YAŞAM İÇİN GIDA: ZMO: PANSUMAN ÖNLEMLERLE TARIM SEKTÖRÜNÜN KALICI SORUNLARI ÇÖZÜLEMEZ!- 7 NİSAN 2020
"Ziraat Mühendisleri Odası, tarımsal faaliyette bulunan üreticilere verilen her türlü desteğin olumlu olduğunu, ancak bununla birlikte, tarım ve gıda sektörünün yapısal sorunlarına yönelik bütüncül önlemler alma yerine, alınan parçacı güncel önlemlerle sorunların çözümüne ilişkin bazı konu başlıklarında kamuoyunda ciddi kuşkular oluştuğuna dikkat çekti."
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’ndan yapılan açıklamada, Covid-19 salgınında yaşanan genel ekonomik kriz yanında, tarım sektöründe ciddi bir üretim krizinin gündemde olduğu belirtildi. Tarımsal faaliyette bulunan üreticilere verilen her türlü desteğin olumlu olduğunu, ancak bununla birlikte, tarım ve gıda sektörünün yapısal sorunlarına yönelik bütüncül önlemler alma yerine, alınan parçacı güncel önlemlerle sorunların çözümüne ilişkin bazı konu başlıklarında kamuoyunda ciddi kuşkular oluştuğuna dikkat çeken Oda yönetimi, pansuman önlemlerle tarım ve gıda sektörünün kalıcı sorunlarının çözülemeyeceğini savundu.
Covid-19 salgınından dünya ölçeğinde ders çıkararak, ülkemizdeki dışa bağımlı politikalar yerine bir an önce “kamucu tarım politikası” değişikliğine gidilmesi istenen açıklamada, şunlar kaydedildi:
“Tarım ve Orman Bakanı, 5 Nisan 2020 tarihli ulusal basında yer alan bir basın söyleşisinde; üretimde bir aksama yaşanmaması için “bazı ürünlerde stok yapacağız” diyerek yazlık arpa, buğday ve kuru fasulye üretimini artırabilmek için bazı illerde hazine arazilerinin de tarıma açılacağı müjdesini verdi. Açıklamada en dikkat çeken konu ise “İstiklal savaşımız sırasında bile bir gram gıda ithalatı olmadı.” vurgusu oldu.
Tarım ve Orman Bakanı, 6 Nisan 2020 tarihinde Bakanlık internet sitesinde yer alan resmi açıklamasında ise; Bakanlık olarak “Bitkisel Üretimin Geliştirilmesi” Programı’nı başlattıklarını, yazlık ekim yapılabilecek alanlarda ekilişlerin kesintiye uğramaması ve tüm ekilebilir arazilerin üretime katılması için bu proje kapsamında belirlenen 21 ilde üreticilere tohumların yüzde 75’ini hibe edeceklerini, bu doğrultuda gerek Bakanlığın tüm birimleri gerekse diğer kamu kurum ve kuruluşları nezdinde girişimlerde bulunmak suretiyle tedbirler almaya devam edeceklerini açıkladı. Program kapsamında, ekimi yapılacak ürünlerin buğday, arpa, kuru fasulye, mercimek, mısır, ayçiçeği ve çeltik olduğu belirtildi. Açıklamada; ekimi yapılacak tohumların sertifikalı olduğu ve miktarının 6 bin 700 ton olacağı, proje kapsamında 364 bin dekar alanda ekiliş yapılacağı, ilk aşamada ekilişleri yapılan ve hasat edilecek olan ürünün toplam rekoltesinin 80 bin ton olacağı, proje sonucunda elde edilecek bitkisel üretim değerinin 220 milyon TL, proje bütçesinin ise yaklaşık 20 milyon TL olduğuna yer verildi.
