YAŞAMIN KAYNAĞI OLAN SULAK ALANLARIMIZI KORUYALIM!

YAŞAMIN KAYNAĞI OLAN SULAK ALANLARIMIZI KORUYALIM!
İZMİR
04.02.2022
 

İnsan ve çevresinin karşılıklı bağımlılıklarını tanıyarak; sulak alanların korunmasını ve sürdürülebilir kullanımını hedefleyen Uluslararası Ramsar Sözleşmesi`nin imzaya açıldığı 2 Şubat "Dünya Sulak Alanlar Günü" olarak kabul edilmiştir. Sözleşmenin imzalandığı tarih, sulak alanların korunmasının önemine kamuoyunun dikkatini çekmek üzere 1997 yılından bu yana "Dünya Sulak Alanlar Günü" olarak kutlanmaktadır.

Sulak alanlar; “doğal ya da yapay, sürekli ya da mevsimsel, tatlı, acı ya da tuzlu, durgun ya da akan su kütleleri, bataklıklar, turbalıklar ve gelgitin çekilmiş periyodunda derinliği altı metreyi aşmayan deniz suları” olarak tanımlanmaktadır. Yaşamın var olmaya başladığı dönemlerden itibaren yeryüzünün sadece %3`ünü kapsayan sulak alanlar en zengin biyolojik çeşitliliğine sahip ekosistem alanlarını oluşturmaktadır. Sulak alanlar bulundukları bölgenin su kalitesini yükselten, tatlı suya kaynak oluşturan, suyu depolayan ve su rejimini düzenleyen ekosistemlerdir.

Ülkemiz, 1993 senesinde Ramsar Anlaşması‘na imza atmıştır ayrıca 2005 yılında Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği yayınlanmıştır. Türkiye`de 93 sulak alan bulunmakta olup bunların 14`ü Ramsar Alanı, 59`u Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan ve 20`si Mahalli Öneme Haiz Sulak Alan`dır. Ancak sulak alanlarımız, plansız ve yanlış yönetilmekten dolayı kirlilik ve kurumalara maruz kalmaktadır. Ekolojik etkileri zayıflamakta ve bu durum ekosistem sorununa dönüşmektedir.

Küresel ısınma ve insan kaynaklı tarım, sanayi ve yerleşim alanı tahribatları nedeniyle son 40 yıl içinde yaklaşık Marmara Denizi kadar sulak alanımız yok olmuştur. Birçok sulak alan, ülkemizin dönüşümüne ve değişimine neden olan merkezi ve yerel yöneticilerin görmezden geldiği plansız kalkınma, yatırım ve inşaat politikaları nedeniyle tehdit altındadır. Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği`ne rağmen kaçak yeraltı suyu kullanımları, havzalarda madencilik, yağışın sulak alanlara ulaşmadan barajlarda tutulması, tarımda vahşi sulama, atık suların arıtılmadan doğaya geri verilmesi ve yasak balıkçılık faaliyetlerinin önüne geçilememekte tüm bunların sonucu olarak sulak alan ekosistemleri bozulmaktadır.  Amik, Meke, Seyfe, Uluabat ve Avlan Göllerinde yaşanan olumsuzlukları ve sonuçlarını unutmamalıyız. Ülkemizde su kaynaklarının azaldığı, önümüzdeki yıllarda kuraklık riskinin bizleri beklediği bilinmeli su ve su kaynakları metalaştırılmamalıdır.

Sorumluluk ilkesi gereği Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği uygulanmalı, su yönetimi için yeterli kaynak ayrılmalı  bu durum yasalarla zorunlu kılınmalı ve denetlenmelidir. Sulak alanlar konusunda uzman meslektaşlarımızın kamuda istihdamları arttırılmalıdır. Ekolojik, biyolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel değerler olan sulak alanlar, birer ekosistem olarak değerlendirilmeli doğa dostu çözümler içeren yatırımlar desteklenmeli ve hayata geçirilmelidir. Entegre sulak alan yönetim planlamaları ivedilikle hayata geçirilmelidir. Tahrip edilmiş sulak alanların korunması ve restorasyonu için politikalar oluşturulmalıdır. Sulak alanların ekolojik, ekonomik ve kültürel değeri farkındalığı için yeterli kaynak ayrılmalı çalışmalar bir an önce planlanmalı ve başlamalıdır.

 

Gelecek kuşaklara sürdürülebilir bir yaşam bırakmak için, herkesi sulak alanlara sahip çıkmaya çağırıyoruz. 

 

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi

Yönetim Kurulu

Okunma Sayısı: 317