YEŞİL GAZETE: BİR KANSER BAŞKENTİ: KÖMÜRÜN KARA LEKESİ, ELBİSTAN'DAN NASIL SİLİNECEK?- 18 EYLÜL 2022

YEŞİL GAZETE: BİR KANSER BAŞKENTİ: KÖMÜRÜN KARA LEKESİ, ELBİSTAN'DAN NASIL SİLİNECEK?- 18 EYLÜL 2022
MERKEZ
19.09.2022

Türkiye`de kömürlü termik santrallerin bulunduğu her il yıllar içinde kanser başkentine dönüştü. 38 yıldır iki aktif santralle zehirlenen Maraş`tayız. Doktorlar burada kanser şüphesiyle başvuranlara `Elbistanlı mısın` diye soruyor. Elbistanlılar artık kömürden adil bir şekilde nasıl çıkılacağını tartışmak ve çocuklarına, yaşayan bir coğrafya miras bırakmak istiyor.

 

Greenpeace Akdeniz ve Elbistan Doğayı ve Hayatı Koruma Platformu‘nun kömürden adil bir çıkışın nasıl yapılabileceğini tartışmak için düzenlediği panel kapsamında onlarca yıldır kömürlü termik santrallerin dumanıyla boğulan Elbistan‘dayız.

38 yıllık Afşin A ve Afşin B kömürlü termik santrallerinin filtresiz bacalarından  yayılan is bulutu, Kahramanmaraş‘ın üstüne gri bir çarşaf gibi serili.

İl merkezinden Elbistan’a bu bulutu yararak varıyoruz. Yanımızda tarım ürünleri işletmeleri, köyler, tarlalar uzanıyor.

Burada on binlerce hemşehrisini kanserden kaybeden yaşam savuncularının gündemi yıllardır belli: Bu topraklar kömürün zehrinden nasıl kurtulacak?

Greenpeace Akdeniz İklim ve Enerji Proje Sorumlusu Onur Akgül, “Bu sefer yüzümüzü geleceğe dönüyoruz” diyor:

“Bir kömür gerçeğiyle mücadele ediyor Türkiye’deki insanlar. Türkiye’nin her yerinde kömür, yapacağını yaptı. Kömürden alınacak enerji alındı. Artık kömür çok uzun zamandır hem yanında yaşayanlara hem de hepimize bir sağlık kaybı, yoksullaşma, geleceğe güvenle bakamama sebebi.

Bu etkinliğimizde buna odaklanacağız: Afşin’de zehir saçan santraller, istihdam ve hak kaybı yaşatmadan nasıl kapanabilir? Yerini ne, nasıl alabilir?”

Muğla’da, Zonguldak’ta, Çanakkale’de… Türkiye’nin her yerindeki onlarca kömürlü termik santralin kapatılması söz konusu olduğunda tartışmalar, ‘on binlerce insanın çalıştığı bu işletmelerinin kapanmasının ekonomiye ve bölgeye zarar vereceği; enerji üretiminde kayıp yaşanacağı’ yönündeki -eksik- argümanlarla başlıyor.

Panel boyunca Elbistan Doğayı ve Hayatı Koruma Platformu’ndan Mehmet Dalkanat, Temiz Hava Hakkı Platformu’ndan halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Ali Osman Karababa, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Baki Remzi Suiçmez, Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği’nden (SEFİA) Bengisu Özenç, Zonguldak Çevre Derneği’nden Ahmet Öztürk ve İkizköy Çevre Komitesi’nden Nejla Işık ise, Türkiye’nin kömür için ödediği bedelleri bir bir sıralıyor ve bu maliyetlerden kurtulduğumuzda nelerin mümkün olduğunu anlatıyor.

1984’ten bu yana faaliyette olan Afşin A ve Afşin B santralleri; 2018’e kadar bölgede tahminen toplam 17 bin erken ölüme neden oldu.  1984’te ova içerisinde gözlenen sıcaklıklar 33 derece iken, 2010 yılında 38 dereceye yükseldi.

Santralin emisyonları nedeniyle tarımsal ürün ve gelir kaybına uğrayan çiftçiler ise, 2011 yılından itibaren tazminat alamıyor.

Santralin çevrede neden olduğu yıkıma dair bu verilerin hepsi detaylı tahminlere dayanıyor, çünkü resmi veriler, ‘ticari sır’ denilerek yıllardır saklanıyor. Kömürün Elbistan’a gerçek maliyeti, bu yüzden hala resmi istatistiklerle bilinemiyor.

Mehmet Dalkanat,  uzun yıllardır topraklarını korumak için mücadele edenlerden. Elbistan’a yaşatılanı ondan dinliyoruz:

“Elbistan’da kanser olmayan ev yok. Doktorlar, kanser süphesiyle gelenlere önce “Elbistanlı mısın?” diye soruyor.

“Arkadaşlarımız, sevdiklerimiz 70 yaşını göremedi. Bu köylerde insanlar merak ediyor, ‘Acaba biz 70’i görür müyüz’ diye.

