TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK GİZLİ ÖZELLEŞTİRMELERİNDEN BİRİ NEYDİ? - WWW.KARASABAN.NET
Ne zaman bir kriz olsa herkes devletten kendisini kurtarmasını bekler. O yüzden de ülkemizde “devlet baba” tabiri bile türemiştir. Ancak, vatandaş biraz durumunu düzeltince bu sefer de devleti kazancının önündeki en büyük engel olarak görmeye başlar. Dünyanın halleri işte.
Liberal politikalar da işte hep daha çok kazanmak hırsıyla ortaya çıktı. Devletten özel sektörün faaliyet alanına müdahale etmemesi istendi, bunun için baskılar kuruldu. Bu da yetmedi, devamında neoliberal politikalar uygulamaya kondu. Bu politikalarla iş bir adım daha ileri götürüldü ve devlete bu sefer de özel sektörün önündeki tüm engelleri kaldırma görevi yüklendi. Sosyal devlet kavramı bitirildi, tüccar devlet ortaya çıktı. Vatandaş da müşterileştirildi.
Yaşanan bu süreçte kamu kurumları sözde reformlara tabi tutularak ya işlevsizleştirildiler ya da tamamıyla ortadan kaldırıldılar. Örneğin, toprak ve su kaynaklarının yönetiminde son derece başarılı çalışmalar ortaya koyan TOPRAKSU Genel Müdürlüğü 1985 yılında kapatılarak yerine Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü (KHGM) kuruldu. Kırsal alana altyapı hizmeti götüren KHGM'nün yatırım bütçesi 10 yıl süreyle verilmeyerek Mart 2005'te "hantal, verimsiz, çalışmayan" gibi hiç de gerçekle alakası olmayan söylemlerle kapatıldı. Yatırım bütçesi uzunca bir dönem verilmediğinden görevini yapamaz duruma gelen bu yatırımcı kuruluşun kapatıldığını pek bir kimsenin ruhu da duymadı.
Neoliberal politikaların etkisinin ülkemizde görülmeye başlandığı 1980'li yıllarla birlikte işlevsizleştirilen diğer bir kurum da İller Bankası Genel Müdürlüğüdür. Belediyelerin yanı sıra İl Özel İdareleri ile köylere de hizmet vermek üzere 1945 yılında kuruldu. Sadece finansman desteği değil, teknik eleman ve proje desteği de sağlıyordu. Süreç içerisinde tüm yetkileri tırpanlandı. 1980'e kadar belediyeler hemen hemen hiç dış kredi kullanmazken, sonraki yıllarda İller Bankası Genel Müdürlüğü ile olan bağlarının kesilmesi sonucunda dış kaynaklı kredi kullanımında patlama yaşandı. Parayı veren düdüğü çalıyor… Belediyeler kamu hizmeti veren kurum değil, tüccar kurum yapısına dönüştürüldüler.
Ülkemizde tüm su kaynaklarının geliştirilmesinden sorumlu ana yatırımcı kuruluş DSİ'dir. Yatırımcı bir kuruluş olması dolayısıyla o da diğer kurumlar gibi reformlardan nasibini alanlardan. Bu kurumumuz da aldığı dış kaynaklı kredilerin şartları doğrultusunda şekillendirildi, işlevsizleştirildi.
Dünya Bankası (DB) ile 1986 yılında Drenaj ve Tarla İçi Geliştirme Projesi kapsamında 255 milyon dolarlık bir kredi anlaşması imzalandı. Amaç, DSİ ve KHGM'ne ait sulama tesislerinin devri idi. Proje 1986-1992 yılları arasında uygulanacaktı. Proje 1992'de bitirilemedi, biraz da para arttı. DB uzmanları özellikle sulama tesislerinin işletiminin su kullanıcı birliklerine devri halinde kredinin kapanmasının önleneceğini belirttiler. DSİ 1993 yılından itibaren sulama alanlarını kullanıcılarına devretmeye başladı. Günümüzde bu devir %96'ya ulaşmış olup bunun %90'ı günümüzde halen kendine özgü yasası bulunmayan sulama birliklerinedir.
Hiçbir hukuki yapısı olmaksızın 1993 yılından itibaren sulama birliklerine sulama sahalarını ve tesislerini devretme konusunda dönemin DSİ Genel Müdürü'nün 12.01.1999 tarihli Zaman gazetesinde çıkan görüşleri aslında çok şey ifade ediyordu; "Türkiye'nin en büyük gizli özelleştirmelerinden birini gerçekleştirdik. DSİ'nin bu çalışması dolayısıyla DB Türkiye'yi örnek olarak gösterdi." Bir kocaman "aferin" de biz verelim kendisine! Zaten şimdi kendileri ülkemizde yapılacak DSF için epeyce yoruluyorlar.
Ahmet ATALIK - TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı