TRAKYA VE MARMARA SUSUZLUK VE KİRLİLİĞİN PENÇESİNDE - BİRGÜN
Yağdır Mevla‘m su!
Trakya bölgesi Türkiye‘nin en verimli, en yoğun hasat alınan toprakları ile örülü idi. Ama artık değil. Ergene nehrinin suladığı topraklar ilk önce sanayi kirlenmesine uğradı. Verimli buğday ve ay-çicek tarlaları sanayi atıklarına kurban edildi. Şimdi Edirne‘nin yaşam kaynağı Tunca ve Trakya ovasının yaşam kaynağı Ergene zehir akıtıyor. Ama şimdilerde de Trakya küresel ısınmadan en çok etkilenen bölgelerden biri. Çiftçi kirli akarsu sularıyla sulama yapamadığı için yağmura muhtaç. Ama tarlaları doyuracak yağmur eskisi gibi toprağa düşmüyor. Trakya çiftçisinin hiç tadı yok. Ürününe son yıllarda yükselen girdi maliyetlerini kaldıracak fiyat verilmiyor. Trakya-Birlik‘ten beklentilerini alamıyor. Buğday fiyatı maliyeti kurtarmıyor. Topraklarını sanayiciye satacak, ama onları alacak sanayicide eskisi gibi ortalarda yok artık. Trakya‘da yaşanılan kirlilikle ilgili sivil toplum örgütleri ve Trakya halkı da sesini yükseltmeye çalışıyor. Ama şimdilerde yaşanılan küresel ısınma sonucu olan kuraklık başka bir şey. Trakyalı bunun derde dert ekleyen yeni bir bela olduğunu düşünüyor.
ELFUN KARATAŞ ANLATIYOR
"Geçtiğimiz Nisan ayında Bulgaristan baraj kapaklarını açmış, Edirne sele teslim olmuştu. Meriç, Tunca ve Arda nehirleri "taşkınlık" yapmıştı. Taşkınlığın nedeni Bulgaristan‘ın belayı kendi ülkesinden savuşturmak için baraj kapaklarını açmasıydı! Edirne kelimenin tam anlamıyla bir felaket yaşıyordu. Türkiye‘yi yönetenler de felaketin nedeni teşhis etmiş; faturayı nehirlerin söz dinlemez taşkınlığına ve Bulgaristan‘ın baraj kapaklarını açmasına kesmiş, "günü kurtarmışlardı". Ne de güzel anlatıyor Elfun Karataş değilmi; yine ona kulak verelim: "Nehirler özgür akarlar, evrendeki her şey gibi. Akışı kontrol edemezsiniz, akışı durduramazsınız. Yalnızca bir süre engelleyebilirsiniz. Ta ki, tüm birikmiş gücüyle tekrardan, önüne çıkan tüm engeli yutarak akana kadar. Tıpkı Edirne‘de ve dünyadaki diğer birçok yerde olduğu gibi. Tıpkı, "uygar" refah ve kalkınma anlayışımızın insanlık olarak "akışımızı" bir süreliğine engellemiş olmasına karşı, çok yakında tüm birikmiş gücüyle tekrar akmaya başlayacak insanlığımız gibi..."
Yıllar önce Ergene Nehri çarpık kentleşmeye, sözde sanayiye kurban edilmiş, çiftçiler sulama suyundan yoksun bırakılmıştı. Ardından bir de IMF ve Dünya Bankası‘nın ürün fiyatları için dünya fiyatlarının baz alınması yani maliyetlerin altında belirlenmesi buyruğu gelmişti. Bu buyruğun sahipleri ile küresel ısınma suçluları aynı. Söz Trakyalı çiftçilerde:
NEVZAT UĞUR HASAN KARAGÖZ:
Ayçiçeği-Sen Hububat-Sen
Genel Başkanı Genel Sekreteri
ŞEKERPANCARININ azaltılması kuraklık nedeni. Geçtiğimiz yılın baharında sel taşkınından muzdarip olan biz Trakyalı çiftçiler, bu yılın kışında da bu kez ihtiyacımız
olan suya erişememekten dolayı sıkıntılı günler yaşıyoruz. Bu nedenle kaygılanıyoruz. Trakya bu yıla kadar görülmemiş bir kış mevsimi geçirmektedir. Kışın en soğuk ve karlı geçmesi gereken ocak ayı bile kurak ve mevsim normalinin üstünde seyreden hava sıcaklığıyla geçmekte. Göletler-de su seviyesi düşük, geçen yıla oranla neredeyse yarı yarıya. Her yıl çeltik ekimi yapıp yapamayacağımıza su seviyesine bakarak karar veren biz çiftçiler kaygılı bir bekleyiş içerisindeyiz. Dolayısıyla çeltik ekimi öncesi için yaptığımız ve yapmamız gereken hazırlıkları yapıp yapmamakta kararsız kalmış durumdayız. Buğdayını toprağa saçan çiftçiler olarak kaygılıyız. Acaba yağmur yağacak mı?
