ÜLKE TOPRAĞI SATILIK MAL DEĞİL, VATANDIR!
- BASIN AÇIKLAMASI -
ÜLKE TOPRAĞI SATILIK MAL DEĞİL, VATANDIR!
18 Ocak 2012
Yazılı basından edinilen bilgiye göre 2644 sayılı Tapu Kanunu`nda değişiklik yapacak yasa tasarısı Bakanlar Kurulu`nda imzaya açılmıştır. Buna göre yabancıların edinebilecekleri taşınmaz miktarı 2,5 hektardan 30 hektara çıkarılmakta, Bakanlar Kurulu`na ise bu miktarı 60 hektara çıkarma yetkisi tanınmaktadır. Satışta, Bakanlar Kurulu`nun belirleyeceği ülke vatandaşları için karşılıklılık ilkesi dahi aranmayacaktır! Çokuluslu şirketler de taşınmaz edinebilecektir.
Tarih, sadece akıllılar için tekerrürden ibaret değildir!
Osmanlı ilk imtiyazını (kapitülasyonlar) 1536`da Fransızlara verdi. Sonraki süreçte ülke sayısı ve imtiyazların içeriği genişletildi. Bu imtiyazlar zaman içinde Anadolu halkının gittikçe yoksullaşmasına yol açtı. Savaşlarla ekonomisi iyice bozulan Osmanlı, 1860`da İngiltere`ye başvurduğunda, yabancılara taşınmaz satışı ve kiralanması dayatmasını önünde buldu. 1868`de çıkarılan İstimlak Nizamnamesi ile karşılıklılık ilkesi çerçevesinde yabancıların taşınmaz edinmelerinin önü açıldı. İngilizler İzmir`deki tarım arazilerinin 1/3`ünü kısa sürede ellerine geçirdi. 10 yıl içinde Ege`deki tüm tarım arazileri İngiliz tüccarların oldu. Ayrıca İngiliz, Fransız ve İtalyanlar hızla Akdeniz bölgemizde taşınmaz edinimine başladı. 1913`te yapılan bir düzenleme ile yabancı şirketlerin de taşınmaz edinimi sağlandı. Ancak topraklarını satmak Osmanlıyı kurtaramadı, tam tersine yok etti!
Emperyalist ülkelerin sömürgelerini genişletmek ve açık denizlere hakim olma amacı taşıyan I. Dünya Savaşı sırasında Anadolu toprakları işgal edildi. 1920`de imzalanan Sevr Antlaşması ile Osmanlı Devleti sona erdirilmek istendi. Ancak Kurtuluş Savaşı ile ülke toprakları işgalden kurtarıldı. Kapitülasyonlara, 1923`te imzalanan Lozan Antlaşması çerçevesinde son verildi. Buna karşın I. Dünya Savaşı`nda yenildiğimiz ülkelerin yurttaşlarına karşılıklılık ilkesi çerçevesinde taşınmaz edinme hakkı tanındı.
Mustafa Kemal ATATÜRK, yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına gelen Batı kaynaklı felaketlerden aldığı dersle yabancılara taşınmaz satışını zorlaştırmak amacıyla 1924`te Köy Kanunu`nun çıkarılmasını sağladı. Bu kanunun 87. maddesi çerçevesinde nüfusu 2 binden az olan köylerde yabancıların taşınmaz almaları yasaklandı. 1934`te çıkarılan Tapu Kanunu`nun 35. maddesi ile karşılıklı olmak ve yasalarla konulmuş kısıtlamalara uymak koşuluyla yabancılara taşınmaz edinme hakkı verildi.
Köy Kanunu ve Tapu Kanunu, ülkemizde neoliberal politikaların hayata geçirildiği 80`li yıllara değin değiştirilmeden uygulamada kaldı. 1984 yılında Köy Kanunu ve Tapu Kanunu`nda yapılan değişiklikle yabancıların taşınmaz ediniminde aranan karşılıklılık ilkesinde kimi Arap ülkelerine imtiyazlar sağlandı. Anayasa Mahkemesi bu değişikliği iptal etti. Ancak iptale kadar geçen sürede İstanbul Boğazı`ndaki Sevda tepesi Araplara satıldı. 1986`da aynı imtiyaz, yabancı şirketlerin ve ülkelerin de taşınmaz edinimlerine olanak verecek şekilde genişletilerek yeniden getirildi. Anayasa Mahkemesi bu düzenlemeyi de iptal etti.
2003`te yabancıların köylerde taşınmaz edinimlerini sınırlayan Köy Kanunu`nun 87. maddesi AKP hükümeti tarafından iptal edildi. Tapu Kanunu`nun 35. Maddesinde yapılan değişiklikle taşınmaz alımında aranan karşılıklılık ilkesi kaldırıldı ve 30 hektarın üzerindeki taşınmaz satışları Bakanlar Kurulu kararına bırakıldı. Anayasa Mahkemesi bu değişikliği iptal etti. Tapu Kanunu`nda 2005`te yapılan değişiklikle yabancıların edinebilecekleri taşınmaz miktarı 2,5 hektar ile sınırlandırıldı ve Bakanlar Kurulu`na bu miktarı 30 hektara kadar yükseltme yetkisi tanındı. Anayasa Mahkemesi Bakanlar Kurulu`na bırakılan yetkiyi de iptal etti.
Yabancıya toprak satışı ne zaman gündeme gelse karşılıklılık ilkesi öne sürülerek bizim de o ülkelerde taşınmaz aldığımız öne sürülür. Ancak ülkemizle karşılıklılık ilkesi bulunmayan ya da sınırlı olan pek çok ülke vatandaşı ülkemizden taşınmaz edinebilmektedir. Örneğin diğer ülkelerde toprak kapatan İngiltere, asla kendi toprağını satmamakta, sadece üzerindeki mülkün kullanım iznini vermektedir.
Toprak, ekonomik açıdan değerlendirildiğinde hem bir üretim faktörü hem de milli servettir. Bu açıdan bakıldığında yabancıya toprak satışı ülkenin üretim faktörünün ve milli servetinin satışıdır. Ülkemizin üretim faktörü açısından fakirleşmesi, milli servetin yabancıların refahına sunulmasıdır. Sonuçta halkımızın yoksullaşması ve ülkenin tapusunun yabancılara geçmesidir.
Anayasa Mahkemesi`nin deyimiyle, toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlık simgesidir. Bu nedenle toprak satışı sadece bir mülkiyet devri değildir; devleti satmak, egemenlik ve bağımsızlıktan vazgeçmektir.
Satılan her bir toprak parçası ülkemizde yabancı azınlıkların oluşması, ekonomik ve siyasi taleplerin ortaya çıkması, azınlıkların mensup oldukları ülkelerin iç işlerimize karışması demektir. Bu yöntem Batı`nın son derece etkili kullandığı silahlardan biridir.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası olarak AKP hükümetini, ülkemiz yararına olmayan bu düzenlemeden vazgeçmeye çağırırken, topraklarımız ve tüm doğal varlıklarımızın ülkemiz ve insanımızın hizmetinde doğru biçimde kullanılması için mücadelemize kararlılıkla devam edeceğimizi kamuoyuna duyururuz.
Saygılarımızla
Dr. Turhan TUNCER
Başkan
(Yönetim Kurulu a.)