararlılığındadır. Meslek Odaları kamu kurumu niteliğinde kurumlardır. Anayasanın 2. Maddesinde ifade edilen Türkiye Cumhuriyeti “Demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir.” temel hükmünün çizdiği çerçevede faaliyetlerini sürdürmeye çalışan meslek odalarının bilim ve tekniğe dayalı kamucu ve ekoloji duyarlı demokrasi, barış ve temel insan haklarından yana duruşunu engel olarak gören iktidarın, meslek odalarının faaliyetlerini engelleyici uygulamaları ve yapma hazırlığı içinde olduğu bilinen/ifade edilen çeşitli yasal düzenlemeler kabul edilemez. Bu durum meslek odalarının mesleki demokratik yapısına hukuki olmayan antidemokratik müdahaledir. TMMOB örgütlülüğü Anayasa ve yasaların verdiği hak ve ödevlerin bilincinde ve her türlü antidemokratik müdahaleye karşı, mücadele etme kararlılığında olan büyük bir örgüttür.
Aralarında TMMOB Yönetim Kurulu üyemiz Mücella Yapıcı, Şehir Plancıları Odamız İstanbul Şubesi’nin eski başkanı Tayfun Kahraman ve Mimarlar Odamızın Hukuk Müşaviri Can Atalay’ın da bulunduğu arkadaşlarımıza verilen cezaların iktidarın toplumsal muhalefeti sindirme siyasetinin bir sonucu olduğunu biliyoruz. Mücella Yapıcı tahliye olmuştur. Gezi için Adalet Nöbetlerimiz hukuksuz Gezi Davası kapanıncaya ve tutuklu arkadaşlarımız özgürlüklerine kavuşuncaya kadar devam edecektir.
Türkiye’de sadece hukuk değil emeğimiz, alın terimiz de yok sayılıyor!
Açlık sınırının altında maaşlarla geçinmeye çalışan emeklilerin, kredi ve borçlanma ile işletmelerini sürdürmeye çalışan esnafın, fiyat artışlarını ifade etmeyen enflasyon rakamlarına dayalı ücret zamlarıyla her yıl daha da yoksullaşan kamu emekçilerinin, sağlık çalışanlarının, tarlasına ekecek tohum, atacak gübre bulamayan ya da satın alacak gücü olmayan üreticilerin, artan hayat pahalılığı, işsizlik, güvencesizlik ortamında iş bulmaya çalışan mühendis, mimar, şehir plancılarının, ODA’mız üyesi ziraat, su ürünleri, su bilimleri ve, balıkçılık teknolojisi, biyosistem ve tütün teknolojisi mühendislerinin ve “geçinemiyoruz” diyen milyonların taleplerine kulak tıkanmış durumdadır. Türkiye`nin getirildiği bu koşullar altında, uğruna bedeller ödediğimiz değerlerimizi ve kamu yararını savunmaya devam edeceğiz. Meslektaşlarımızın taleplerinin taşıyıcısı, emeğiyle geçinen tüm toplumsal kesimlerin gür sesi olmaya devam edeceğiz.
Tarım sektörümüzün yıllardır uygulanan özelleştirme, ticarileştirme ve metalaştırmaya dayalı neoliberal tarım politikaları nedeniyle yapısal sorunları her geçen gün artmakta ve tarımsal ürün yeterliliği giderek azalmaktadır. Üretim artışını sağlamak yerine ithalata dayalı yeterlilik sağlama ve regülasyon politikaları tarımda temel politika halinde yürütülmektedir. Dünya ile birlikte ülkemizi de yoğun olarak etkileyen korona virüs salgın sürecinin gevşemesinin ardından Rusya-Ukrayna savaşı, küresel tarım ürünleri ve tarımsal girdi ticaretinde fiyat artışları, arz daralması, ihracatçı ülkelerin koruma önlemleri, kur ve enflasyon artışına ilişkin radikal önlemlerin ve kamusal alana, çiftçiler ve kırsal bölgelere yönelik gerekli tedbirlerin alınmaması tarım sektöründe yaşamsal sorunların devam etmesine neden olmaktadır.
Antropojenik etkilerle giderek derinleşen olumsuz iklim koşulları ve kuraklık karşısında içme suyu ve tarımsal sulamada kullanılan su varlıkları korunmalı, sosyal devlet ilkesi çerçevesinde su hizmetleri ücretsiz verilmeli, çiftçi su borçları silinmeli ya da faizsiz ertelenmelidir. Su ile ilgili mevcut yasaların hükümleri kamu yararı ve toplum çıkarına uygun yaşama geçirilmeli, tüm bileşenlerin katılımcılığı ile su yönetim planı yapılmalı ve uygulanmalıdır. Sulamada kullanılan enerji, destekleme kapsamına alınmalı ve borçlu çiftçilere uygulanan haciz ve takipler durdurulmalı, kamu idaresi tarafından karşılanmalıdır.
Orman yangınlarının tarımsal varlıklara ve çiftçilere verdiği zararlar, yangınların yaşandığı bölgelerde tarımsal afetlere dönüşmüştür. Yangınların doğada oluşturduğu yıkım ekili, dikili tarım arazileri, meralar, hayvancılık, arıcılık, kırsal yerleşim alanları, ürün depoları, makine ekipman gibi birçok yapıda da yaşanmıştır. Her geçen yıl artarak yaşanan yangın afetlerinde tarımsal yangınlar ayrıca ele alınacak büyüklüğe ulaşmıştır. Tarımsal yangınların oluşmaması için alınması gereken önlemler akademik olarak çalışılmalı, bakanlık ve taşra teşkilatlarında uzman tarımsal yangın söndürme birimlerinin oluşturulması sağlanmalı, çiftçilere tarımsal yangınlar eğitimi verilmeli ve kurumsal yapı oluşturulmalıdır. Etkin önlemler alınmalı, oluşan zararlar karşılanmalıdır.
Üretim için gübre, tohum, ilaç, yem, mazot, elektrik gibi temel girdileri üreten tarımsal KİT’lerin özelleştirilenleri kamulaştırılmalı, kapatılanlar yeniden açılmalı ve işlevsizleştirilenlere işlev kazandırılmalı, özerkleştirilerek çiftçi örgütlerinin aktif katılımı sağlanmalıdır. Bu yapısal dönüşüm sürecinde çiftçilerin girdi maliyetlerini düşürecek destekleme programları acilen yapılmalıdır. Girdi temininde ÖTV/KDV muafiyetleri ivedilikle sağlanmalıdır.
TBMM’de Ekim 2023’de kabul edilen On İkinci Kalkınma Planı (2024-2028); bütüncül planlı kalkınma mantığına aykırı olan, mali boyutu gerçekçi olmayan, önceki plan hedeflerini revize ederken ülke kalkınmasına yönelik gelecek hedeflerini küçülten, uzun vadeli proje ve soyut hedeflerin sıralandığı ancak bütçeyle ilişkilendirilerek ve mali kaynaklar ayrılarak uygulama ve yıllık programlarla detaylandırılması ve izlenmesi gerekirken sadece bir strateji belgesi niteliğindedir. Yeni Planda, önceki Kalkınma Planında olduğu gibi, “cek-cak” ötesi, “Öncelikle gelişme alanları” yer alan tarım ve gıda alanına yönelik gerçekçi hedefler ve somut önlemler yer almamaktadır.
Kalkınma Planından sonra açıklanması gerekirken Eylül 2023’de 2024-2026 yılları için açıklanan Orta Vadeli Plan (OVP), Politika ve Tedbirler bölümü 28. maddede; “Yaş meyve sebze ürünlerinin arz sürekliliğinin sağlanması amacıyla jeotermal enerji kaynaklarının bulunduğu uygun alanlarda Sera Organize Tarım Bölgesi (OTB) kurulmasına yönelik yatırımlar hızlandırılacak, yeni sera kurulumu ile sera yenileme yatırımları desteklenecektir.” ifadesinin gerekçesi olan açıklama TÜİK verilerine aykırıdır. Zira TÜİK verilerine göre yaş meyve ve sebzelerin yeterlilik oranları arz sürekliliğini sağlayacak seviyelerdedir. Mevcut jeotermal doğal kaynaklarda seracılık yapılmalıdır. Fakat bu gerekçe ile birçok olumsuz çevresel etkileri olduğu bilinen ve seracılıkta kullanmak amacı ile gerekçelendirilip turizme dönüştürülerek tarım arazilerinin tarım dışına çıkarılmasına gerekçe yapılacak olan yeni jeotermal sondajları yapılmamalıdır.
