TOPRAK TV: TÜRK TARIMI ALARM VERİYOR, HÜKÜMET AFRİKA'YI ADRES GÖSTERİYOR... DEVLET ELİYLE SINIR ÖTESİ TARIM VİZYON MU MACERA MI?- 22 MART 2022
Afrika ülkelerinde tarım arazisi kiralanmasını destekleyenler olsa da Türkiye’nin yurtdışında arayışa geçmektense öncelikle kendi topraklarını verimli kullanması gerektiği görüşü ağır basıyor.
Türkiye’nin devlet eliyle Afrika’da toprak kiralayıp tarımsal üretim yapma hamlesi 2013 yılına dayanıyor.
28 Nisan 2014’te hayata geçirilen projeyle Sudan’da 99 yıllığına 780 bin 500 hektar tarım arazisi kiralanarak hem devlet hem özel sektörün üretim yapması planlandı.
Daha sonra bu anlaşma kapsamında 17 Ocak 2018 tarihli Bakanlar Kurulu Kararıyla Türk-Sudan Uluslararası Tarım ve Hayvancılık Anonim Şirketi kuruldu. Şirket, Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne (TİGEM) bağlı bir ortaklık haline geldi.
Ancak Sudan’da yaşanan darbe ve yönetim değişikliği nedeniyle proje hayata geçirilemedi.
Türkiye, Sudan’ın ardından bir başka Afrika ülkesi Nijer’e dümen kırarak burada da arazi kiraladı. Türk yetkililer, burada yem bitkileri üretiminin planlandığını açıkladı.
Nijer’deki üretim planına ilişkin başka bir detay verilmezken, geçen ağustos ayında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Sudan’ı yeniden gündeme taşıyarak ilk etapta 100 bin hektar (1 milyon dönüm) tarım arazisinin işlenmeye tahsis edildiğini açıkladı.
Sudan’da ananas, mango gibi tropikal meyveler, kanola, pamuk ve yağlı tohum üretimi yapılması planlanan arazinin kullanımı ne aşamada? Nijer’de yem üretimi başladı mı? Kendi çiftçisine yeterli destek sağlayamadığı eleştirilerine muhatap olan Türkiye’nin yabancı ülkelerden tarım arazisi kiralaması doğru bir hamle mi? “Yurtta çiftçi kan ağlarken Türkiye umudu sınır ötesinde arıyor” eleştirilerinde haklılık payı var mı?
Independent Türkçe, Türkiye’nin devlet eliyle sınır ötesinde tarım arazisi kiralamasını ele aldı.
100 yıl sonrasının adımları mı şov mu?
Bu hamleyi “macera” olarak niteleyenler de oldu, bir vizyon göstergesi olduğunu savunan da.
Sınır ötesi tarımın ihtiyaç olmadığını ileri sürenlere göre Türkiye’nin tarımdaki sorunlarının ana nedeni uygulanan yanlış politikalar. Dolayısıyla da doğru bir yol haritasıyla Türkiye’nin problemlerini kendi topraklarında çözmesinin mümkün olduğu savunuluyor.
Yurtdışında tarım arazi kiralanmasını “vizyon” olarak nitelendirenlere göre ise bu kıymetli ve uzun vadeli bir hamle. Anı zamanda da bir yumuşak güç unsuru.
“Kendi topraklarımızda tarım doğru yönetilse Sudan’dan, Nijer’den arazi kiralamaya ihtiyacımız yok”
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, Türkiye’nin sınır ötesinde tarım arazisi kiralamasını bir maceradan ibaret görenlerden.
Yurtdışından tarım arazisi kiralamaya gerek olmadığını savunan Suiçmez, “Kendini başka ülke topraklarına bağlamak doğru değil. Öncelik yerli üretimi ve üreticiyi korumak, yeterliliği sağlamak, dışa bağımlılığı her anlamda azaltmak olmalı. Kendi topraklarımızda tarım doğru yönetilse, Sudan’dan Nijer’den arazi kiralamaya ihtiyacımız yok” dedi.
“Şirket kuruldu ama proje rafa kalktı”
Sınır ötesinde arazi kiralamanın bir başarı öyküsü olarak görülmeyeceğini ifade eden Baki Remzi Suiçmez, İGEM’in Sudan ve Nijer’de hangi ürünlerin üretildiğine, hangi çalışmaların yapıldığına ilişkin veri paylaşmadığı eleştirisinde de bulundu.
“Oralarda ne yapıldı?” diye soran Suiçmez, “İhracat geliri dahil olmak üzere tüm veriler paylaşılmalıydı. Bir başarı olsa açıklanırdı. Şirket kuruldu ama proje rafa kalktı. Şayet öyle değilse açıklasınlar, veri paylaşsınlar” ifadelerini kullandı.
“Arazi kiralanmasını, tarihsel dostluklar ve Atatürk’ün dış politikasına uygun bulmuyorum”
Somali’deki pamuk örneği gibi, yalnızca ülkelerin değil çok uluslu şirketlerin de kendi kârlılıkları için özellikle az gelişmiş ülkelerde üretim yapması nedeniyle o ülkenin yerel halkının açlık sorununu daha şiddetli yaşadığını ileri süren Baki Remzi Suiçmez, şunları söyledi:
Küreselleşen dünyada, gıda üzerinden egemenliğini diğer ülkelere kabul ettirmek isteyenlerin kendi arazileri yeterli olmasa da özellikle gelişmekte olan ülkelerin arazilerini kullandığını görüyoruz. Ekonomi ve tarihsel açıdan bakıldığında Türkiye, hiçbir zaman emperyal bir amaç gütmemiştir. ABD, Rusya, AB gibi başka amaçlarla arazi kiralanmasını, tarihsel dostluklar ve Atatürk’ün dış politikasına uygun bulmuyorum. Türkiye, Afrika ülkelerinin yaşayacağı sorunlara aracılık etmemelidir.
“Darbe ortamında üretimde devamlılığı sağlamak zor”
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Suiçmez’e göre sınır ötesinde tarım için ortam belirsiz ve riskler büyük. İşin bir de coğrafi uzaklık kaynaklı nakliye maliyeti var.
Sudan örneğinden yola çıkarak siyasi çatışmaların, darbe ortamının, ekonomik istikrarsızlıkların olduğu yerlerde üretim devamlılığını sağlamanın zorluğuna değinen Suiçmez, nakliye noktasında sıkıntı yaşanabileceği ve yeni yönetimlerin ürünlere el koyabileceği uyarısında bulundu.
“Sudan’da darbe olunca yıllarca somut adım atılamadı” diyen Suiçmez, “Girdi maliyetleri ve işçiliğin düşük olması nedeniyle cazibe merkezi ama oradan ürünlerin Türkiye’ye getirilmesi fiyatları artıracaktır. Navlun, yakıt fiyatları göz önünde bulundurulduğunda ürünlerin gönderimi de maliyeti artıracak. Tedarik zinciri kırılmaları, savaş ortamı olmasa dahi, Türk şirketler tarafından yakın ülkelere pazarlanması gündemde” değerlendirmesinde bulundu.
“Çiftçi 20 yılda 4,2 milyar hektar alanı ekmekten vazgeçti”
Bir kez daha Türkiye’nin çözümü kendi içinde araması gerektiğini belirten Suiçmez’e göre çıkış yolu, “yanlış” tarım politikalarından vazgeçmekte yatıyor. Suiçmez, “Çiftçi 20 yılda 4,2 milyar hektar alanı ekmekten vazgeçmişse, üretimden çekilmişse, kuraklığın da etkisiyle düşük desteklerin de etkisiyle biz buğdayda, arpada, hububatta kendine yeterliliği yüzde 100’lerden 80’lere indirdiysek, sorun yönetimdedir” dedi.
Çiftçiye Gayri Safi Milli Hasıla’nın yüzde 1’i verilse, bunun 79 milyar TL ettiğini ancak 29 milyar TL’lik ödeme yapıldığını belirten Suiçmez, “Çiftçinin 50 milyar TL alacağı var. Desteklerin bir sonraki yıl değil, o yıl içinde ödenmesi de şart. Gıdada kendimize yeterliliğimiz azalırsa yurtdışından almak zorunda kalırız. Ama çiftçi üretim alanından çekilirse, paranız olduğunda bile alamayabilirsiniz. Mısır, Cezayir, Rusya gibi ülkeler, ihracat yasağı getirdi” diyerek sözlerini tamamladı.