Covid-19 salgınında yaşanan genel ekonomik kriz yanında tarım sektöründe ciddi bir üretim krizi de gündemdedir. Bu süreçte Odamız, tarımsal faaliyette bulunan üreticilere verilen her türlü desteği olumlu karşılamaktadır. Bununla birlikte, tarım ve gıda sektörünün yapısal sorunlarına yönelik bütüncül önlemler alma yerine alınan parçacı güncel önlemlerle sorunların çözümüne ilişkin aşağıdaki konu başlıklarında kamuoyunda ve bizlerde ciddi kuşkular oluşmuştur.
Hazineye ait tarım arazileri konusu
Hazine arazilerinin satışı/kiralaması yetkisine sahip Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 31 Mart 2020 tarihinde, tarımsal amaçlı kiralanan hazine arazilerinden alınacak Nisan, Mayıs ve Haziran ayı kira ödemelerinin 6 ay süreyle ertelendiğini, karardan yaklaşık 600 milyon metrekare alan için kiralama sözleşmesi düzenlenen 51 bin çiftçinin yararlanacağını, hazine taşınmazlarının kapalı ya da açık teklif usulüyle yapılacak satış ihalelerinin iptal edildiğini açıkladı. Bu süreçte Tarım ve Orman Bakanı’nın son açıklaması üzerine şu sorulara yanıt beklemekteyiz.
- Tarım ve Orman Bakanı’nın açıklaması kamu yönetimi bütününde eşgüdümlü alınmış bir karar mıdır, günübirlik bir arayış mıdır?
- Buğday ve arpa ekim sezonunun geçtiği ve Covid-19 salgını önlemleri kapsamında en yoğun önlemlerin alındığı bu süreçte hazineye ait araziler kaç yıllığına hangi koşullarda ne kadar maliyetle hangi mevzuat ile tarıma açılacak ve araziler kimlere verilecektir?
- Üretime hazırlanmadan yeni hazine arazilerinin tarıma açılması doğayı hızlıca tüketme ve erozyona zemin hazırlama dışında, belirli kesimlere yönelik yeni bir fırsatçılık ve rant projesi mi olacaktır?
- Hazineye ait tarım arazilerinin geçmişte olduğu gibi yandaş kişi ve şirketler yerine, topraksız ve/veya az topraklı çiftçilere işletme kredisi desteği ile birlikte kiralanması düşünülüyor mu?
- Çiftçimiz son yıllarda 3.5 milyon hektar kendi arazisini ekmekten vazgeçmişken, hazineye ait araziler yıllardır belli koşullarla tarımsal üretime açılırken, yeni hazine arazilerinin kontrolsüz bir biçimde üretime açılması toprak ve tarım politikamız açısından ne derece doğru bir politika tercihi olacaktır?
- Tüm ekilebilir arazilerin üretime katılması için örneğin nadas alanlarının daraltılması konusunda ne gibi projeler geliştirilmektedir?
Yaşanan ve yaşanabilecek üretim sorunu büyük çaplı hazine ve TİGEM arazilerinin rant ekonomisi dahilinde yandaş kişi veya şirketlere kiralanması veya satışı ile çözülemez. Çözüm; hazineye ait tarım arazilerini rant amaçlı kontrolsüz bir şekilde üretime açmak gibi yeni gündelik arayışlar yerine, girdi maliyetlerini düşürerek, yeterli ve gerekli destekleri zamanında vererek 3.5 milyon hektar kendi arazisini ekmekten vazgeçen çiftçilerimizin tekrar üretime döndürülmesidir. Tarımsal nitelikli arazilerin tümü tarıma kazandırılmalı, hazine arazileri satışı için konulan 30 yıl tarımsal amaçlı kullanım sonrası dahil bu araziler kesinlikle imara açılmamalıdır.
Bitkisel Üretimin Geliştirilmesi Programı ve tohumluk hibesi konusu
Tarım ve Orman Bakanlığı yatırım bütçesi kalemlerinden biri olan “Bitkisel Üretimi Geliştirme Projesi” kapsamında her yıl bütçeden illerin özelliklerine göre bu kalemden pay ayrılması, çiftçiye yapılacak tohum, fide, fidan dağıtımı gibi tüm desteklerin bu kalemden karşılanması rutin bir iş ve işlemdir. Bu süreçte şu sorularımıza yanıt beklemekteyiz.
