ÜRETİCİLERİMİZ 12 EYLÜL'DE NEDEN ''HAYIR '' DEMELİDİR?

DENİZLİ
19.08.2010

Basın açıklaması yaptık.

 

            AKP İktidarı,2006 yılında bilindiği gibi bir Tarım Kanunu  çıkardı.Buna göre her yıl gayri safi milli hasılanın en az %1‘i  tarımsal desteklere ayrılması bir zorunluluk oluyordu.

            AKP,kanunu çıkardığı tarihten bugüne kadar kendi çıkardığı Yasa hükümlerine uymamış,son dört yıl boyunca çiftçiye ödenmesi gereken kaynaktan 16.2 milyar lira kesinti yapmıştır.

           Üstelik yaşanan krizde,tarım dışı sektörlere vergi indirimi ve çeşitli destek paketleri ile kaynak aktarırken, tarım adeta göz ardı edilmiştir.

          Tüm bunlarla birlikte,AKP İktidarı çiftçiye verdikleri paradan fazlasını insafsız vergilerle köylünün cebinden geri almıştır.

           Türkiye,dünyada mazotun en pahalı satıldığı ülkelerden biridir.Çiftçimizin traktörüne koyduğu 1 litre mazot için ödediği 2.9TL‘nin 1.7 TL‘si vergidir.Bu şekilde ülkemizde tüketilen 11 milyar litre mazotun 3.5 milyar litresi tarımda kullanıldığı göz önüne alınırsa,AKP İktidarının bu şekilde,köylü-çiftçiden,yalnızca 2010 yılı bütçesinden tarıma aktardığı 5.9 milyar  TL‘nin daha fazlasını geri almaktadır.Özünde tarıma verdiğini halkımıza beyan ettiği desteği sadece mazottan geri almaktadır.Dolayısıyla tarıma destek verdiği yoktur.

          Üstelik, bugün çiftçiye lazım olduğunda,gübreye gelen insafsız zamlar,üreticiyi gübre kullanamaz hale getirmiştir.Gübreye bir yılda %100‘ün üzerinde zam gelmesi, dünyanın hiçbir ülkesinde rastlanan bir durum değildir.Bu insafsız zamları,üreticinin kullandığı gübre miktarını %25 oranında düşürmüştür.

         AKP İktidarının yapması gereken,mazottaki ÖTV ve gübredeki KDV‘yi kaldırmak olmalıydı.

         Yine AKP döneminde tarımda kullanılan enerji maliyetleri, dayanılmaz boyutları aşmıştır.Bugün çiftçinin elektriği kesik,borcuda her geçen gün artmaktadır.

         Çiftçinin tarımda kullandığı elektrik nedeniyle 900 milyar TL anapara borcu bulunmaktadır.Mevcut borca yürütülen 1.6.milyar TL faiz ile birlikte ,sadece 2.5 milyar TL‘ye ulaşmaktadır.

        122 bin tarımsal sulama abonesinin borçlu durumda olup,bunların %30‘nun elektriği kesik durumdadır.

        ÇİFTÇİ BORCUNU BORÇ İLE DÖNDÜRMEYE ÇALIŞIYOR...

        Evet,AKP hükümeti tarafından desteklenmeyen, ürünü para etmeyen çiftçi,kredi-borç ve icra kıskacındadır.Çiftçimiz sadece 2009 yılında 15 milyar TL kredi kullanmak zorunda kalmıştır.Kullandığı bu kredinin 1 milyar TL‘si de icra takibindedir.

       Bugün üreticimiz tamamen serbest piyasanın acımasız kollarına itilmiş olup, çaresizdir.AKP‘nin her türlü destek ve yönlendirmeden uzak tarım politikaları sonucunda,artık üreticimiz hangi ürünü, ne zaman ,ne kadar ekip,bunu kime kaça satacağını bilememektedir.

       Geleceğe umutla bakamamakta,aracı,tefeci ve tüccarların insafına terkedilmişliğin çaresizliğini yaşamaktadırlar.