“Türkiye, tarım toprakları doğru kullanıldığında kendine yeterli bir ülke”
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sema Gün ise yurtdışında tarım arazisi kiralanmasına karşı olmadığını belirtip bunu bir uluslararası girişim olarak gördüğünü dile getirse de Türkiye için böyle bir ihtiyacın söz konusu olmadığını savundu.
“Bu hamleler orada insani yardım yapmak adına kullanılabilir” diyen Gün, “Sizin yatırım anlamında dışarıya açılmanızda sakınca yok ama gıda açığınızı bu yolla kapatmaya çalışmanıza da hiç lüzum yok! Türkiye, tarım toprakları doğru kullanıldığında kendine yeterli bir ülke. Kaldı ki Sudan’dan Nijer’den gıdayı üretip Türkiye’ye getirme noktasında maliyetler yüksek” değerlendirmesinde bulundu.
“Tarım topraklarının dokunulmazlığı sağlanmalı”
Tarım topraklarının korunmasına ilişkin 5403 sayılı yasaya rağmen, Türkiye’de 2005- 2018 yılları arasında 723 bin civarı hektarlık alanın kaybedilmesine tepki gösteren Gün, benzer bir durumun mera alanları için de söz konusu olduğunu söyledi.
“Türkiye önce kendi tarım topraklarını dokunulmaz alan olarak korusun. Tarım topraklarının dokunulmazlığı sağlanmalı, müdahaleler engellenmeli. Tarım toprakları, amaç dışı kullanımdan kurtarılsın. Orman alanları, mera alanları, su kaynakları korunsun” diyen Gün, buna ilişkin bir yasa çıkarılması ve bireylerin de buna istekli olması çağrısı yaptı.
“Sınır ötesinde tarım bir vizyon göstergesidir”
Afrika Araştırmaları Merkezi’nde (AFAM) araştırmacı, Afrika Koordinasyon ve Eğitim Merkezi’nde (AKEM) koordinatör yardımcısı olarak görev yapan Osman Kağan Yücel ise sınır ötesinde tarımın bir vizyon göstergesi olduğunu savundu.
Afrika ülkeleri ile ilişkilerin diplomasi, kültürel faaliyetler, insani yardım, eğitim destekleri, su güvenliği destekleri gibi farklı şekillerde sürdürüldüğüne değinen Yücel, tarım arazisi kiralanmasını çok önemli bir yumuşak güç unsuru olarak niteledi.
Bölge halkına insani yardım ulaştırılmasının önemine de değinen Osman Kağan Yücel, “Türkiye insanî odaklı, halk odaklı, devlet odaklı bakıyor. Bu ülkelerde sıkıntı yaşayabileceğini düşünmüyorum, Türkiye’nin politikaları kalıcı. Sudan doğru bir nokta. Su sorunu yok, Nil Nehri’nin etrafında İngilizler tarıma yatırım yapmışlar, Sudan da artılarını topluyor” yorumunu yaptı.
“Türkiye’nin politikaları kalıcı”
Sudan gibi darbe riski yüksek, istikrarsız, bir ülkede yönetim değişse bile Türkiye’nin politikasının kalıcı olduğunu savunan Osman Kağan Yücel; Gine, Mali ve Burkina Faso gibi ülkelerde darbe olsa da Türkiye’nin politikasını sürdürebildiğini kaydetti.
Yücel, Sudan’ın Afrika’nın tarım merkezlerinden olduğundan hareketle Türkiye’nin kendi “eksiklerini” tamamlamasında önemli bulduğunu ifade etti. Ancak bu “eksikliklerin” Türkiye’deki yanlış tarım politikalarından kaynaklandığı, doğru yönetilse zaten Türkiye’nin kendine yeten bir ülke olduğu şeklindeki eleştirileri de sorduğumuz Yücel, “Bu bambaşka bir durum, ayrı değerlendirmek gerekli” yorumunu yaptı.