Acaba bu kuraklık bu yıl bizi iyiden iyiye bitirecek mi? Anlayacağınız acabalar beynimizi kemirmektedir. Yıl yıldan daha kötü gittiği bu son on yılda ne yapacağımızı bilemez bir durumdayız, şaşkınız. Ayçiçeği üreticileri toprağa yağmur düşmediğinden bu yıl ayçiçeği ekip ekmemekte şu an tereddüt geçiriyor. Ama onlar için daha zaman var. Yani ayçiçeği ekimi gelecek günlerdeki yağacak yağmura bağlı. Yağmur yağacak ki, toprak suyu depolasın, tohumunu saçtığımız ayçiçeğini beslesin ve gür-leştirsin.
Trakya iyi şekerpancarı üretiminin yapıldığı bölgelerden biriydi. Ancak ulusaşırı nişasta bazlı şeker şirketlerinin yaptırımıyla şekerpancarı üretimine bilindiği gibi kota getirildi. Trakya aynı zamanda hayvan yetiştiriciliğinin yoğun olarak yapıldığı bir bölgemiz. Hayvan yetiştiricileri şekerpancarı küspesini hayvan yemi olarak kullanıyorlardı. Bu girdiden hayvan yetiştiricileri uygulanan kota nedeniyle mağdur oldu.
En önemlisi de; bir dekar şekerpancarı tarlasının sağladığı oksijen üç dekar çam ormanının sağladığı oksijene eşit. Şekerpancarı üretimine ulusaşırı şirketlerin baskısıyla getirilen bu kota sonucu ekilemeyen şekerpancarı Türkiye‘nin eko dengesini olumsuz etkilediğini ve bu kuraklıkta şekerpancarı ekiminin azaltılmasının payı olduğunu düşünüyoruz.
Bu kuraklık bölgemizdeki hayvan yetiştiricilerinin meralardan yararlanma süresini kısaltacağını ve yetiştiricilerimizin meradaki otların zayıf olması sebebiyle kapasite kullanımının azalacağını düşünüyoruz. Biz Hububat Üreticileri ile Ayçiçeği Üreticileri Sendikaları olarak akılcı yolun, doğayla dost üretim biçimine dönülmesinde olduğunu düşünüyoruz.
NEDİM KARATAŞ: Orhaniye Köyü / Keşan
KIŞ mevsiminin bu şekilde devam etmesi bizi düşündürmekte. Böyle giderse toprak yeterli suyu depolaya-mayacak. Sezonda ekeceğimiz bitkilerin yetişmesini olumsuz yönde etkileyecek. Verim düşecek, fiyatlar da düşük olduğu için aile ekonomimizi etkileyecek. Sulamaya kalksak bütün arazilerimiz sulama kapsamında değil.
Kaldı ki sulanabilecek olanları da su kıtlığından dolayı sulayamayaca-ğız. Ayrıca sulamanın da artı maliyeti var. Buğdaylarımızın şu anda suya ihtiyacı yok. Ancak hava sıcaklıkları mevsim normallerinin üstünde seyrettiği için uzadılar. Kardeşleşmeye başladılar. Önümüzdeki aylarda hava değişir, ayazlar olursa çürüme olayları olabilir diye endişeleniyoruz.
Gübre atılacak seviyeye geldiklerinden gübre atanların ileride ayaz ve don olayı yaşanırsa yaprak kısmı öleceğinden atılan güre de boşa gideceğinden tekrar gübre atma maliyeti arttıracaktır. Mevsimin kurak gitmesi devam ederse ilkbaharda ekim yapmamız zorlaşacaktır.
SEDAT DÖNMEZ:
Yeni Muhacir Kasabası / Keşan
MEVSİMİN bu şekilde kurak geçmesi, çeltik üreticileri açısından tehlike demektir. Trakya‘da iki yüz elli üç yüz dekar çeltik ekimi yapılmaktadır. İhtiyacın büyük bölümü buradan karşılanmaktadır.
Ancak bu ürünün yetişmesi için su şart. Aldığımız duyumlara göre gö-letlerdeki su seviyesi geçen yılın bu ayına oranla yarı yarıya düşük olduğudur. Bu durum bizi kara kara düşündürmektedir. Ekim için hazırlıklarımızı yapmamız gerekirken bu durumdan dolayı yapamıyoruz. Ekim, göletlerdeki su durumuna göre yapılmaktadır.
Oysa bizim Edirne il sınırlarını boydan boya geçen Meriç Nehri‘miz var. Yıllardır Meriç Nehri‘nden beslenecek barajlar yapılmış olsaydı bu gün en azından bizim için bu sorun ortadan kalkardı. Bu yatırımların yapılması için daha ne kadar beklenecek?
Yetkililerimiz bu sudan tarımda sulama alanlarımızı çoğaltmayı düşünmüyorlar mı? Meralarda ot yetişmeyecek, çabuk tükenecek.