- Mevcut işleyişin yeni bir proje gibi sunulması ne kadar doğrudur?
- Program/Proje, hızla hazırlanmış ve henüz esasları belli olmayan yeni bir öneri ise programın ayrıntılı usul ve esasları ne zaman yayınlanacaktır?
- Program kapsamındaki 7 ürün ve 21 il hangi ölçütlere göre belirlenmiştir?
- Yalnızca 21 ilde tohumluk desteği verilmesi diğer illerdeki üreticiler için haksız ve eşitsiz bir uygulama değil midir?
- Tüm ekilebilir arazilerin üretime katılması için yalnızca tohum desteği yeterli midir, yoksa tohum ile birlikte mazot, gübre, ilaç, yem, sulama suyu, elektrik gibi tüm girdilerde maliyetleri düşürecek önlemler birlikte mi alınmalıdır?
- Tohum desteği, belirlenen illerdeki ekim alanının ne kadarını kapsamaktadır?
- Çiftçinin bu yıl ekimini yapacağı ürünlerde tohumluğunu büyük ölçüde sağladığı ve genelde borçla aldığı için faturalamada güçlük yaşayabileceği ortamda, üreticilere tohumların %75’i yerine tamamının hibe edilmesi daha doğru bir tercih değil midir?
- Dağıtılacak tohumluk miktarı yeterli midir, hangi illere hangi cins tohumluk dağıtılacaktır?
- Sertifikalı tohum tedariki TMO ve TİGEM’den mi sağlanacaktır, yoksa özel tohum şirketlerini desteklemeye yönelik bir satın alım uygulaması mı gündeme gelecektir?
- Yazlık ekilişlere verileceği açıklanan destek buğday ve arpa için hangi ildeki yazlık ekilişleri kapsayacaktır?
- Ekim alanı ilanı ile aniden geliştirilemeyecek çeltik üretiminde toprak hazırlığı, tavaların hazırlanması, sulama suyu temini gibi kapsamlı uygulamalar yapılmadan yalnızca tohumluk desteği ile beklenen üretim artışı sağlanabilir mi?
- Toplam ürün rekoltesinin 80.000 ton olacağı öngörülürken, aslında büyük bir miktar olmayan bu üretim artışına yönelik alım garantisi gündeme gelecek midir?
Ülkemizde, kamu ve özel sektör tohum stoklarının 2020 yılı için yeterli olduğu belirtilmektedir. Ancak çiftçinin üretimden uzaklaşması ve bu yıl yeterli ürünün alınamaması halinde patates, mısır, ayçiçeği dahil 2021 yılı ve sonrası için tohum stoklarında ciddi açıklar olacağı öngörülmektedir.
Çözüm; tohum ve fide desteği özelinde, ulus ötesi tohum tekellerini ve tohum şirketlerini destekleme amaçlı değil, çiftçiyi destekleme amaçlı olmalıdır. Desteklerin yerine ulaşması için, ödemeler fatura karşılığı doğrudan üreten çiftçilerin hesabına yatırılmalıdır. Orta ve uzun vadede verimli yerli tohumlar üretilmeli ve çoğaltılmalıdır. Tohumda tamamen dışarıya bağımlılığın azaltılması için Ar-Ge yatırımları artırılmalı, Araştırma Enstitülerine daha çok önem verilerek daha fazla ödenek ayrılmalı, yerli çeşitler ıslah edilmeli ve yeterli miktarda üretilmelidir. Mısır ürünü benzeri, halen var olmasına karşın verim düşüklüğü gerekçesiyle çiftçilerce yeterince kullanılmayan yerli ve milli tohum çeşitlerinin dışa bağımlılığı azaltmak için tarlada kullanılmasına yönelik önlemler ivedilikle alınmalıdır.
