ZAFER GAZETESİ: TARIMDA S.O.S. ÇAĞRISI!- 25 MART 2024
Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez ile tarımdaki güncel sorunları konuştuk.
Tarım sektörü, Türkiye ekonomisinin önemli bir bileşeni olmasına rağmen, son yıllarda çeşitli sorunlarla karşı karşıya kalmakta. Bu sorunlar, çiftçilerin yaşam standartlarını olumsuz etkilemekte ve gıda güvenliği gibi temel konularda riskler oluşturmaktadır. Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez ile tarımdaki güncel sorunları ele aldık.
“TİCARET BAKANLIĞI EKMEĞİN FİYATINI BASKILARSA ESNAF OLARAK AYAKTA KALAMAYIZ”
Suiçmez, ülkenin temel ürünlerinden biri olan buğday ve hububat gibi ürünlerde üretim sorunlarının çözülmemesi durumunda tüketim sorunlarının da çözülemeyeceğini vurgulayarak, ‘‘Ekmek fiyatının pahalılığından, kaç lira olacağından sürekli bahsediyoruz. Geçen yıllarda da ekmek 5 lira mı olacak 10 lira mı olacak denildiğinde benzer tartışmaları yaşamıştık. Nedeni de şu; üretim sorununu çözemezsek tüketim sorununu çözemeyiz. Sadece son aşamada raflardaki ürünlerin fiyatlarını denetleyip bu sayede gıda enflasyonunu düşüreceğiz demek çözüm değil. Bugün ekmek ve simit fiyatlarının belirlenmesinde Ticaret Bakanlığı yetkili kılındı. Şimdi ekmek üreticileri şunu söylüyorum: Bizim maliyetlerimizi siz artırmayın. Mazot fiyatı, doğal gaz, elektrik, un, işçilik, maya fiyatları artmasın. Biz ekmek fiyatlarını artırmak istemiyoruz ama serbest piyasada girdiler sürekli artarken siz son ürün olan ekmeğin ya ada simitin fiyatını baskılarsanız esnaf olarak ayakta kalamayız’’ dedi.
SÖYLEM DEĞİL, EYLEM ZAMANI
Hayvancılıkta temel faktörün yem olduğunu belirten Suiçmez, “Ulusal Süt Konseyi çiğ süt referans fiyatları belirliyor. Yıllarca sanayicinin istekleri doğrultusunda maliyetin altında açıklanan referans fiyatları nedeniyle süt üreticileri zor durumda kaldı. Serbest piyasada yem yükselirken, Ulusal Süt Konseyi maliyetin yakınında ya da maliyetin altında fiyat belirleyince süt hayvanları kesime gitti. Süt hayvanları kesime gittikçe et fiyatları bir dönem baskılanabilir dedik. Nitekim öyle oldu. Daha sonra kesilecek hayvan bulunamayınca et fiyatlarında anormal bir artış oldu. Yem sorununu çözemezsek süt sorunu, süt sorununu çözemezsek et sorunu çözemeyiz.” şeklinde konuştu.
TÜRKİYE BUĞDAYDA DIŞA BAĞIMLI
Geçen yıl Türkiye`nin 1 milyar dolarlık et ithal ettiğini ve bu yıl da ithalata devam ettiğini vurgulayan Suiçmez, “Şu anda biz yurt dışından et ithal etmeyeceğiz diyen bakanlık maalesef geçen yıl 1 milyar dolarlık et ithal etti. Bu yıl da et ithal etmeye devam ediyor. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı var diyenler, bütçede çok fazla miktarın bulunduğunu söylüyorlar. Şu an da Türkiye`nin buğdayda dışa bağımlılığı var. Bu durumu göz önüne alırsak, kökenine inmeden sorunu çözemeyiz. Üretimdeki eksiklikleri giderebilmek için gerekli desteklerin sağlanması gerekiyor. Üretimi artırmadan, dışa bağımlılığı azaltmadan sorunun üstesinden gelemeyiz. Dolayısıyla, tarımda ve hayvancılıkta köklü çözümler bulunmadıkça, ithalata olan bağımlılığımız devam eder ve bu da ülke ekonomisini olumsuz etkiler.” ifadelerini kullandı.