OVP, Politika ve Tedbirler bölümü 29. madde; “Lojistik maliyetlerinin azaltılarak tüketicilerin tarım ürünlerine uygun fiyatla ulaşabilmelerini temin etmek üzere önemli tüketim merkezi olan kentlerin çeperlerinde kent tarımı desteklenerek tarım sektöründe genç nüfusun istihdam edilmesi sağlanacaktır.” ifadesi ile Kentsel Tarım kavramını andıran fakat taban tabana zıtlık içeren yeni bir “Kent Tarımı” kavramı ihdas edilmiştir. Kent çeperlerinde bulunan tarım arazilerinde zaten ekonomik, ekolojik, lojistik ve kültürel yararlar bakımından tarım yapılmalıdır. Tarım dışı kullanım izni verilmemeli, koruma altına alınmalı, rant odaklı kentsel gelişim planlarına feda edilmemelidir. Kentsel Tarım kent içinde bulunan tarımsal üretim yapılmasına uygun arazilerde yapılan tarımsal üretimi ifade etmektedir. Kentsel tarım için ilgili mevzuat oluşturulmalı, gerekli plan çalışmaları yerel yönetimlerce yapılmalıdır. Kent çevrelerindeki tarım arazilerinin talan edilmesine yeni bir yol olacak olan Kent Tarımı kavramı ile ifade edilen iş ve işlemlerden vazgeçilmelidir.
Bakanlıkça belirtilen ürün veya ürün gruplarının üretimine başlanmadan önce bakanlıktan izin alma zorunluluğu, Bakanlık tarafından belirlenen ürünlerin sözleşmeli olarak üretiminin zorunlu hale getirilmesi, istenilen ürünü ekmeyene yönelik cezai yaptırımlar, ekilmeyen toprakların bakanlıkça kiraya verilmesi, çiftçiler için mevcut Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) dışında yeni bir kayıt sistemi oluşturulması gibi düzenlemeler çok ciddi sorunlar içermektedir. Bu konularda gündeme getirilecek mevzuat düzenlemelere karşı ODA’mız gerekli hukuki ve toplumsal mücadeleyi sürdürecektir.
Tarımsal niteliği korunacak arazi vasfı taşıyan araziler “Hobi Bahçeleri” adı altında zaman içinde havuzlu villa ve sitelere dönüştürülerek tarım dışına çıkarılmakta, parçalanarak küçülmelerine, tarımsal bütünlüklerinin bozulmasına yol açılmaktadır. Kırsalda yapılan hobi bahçeciliği yeni imar alanları yaratmanın yeni bir yoludur. Hobi bahçeciliği kentsel bir kavramdır. Denetlenerek ve belirli kurallar çerçevesinde, kent içinde uygun arazilerde yapımına izin verilmelidir. Tarım arazileri tarımsal üretim yapmak için kullanılmalıdır.
Gıda egemenliği, gıda güvenliği ve gıda güvencesi ülke gündemindeki yerini almalı, kendine yeter üretim için toplumsal örgütlenme, eğitim ve planlamalar hemen yapılmalıdır. Kamu sağlığını tehdit eden merdiven altı ve riskli katkı ve kalıntılar taşıyan gıda ham maddeleri ile yapılan üretim denetlenmeli, izin verilmemeli, stokçuluk ve fahiş fiyatlar doğru, etkin ve hızlı şekilde denetlenmeli, gerekli cezalar verilmelidir.
Bitki koruma ürünlerinin üretimi, toptan ve perakende satışı, tanıtımı ve fiili uygulanmasının bu konuda eğitim almış uzman kişilerce yapılması bir zorunluluktur. Bitki koruma konusunda hiçbir yeterliliği olmayan diğer meslek disiplinleri ile Orman Mühendisi ve Orman Endüstri Mühendislerine verilmesi yanlıştır. Bu yanlış tarımsal üretim çevre ve halk sağlığının güvenliğini ve sürdürülebilirliğini sağlamak için ivedilikle düzeltilmelidir.
