TOHUMCULUK ALANI DA PİYASAYA TERK EDİLİYOR !
- BASIN AÇIKLAMASI -
TOHUMCULUK ALANI DA PİYASAYA TERK EDİLİYOR !..
19 Eylül 2006
Bitkisel üretim materyali olan tohum, bir ülkenin tarım sektörü için stratejik öneme sahiptir. Bu bağlamda, tohum üretim ve dağıtımını çokuluslu şirketlerin tekeline bırakan ülkelerin, bağımsız bir tarım sektöründen söz edebilmeleri olanaksızdır.
“AB Uyum Paketi” içinde bugün TBMM’de görüşülecek olan “Tohumculuk Kanunu Tasarısı”, tohum alanından kamuyu çekerek sektörü tümüyle çokuluslu şirketler ve onların yerli taşeronlarının egemenliğine terk etmeyi amaçlıyor…
Tasarı ile Türkiye’de, Tarımsal Araştırma Genel Müdürlüğü (TAGEM)’e bağlı Enstitülerin tarımsal ar-ge faaliyetleri sonucunda, Tarımsal İşletmeler Genel Müdürlüğü (TİGEM)’e ait çiftliklerde tohum üretip, ucuz fiyatlarla ve zamanında üreticiye ulaştırma şeklinde işleyen kamusal sistem “demode” ilan ediliyor; devlet bir yaşamsal alandan daha çekilerek, yabancı şirketler ile onlara taşeronluk edenlere yeni kar alanları yaratılıyor.
Çoğu alanda olduğu gibi bu alanda da, yıllardır TAGEM ve TİGEM’lere kaynak aktarılmayarak, teknik elemanlarla oynanarak kurumların içi boşaltılmış ve sektör özelleştirmeye hazırlanmıştır. Günümüz Türkiye’si, sebze tohumluğunda % 90’ın üzerinde dışa bağımlıdır. Sertifikalı hububat tohumluğunun ise ancak % 25’i üretilebilmektedir.
Aslında özel sektör, sebze, mısır, ayçiçeği gibi yabancı döllenen tohum piyasasının karlılığını çoktan fark etmiş durumdadır. Bu bağlamda özellikle Hollanda, İspanya ve İsrail kökenli firmalar, yerli ortaklarıyla Türkiye’de tohum üretip pazarlamakta ya da doğrudan ithal ürün satış ağı oluşturmaktadırlar. Yerli çeşitlerimizin neredeyse tamamının kaybolmasına neden olan bu süreçte, örneğin bir kg. domates tohumu 18 – 20 bin dolar fiyatla satılmakta ve üreticinin sömürü düzeyi giderek artmaktadır. Yabancı ve yerli aracıların etkisiyle, üreticinin eline geçen gelirden yaklaşık 5 kat fazla fiyatlarla domates tüketen tüketicinin “eski domateslerin tadını arama” düzeyinde kalan yakınmaları, üretici ve tüketici dayanışmasına yönelik anlamlı bir sonuç üretmemektedir.
Buna karşılık buğday gibi kendine döllenen ürünlerde, ıslah çalışmalarının çok uzun zamana gereksinim göstermesi nedeniyle, bu alanda özel sektör faaliyeti, yüksek verimli tohum çeşitlerini ithal edip pazarlama esasına dayanmaktadır. Bu tohumlar da, çevre koşulları ve genetik açılmanın bir sonucu olarak kısa sürede verim, kalite ve hastalık – zararlılara dayanıklılık özelliklerini yitirmekte, bu tabloya eklenen sulama yatırımı eksikliğinin de etkisi ile ülke, AB ortalamasının 1/3’ü verim düzeyiyle buğday üretimi gerçekleştirmektedir.
Kırsal alanda açıkça yaşanan bu gerçekler görmezden gelinerek hazırlanan bu Tasarı, Türkiye’nin tohum üretim gücünü tümüyle kırarak, alanı, üretici üzerinde egemenliğini ilan edecek bir yapıda çokuluslu şirketlere açmaktadır. Dün “devlet sucukçuluk mu yapar” diyerek Et ve Balık Kurumu (EBK)’nu tasfiye eden; bunun sonucunda hayvancılık sektörünü çökerten ve bu telaşla kalan EBK işletmelerini yeniden çalıştırma çabasına giren zihniyet; şimdi de adeta; “devlet tohumculuk mu yapar ?” demektedir.
Kamu tohumculuk yapar, yapmalıdır. Tohumculuk işinden kamunun çekilmesi, Tasarı’da öngörülen ve üretici yaşamını perişan edecek aşağıdaki düzenlemelerin yaşama geçmesine neden olur;
Tasarı’nın “Tazminat” başlıklı maddesinde, kusurlu tohumluk nedeniyle zarara uğrayanın zarara uğradığının tespitinde ıspat yükü zımnen üreticiye devredilmekte, böylece tazminat alma hakkı baştan önemli ölçüde sınırlandırılmış olmaktadır.
Yine Tasarı’nın “yetki devri” başlıklı maddesi ile; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, tohumluk üretimi, sertifikasyonu, ticareti ve piyasa denetimi alanlarındaki yetkisini, tohumculuk faaliyeti ile uğraşan alt birlikler tarafından kurulacak Türkiye Tohumcular Birliği’ne süresiz olarak devretme hazırlığı yapmaktadır.
Böylece, üretim yapanın kendisini denetlemesi gibi akla ve kamu yararına aykırı bir hüküm, Yasa maddesi haline getirilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca Birlik, tohumlukların kalite güvencesinin sağlanması için sistem oluşturmak, tohumluk üretim sözleşmeleri düzenlemek gibi yetkilerle donatılmakta, sermayenin üreticiyi ezeceği yeni bir yapı, aradan kamu çıkartılarak oluşturulmaktadır.
Bununla da yetinilmemekte, alt birliklerden oluşturulacak Hakem Kurulu, birlik üyeleri ile üçüncü kişiler arasında çıkacak ihtilafların çözümünde yetkili kılınmaktadır. Burada “üçüncü kişi” diye anılan, geniş anlamda üreticidir. Böylece şirketler, üretim – sertifikasyon - ticaret ve piyasa denetimi ile egemenlikleri altına alarak tekelleştikleri tohumculuk sektöründe, sözleşmeli üretim ile tohumluklarını ürettirdikleri ve/veya kusurlu tohum satarak zarara uğrattıkları tarım üreticileri, çiftçiler ve köylüler üzerinde yargı yetkisini de kullanır duruma gelmektedirler. 35 inci madde ile yabancı tüzel kişilerin yetkililerine de Birlik / alt birlik organlarına seçilme hakkının tanındığı düşünüldüğünde, Türkiye’de, hakem yetkisinin, yabancılar eli ile kullanılabileceği ortaya çıkmaktadır.
Tohumculuk Kanunu Tasarısı’nın içerdiği en tehlikeli hüküm ise, çeşit’in; “.. geleneksel ve/veya biyoteknolojik yöntemlerle geliştirilmiş olan genetik yapı” olarak tanımlanması ve tescile tabi kılınmasıdır.
Türkiye’ye her yıl, 2 milyon tona yakın genetiği değiştirilmiş (GDO’lu) mısır, soya, pamuk ve kolza hiçbir denetime tabi olmadan girmekte; yem rasyonlarına katılmakta, işlenmekte ve 800 çeşidin üzerinde ürün olarak tüketici sofrasına ulaşmaktadır.
Hükümet, “Ulusal Biyogüvenlik Yasası” nı üç yıla yakın süredir çıkarmayarak, ithalat lobilerinin rahat çalışacağı bir ortamı hazırlamaktadır. Tüketicinin tükettiği ürünün GDO’lu olup olmadığını etiket üzerinden görme hakkını bile tanımayan, bu alandaki AB uygulamalarından söz bile etmeyen bu felsefe, şimdi çok tehlikeli bir adım daha atma peşindedir.
Türkiye’de üretimi ve dağıtımı yasak olan GDO’lu tohumlar, bu Yasa Tasarısı ile yasalaştırılmakta ve ülkenin GDO ile işgaline ortam hazırlanmaktadır. Artık yabancı şirketler, gen kaynağı olan ülkemizde, herhangi bir tohumumuzu, biyoteknolojik yöntemlerle kazandırdıkları bir özelliği gerekçe göstererek patentleyebileceklerdir.
Tüm Avrupa’daki bitki çeşidine yakın bir sayıda olmak üzere, 3 bini endemik toplam 13 bin bitki çeşidine sahip olan Anadolu coğrafyası, gen bankası niteliğindedir. GDO işgali, biyolojik çeşitliliğimiz üzerinde büyük bir tehdit oluşturacak, çiftçinin tohum ayırma hakkı da elinden alınmış olacaktır.
Türkiye’de giderek gerileyen sektör ve artan kırsal yoksulluk gerçeği, tohumculuk alanında yeni bağımlılık ilişkileri kurmayı değil; genetik potansiyeli bu denli zengin olan ülkemizde, üreticiye zamanında, ucuz, kaliteli ve yüksek verimli, çevreye uyumlu, hastalık ve zararlılara dayanıklı tohumluk temin etmeyi, yerli çeşitlerimizi inat ve ısrarla koruyup geliştirmeyi gerekli kılmaktadır.
Bu anlayışın tam zıddı bir yaklaşımla hazırlanmış Tasarı’nın yasalaşması, sektör ve üretici için yıkım; çokuluslu şirketler ile onların taşeronları için yeni kar alanları anlamına gelecektir.
Bu doğrultuda Ziraat Mühendisleri ODASI, Tasarı’nın geri çekilerek, ülke ve üretici yararına düzenlemelerin yaşama geçirilmesi konusunda TBMM’den duyarlılık beklemektedir.
Kamuoyuna önemle duyurulur.
Saygılarımızla,
Gökhan GÜNAYDIN
Başkan
“Bağımsız Türkiye için, Bağımsız Tarım Modeli”