AHMET GÖK: Karahisar Köyü / Keşan
KURAK ve sıcak geçen kış mevsimi böyle devam ederse bundan hayvan yetiştiricileri de olumsuz etkilenecektir. Yeterli su depolamayan topraktamerada beslenen hayvanlarımız için yeterli ot yetişmeyecek ve çabuk tükenecektir.
Ayrıca hayvan yemi olarak ekeceğimiz bitkilerin yetişmesini olumsuz etkileyecektir.
Su sorunu yüzünden sulamada sıkıntıları yaşanacaktır. Bu da hayvan yemi bitkilerinde verimi düşüreceğinden hazır yeme yüklenilecek bu durum da bize artı ekonomik yük getirecektir.
Bu durum da göstermektedir ki bundan sonra iklime dayalı su kaynaklarımızı daha akılcı ve tasarruflu bir anlayışla kullanmamız gerekir.
ŞABAN TOPÇU: Küçükdoğanca Köyü / Keşan
BİZLER üreticiler olarak yıllardır hükümetlerin maliyetlerin altında uyguladığı fiyatlarla zaten darbe üstüne darbe yiyoruz. Bu yıl öyle görünüyor ki iklimden dolayı da darbe yiyeceğiz. Böyle giderse ne ekeceğimizi ve nasıl ve neyle ekeceğimizi bilemez olduk. Böyle giderse verimden, fiyatlardan yediğimiz darbeleri desteklemelerden de bir o kadar yiyoruz.
Şöyle destekliyoruz böyle destekliyoruz diye nutuk atıyorlar ancak destekler yetersiz olduğu gibi zamanında da ödenmiyor. Bu gün buğday, ayçiçeği, süt vb. desteklerini hala almış değiliz. Hadi doğadan kaynaklananı anlıyoruz. Kuldan gelene ne demeli.
ZM0 İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık
ABD, Kyoto Protokolü‘nü imzalamayarak atmosfere sera gazı yayan şirketlere destek oluyor. Aynı ABD ve gelişmiş diğer ülkeler endüstriyel tarımı kollayıp, geliştirmekten yana tutum alıyor. Endüstriyel tarım ise küresel ısınmanın ilk beş nedeni arasında sayılıyor. Başka bir deyişle, küresel ısınmaya sebep olanlar orta yerde duruyor. Bu konuda Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık‘in görüşleri önemli olduğu kadar çarpıcı da...
Tarım, üstü açık fabrika olması dolayısıyla iklimdeki değişikliklerden doğrudan etkilenmektedir. Tarımın küresel ısınmadaki payının °/oi3 civarında olduğu belirtilmektedir. Ancak, küresel ısınmanın etkilerinden en fazla etkilenen sektörlerin başında gelmektedir. İnsan eliyle oluşturulan sera gazları artık belirgin bir şekilde kuraklık, seller ve şiddetli fırtınalar olarak kendini göstermeye başlamıştır. Tüm bu faktörler tarımsal üretimi ve verimliliği düşürmektedir. Sadece atmosferdeki değil, arazi örtüsü ve arazi kullanımındaki değişiklikler de küresel ısınma üzerinde etkilidir. Örneğin ormanların yok edilmesi, çölleşme ve çarpık kentleşme de iklim değişikliği açısından önemlidir. Ormanlar karbon yutak alanıdır, yok edilmeleri en önemli sera gazı karbon dioksitin atmosferde artmasında etkilidir. Kentlerdeki beton ve asfaltlar gün boyu güneş ışınlarını emer ve gece dışarı verirler. İstanbul gibi sağlıksız kentlerde düzensiz ve yüksek binaların rüzgâr yollarını tıkaması nedeniyle bu kentler gündüz ı°C, geceleri de 6°C‘ye kadar kırsal kesimlerine göre daha sıcak olabilmektedir. Bu da enerji tüketimini arttırmaktadır. Enerjinin de genellikle küresel ısınmaya neden olan fosil yakıtlar kullanılarak elde edildiğini unutmamak gerekir.
Denizlerimiz de ısınıyor. Balık popülâs-yonlarımız ve türleri değişiyor. Buzulların erimesiyle deniz seviyelerinde yükselme gözleniyor. Dünyanın birçok yerinde denizin içine giren deltalar ve alçak kıyı düzlükleri sular altında kalarak tarım alanları daralacak.
Günümüzün modern tarımı da küresel ısınma üzerinde doğrudan etkilidir. Zira ekim, dikim, ilaçlama, hasat vs. makineleri fosil yakıtla çalışmaktadır. Makineli tarımda toprak daha fazla ve derin işlenebilmekte, organik maddenin çürümesi hızlanmakta, bu da atmosfere daha fazla karbon dioksit dahil olmasına neden olmaktadır. Yine organik maddenin bozuşması ve hayvanların sindirim yan ürünü olan ve karbon dioksitten 20 kat daha fazla ısı tutabilme özelliği olan metan atmosfere dahil olmaktadır.
İnsanoğlu yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmediği sürece bu felaketi en ağır koşullarla yaşayacaktır.