"TOPRAK VE SU KATLİAMINA BİN KERE HAYIR!"
Şube Başkanımız İbrahim GÜR Aydın-Denizli arasında yapımına başlanan otobanın toprak ve su kaynaklarımıza etkilerine dair basın açıklaması yaptı.
Açıklama metni aşağıdadır.
22.09.2008
BASIN AÇIKLAMASI
TOPRAK ve SU KATLİAMINA BİN KERE HAYIR!
ÖNCELİKLE ULAŞIM POLİTİKALARIMIZ BUGÜNE KADAR NASIL VE NEYE GÖRE BELİRLENDİĞİ‘NİN DOĞRU SORGULANMASI YAPILMALIDIR
Türkiye‘de ulaşım politikaları tamamen yabancı sermayenin yönlendiriciliğinde ve ülke gereksinimleri, çıkarlar gözetilerek değil,tamamen işbirlikçi bir anlayışla,uluslararası sermayeye yeni pazarlara ulaşmasının altyapısını oluşturmaya yönelik olmuştur.
Tarihi süreç içinde bir ekonomik yapıda belirli bir üretim biçimi,kendine özgü ulaşım biçimini de oluşturmaktadır.Buna göre oluşturulacak ulaştırma politikalarının ekonomik ve teknik açıdan bir bütünlüğe sahip olabilmesi için ülkenin gereksinimleri göz önünde bulundurulmalıdır.Aksi halde ülke gerçeklerine uygun olarak planlanmayan, ulaşım sistemlerinin işlevsel anlamda sağlıksız ve dengesiz bir niteliğe sahip olarak bir çok sorunu beraberinde getireceği de apaçık ortadadır.
Tanzimattan sonra dikkat edilirse ulaşım için büyük demiryolu yapımlarına girişilmiştir..Aslında demiryolu ulaştırmacılığı o yıllarda ağır sanayi gelişiminin bir sonucu olup,halbuki Osmanlılarda ağır sanayinin en küçük bir belirtisi bile yoktu.Öyleyse niçin demiryolu ulaşım sisteminin öne çıktığının arkasında farklı nedenler aramak gerekmez mi?
19.yy Avrupa‘nın sanayi ve teknolojide hamle yaptığı yıllardır.Bunun sonucu da Avrupa‘nın yeni pazarlar elde etme,hem de ülke dışından ham maddeleri kendilerine transfer etme gereksinimini de beraberinde getirmiştir.İşte Osmanlılarda demiryolu ulaşımını geliştirme çabaları ile Avrupa‘nın gereksinimleri arasındaki ilişkiyi bu süreçlerde aramak gerekir.Osmanlıların demiryolunu tercih etmeleri esas olarak Batının gereksinimlerinin karşılamak içindir.Hatta demiryolu güzergahlarının seçimi bile bunu doğrular niteliktedir.Bu süreçte yapılan kara ve demiryolları,zengin tarım alanları ve hammadde kaynaklarının bulunduğu alanlardır.Ayrıca bu yıllarda Bağdat‘a kadar uzana Bağdat Hattı da Güney Anadolu‘nun hammadde kaynaklarını Almanlara açarken,aynı zamanda Doğudaki daha uzak pazarlara ulaşma olanağı sunmuştur.
Açıkça anlaşılmalı, bu yıllarda yaratılan ulaşım ağı,ülke ekonomisinin ve çıkarlarının bir gereği olarak değil.tam tersine Batının yönlendiriciliğinde,onların gereksinimleri ve çıkarları temel alınarak oluşturulmuştur.Oluşturulan yarı sömürge ulaşım sistemidir bu.
Cumhuriyet tarihinde 1925yılından 1949 yılına dek toplam 3.587.000km demiryolu hattı döşendiği belirtilmekte olup bunların çoğu da o yıllardaki iç güvenlik ve askeri kaygılarla Doğu Bölgelerinde yapılmıştır.1955 yılı verilerine göre demiryollarının yük taşımacılığındaki payı %61.7dir.
1950lerden sonra Batı ile girişilen ilişkilerin yoğunluğu artmış.bu ilişkilerin önemli etkisi de izlenen ulaşım politikalarında görülmeye başlamıştır.Özellikle Batının otomotiv sektöründeki dev gelişmeleri Türkiye‘nin ulaşım politikalarını derinden belirlemeye başlamıştır.