       Özelleştirme adı altında tarımdaki Kamu İktisadi Kuruluşlarının(KİT), adeta peşkeş çekilircesine satılması sonucunda,Türk köylüsü ve çiftçisi, gelişmiş ülkelerin örgütlü ve yapılan büyük desteklerle her geçen gün büyüyen tarımı ile rekabete itilmiştir.Tıpkı askerlerini silahsız cepheye gönderen ülke gibi,

         Ülke tarımımız,bugün tarımına 80 milyar dolar aktaran ABD ile bütçesinin yarısını tarımına aktaran AB‘nin açık pazarı haline hızla dönüştürülmektedir.AKP döneminde,kendi ülkemizde kolaylıkla yetiştirebildiğimiz pek çok ürünü,milyarlarca lira ödeyerek dışarıdan almaya başlamıştır.

        AKP;Türkiye‘de tütün ve pamuk üretimini bitirmiştir.Ülkemizde bu ürünlerin ekim alanları,eken üretici sayısı her geçen gün azalmaktadır.

        AKP‘li yıllarda (2002-2009 dönemi) tütün ekim alanı 46 bin hektar,tütün eken üretici sayısı 330 bin,üretilen tütün miktarı da 78 bin ton azalmıştır.

       Aynı durum pamuk ve şeker pancarı üretiminde de yaşanmış,üreticilerimiz üretimden kopartılmışlardır.

TEKEL‘İN  ÖZELLEŞTİRİLMESİ TAM BİR TALAN HİKAYESİDİR.

        Tekel Sigara Bölümünün 2004 yılında özelleştirilmesi ile satılan 6 fabrikadan 5‘i satılmıştır.Tekel İçki Bölümünün özelleştirilmesi sonrasında satılan 19 fabrikadan 9‘u kapatılmıştır.

       Bu 19 fabrika,2004 yılında,stokları ve arsaları ile birlikte 290 milyon dolara satılmış,satın alanlar 1 yıl içinde Amerikan firmasına ,mevcut tesislerin %97‘ni 810 milyon dolara satmışlardır.Bu tam bir yağmadır.

      Yine 2008 yılında Tekel Sigara Bölümü ederinin altında yine bir Amerikan şirketine satılmıştır.

AKP, BUGÜN BUĞDAY ÜRETİCİSİNİ DE PERİŞAN ETMEKTEDİR.

      Ülkemizde ekili alanların %75‘ni tahıl ürünleri (buğday,arpa,çavdar,yulaf)kaplamaktadır.

      1 kğ buğday 62 kuruş olarak hesaplanırken,AKP 55 kuruş fiyat açıklamıştır.Maliyeti karşılamayan bu fiyat düzeni dahi,piyasada geçerli  değildir.Çünkü

-Toprak Mahsülleri Ofisinin alım noktalarının azlığı ve kapasite yetersizliği nedeniyle üreticimiz ürününü (TMO)ne satamamaktadır.

-TMO‘nin peşin alım yapmaması nedeniyle,hasata borçlu giren üreticimiz malını daha düşük fiyatla piyasada tüccara satmak zorunda kalmaktadır.

-Bankalara borçlu olan üretici,alım bedelini hacze konu olacağından çekindiği içinde ürününü TMO‘ya satmak istemektedir.

     AKP‘nin bu tarım politikaları,ülkemizi,en iddiali olduğumuz tahıl ürünlerinde dahi dışa bağımlı yapmaktadır.2002 yılından bugüne tahıl ekim alanları nüfusumuzun her geçen gün artmasına rağmen 1.3 milyon hektar azalmıştır.

     2003-2009 AKP döneminde;

     11 milyon 954 bin ton buğday ithalatı yapılmış,karşılığında 3.5 milyar dolar para ödenmiştir.Yine 842 bin ton arpa ithalatı yapılmış,karşılığında 212 milyon dolar para ödenmiştir.

     Sonuçta,üreticimizi desteklemeyen AKP hükümeti,özünde ABD ve AB çiftçisini desteklemiş,dünyanın en pahalı mazotunu ,gübresini ,elektriğini  çiftçiye neva gören AKP,Türkiye‘yi buğday ve arpada  da dışarıya bağımlı hale getirmiştir.