Tarımsal üretimde kendimize yeterlilik ve dışalım konusu
2018/19 sezonunda hububat genelinde kendimize yeterlik oranı % 92.4 ile yetersiz olup, yalnızca buğdayda %105, çavdarda %100 oranı ile kendimize yeterliyiz. Yeterlik oranı yulafta %99.9, arpada %94.7, mısırda %70.3’tür. Türkiye ayçiçeği yağında % 80, soyada net ithalata bağımlı bir ülkedir. Nohut hariç bakliyatlarda kendimize yeterli değiliz. Yeterlilik oranımız meyve ve sebzelerde ise genel itibarıyla iyidir.
Tarım ve Orman Bakanı’nın son açıklamasında en dikkat çeken konu ise, ironik biçimde “İstiklal savaşımız sırasında bile bir gram gıda ithalatı olmadı.” vurgusu olmuştur.
Dışalım, normal zamanlarla birlikte, özellikle salgının dünyayı tehdit ettiği günümüzde de çözüm değildir. Oysa ülkemizde 2018/19 döneminde buğday dışalım miktarı bir önceki yıla göre %70’e yakın artarak 10 milyon tona yaklaştı. Genellikle 500 bin ton ile 1,5 milyon ton aralığında dışalım yaptığımız mısırda bu miktar 3,6 milyon tona ulaştı. Temel yağ bitkimiz olan ayçiçeği dışalımı da bir önceki yıla göre yaklaşık %60 artışla 1,1 milyon ton oldu. Çok geniş kullanım alanına sahip olan ve neredeyse hiç üretmediğimiz soya dışalımı %0,9 oranında gerilemiş olsa da 2,6 milyon ton ile önemli bir düzeyde gerçekleştirildi. Pamuk dışalımımız %24,4 oranında artış gösterdi. Tarıma 2019 yılında verilen desteğin çok daha fazlası sadece bu 5 bitkisel ürünün dışalımına verilerek, yurtdışına 6,4 milyar dolar ödeme yapıldı.
Soyut ya da yetersiz söylemler dışında somut olarak, tarım arazilerimizi koruyacak şekilde ülke düzeyinde arazi kullanım planlaması yapılmalı; korunan tarım arazilerimizde üretim miktarı artışı, ürün çeşitliliği ve üretim sürekliliğini sağlayan tarımsal üretim planlamasına geçilmeli; tarımsal ürün dışalımı kısıtlanmalı, girdi maliyetleri düşürülerek ürün desteklerinin artırılmasına yönelik çalışmalara derhal başlanmalıdır.
Çözüm; çiftçilerimizin tarım ürünlerini üretebileceği olanakların güçlendirilmesi ve yerli üretime geçilmesi, tüketicilerimizin de bu gıdalara uygun fiyatta sürdürülebilir bir şekilde ulaşmasının sağlanmasıdır.
Girdi maliyetlerinin düşürülmesi konusu
Son 10 yılda mazottaki fiyat artışı %216, gübrelerden ürede %292, DAP’ta %262, 20:20:0 kompoze gübrede %277 olurken, ürün fiyatlarındaki artışlar çok daha düşük düzeyde olmuş, son yıllarda üreticisi yoksullaşmıştır. Girdi maliyetlerinin yüksek olması nedeniyle kazanç elde edemeyen üretici üretimden uzaklaşmaktadır.
Yalnızca tohum gibi bir girdide verilen destek diğer girdilerdeki yüksek fiyat gerçeği karşında üretimi istenen düzeyde olumlu etkilemeyecektir. Mazot, gübre, tohum, ilaç, yem, sulama suyu ve elektrik gibi tüm girdilerde vergi oranları dahil düzenlemelerle maliyetleri düşürecek önlemler ortak bir “tarımsal ekonomik destek kararnamesi” ile açıklanmalıdır.
Günümüzde petrol fiyatları tüm dünyada %30’lar, ülkemizde akaryakıt litre fiyatları %9’lar düzeyinde düşerken, ülkemizde mazot fiyatları benzin fiyatının üstüne çıkmıştır. Üretim mevsiminin başladığı bugünlerde kamu yönetimi bu konuda herhangi bir adım atmamakta ısrar etmektedir. Başlıca girdilerden tarımsal amaçlı mazot kullanımına ilişkin önerilerimiz şunlardır:
- … Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere İlişkin … sayılı Bakanlar Kurulu Kararlarında yer alan; “Mazot fiyatlarında artış olması durumunda yukarıda belirtilen mazot destekleme birim fiyatları, …-… tarihleri arası günlük mazot fiyat artış oranları ortalaması kadar oranda Maliye Bakanlığının uygun görüşü ile artırılarak uygulanır.” hükmü doğrultusunda, 2020 yılı için desteklenen ürünler bazında mazot destekleme miktarları TL olarak artırılmalıdır.
- Tarımsal girdi kapsamında kullanılan mazottaki yüksek oranda uygulanan vergiler ve KDV %1’e indirilmeli, döviz kurundaki artışlara karşın mazot fiyatı tüm ülkede çiftçilere 1.5-2.5 TL aralığında verilmelidir.
Tarımsal su kullanım ve elektrik borçları ertelenmeli, salgın sürecince sulama hizmetleri ücretsiz verilmelidir.
Üreticiye dönemsel parasal desteklerin girdi maliyetlerinde önemli düşüşlere yol açmadığı süreçte, sorunun köklü çözümü için devlet tarımsal girdi piyasasını kontrol edebilecek bir üretim payına yeniden sahip olmalıdır. Kapatılan TÜGSAŞ, İGSAŞ, TZDK, Yem Sanayi A.Ş. gibi tarımsal KİT’lerin yeniden kurulması gündeme gelmelidir.
Bazı ürünlerde stok yapılması konusu
Kendimize yeterlilik durumu dışında buğday, mısır, şeker vs. gibi stratejik ürünlerde devletin olağanüstü stok tutması gerekmektedir. Devlet tarafından belirlenecek bu miktarların kamuoyuna açıklanmaması kabul edilebilir bir uygulamadır. Örneğin; TMO özellikle buğdayda ve mısırda olağanüstü stok tutmak zorundadır. Bu miktarlar genellikle kişi başına tüketim üzerinden belirlenir. Stoka, olası savaş zamanları için gerekli asker ihtiyacı da dahil edilir. Ülkemizde geleceğe yönelik TÜİK verilerine dayalı bir ürün projeksiyonu yapılırken, “olağanüstü hal stoku yeterli mi veya gerçekten var mı?” sorularının yanıtı kamuoyuna mutlaka açıklanmalıdır. Şu sorulara da ivedilikle yanıt verilmelidir.
- Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından tüm ürünlerde yeterli stokumuz var denilmesine karşın, ürün bazında ne kadar ve kaç yıllık stok olduğu kamuoyuna neden açıklanmamaktadır?
- Tarım ve Orman Bakanı bazı ürünlerde stok yapacağız derken, hangi ürünlerde stok yapılacağını neden açıklamamaktadır?
- Gerekli stoklar TMO gibi kamu kurumları bünyesi de mi yapılmalıdır, yoksa kamuoyuna yansıyan yandaş firmalara yurt içi ve yurt dışından stok yapma olanağı mı tanınmalıdır?
Örneğin, mısır dışalımında bazı yıllarda kış dönemlerinde %20 civarında olan mısır gümrük vergisinin, yaz aylarında iç tüketimi korumak için %70’lere çıkarıldığı uygulamalar karşısında, gümrük ve vergi tarifeleri ile oynanarak kısa sürede “kimler ne kadar haksız kazanç elde ediyor?” konusu da gündemimizden düşmemeli, bu tür rant amaçlı düzenlemelere izin verilmemelidir.