Ülkemizdeki mevcut bitkisel ilaç satış bayilerinin çözülemeyen sorunları arasında; reçete sorunu, pestisitlerin ruhsatlandırma alanları ve dozları, gübre ruhsatı ile satılan pestisitler, etiket fiyatı, denetim, sahte ve kaçak ilaçlar, üreticinin eğitim ve gelir seviyesi düşüklüğü, mesai saatleri, kâr marjının düşüklüğü, uzun vadeli satış ve tahsilat zorluğu, sermaye yetersizliği, ürün fiyatlarının belirsizliği, ilaçların kullanım süreleri, fide, gübre, tohum satışları gibi bugün de yaşanan birçok ciddi sorunları bir an önce çözümlenmelidir.
Bitki koruma, gübre, tohum, tarım alet ve makinası gibi girdileri satan Tarımsal Bayilere yönelik halk sağlığının korunması ve haksız rekabet ortamı oluşmaması için Tarım ve Orman Bakanlığı’nca ülke düzeyinde ortak uygulama başlatılmalı ve süreç sıkı bir şekilde denetlenmelidir.
Sağlık Bakanlığı’nca yürürlüğe konulan “Biyosidal Ürünler Yönetmeliği” değişikliği yeniden değerlendirilmeli, Odamızın ilgili uzman meslektaşlarımızın değerlendirmeleri doğrultusunda oluşturduğu öneriler dikkate alınmalıdır. Biyosidal ürün veya aktif maddelerin imalinden sorumlu olacak meslek grupları içerisinde eskiden olduğu gibi yine Ziraat Mühendisleri de olmalı, halk sağlığı açısından biyosidal uygulaması yeterli eğitim almamış her meslek grubuna açılmamalıdır.
Adalet Bakanlığı’nca planlanan Bilirkişi Eğitimleri yeniden açılmalı, ODA’mızca verilen bilirkişilik temel ve yenileme eğitimlerine ivedilikle izin verilmelidir. Bilirkişilik uzmanlık ve alt uzmanlık alanlarında meslektaşlarımızı mağdur eden düzenlemeler ve uygulamalar derhal düzeltilmelidir. Yerel yönetimler kamusal eğitim programları ve uygulamalarına ilişkin ortak çalışma protokolleri imzalamalıdır.
Tarımsal üretimde önemli bir işgücü konumunda bulunan geçici, gezici olarak çalışan kadın ve erkek mevsimlik tarım işçilerinin karşılaştıkları sosyal güvenlik, emeklilik vb. sorunlar ile tarımda çocuk işçiliğinin önlenmesine yönelik kalıcı önlemler alınmalı, şehirlerarası nakil, barınma, beslenme ve hijyen koşulları, çalışma ve sosyal hayatları ivedilikle iyileştirilmelidir.
Öncelikle tarımsal ilaç, gübre, tohum olmak üzere yerli girdi üretimine ve ıslah çalışmalarına yönelik gerekli Ar-Ge çalışmaları hızlandırılmalı ve süreç koşulsuz desteklenmelidir.
“Tohumculuk Yasası” ekosistem, tarımsal varlıklarımız, çiftçiler ve kamuoyu çıkarları gözetilerek bir an önce yeniden düzenlenmelidir.
Gıda arzının sürekliliği, verim ve üretici gelirinin artması için sulamaya uygun tarım alanları bütçeden yeterli kaynak ayrılarak ivedilikle sulu tarıma açılmalı, su tasarrufu sağlayan basınçlı/kontrollü sulama yöntemleri uygulanmalı, sulanan alanlarda eşgüdümlü olarak arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri tamamlanmalıdır.
AB ve diğer pazarlara ihraç ettiğimiz yaş sebze, meyve ürünleri ve tarım ürünlerindeki pestisit kalıntıları sorunlarını kalıcı olarak çözmek için AB ülkelerinin kullandığı ortak Maksimum Rezidü Limitleri’ne (MRL) göre uygulama, kontrol, planlama ve organizasyonlar yapılmalı, bu alanda konu uzmanı Ziraat Mühendislerinin yeterli istihdamı sağlanmalıdır.