Çocukken bizi burada deliceler kovalardı. Şimdi yoklar. Çünkü artık göçmen kuşlar bile gelmiyor Elbistan ovasına. Hayvanlar bile farkında. Salkım salkım üzümleriyle meşhur Altınelma‘da bir tane üzüm yok şimdi. Biz kömür için bağlarımızdan vazgeçtik. 5 bin yıldır üzüm veren asmalar ne hikmetse bu santral yapıldığında üzüm vermez oldu. 100-200 metreden çekebildiğimiz yeraltı suyumuzu artık 400 metreden çekemiyoruz.

Santralden emekli bir arkadaşımızı bu panele davet ettim, “Abi ben de oldum, dalak böbrek yok” dedi. “Ameliyatlar oldum, kurtulamıyoruz”, dedi. Buradan emekli olup tedavi görmeyen arkadaşımız yok.

Ve hala bizimle istatistikleri paylaşmıyorlar.”

Aralarında komşu ilçeden Nurhak Çevre Derneği üyeleri ve Elbistanlıların bulunduğu katılımcıların alkışından sonra taleplerinden bahsediyor Dalkanat:

“Biz buraya dördüncü, beşinci santrali istemiyoruz. Biz diyoruz ki burası tarım, ziraat ambarı olsun; çocuklarımıza, yemyeşil bir gelecek bırakalım.  Çocuklarımıza ölü bir coğrafya bırakmayalım.

Termik santralinin derhal, yarın, hemen kapatılması gerekiyor.
Hukuki ve yasal mücadelelerimiz devam ediyor. ‘Elbistan ovasını bize bırakın,
arpamızı mısırımızı ekelim, enerjinin kat kat üstünde gelir sağlayabilir’
diyoruz. 100 bin dönüm arazinin üzerine, güneş enerjisi yapsanız toprak
değerini kaybetmeden termik santrallerle aynı geliri sağlıyor. Bunun
hesabını akademisyenler yapmış.”

Ben akademisyen değilim. Ben ülkesini ilçesini, yaşadığı yeri seven onun için mücadele veren ve orada cenneti arayan biriyim. Cennet başka yerde aranmaz. Bulunduğun yeri cennet haline getirirsen, işte orasıdır. Biz bunun için mücadele veriyoruz.

Sözü, TMMOB’dan Baki Remzi Suiçmez alıyor ve Dalkanat’ın sözlerini destekleyen veriler sunuyor:

Elbistan Ovası, Türkiye’nin dördüncü büyük ovası ve birinci sınıf tarım arazilerinden oluşuyor.

“2016’da toprak koruma arazisi ilan edildi. Önemli bir üretim alanı: Buğday, arpa, mısır, ayçiçek, şeker pancarı; kayısı, elma, armut, lahana… Gıda sanayiinde yağ, peynir, kırmızı biber, yem, un, dondurma üretiminde potansiyeli çok yüksek…

Tarım alanlarının ve doğanın en üstün kamu yararı olduğu mahkemelerde dahi gündeme gelirken, kamu kurumları ve bakanlıkların kendilerine göre aldıkları ‘kamu yararı’ kararlarıyla meralarımız, zeytinliklerimiz, tarım arazilerimiz tarım dışı kullanıma açılıyor.”

Halk sağlığı uzmanı Prof. Dr. Karababa da, kömürlü termik santrallerin sağlık etkisini açıklıyor:

“Hesaplara göre 1000 megavat kurulu güce sahip olan ve kaliteli kömür yaktığı varsayılan -oysa Afşin’de kalitesiz linyit yakılıyor- bir kömürlü termik santral; yılda 75 bin ton kükürtdioksit, 22 bin 500 ton da azot oksit, 6 milyon 500 bin ton karbondioksit, 375 bin ton hidrokarbon salıyor.

Bir santralden 420 bin ton katı atık (yani kül) çıkıyor. Bunlar Afşin’de, açılan çukurlara gömülüyor.

“Bu küllerin biriktiği yerlerde radyoaktif emisyon ve hepsi kanser yapıcı ağır metaller -civa, nikel, krom gibi- yerin altına; rüzgar erozyonuyla da havaya taşınıyor.  Bunlar aynı zamanda bölgede asit yağmuru riski, yani tarım arazileri için ölüm demek. Bu, gelecek nesilleri açlığa mahkum etmektir.”

Adil geçiş mümkün

Elbistan’ın kömüre mahkum olmadığını ise ekonomik verilerle SEFİA’dan Bengisu Özenç ortaya seriyor:

“Türkiye’de linyit ve kömür madenciliği 2011’den beri gayri safi milli hasıla içinde tutarlı olarak düştü. Bu düşüş kömür bölgelerinde ciddi bir kriz anlamına da geliyor.