Yine, %80 oranında dışarıya bağımlı olduğumuz ayçiçeği yağında, bugün ülkemizde bir aylık gereksinimin altında yaklaşık 50.000 ton stok kaldığı, Rusya’nın dışsatımını kısıtlaması ve tüketicilerin salgın psikolojisi ve yaklaşan Ramazan ayı nedeniyle stoka yönelmesi gibi değişik gerekçelerle son haftalarda ayçiçeği yağının %30’lar civarında pahalılaştığı görülmektedir. Ham ayçiçeği yağında %36 olan gümrük vergisi oranı, 3 Nisan 2020 tarih ve 31088 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan İthalat Rejimi Kararına Ek Karar ile 1 Şubat-30 Haziran (bu tarihler dahil) arasında %30’a düşürülmüş, Kosova için ise %0 olarak uygulanması kararlaştırılmıştır. Ülkemizin yağ gereksinimini karşılayacak miktarda üretimi olmayan Kosova’ya tanınan bu ayrıcalığın nedeni ve kimleri kapsadığı konusunda kamuoyu derhal bilgilendirilmelidir.
Çözüm; TMO 2020 yılı için şimdiden alım garantili ürün fiyatı açıklamalı, gerekli ödemeleri zamanında yapabilecek hazırlıklarını tamamlamalıdır. TİGEM arazilerinin kiralanması veya satışı uygulamalarına son verilmeli, yerli ve yeterli girdi üretimi yapılmalı, ürün ve tohum stoklaması sağlanmalıdır. Trakya Birlik, Fiskobirlik gibi birlikler yeniden işlevsel ve özerk kılınmalı, piyasaya etkin müdahale koşulları oluşturulmalıdır.
Üreticilerin, meslektaşlarımızın, mevsimlik işçilerin üretim alanına ulaşım konusu
İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 9780865-153 sayılı yazısı gereği 81 İl Valiliğinde oluşturulan “İl Tarımsal Üretim Pandemi Komisyonu” bünyesinde tüm illerde ayrımsız TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Şube Başkanı ya da İl Temsilcisi düzeyinde Anayasanın 135. maddesi gereği kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu olan Ziraat Mühendisleri Odası temsiliyeti mutlaka aranmalıdır.
Salgın süresince sosyal hareketliliği ve insanlar arası teması azaltarak sosyal izolasyonun mutlak şekilde sağlanmasına dikkat edilerek tarım arazilerinde, hayvancılık işletmelerinde ve tarımsal girdi satış bayilerindeki çalışmaların zamanında yapılabilmesi ve üretimin devamlılığı için aşağıdaki konularda iller arası farklı uygulamalar olmamalı, tüm illerimizde konu merkezi yönetim genelgeleri çerçevesinde ortak yürütülmelidir.
- 65 yaş üstündekiler ile kendi aile işlerinde çalışan 18-20 yaş aralığındaki üreticilere ÇKS belgesi, hayvan kayıt belgesi ve çiftçi belgesini ibraz etmeleri halinde üretim alanlarına gidiş gelişlerinde kolaylık sağlanması,
- Tarımsal danışmanlık yapanlar, üreticilere bitki ve hayvan sağlığı hizmeti sunanlar, akademik araştırmaları yürütenler ve Tarsim Eksperleri için meslektaşlarımız dahil kamu ve özel sektör çalışanlarına mesleki kimliklerini, üyelerimizin ZMO Kimlik Kartlarını göstermek koşuluyla il içi ve iller arası seyahatte kolaylık sağlanması,
- Mevsimlik tarım işçileri ve hayvancılık faaliyeti yapan göçerler ile arıcılara yönelik İçişleri Bakanlığı genelgeleri ve İl/İlçe Hıfzıssıhha Kurulları kararları doğrultusunda sürecin sağlıklı yönetilmesi,
- Tarımsal üretime gübre, zirai ilaç, tohum, yem, tarımsal sulama ve ekipmanları, çiğ süt ve diğer tarımsal ürünlerin nakli gibi girdi tedariki sağlayan özel sektör çalışanlarına seyahatte ve girdi naklinde kolaylık sağlanması,
- Tarımsal üretim için köylerde bulunan çiftçiler ve mevsimlik işçiler için çalıştıkları bölgelerde test dahil gerekli ve yeterli sağlık hizmetlerine ulaşmalarına kolaylık sağlanması.