AŞIRI GÜBRELEMEYE KARŞIYIZ AMA VERİM İÇİN GÜBRE ŞART
Suiçmez, çiftçilerin kullandığı mazotun özel tüketim vergisine tabi tutulmaması gerektiğini ve çiftçilere verilen desteklerin artırılması gerektiğini vurgulayarak, “Çiftçiye verilen alan bazlı destekten mazota verilen destek bir yıl sonra ödenecek olmasına rağmen %37 arttı. Aşırı gübrelemeye karşıyız ama verim için gübre kullanmak bir gerekliliktir. Gübrede geçen yıla göre bu yıl verilecek destek %0’dır. Mazotun pahalı olduğu, gübre desteğinin artırılmadığı, kimyasalların, sulama suyundaki elektrik maliyetlerinin yüksek olduğu, tohumun da dışarıya bağlı olduğu bir ortamda, üretimimizi artıramayız. Üretimimizi artıramadığımız ortamda da çiftçiler alandan çekilir. Gayri safi milli hasıladaki büyüme oranı %34,5 ve tarımda ‰2 küçülme var. Geçen yıl ‰1büyüme vardı. Yani son 4-5 yılda tarım sürekli küçülüp nüfusumuz artıyorsa; çiftçi sayımız azalıyor ve çiftçi nüfusumuzun yaş ortalaması 58`deyse, gençler neden tarıma dönmüyor sorusunu sormak doğru değil. Çünkü kar etmeyen hiçbir sektör ve alan üretime devam etmez.” şeklinde konuştu.
YETERLİLİĞİMİZİ HER ALANDA ARTIRMALIYIZ
Baki Remzi Suiçmez, “Türkiye`de kendi kendine yeterli olmadığımız ürünler var. Mesela hububatta artık kendimize yeterli değiliz. Hele mercimeğin ana vatanı olan Mercimek Dağları`nın olduğu yerde şu an da mercimekte yeterliliğimiz %50 oranında. Yeterliğimizi her alanda artırmalıyız.” ifadelerini kullandı. Suiçmez, Türkiye`nin üretim fazlasına sahip olduğu ürünlerden birinin fındık, diğerinin ise narenciye olduğunu belirtti. Fındığın Türkiye için önemli bir ihracat kalemi olduğuna dikkat çeken Suiçmez, “Geçmişte Fiskobirlik vardı. Zaman içerisinde özel sektörün devreye girmesiyle Fiskobirlik, 2000`li yılların başında bir Dünya Bankası projesiyle tasfiye edildi. Şu an da Fiskobirlik bir İtalyan şirketi tarafından kontrol ediliyor.” şeklinde konuştu.
Dünyada neden gıda enflasyonunda birinciyiz? diyen Suiçmez, “Pandemi döneminde tüm dünyada enflasyon yaşanırken, gıda enflasyonu da arttı. FAO`ya göre dünyada gıda enflasyonu son 1,5 yıldır sürekli azalırken, Türkiye`de en son TÜFE`nin açıkladığı verilere göre gıda enflasyonu %71 oranında arttı. O zaman bu gıda enflasyonunu sadece tarım politikalarına değil genel ekonomi politikalarına bağlamak lazım. Genel ekonomi içerisinde tarıma ayrılan payı artırıp enflasyonu düşürücü politikaların başında üretim ekonomisinin gündeme gelmesi ve mevcut ekonomi politikalarını, para-maliye politikalarını değiştirmemiz lazım.” dedi.
BUNDAN SONRA YAPILACAKLAR ÖNEMLİ
Suiçmez, “Çevre Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığı, enerji şirketlerinin ve sanayi tesislerinin istediği her yere her türlü tesis kurmasına aracılık etmemelidir. Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreci ve ÇED raporları çevreyi korumayı amaçlamalıdır. Bu bağlamda, kamu yönetiminin üretim alanlarını koruması, destek bütçesini artırarak desteklerin zamanında ödenmesi, alım fiyatlarının maliyet üstü açıklanması, portakal ve narenciyede ihracat yasakları getirilmemesi, 2000`li yıllardan beri uygulanan girdileri azaltıcı tarımsal kitlerin ve özelleştirici desteklerin azaltılması gerekmektedir. Bu politikalar, yerli ve milli olsa da çok uluslu şirketlerle çalışmayı bırakmalıdır. Ayrıca nüfusun yeterli, sağlıklı ve dengeli bir şekilde artırılması, üreticinin ve üretim alanlarının korunması, kendi kendimize yetme stratejisi benimsenmelidir. Gıda egemenliği, ulusların en önemli egemenlik haklarından biridir. Bu nedenle, tarımın stratejik bir sektör olarak görülmesi, üretici ve tüketici lehine güçlendirilmesi ve yeniden yapılandırılması gerekmektedir. Şu ana kadar yapılanlar değil, bundan sonra yapılacaklar önemlidir.” dedi.
Haber: Goncagül KONAŞ
Haber kaynağına ulaşmak için lütfen tıklayınız.