     AKP Döneminde İşlenen Tarım Alanı hızla daralmaktadır.

     2002-2009 AKP döneminde toplam işlenen alan 2.5 milyon hektar azalmıştır.Bu,üreticilerimizin kazanamamasına bağlı olarak bu kadar alanı işletmekten vazgeçtiğini göstermektedir.

      Özetle,ülkemiz nüfusu sürekli artarken ,tarım alanları hızla daralmaktadır.

    Ayrıca mazot,gübre,ilaç,elektrik sürekli pahalanırken,üreticimizin ürettiği buğday,pancar,tütün,ayçiçeği,pamuğun para etmemesi, üreticilerimizin sürekli zarar etmesine ve borçlanmasına bağlı olarak daha fazla alanın boş bırakılmasına neden olmaktadır.

    Ayrıca bunda, tarım desteklerinin üreten çiftçiye değil de,arazi sahibine verilmesi,işlenen alan miktarının azalmasına da neden olmaktadır.

     AKP DÖNEMİNDE TÜRKİYE‘DE TARIMLA UĞRAŞAN ÇİFTÇİ SAYISI HIZLA AZALMAKTADIR.

     2002 yılında tarımdan geçimini sağlayan çiftçi sayısı 7.4 milyon iken,2009 yılı sonunda  bu 5.2 milyona gerilemiştir.Başka bir deyişle,en  az 2 milyon insanımız, karınlarını tarımdan doyuramadıklarından, üretimden kopmuştur.

     AKP Döneminde,girdilerin sürekli pahalılaşması,hayvancılığımızı can çekişir hale getirmiştir.Sonuçta hayvansal üretimimizi çökerten AKP İktidarı,çözümü dışarıdan hayvan almakta görmüş,bu gaflete de düşmüştür.

      AKP‘nin hayvancılık politikaları,ABD ve AB‘nin hayvan üreticilerini desteklemekten öte gitmemiştir.Özünde yapılan ülkemiz kaynaklarını dışarıya aktarmaktır.

      2002 yılında , Türkiye‘nin büyük ve küçükbaş hayvan varlığı toplamı 42 milyon iken, bu sayı bugün 37.5 milyona gerilemiştir.

      ET İTHALATI ÇÖZÜM OLAMAZ...

İTHALAT HEM ÜRETİCİ,HEM TÜKETİCİ,KISACASI  ÜLKE ZARARINADIR!..

 AKP‘Lİ YILLAR OLAN 2002-2009 DÖNEMİNDE;

NÜFUSUMUZ 3.2 MİLYON ARTMIŞ,HAYVAN VARLIĞIMIZ 4 MİLYON AZALMIŞ,KIRMIZI ET ÜRETİMİ 10 BİN TON DÜŞMÜŞTÜR.

BİR AVRUPALI, YILDA ORTALAMA 75 KĞ ET TÜKETİRKEN,BİZİM YURTTAŞIMIZ YILDA ORTALAMA 7 KĞ KIRMIZI ET TÜKETEBİLMEKTEDİR.

2 AY EVVEL ÜRETİCİ 15 LİRAYA ET KESTİRİRKEN;TÜKETİCİ KIRMIZI ETE ORTALAMA 30 LİRA FİYAT ÖDÜYORDU.BUGÜN ÜRETİCİ FİYATI 11 LİRAYA DÜŞMÜŞ,TÜKETİCİ FİYATI ÖNEMLİ ÖLÇÜDE DEĞİŞMEMİŞTİR.

    AKP HÜKÜMETİ

          TÜRK TARIMINI KÜRESEL ŞİRKETLERİN VE ONLARIN YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİNİN ÇIKARLARINA UYGUN OLARAK BAŞTAN SONA YENİDEN YAPILANDIRIYOR.

         Avrupa birliğinin dayatmaları ile devreye sokulan Tarım Reformu Projesi ile, Türk Tarımı hızla bir çöküşe girmiş ülkemizde nüfus artış hızı %2‘ler  civarında seyrederken tarımdaki büyüme hızları bunun çok altında , hatta eksilere  düşmüş, tarımın ulusal hasılaya katkısı da bugün %9‘lara gerilemiştir.

         Bugün AB ve ABD, kendi üreticilerine verdikleri büyük desteklerle, birçok tarım ürününde aşırı fazlalıklar oluşturmuşlardır.Gelinen bugünkü noktada,kendi çıkarları doğrultusunda,fazla ürünlerini bize pazarlamak ve kaynaklarımızı ele geçirmek adına,değişik uygulamaları,Dünya Bankası ve IMF aracılığı ile bizlere dayatmışlardır.

      Bu dayatmaları emir kabul ederek, harfiyen uygulayan AKP hükümeti,harfiyen yerine getirmiş,Türk çiftçisi çırılçıplak , örgütsüz ve desteksiz Dünya piyasasına açılmıştır.

      Bugün çiftçi başına ABD‘de 4500,AB‘de 2500  dolar destek verilirken, Türk çiftçisine ancak 40 dolar civarında destek verilmektedir.

      AKP HÜKÜMETİ KİMİN HÜKÜMETİ?

2010 yılı bütçesinden faiz ödemek için aktarılan kaynak 60 katrılyon yani yeni para ile 60 milyar.Oysa ülkemiz nüfusunun  %25‘nin yaşamını sürdürdüğü tarıma aktarılan kaynak ne kadar?sadece 5.9 milyar TL.

        Peki bu para yani 60 milyar TL kimden çıkacak?Tabiiki halkımızın cebinden çıkacak.Ülkemizin satılmayan kaynaklarını satarak, devletin vermekle yükümlü olduğu hizmetlere ve işçiden,köylüden,esnaftan alınacak vergilere daha fazla zam yaparak sağlanacak,

       Peki bu para kime gidecek?Bir avuç yabancı ve onların yerli uzantılarına gidecek.AKP‘nin kendi yeşil İslamcı sermayesine gidecek.

      Bugün ülkemizin toplam borcu 500 milyar TL‘yi aşmıştır.

     Halkımızın %80‘ni yoksulluk sınırında, %15‘ni de açlık sınırının altında yaşam mücadelesi vermektedir.

    Ancak sıkıntısını dile getiren çiftçiye ‘‘ananı da al git‘‘diyen,yetim hakkını,kul hakkını kimseye yedirmem diyen AKP hükümetinin başbakanı, ülkemizin kaynaklarını yabancı ve kendi yandaş gruplara yedirmeye devam etmektedir.

        Şimdi borç faizi ödemek adına sırada satılmayan Devlet Üretme Çiftlikleri ve Şeker fabrikaları,akarsularımız ve hazine arazileri,sahillerimiz, madenlerimiz,otoyollarımız ve turizm merkezlerimiz, hatta yabancılara toprak satılması var. Ziraat Bankasının satılması var.Ormanların özelleştirilmesi var.Sağlık,eğitim ve sosyal güvenlik hizmetlerine daha çok ek zam var.

        Tüm bu gerçeklere rağmen,kendi gündemini belirlemek,gerçekleri gizlemek ve üstünü örtmek adına,ABD‘nin Büyük Ortadoğu Projesinin eşbaşkanı  olarak,ABD‘nin demokrasi adına liakta ve dünyanın diğer ülkelerinde yaptığı katliamları,işgal ve talanları görmezlikten gelen,ABD‘nin Ortadoğuda kurmak istediği Amerikancı ılımlı İslam Cumhuriyetinin mimarı olarak görev yapmakta olan sayın başbakan bugünde, gündeme Anayasa Değişikliği Reformu durumu getirmiştir.