Tarımsal kamu yönetiminin işlevsizliği konusu
Ülkemizde tarımsal kamu yönetimi uzun yıllardır yapboz tahtası haline gelmiş, kamu yönetiminin kurumsal hafızası silinmiş, yöneticilerde ehliyet ve liyakat göz ardı edilmiş olup kurumsallaşamayan yapı ile kalıcı sorunlar çözülememektedir. Şu an işlevsiz ve dağınık olan kamu yönetimi yerine tarım, gıda, toprak ve su yönetiminde etkin bir kamu yönetimi kurulmalı, merkezi yönetim görev ve yetkilerine sahip çıkmalı, uzman genel müdürlükler kapatılmamalı veya işlevsizleştirilmemelidir.
6 Nisan 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Politika Kurullarından ikisinin yapısında değişikliğe gidileceği açıklanmış, daha önce adı “Sağlık ve Gıda Kurulu” olan yapının yerine “Gıda, Tarım, Orman ve Hayvancılık Kurulu” kurulacağı belirtilmiştir.
Ülkemiz tarım sektöründeki kronik sorunların çözümü, öncelikle “tarım/ziraat” tanımında uzlaşmakla başlamalıdır. Ülkemizde “tarım/ziraat” tanımı, çoğu kez, yanlış biçimde “tarım ve hayvancılık” olarak kullanılmaktadır. Bu ayrım, “mesleki taassup”la kasıtlı olarak gündeme getirilme dışında, yanlıştır. Tarım, “bitkisel ve hayvansal üretimi” birlikte kapsayan bir faaliyet, bir çerçeve tanımdır. Bu nedenle öncelikle kurulacak Kurul adının “Tarım, Gıda ve Orman Kurulu” olarak düzeltilmesini öneriyoruz.
Aslında işlevsiz tüm kurullar kapatılmalı, Tarım ve Orman Bakanlığı sekretarya işlerini yürütme yerine politika belirleyen ve belirlediği politikaları uygulayabilen işlevsel bir kurumsal kimliğe dönüştürülmelidir.
Kamu hizmetinin yeterli ve etkin verilebilmesi amacıyla acilen Ziraat Mühendisleri için kamuda sembolik değil yeterince kadro açılmalı, atanamayan mühendisler güvenceli çalışma koşullarında işe başlamalıdır.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası olarak yıllardır yinelediğimiz uyarılarımızı tekrarlıyoruz.
Pansuman önlemlerle tarım ve gıda sektörünün kalıcı sorunları çözülemez
Covid-19 salgınından dünya ölçeğinde ders çıkararak, ülkemizdeki dışa bağımlı politikalar yerine bir an önce “kamucu tarım politikası” değişikliğine gidilmelidir.
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan ekonomik önlemler paketlerinde çiftçilere yer verilmemesi, sonradan yaptığı bir açıklamada ise yanlış bilgilendirilerek “2020 yılı desteklerinin yarısı ödendi” gibi beyanları; Tarım ve Orman Bakanı’nın bütüncül olmayan pansuman önlem paketleri ile “gıda stoklarımız yeterli” dedikten çok kısa süre sonra “bazı ürünlerde stok yapacağız” gibi çelişkili beyanları, maalesef çiftçimizin ve bizlerin kamu yönetimine olan güvenini sarsmaktadır.
Tarım sektörü, stratejik bir sektördür. Üreticilerin bir kez üretimden koptuktan sonra tekrar tarımsal üretime dönmeleri oldukça zor, hatta olanaksızdır. Bu nedenle tarım sektörüne yönelik ivedilikle kapsamlı bir “tarımsal üretim seferliği” ilan edilmeli ve “tarımsal ek ekonomik önlemler paketi” açıklanmalı, önünü görmekte zorlanan üreticilerimizin morali yükseltilmeli, kamu yönetimine olan güveni tazelenmelidir.