“Körfez ülkeleri de tarım arazisi kiralıyor”
Sadece Türkiye’nin değil, Körfez ülkelerinin de Sudan, Etiyopya, Kenya ve Tanzanya gibi yerlerde tarım arazisi kiraladığına değinen Osman Kağan Yücel’e, “Halihazırda elverişli toprakları bulunan Türkiye’nin buna ihtiyacı var mı?” sorusunu yönelttik. Bir kazan-kazan politikasının da ötesinde kazandır- kazan politikasının söz konusu olduğunu savunan Yücel, Türkiye’de nüfus devamlı artarken tarım arazilerinin azaldığına ve 2030, 2050 projeksiyonlarının alarm verdiğine değindi.
“Türkiye’nin sınır ötesi hamlesi sömürgecilik faaliyeti olarak görülemez”
Sonuç olarak yurtdışında tarım arazisi kiralanmasını kısa ve orta vadeli değil, uzun vadeli bir planın parçası olarak gören Osman Kağan Yücel, “Siyasi bir gözle bakmamak gerekli” yorumunu yaptı.
Türkiye’nin sınır ötesinde tarım hamlesinin “sömürgecilik faaliyeti” olarak görülemeyeceğini savunan Yücel, sözlerine şöyle devam etti:
“İki bağımsız devlet arasında yapılan bir anlaşma var. Bu bölge gıda, tarım ve su konusunda kolonyalizm yaşadı. Uganda, Kenya, Tanzanya, Sudan, Mısır örneğindeki gibi… Nil’in İngilizler tarafından kontrolüne yönelik hamleler oldu, su güvenliğinin sağlanmasından sonra tarım, özellikle pamuk üretimi protektora yönetimleri kuruldu. Orada işgal, protektora, kolonyalizm var. Türkiye’nin durumunda ise bir anlaşma söz konusu.”
Ne olmuştu?
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2021’de ekonomi yüzde 11 oranında büyürken, tarımda yüzde 2,2’lik küçülme kaydedildi.
Tarım alanları değerlendirildiğinde ise son 20 yıllık sürede küçülme, yüzde 12’yi aştı.
Türkiye buğday, arpa, mısır, pirinç, mercimek gibi ürünlerde kendi kendine yetemiyor
Yine TÜİK verilerine göre, Türkiye pek çok üründe kendine yetemez hale geldi.
Toplam tahıl ürünlerinde 2019-2020 piyasa döneminde yurt içi üretimin yurt içi talebi karşılama derecesi olarak bilinen “yeterlilik derecesi” yüzde 87,8 olarak gerçekleşti.
Buğdayın yeterlilik derecesi yüzde 89,5 olurken, arpanın yüzde 94,8, mısırınki ise yüzde 75,5 olarak gerçekleşti.
Pirinçte ise yeterlilik derecesi yüzde 84,9 oldu.
Kuru baklagiller tarafından da Türkiye, nohut dışındaki ürünlerde kendine yetemedi.
Nohutta yeterlilik yüzde 127,5 seviyesinde seyrederken kuru fasulyede yüzde 76 olarak gerçekleşti.
Kırmızı mercimekte yüzde 71,7 olan yeterlilik derecesi yeşil mercimekte yüzde 85,3 oldu.
Yağlı tohumlar tarafında ise soyanın 4,7’lik yeterlilik derecesiyle alarm verdiği görüldü.
Ayçiçeğinin yeterlilik derecesi yüzde 60,1 oldu.
Nohut, kolza, antepfıstığı, fındık ve kestanede yeterlilik yüksek
Kolzada yüzde 95,1 olan yeterlilik derecesi pamuk tarafında yüzde 104,8 seviyesinde.
Sert kabuklular tarafında ise bademde yeterlilik derecesi yüzde 78,7 olurken, cevizde yüzde 72,7’lik oranda kaldı.
Antep fıstığında yüzde 116,6’lık oran fındıkta yüzde 563,9, kestanede ise yüzde 120,9 olarak gerçekleşti.
Haber kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ.