YÖK KAPATILMALI, ÜNİVERSİTELERİMİZ ÖZERK OLMALI, REKTÖRLER SEÇİMLE GELMELİ, BİLİMİN VE BİLİM İNSANLARININ ÖNÜNDEKİ TÜM BASKI VE ENGELLER KALDIRILMALIDIR
"Bilim insanı meslektaşlarımız Prof. Dr. Ali Ramazan Alan ve Prof. Dr. Fevziye Çelebi Toprak`ın PMÜ rektörünün talimatıyla üniversitenin özel güvenlikleri tarafından zor kullanılarak darp edilmesini şiddetle kınıyoruz."
TMMOB ZİRAAT MÜHENDİSLERİ ODASI
BASIN AÇIKLAMASI
30 MART 2020
YÖK KAPATILMALI, ÜNİVERSİTELERİMİZ ÖZERK OLMALI, REKTÖRLER SEÇİMLE GELMELİ, BİLİMİN VE BİLİM İNSANLARININ ÖNÜNDEKİ TÜM BASKI VE ENGELLER KALDIRILMALIDIR
Üniversiteler, ülkenin ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücünü yetiştirmek, toplum sorunlarını çözümleyebilmek ve bilime katkı sağlamak için araştırma yoluyla bilgiler üretir. “Evrensel üniversite kültürü”nde, bilimsel değerler, insani değerler ve etik değerler her zaman birlikte yaşatılmalıdır. Üniversite kültüründe yer alan bilimsellik, bilgiye değer verme, bilgi üretimi için fedakârlık gibi bilimsel/akademik değerler üniversiteleri “bilim yuvasına” dönüştürür. Üniversiteler, ülkenin ihtiyaç duyduğu nitelikli insan gücünü yetiştirirken ve topluma yönelik hizmetler sunarken, hizmet sunan ve sunulan kişileri değerli görmek ve bunların kişiliğine saygı duymak gibi insani değerleri kaybetmemelidir. Üniversite kültürü, üniversiteyi çalıştıran bireyler tarafından paylaşılan değerler, beklentiler ve kurallar sistemini ifade ettiğinden, bu kültürün temelini kişisel özerklik, yapı, destek, kimlik, performans, ödül, çatışma toleransı ve risk toleransı oluşturur. Sonuçta, üniversite kültürü, kuruma bir kimlik duygusu kazandırır. Bu kimlik, “Biz buyuz, bunu yapıyoruz, varlık nedenimiz bu.” anlamını içerir, içermelidir.
12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrası 1982 Anayasası ile kurulan ve üniversitelerimizin özerkliğini tümüyle ortadan kaldıran Yükseköğrenim Kurulu (YÖK), aradan geçen 38 yılda üniversitelerin üzerindeki baskıcı yapısını sürdürmeye devam etmektedir. Özgür ve bilimsel düşüncenin yuvası olması gereken üniversitelerimizde YÖK ile birlikte, “evrensel üniversite kültürü” yok sayılmış, araştırmaya, sorgulamaya, tartışmaya yer vermeyen ezberci bir eğitim/öğretim egemen kılınmıştır. Gelinen noktada bilim “meta”, üniversite “ticarethane”, öğrenci “müşteri” konumuna sürüklenmiştir.
YÖK kurulmadan önceki yıllarda rektörler yönetime seçimle gelirken, YÖK kurulduğunda seçimler kalkmış, 1992’den sonra seçim ve atamanın bir arada olduğu sistem yürürlüğe konulmuştur. 2016 yılında 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL kapsamındaki KHK ile seçimler tekrar ortadan kaldırılmış, rektörler Cumhurbaşkanı’nca atama yöntemiyle göreve getirilmiştir. Atama ile üniversiteyi yöneten rektörlerin liyakati, özgür bilimsel araştırmalara karşı olumsuz tavırları, antidemokratik uygulamaları, KHK ile ihraçlar aşamasındaki tutumları, eş, dost, akraba ve siyasi kayırmacı çalışan ve yönetici atamaları, rant odaklı işlem ve tasarrufları sürekli kamuoyunun gündemindedir.
Bu yanlış sistemin baskıcı uygulamalarından üniversitelerimizde özgürce bilim yapmak isteyen pek çok öğretim üyesi ve öğrenciler olumsuz etkilenmektedir. Olumsuz sürece ilişkin son örnek, Denizli Pamukkale Üniversitesi’nde yaşanmıştır. Oda’mız olayın tarafları ile görüşerek medyadaki haberlere dayalı olmaksızın konuyu değerlendirmiştir.
Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) “Bitki Genetiği ve Tarımsal Biyoteknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi”nin (BİYOM), “Yerli Tohum ve Bitki Üretim Merkezi”nde; uzun yıllardır Tarım ve Orman Bakanlığı, Avrupa Birliği (AB) ve TÜBİTAK destekli; BİYOM Yönetmeliği’nde belirtilen amaçlar doğrultusunda yerli tohum, hibrit sebze çeşitleri, doku kültürü, bitki sağlığı, genetik mühendisliği, model geliştirme, biyoteknolojik ıslah ve diğer araştırma projeleri uygulanmakta ve merkeze bağlı arazide yeni çeşitler üretimi yapılmaktadır.
Üniversite yönetiminin BİYOM arazisindeki proje alanının bir kısmına botanik bahçesi ve öğrenci sosyal faaliyet alanı/kafeterya yapma kararı alması ve iş makineleri ile kenarından olsa da araziye girmesi üzerine, merkeze ait üretim alanının tahrip olacağı ve tohum projesi kapsamındaki ürünlerin zarar göreceği gerekçesiyle bu karara karşı çıkan iki öğretim üyesine karşı, 24 Mart 2020 tarihinde, medyaya yansıyan baskı ve şiddete dayalı süreç yaşanmıştır.
Yakın dönemde eşini üniversiteye atama konusu ile kamuoyu gündemine gelen Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Rektörü Hüseyin Bağ’ın, kamuoyuna da yansıyan, “Arazinin boş ekilmemiş yerinden botanik bahçesinin ve planladığımız başka projelerin pis su tahliye borusunu geçirmek için 80-100 cm derinliğinde kanal açtık, boruyu döşetip kapatacağız, daha sonra üzerine istedikleri her şeyi ekip dikebilirler. Bu çalışmada kesinlikle bahsi geçen tohum projesini aksatacak bir durum olmamıştır” ifadeleri, rektör talimatıyla bilim insanlarına zor kullanılması gerçeğini ve yanlışını değiştiremez.
Kendileri ile görüştüğümüz Odamız üyesi olmayan meslektaşlarımız Prof. Dr. Ali Ramazan Alan ve Prof. Dr. Fevziye Çelebi Toprak, yaşanan şiddet olayına karşı yargı yoluna başvuracaklarını belirtmişlerdir. Meslektaşlarımız bilim insanlarının üniversitenin özel güvenlikleri tarafından zor kullanılarak darp edilmesini şiddetle kınıyoruz.
İçinde bulunduğumuz dönemde YÖK’ün üstlendiği misyon dikkate alındığında, “YÖK” uygulamaları ile “Özgür Demokratik Üniversite” kavramlarının bir araya gelmesi olanaksızdır. Yine de mevcut sistemde halen sorumlu kurum olan YÖK’ün acilen bu konu ile ilgili inceleme başlatmasını talep ediyoruz.
Pamukkale Üniversitesi rektörü ile aynı üniversitede görev yapan iki öğretim üyesi arasında yaşanan ve basına “profesörler savaşı” olarak yansıyan bu ve benzeri sorunların temelinde iktidarın üniversiteleri siyasallaştırma çabası yatmaktadır. YÖK’e bağlı birçok üniversitede siyasallaşma ile birlikte yaşanan kültürel yozlaşmanın, son yıllarda hızlı bir artış gösterdiğine hep birlikte şahit olmaktayız. Üniversitelerin sayısındaki anlamsız artış, üniversite rektörlerinin seçim yerine atamayla belirlenmesi, rektörlerin siyasi iktidara hesap verir duruma gelmesi, idari ve akademik kadrolarda siyasetin egemen olmaya başlaması, üniversitelerde birçok çatışmayı da beraberinde getirmektedir. Bu çatışmalar üniversitelerde aidiyet duygusunun gelişmesini önlemektedir. Öğretim üyeleri, idari personel ve öğrenciler bazen “Biz buyuz, bunu yapıyoruz, varlık nedenimiz bu” diyememektedirler. Bilim yuvalarında yaşanan yozlaşmanın gerçek nedenleri bir an önce irdelemeli ve çözüm yolları ortaya konulmalıdır. Çözümün ön koşulu ise, mevcut iktidarın üniversiteler üzerinden elini çekmesi, atanmış rektörlerin baskıcı uygulamalardan derhal vazgeçmesidir.
İdari, mali, bilimsel yönden özerk, bağımsız ve demokratik üniversitelerimizde öğretim üyelerinin ve öğrencilerin tüm söz ve karar süreçlerine katıldığı, katılımcı, paylaşımcı, hukuka saygılı bir Üniversite sistemi özlemiyle.
Baki Remzi SUİÇMEZ
TMMOB ZMO Yönetim Kurulu Başkanı
(Yönetim Kurulu Adına)