       Köylünün,işçimizin,esnafımızın,memurumuzun,kısaca halkımızın görüş ve önerilerini almadan , sözde demokratikleştirme ve reform adına,12 Eylülün baskıcı,gerici ve antidemokratik anayasanın özüne dokunmayan,kendi hanedanlığını pekiştirmek ve sürdürmek için,iç ve dış çıkar odaklarının istekleri üzerinde var olan engelleri  kaldırmak , satılabilecek her şeyi satmak,kendi hukuku sistemini kurmak,bu anlamda bağımsız Yargı Kurumlarını kendi emir ve komutasına almak,halkımıza hesap vermekten kaçmak adına Anayasa değişikliğine gitmektedir.

      Bu anayasa değişikliğinin arkasında ABD ve AB vardır.Bunları da ülkemizde AKP İktidarınca yaptırmaktadır.Bu anlamda AKP tüm uygulamaları ile ülkemizde tüm alanları kontrol etmek adına tam bir gerici ve baskıcı bir imparatorluk kurmak istemektedir.

      Zaten AKP İktidarı,ABD‘nin ‘‘Bizim Çocuklar‘‘dediği Evren ve yandaşlarının gerçekleştirdiği 12 Eylül darbesinin ve 28 Şubat müdahalesinin bir ürünüdür.Bu açıdan AKP‘nin 12 Eylül anayasası ile bir hesaplaşması olamaz.Yaptığı ise değişiklikleri ‘‘12 Eylül ile hesaplaşma‘‘olarak göstermesi büyük bir yalan ve halkımıza karşı büyük saygısızlıktır.

       AKP‘nin anayasanın özünde,ülkemizde egemen olan yalan,talan ve soygun sistemini koruyan ve bu anlamda geleceğimizi de teslim almayı da hedefleyen bir makyaj anayasasıdır.Halk iradesiyle demokratikleşme söylemleri ile ,AKP kendi elini güçlendirmek ve kendi baskıcı rejimini kurmaya yönelik ve bu anlayışda içinde tuzaklar bulunan,içinde halkımızın çıkar ve beklentilerinin olmadığı bir anayasadır.

     Bu anayasada,

-Dokunulmazlıkları ortadan kaldırmak ve halka hesap verme,

-Siyasi Parti Yasasını  değiştirmek,Parti içi demokrasiyi işletmek,

-Yolsuzlukları önlemek ve yapanları sorgulamak,

-Sendikal hakların genişletilmesi ve grev hakkı ile çalışanların insanca yaşam haklarını koruyup geliştiren maddeler,

-Yargının bağımsızlığı ve Demokrasinin tüm kural ve kuralları ile işletilmesi ve genişletilmesi,

-Temel insan hakkı olan sağlık,eğitim ve sosyal güvenliğin etkin ve ücretsiz olarak halkımıza verilmesi

-Ülkemiz kaynaklarını halkımız adına koruyup, geliştirilmesi ve bu anlamda kullanılması

-Eşitlikçi,özgürlükçü,demokratik ve sosyal hukuk devletinin korunması ve geliştirilmesi

-Gelir adaletsizliğini ortadan kaldırmak,işsizliği önlemek

-İşçi ve köylümüzün emeğinin hakkını alması,kırsal altyapının iyileştirilmesi

-Özetle, üreten,kalkınan ve bu anlamda insanın mutluluk ve refahını artırmaya yönelik,bağımsız ve onurlu bir Türkiye yaratmak kaygısı yoktur.

     Yapılmak istenen,avutma ve çarpıtma ile yalan,talan ile bu soygun sisteminin üstünü örtmek, olan bitene sesini çıkarmayan,kendilerine biat eden,cemaatleşme ,tarikat ve sadaka kültürünü geliştirerek,ABD ve AB‘nin ve onların yerli işbirlikçilerinin ve kendi yandaşlarının tam olarak iktidarını kurmak,pekiştirmek ve bu amaçlar faşist bir dikta kurmaktır.

     Bu anayasa değişiklikleri hazırlanırken,toplumsal uzlaşmaya gidilmemiştir.Bu durum bile,AKP‘nin demokrasi anlayışının basit bir örneğini göstermektedir.Aslında yapmak istediği de kendi tüm demokratik olmayan icraatlerini meşrulaştıran,katılımcılık ve çoğunluktan uzak,kendi özel anayasasını oluşturmaktan ibarettir.Şimdi de 12 Eylül de bunu halkımıza onaylatmak istemektedir.