Hayvancılığın gelişmesi sağlanarak, üreticinin gelir artışı yanında, vatandaşın sağlıklı et, süt ve süt ürünleri tüketmesi için kalıcı özel önlemler alınmalıdır. Beyaz et ve yumurta sektörü desteklenmelidir. Kırmızı et sorununun giderilmesi için dönemsel olarak açılan tarife kontenjanlarıyla dışalım yolu tercih edilmemeli, devlet üretim çiftlikleri yoluyla üreticiye teknik destek sağlanmalı, yem, ilaç, aşı desteği verilmeli, meraların amaç dışı kullanımı önlenmelidir. Zira, ithalatın hayvancılığın gelişmesini engelleyen en önemli faktör olduğu ithalata rağmen hayvansal ürünlerdeki durdurulamayan fiyat artışları, verilerle sabittir. Yem fiyatlarındaki aşırı artış ile süt fiyatlarının maliyetin altında olması dişi sığırların kesime gönderilmesine neden olmaktadır. Et-yem ve süt-yem paritesinin uluslararası değerlere çıkarılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Endüstriyel hayvancılık çok boyutlu değerlendirilmeli, agroekolojik hayvancılığa geçiş özendirilmelidir.
Artan gıda ihtiyacının karşılanmasında önemli bir besin kaynağı olan su ürünleri halkın beslenmesinde gerektiği kadar yer almamaktadır. Kişi başına tüketim 5 kilogram civarında olup gelişmiş ülkelerin tüketiminin oldukça gerisindedir. Ekolojik özellikleri birbirinden farklı 3 deniz, 1 iç deniz ve 25 farklı akarsu havzasına sahip olan Türkiye zengin balık biyoçeşitliliğine sahiptir. Sahip olduğu büyük potansiyele rağmen bu kaynakları doğru ve sürdürülebilir bir şekilde değerlendirememektedir. Pelajik ve bentik balık stokları yenilenme oranlarını aşan bir şekilde sömürülmekte, kirlilik, kaçak avcılık, av yasaklarına uyulmaması gibi etkenler ise stoklara geri dönülmez zararlar vermektedir. Stoklarımız üzerindeki av baskısının azaltılması, kaçak avcılığın önlenmesi, av yasaklarına uyulmasının sağlanması için kamu kurumlarının denetimlerini artırması gerekmektedir. Su Ürünleri Mühendisleri, Su Bilimleri ve Mühendisleri ile Balıkçılık Teknolojisi Mühendislerinin kamuda istihdam edilmesi ile denetimler yetkin mühendisler tarafından yapılacaktır. Bu meslek gruplarının planlama ve denetimlerde etkin görevler alması sağlanmalıdır. Balıkçılıkla ilgisi olmayan kamu kurumlarının av yasaklarını etkileyecek kararlar almasına son verilmelidir.
Eğitim ve istihdam politikaları birlikte planlanmalı, eğitimde altyapı ve kalite sorunu dikkate alınmalı, işsizlik sorununun çözümüne yönelik kamuda istihdam ve özel sektörde çalışma olanakları ile tarımsal eğitimin kalitesi artırılmalıdır. Odamız Ziraat Mühendisliği akademik eğitiminde kalitenin yükseltilmesi için Ziraat Fakülteleri Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon çalışmalarına destek vermeye devam edecektir.
Meslektaşlarımız ve üyelerimizin İşçi Sağlığı İş Güvenliği eğitimleri, ZMO olarak içinde bulunduğumuz İSİG komisyonlarındaki uzmanlarımız üzerinden devam ettirilecek emeğin ve işin sağlık ve güvenlik standartlarının çağdaş demokratik standartlara ulaşabilmesi için gerekli mücadele sürdürülecektir.
Bakanlık teşkilat yapısında “Çiftçi Yayım ve Eğitim Şubeleri” tekrar açılıp eğitim ve yayımda birlik sağlanmalıdır. Tarım Danışmanlığı kamu dışında da etkin hale getirilmeli, tarımda özel sektör ve gelişen tarımsal üretim ve tüketim kooperatifçiliği için de zorunlu olmalıdır. Tarım Danışmanlarının ücreti yeterli düzeye çıkarılmalıdır. Kentsel tarım planlamaları ve uygulamalarında Ziraat Mühendisi istihdamının zorunlu olacağı düzenleme yapılmalıdır.
Teknik hizmetler sınıfına dâhil kamu personeli meslektaşlarımız mali açıdan kamuda çalışan diğer meslek gruplarının gerisinde kalmıştır. Aldıkları ücretlerin erimesinin yanı sıra emekliliklerine etki eden hakları da diğer kamu görevlilerine göre oldukça düşük kalmıştır. Ücretlerin tamamının emekliliğe yansımaması ve 6400 ek göstergenin verilmemiş olması mimar, mühendis ve şehir plancılarının emeğini yok saymaktır. Emek ve insan odaklı, güvenceli bir çalışma yaşamı ve güvenceli bir gelecek tüm mühendis, mimar ve şehir plancılarının en temel hakkıdır. Kamuda çalışan veya emekli meslektaşlarımızın mali ve özlük sorunlarının çözümü için mücadelemiz sürecektir.
Kadın hakları mücadelesi kapsamında cinsiyet ayrımcılığına, toplumsal rollere, dayatılan yaşam biçimine, kültürel kabullere, dinsel referanslara bağlı olmadan özgür ve bağımsız bir birey olarak toplumda yer alma, toplumsal yaşamın her alanında eşit olarak var olma mücadelesinde taraf olmak ve üzerimize düşen tüm sorumlulukları yerine getirmek konusunda gereken mücadele ve cinsiyet eşitliği eğitim çalışmalarına devam edilecektir.
Meslek alanımızı ilgilendiren tarımda kullanılan zirai ilaçların kontrolsüz kullanımına bağlı oluşan kirletici yükünü azaltmak için gerekli önlemleri almak hem insani hem de mesleki bir sorumluluktur. Karbon emisyonunun azaltılması ve tüm sularımıza deşarj edilen evsel, sanayi ve tarımsal kirliliğin önlenmesi için sürdürdüğümüz çalışmalara devam edilecektir.
Bugün iklim değişikliği kapsamında yaşanmaya başlanan sert rüzgârlar, hortumlar, kuraklık, seller ve sıcaklık dalgaları üretimimizi, üreticimizi ve tüm halkımızı olumsuz etkilemektedir. Rant uğruna ortaya çıkan çarpık kentleşme, bilimsel ve teknik özen gösterilmeden rant odaklı inşa edilen enerji yapıları ve madencilik faaliyetleri, doğal varlıklar üzerinde yıkım derecesinde tahribata yol açmakta ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini tetiklemektedir. Doğal varlıklarımız gelecek nesillerimize miras olarak bırakacağımız yaşam kaynaklarıdır. Yapılacak yatırımlarda mutlaka meslek odalarının ve yöre halklarının görüşü alınmalıdır. Oda’mızın bu konudaki haklı mücadelesi her zaman olduğu gibi bundan sonra da devam edecektir.
5403 sayılı Yasa kapsamında İllerde kurulan Toprak Kuruma Kurullarının tarım dışına çıkarma kurulları olmaktan çıkarılarak topraklarımızı ve verimli tarım arazilerimizi korumaya yönelik kurullar olmalıdır. Oda’mız kamu yararı, alternatif alan, tarımsal bütünlük ve idarenin korkusu ile yazılmış kurum görüşleri gibi çeşitli gerekçelerle kurulda alınan yanlış kararlara itiraz ederek, süreci takip etmeye, bu bağlamda gıda egemenliğine sahip çıkmaya ve gerekirse yargıya taşımaya devam edecektir.
Yerel yönetimler, kırsal alanlarla ilgili daire başkanlıkları ya da müdürlükler oluşturulmalıdır. Bu kapsamda kırsal kesimi geliştirmek, tarımsal üretimi ve etkinliğini artırmak için Ziraat Mühendisleri görevlendirmelidir. Çiftçiler, yerel yönetimlerce, geçici destekleme programları yerine uzun vadeyi esas alan yapısal dönüşüm yaratacak kalıcı, kurumsal modeller planlanarak desteklenmelidir. Büyük ve küçük ölçekli kentsel planlama ve kentlerin gelişim alanları planlama süreçlerinde Ziraat Mühendislerinin bulunması zorunluluktur. Tarım ve mera arazilerinin, hayvan varlığının, su rezerv ve sulama yapılarının, kırsal çevrenin ve rekreasyonun korunması için olduğu kadar rezerv alan tespit ve tahsislerinden, toprak koruma projelerine kadar gerekli planlama süreçleri Ziraat Mühendisleri olmadan sürdürülemez.
Yerel yönetimler deprem dayanımını sağlamak için yapılan kentsel dönüşüm planlama ve uygulamalarında yıkımı planlanan yapıların çevresinde bulunan kaliteli toprağın değerlendirilmesi, yeni yer seçimleri ve seçilen yerleşim yerlerinde bulunan toprağın en doğru kullanımını sağlamak için toprak koruma projesi yapılmasını zorunlu kılmalıdır.
Ülkemizin neredeyse tamamı çeşitli derecelerde deprem riski altındadır. Her deprem kentlerde yapı güvenliğini yeniden hatırlatsa da 17 Ağustos Marmara Depreminden 24 yıl geçmesine karşın deprem güvenli kentler inşa edilememiştir. 6 Şubat depremleri önceki depremlerde ihmal edilen kırsalın deprem güvenliğinin önemini acı bir faturayla öğretmiştir. 10 ilde yaşanan depremler tarım arazilerini, tarımsal yapıları, barajlar ve sulama yapılarını, depo ve siloları, tarım ve gıda işletmelerini, hayvan varlığını ve çiftçileri/köylüleri çok büyük ölçekte etkilemiştir. Kırsalda konutlar hayvan barınakları yıkılmış iş makinaları zarar görmüştür. Arama kurtarma yardımları ulaşamadığı gibi kış koşullarında geçici barınma yapıları, hayvan barınakları da geç kalmıştır. Yeterli ve gerekli önlemler ve destekler yapılmadığından kırsal nüfus önemli ölçüde köyü terk etmiştir. Kentlerdeki yıkıntılar tarım arazileri ve su kaynakları çevrelerine dökülerek tarımsal üretim ve çiftçi sağlığı dikkate alınmamıştır. Kırsalda yıkılan veya ağır ve orta hasarlı konutların çok büyük bölümü halen yapılmamıştır. Konutlar hızla yapılıp teslim edilmeli, çiftçilerin tarımsal üretime yeniden kazandırılması için Tarım Deprem Destekleme bütçesi planlanmalı ve hızla verilmelidir. Aksi halde toplam üretimin %16’sını karşılayan bölgede üretim azalarak hem ilgili kentlerde hem de ülke genelinde gıda güvencesi sorunları büyüyecektir.
Deprem bölgeleri ve deprem riski taşıyan illerde yeni yerleşim planlamalarında yerleşim yerleri olarak tarım arazilerinin seçilmesi tarımsal varlıklara, tarımsal üretime ve gıda güvencesini tehdit etmektedir. Tarım arazilerinin zemin açısından güvenli olmadığı depremlerde yıkılan kentlerden acı tecrübelerle öğrenilmiş olmasına karşın tarım arazilerinden ucuz arsa üretimi temel politika olmuştur. Yaşayan nüfus ve gelecek nesillerin beslenme ihtiyaçlarının üretildiği tarım arazileri korunmalı deprem güvenliğinin sağlanması için uygun yerleşim alanları seçilmelidir.
Ülkenin tamamını ekonomik, demografik ve ekolojik olarak etkileyecek olan toplumun geniş kesimlerinin özellikle de İstanbul’da yaşayan halkın yoğun itirazlarına, bilimsel gerçeklere ve kamu yararı ilkesine aykırı olmasına rağmen yapma kararlılığı zaman zaman ifade edilen Kanal İstanbul Projesi kapsamında kanalın çevresindeki tarım ve mera arazilerinin katledilmesine yönelik planların iptali için ve tarım ve mera arazilerinin vasıf değiştirilme kararlarına yönelik üzerimize düşen görevleri hukuki olarak yerine getirmekteki kararlılığımız devam edecektir.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası olarak diyoruz ki;
Üretimdeki yapısal sorunlara kalıcı çözüm getirilmeli, üretim maliyetleri düşürülmeli, çiftçimizin kazandığı, tüketicinin makul fiyatlarla ürüne ulaşabildiği bir planlama yapılmalıdır. Ülke ve bölgeler düzeyinde büyük ova koruma alanları başta olmak üzere korunan ve sulanabilecek olan tarım arazilerimizin artırılarak üretim miktarı artışı, ürün çeşitliliği, üretim sürekliliğini sağlayacak ve Tarım Kanunu’na göre belirlenen zamanında ödenecek somut desteklerle yönlendirilecek “Planlı Tarımsal Üretim”e geçilmelidir.