Bu yıllarda hızla gelişen ABD‘nin sanayi mallarına yeni pazarlar bulma arayışlarından Türkiye de nasibini almıştır.ABD ile 1947 yılında imzalanan Marshall Planı kapsamındaki ‘‘Yardım Anlaşması"nı bu kapsamda değerlendirmek gerekir.Bu anlaşma ABD‘nin Türkiye için temel hedeflerini içermektedir ki bu anlaşmanın en önemli maddeleri:
-Tarımsal ürünlerde uzmanlaşma
-Tüketim mallarına dayalı endüstrileşme
-Karayollarına dayalı ulaşım sisteminin geliştirilmesi
İşte bu üç hedef Türkiye‘nin sosyo-ekonomik yapısının belirlenmesine ilişkin rasgele seçilmiş hedefler değildir.İstenen, Türkiye‘nin karayolları ABD‘nin ürettiği motorlu araçları ile dolacak ve bu araçlar tarafından tüketilen yakıtlarda ABD‘de üretilen petrol ürünlerinin bağımlısı haline gelmesidir.ABD‘nin gelecekte beklediği de olmuştur.ABD tarafından oluşturulan Türkiye‘nin yol politikaları,mevcut hükümetler tarafından gözü kapalı şekilde,hiçbir eleştiri getirilmeksizin,tam bir uyum içinde gerçekleştirilmiştir.
Bu yıllardan sonra karayolları ile ulaşım Türkiye‘nin tek seçeneği haline getirilirken,özellikle Batı ülkelerinde ulaşımın tümü(kara,deniz,hava,su yolu)birbirini tamamlayıcı ve ülke gereklerine uygun olarak gerçekleştirilmiştir.
Bugün ulaşım sistemimizin karanlık ve ürkütücü tablosu,işte 1950lerde,uluslar arası sermayenin isteklerine göre,tam bir işbirlikçi anlayışla uygulamaya sokulan politikaların sonucudur.
Durum böyleyken,devletin bugün bile ulaşım sistemlerine ilişkin bakış açısı ve yaklaşımları da,gerçek bilim adamlarının tüm uyarı ve görüşleri dikkate alınmaksızın,aynı şekilde devam etmektedir.
Her şey uluslararası sermayenin ve onların ülkemizdeki işbirlikçi uzantılarının tatlı karları adına yürütüle gelmektedir. Bugün her şey onların istediği şekilde oluşmuştur.1995yılı verilerine göre yük taşımacılığının %92.5lik payı karayolu ile yapılmakta, %7.1demiryolu, %0.2 denizyolu,%0.2 havayolu ile yapılmaktadır.
GENEL DURUM BÖYLE İKEN,
Uzun zamandır askıda olan Aydın-Denizli otoban yolunun,bugünlerde tekrar gündeme gelmiş ve çalışmaları başlamış bulunmaktadır. Sanki ülkemizin tek öncelikli eksiği bu otobanmış gibi.
Bugün Avrupa ülkeleri başta olmak üzere birçok ülke böylesine otoban yol yapımlarından vazgeçmişlerdir.
Sadece Sarayköy-Kaklık arasında en az 3000 dekar olan sulu ve muthak tarım alanı bu yol yapımı ile amaç dışı kullanıma açılacaktır.Üzerinde en verişli şekilde her türlü ürünün yetiştirildiği bu alanın bu şekilde amacı dışında kullanıma açılması tam bir çevre katliamıdır.Bir ülkenin kendi kendine intiharı demektir..Gelecek kuşaklara ihanettir.Hele küresel ısınmaya ve buna bağlı iklim değişikliklerinin gelecekteki olası olumsuz etkileri göz önüne alınırsa,böylesine bir daha geri dönüşü olmayacak olan bu uygulama tam bir facia olacaktır.
Henüz vakit varken birilerine rant yaratmak adına bu uygulamadan derhal vazgeçilmelidir.Hiç olmazsa alternatif bir güzergahtan geçmesi sağlanmalıdır.
Gelecekte su ve gıda savaşları yaşanılacağı apaçık ortada iken,B.Menderes havzasının su ve toprak kaynaklarının yok olması yanında ve yaratacağı çevre kirliliği ile de tam bir katliam yaratacak olan bu uygulamaya karşı,başta tüm siyasiler,milletvekillerimiz,tüm üreticilerimiz kısaca ülkesine ve gelecek kuşaklara saygı ve sorumluluk duyan tüm insanlarımız karşı çıkmalıdır.Zira yarın,ileride yaşanacak olumsuzluklar için çok geç olacaktır.
Biz Denizli Ziraat Mühendisleri Odaları olarak,alternatifi ve gerekliliği tartışılmayan,ekonomik olmayan, ülkemizin öncelikle çıkarlarıyla örtüşmeyen bu uygulamaya bin kere hayır diyoruz ve karşı çıkıyoruz.
Denizli kamuoyuna saygı ile duyururuz.
İbrahim GÜR
Denizli Ziraat Müh. Odası
Şube Başkanı