Odamızın makro politikalar düzeyinde kısa, orta ve uzun vadede somut çözüm önerileri ise şunlardır:
- Dünyada etkili olan Covid-19 salgını nedeniyle ülkeler sınırları kapatmakta, üretim azalmakta, dış ticaret hacmi daralmakta ve korumacılık önlemleri artmaktadır. Bu süreçte ülkemizde derhal ülke ve bölgeler düzeyinde yapılacak ve somut desteklerle yönlendirilecek “tarımsal üretim planlaması” ile yerli üretim artırılmalıdır.
- 5488 sayılı Tarım Kanunu gereği, bütçeden tarıma ayrılan kaynak, 2021 yılı bütçesi ve sonraki yıllar için Gayrisafi Millî Hâsılanın en az %1’i düzeyine yükseltilmelidir.
- 2019 yılı destekleme ödemelerinin tamamı derhal ödenmeli, buna yönelik takvimlendirme ve icmallerin öne çekilmesi için tebliğ düzenlemesi yapılmalıdır.
- 2020 yılı destekleme tebliği ivedilikle yayınlanmalı, destekleme ödemelerinin yarısının avans olarak ödenmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalı, Bakanlık destek başvuru ve ödeme tarihlerini öne çekecek işlemlere ivedilikle başlamalıdır.
- Çiftçilerin borçları Tarım Kredi Kooperatifleri yanında Ziraat Bankası ve özel bankalarda uzun vadeli yapılandırılmalı, kredi anapara ve faiz ödemeleri 1 yıl faizsiz ertelenmeli, çiftçilere sıfır faizli kredi verilmelidir.
- Çiftçilerin BAĞKUR ve SSK borçları, 2020 yılı hasat sezonu sonuna ertelenmelidir.
- Kredi Garanti Fonu (KGF) kredileri tarım işletmelerini de kapsamalıdır.
- Sulama yatırımları artırılmalı, su tasarruflu sistemlere geçilmeli, sulanan alanlarda arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri eşgüdümlü bir şekilde tamamlanmalıdır.
- Yaş sebze ve meyve pazarları ile hallerde aracılık sistemi devreden çıkarılmalı, kooperatifçilik yaygınlaştırılmalı, ürün sunumunda hijyenden ödün verilmemeli, etkin denetimler yapılmalıdır.
- Hayvancılığın gelişmesi sağlanarak, üreticinin gelir artışı yanında, vatandaşın sağlıklı et, süt ve süt ürünleri gibi hayvansal gıdaları tüketmesi için kalıcı özel önlemler alınmalıdır.
- Küçük çiftçiler ve aile işletmeciliği mutlaka desteklenmelidir.
- Kırsaldan kentlere yaşanan yoğun ve dengesiz göçün yarattığı sorunların kalıcı çözümü için üreticilerin üretimde kalmalarının ekonomik önlemlere teşviki yanında, kırsalın fiziki alt yapısının iyileştirilmesi, sosyal yapının geliştirilmesi, kadınların güçlendirilmesi, genç işgücünün üretime katılması, çevreye duyarlı yaşamın özendirilmesi ve örgütlenme bilincinin geliştirilmesi gibi temel konularda da ivedi çözüm önerileri geliştirilmelidir.
Ülkemizi yönetenlerin özellikle bu dönemde dışlayıcı değil, tarım ve gıda sektörünün tüm bileşenlerini sürece katarak, bütüncül yaklaşımlarla alınacak ekonomik ve bilimsel önlemlerle krizi yönetmeleri gerekmektedir.
Yaşadığımız ekonomik, siyasal, yönetim ve de sağlık krizi ortamında tarım sektörümüzün tüm bileşenlerinin ortak mücadele etmesi bir zorunluluktur.
Virüs insanı, açlık insanlığı öldürür.
Tarımsal üretimimizi planlı bir şekilde artıralım, yeterli ve dengeli beslenelim.
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası, salgın sürecinde de kamuoyunu doğru bilgilendirmeye ve somut çözüm önerilerini sunmaya devam edecektir.”
Haber kaynağına ulaşmak için lütfen tıklayınız.