       12 Eylülde oylanacak değişiklik paketi, halkımızın sahibi olduğu hastaneleri, okulları, limanları, doğal kaynaklarımızı daha rahat satabilmek, doğamızı, çevremizi, havamızı, suyumuzu ve tarım topraklarımızı küresel sermayeye peşkeş çekmek, güvencesiz çalıştırmayı, taşeronlaştırmayı ve sendikasızlaştırmayı kolaylaştırmak, kısaca küresel kapitalizmin vahşi sömürüsünün önündeki bütün engelleri kaldırmak için YARGI yı kendi denetim ve kontrolü altına alma planıdır.

Hazırlanışı dahi katılımcı ve demokratik olmayan.

Eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olma ilkelerini bir bütün olarak benimsemeyen,

Seçim ve siyasi partiler yasalarını demokratikleştirmeyen; siyasi partileri lider sultasından kurtaramayan,

Yasama ve yürütmeyi, halk iradesini tam olarak yansıtacak tarzda düzenlemeyen; yasama-yürütme-yargı ayrılığını demokratik bir çerçevede güvence altına almayan,

Ülkemizin ve halkımızın acil gereksinimi olan planlama, sanayileşme, kalkınma, tam istihdam ve refahı sağlayamayan, üretimde yerli öz kaynakları temel almayan, bilim, teknoloji, Ar-Ge, yenilik, nitelikli işgücü, mühendislik ve kamusal yatırımları kamunun görevi olarak tanımlamayan ve bölgesel eşitsizlikleri ortadan kaldırmayan,

Sağlık, eğitim, enerji, ulaşım, iletişim ve su gibi hizmetleri kamusal nitelikli hizmetler olarak tanımlamayan aksine ticarileştiren, piyasalaştıran,

İş yasası, işçi sağlığı ve iş güvenliği gibi temel yasaların çerçevesini insan ve emek odaklı olarak belirlemeyen; grev ve toplu sözleşme haklarını eksiksiz olarak sağlamayan, çalışma yaşamını güvenceli çalışma koşullarına kavuşturmayan,

Kadın-erkek eşitliğini eğitim ve istihdamdan toplumsal yaşama dek sağlayamayan, pozitif ayrımcılığı benimsemeyen, kadın ve çocuk emeği sömürüsü ile cinsel istismarları kesin olarak engellemeyen, ev emeğini tanımlayıp değerlendirmeyen,

12 Eylül yalan , talan ve işbirlikçi  düzeni ile hesaplaşmayan,

Bölüşüm, ücretler ve vergilendirmede sosyal adaleti sağlayacak temel belirlemeleri içermeyen,

Aksine hergün "12 Eylül anayasası "nın ruhuna güç katan yasaları gece yarıları meclisten geçirerek gerçek amacının gerici, totaliter,baskıcı bir rejim olduğunu çok iyi bildiğimiz, "kendin pişir kendin ye" yaklaşımı ile hazırlanmış ve sunulmuş,toplumun derdine çare olmayan ‘‘AKP Anayasası‘‘na binkere Hayır   diyoruz.

UNUTMAYALIM Kİ

12 Eylül darbe anayasasının değiştirilmesi ve yerine bağımsız halkçı,laik,demokratik ve sosyal hukuk devletinin gerçekleşmesi için demokratik katılımla,çalışanların hak ve çıkarlarını gözeten,hak ve özgürlükler temelinde yeni bir anayasa hazırlanması halkımızın ortak isteğidir.

Dün verdiğin karar bugününü belirlerken bugün (12 eylül de)referandumda vereceğin karar da yarınını belirleyecektir.

Afrika atasözü ne der?Aslanlar(halkımız) kendi geleceklerine sahip çıkmadıkça,avcılar (çıkar odakları)çok daha kendi türkülerini söylemeye devam ederler.

İbrahim GÜR

Ziraat Mühendisleri Odası Denizli Şube Başkanı  

Okunma Sayısı: 855