2001 yılından beri yapılmayan tarım sayımı bir an önce yapılmalıdır.
Ülke düzeyinde mekânsal planlama tamamlanmalı, doğayı ve nitelikli tarım arazilerini koruyan sektörel arazi kullanım planlaması bitirilerek, büyük ova koruma alanları dahil tarımsal alanlarda tarımsal üretim planlamasına geçilmelidir. Zeytinlikler, dikili araziler ve meralar koşulsuz korunmalıdır. İlgili kurumlarla işbirliği yapılarak ulusal plan hiyerarşisinde arazi kullanım planları ve tarımsal üretim planları’nın yeri ve gücü tanımlanmalıdır.
“Tarımsal Üretim Seferberliği” ilan edilmeli, girdi maliyetleri düşürülmeli, ucuz kredi olanakları oluşturulmalı, artırılacak ürün ve girdi destekleri üretime ve üretene verilmelidir. Yerli üretimi ve üreticiyi koruyan “Kamucu Tarım Politikaları” ivedilikle yaşama geçirilmelidir.
Tarımsal kamu yönetimi güçlendirilmeli, ilgili yönetsel birimlere meslek dışı atamalardan vazgeçilmeli, liyakat sahibi Ziraat Mühendisleri atanmalıdır. Kamuya yeterli sayıda yeni mühendis alımı hızla gerçekleşmelidir.
Tarım ve gıda sektörü özel sektörün inisiyatifine bırakılmamalı, çiftçilerin ve tarım kesiminin satın alma, eğitim, üretim ve ürün satış konularında güçlenmesi için kooperatifleşmesi desteklenmelidir.
Ülkemizdeki açlık ve yoksulluk sınırları gözetilerek genelde kamu emekçisi mühendis, mimar ve şehir plancılarının, özelde ziraat, su ürünleri, su bilimleri, balıkçılık teknolojileri, biyosistem ve tütün teknolojisi mühendislerinin maaşları insanca yaşayacakları bir düzeye yükseltilmeli ve ek göstergeleri 6400’e yükseltilmelidir.
Enflasyondan işsizliğe, yoksullaşmadan ekonomik durgunluğa kadar hayatlarımızı her alanda olumsuz etkileyen ekonomik kriz giderek daha da derinleşmeye devam etmektedir. Yaşanan krizden kurtulabilmek için ithalat kolaycılığına dayalı neoliberal ekonomi politikaları yerine üretim ekonomisini, sermayenin öncelikleri yerine kamusal çıkarları, kamu harcamalarında lüks ve savurganlığa dayalı yönetim anlayışı yerine tasarrufları, gündelik politikalar yerine planlı kalkınma anlayışı hedeflenmeli, tarım sektörüne yönelik kısa, orta ve uzun vadeli tarımın yapısal sorunlarını gideren planlamalar, acil olarak gündeme alınmalıdır.
Meslektaşlarımızın ve üreticilerin mağduriyetini engellemek ve tarım sektöründe yaşanan olumsuzlukların önüne geçebilmek için çalışarak, araştırarak ilgili kurumları ve kamuoyunu bilgilendirerek görevimizi yerine getirmeye devam ediyoruz ve edeceğiz.
Mesleğimizin itibarsızlaştırılması, mesleki yetkilerimizin elimizden alınması, meslek örgütümüzün işlevsizleştirilmesi ve bölünmesine izin vermeyeceğiz.
Yaşasın TMMOB
Yaşasın ZMO
Yaşasın ZMO Örgütlülüğü