O zaman bizim kömürden çıkışı herhangi bir sosyal ya da iktisadi bir krize dönüştürmeden planlamamız gerekiyor. Madenciliğin alternatifi ne olabilir: Kömüre dayalı ekonomilerde istihdamın önemli bölümü tarımda görülüyor ve bu bölgelerde tarımın aldığı hasarı da göz önünde bulundurursak bunu baltalıyor.

Yeşil sektörlerin istihdam yaratma potansiyeli, kömür gibi alanlarda istihdamın yaratılmasına göre daha yüksek. Türkiye için, daha iddialı bir rüzgar ve güneş yatırımıyla yenilenebilir enerjiyle ne kadar daha çok istihdam yaratabileceğini araştırdık.

Yeşil dönüşüm, 2030 yılına kadar Türkiye’de 300 bin yeni istihdam yaratabilir

Mevcut politikalarda her yıl 1 GW’lık güneş ve rüzgar devreye girerse ve 30 GW karşılaştırıldı. Buna göre, rüzgarda mevcut politikalarla 60 bin, daha iddialı hedefte 148 bin; güneşte de 7 bin ve 61 bine kadar istihdam potansiyeli var.

Solar 3GW‘ın kömür sahalarının -hem maden sahası hem de termik santral alanı için-güneş potansiyelini ölçtüğü çalışmasına göre,

  • Afşin- Elbistan A santrali 980 MW’lık güneş ve 2400 kişilik
    istihdam potansiyeli,
  •  B santralinin de 936 MW’lık güneş potansiyeli ve  2300 kişilik istihdam potansiyeli var. Toplamda makineler, sağlayıcılarda da yaratacağı istihdamla birlikte yaklaşık 5 bin kişillik bir istihdam, güneş enerjisi ile mümkün.

Bu üstelik yalnızca santral sahasının kurulu kapasitesi üzerinden ölçüm. Bölgede toplamda -santralde çalışanlara ek olarak- hizmetler, ara girdi, ekipman gibi yan sektörler de gelişecek. Ek olarak Kahramanmaraş, sadece santral alanıyla sınırlı olmayacak kadar büyük bir güneş potansiyeline sahip.”

Geçişte iki ana dayanağın tarım ve güneş olacağını vurgulayan Onur Akgül, ek olarak, “Kömürlü termik santrallerin kapatılması bize her şeyin sonuymuş gibi pazarlanıyor. Oysa değil. Üstelik, santrallerin kapatılmasıyla kurtulacağımız sağlığın topluma maliyeti 320 milyar euro. Maliyet de bu yatırımlara eklenebilir” diyor.

Kömüre karşı hayat dayanışması

Türkiye’nin başka ‘kanser başkentlerinden’ katılımcılar da, adil geçişi konuşmak için panelde. Bunlardan biri, 430 gündür Akbelen Ormanı‘nı savunan İkizköy Çevre Komitesi’nden Nejla Işık:

“Üç termik santral Muğla‘yı zehirleyerek yok ediyor. Başta akciğer kanseri olmak üzere İkizköy hastalıklarla boğuşuyor. 2019 yılından bu yana mücadele ediyoruz, 20 bin zeytin ağacımızı kaybettik. Geçmişimizi kaybettik. Bölge halkının psikolojisi bozulmuş durumda.

Termik santralden en çok orada çalışan işçiler etkileniyor, hepimizin akrabaları. Kömürden, onların da istihdam dışına itilmediği adil bir çıkış istiyoruz ve sadece bizim köyümüz değil, hiçbir yeri zehirlemesin istiyoruz. Zehirlenerek ölmek istemiyoruz.”

Panelde son sözü 31 yıl madenlerde çalıştıktan sonra şimdi Zonguldak için mücadele eden Ahmet Öztürk alıyor:

“Pandemide 30 büyük şehir ve Zonguldak diye ifade edildik parantezde,
solunum yolu hastalıkları yüzünden. Sırtını zümrüt yeşili bitkilere
dayamış bir kent, 4112 yaşında ağaç bulundu Zonguldak’ta. Ağaçları
binlerce yıl yaşatabilecek ekosistemde insanlar neden solunum sorunları
yaşadı? Böylesine muhteşem bir coğrafyada bile insanları soluksuz
bırakan sistemle mücadele etmeliyiz, bu nedenle adil değişim şart.

Bunu oturup konuşmamız lazım. Maden ocaklarının daraltılmasıyla ortaya çıkan istihdam sorunlarını gerekçe göstererek bize kirli teknoloji ürünü yatırımları dayatıyorlar. Biz bir yandan bu termik santrallerin yarattığı kirlilikle mücadele ederken, diğer yandan da sözüm ona yeni iş alanlarındaki kirli teknolojilerle de mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Örneğin nükleeri yenilenebilir enerji kaynağı diye bize sunuyorlar.”

 

Özel Haber: Bahar ÜNLÜ

Haber kaynağına ulaşmak için lütfen TIKLAYINIZ. 

Okunma Sayısı: 298
Fotoğraf Galerisi