ZİRAAT ODALARI İL KOORDİNASYON KURULU'NDA KONUŞMA
Şube Başkanımız, 15 Kasım 2008'de, Denizli Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Toplantısında yaptığı konuşma ile tarım politikaları üzerine Odamız görüşlerini aktardı.
Şube Başkanımız, 15 Kasım 2008‘de İlimiz Çameli ilçesinde gerçekleştirilen, Merkez ve ilçe Oda başkanları ile Yönetim Kurulu Üyelerimizin katıldığı Denizli Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu toplantısında yaptığı konuşma ile uygulanan tarım politikalarının ilimiz ve ülkemiz tarımına etkileri ve yapılması gerekenler konusunda görüşlerimizi aktardı. Konuşma, yerel gazete ve tv kuruluşlarında aşağıdaki özet şeklinde yayınlandı:
YEREL SEÇİM SONRASI KARANLIK
Ziraat Mühendisleri Odası Denizli Şube Başkanı İbrahim Gür, Küresel krizin Türkiye‘yi olumsuz etkileyeceğini belirterek, "29 Mart‘ta yapılacak yerel seçimler sonrası küresel krizin ülkemize yansımasını çok daha net ortaya çıkacak" dedi.
Denizli Ziraat Odasının koordinatörlüğünde Çameli ilçesinde düzenlenen aylık Ziraat Odaları İl Koordinasyon toplantısında konuşan Ziraat Mühendisleri Odası Denizli Şube Başkanı İbrahim Gür, Hükümetin tarım politikalarını eleştirdi. 2006 yılında bir Tarım Kanunu çıkarıldığını vurgulayan Gür, "Çıkarılan kanunda tarıma yapılan desteklemelerin Gayri Safi Milli Hasıla‘nın yüzde 1‘in altında olmayacağını taahhüt ettiler. Ancak bugün tarıma verilen destek GSMH‘nin sadece % 0.84 civarındadır. Tarıma verilen destek YTL bazında 5.4 Milyar. Ben tarım sektöründe yaşanan temel çelişkileri söylemek zorundayım. Bugün ülkemizde tarıma verilen destekler her geçen gün azalıyor. Öyleki bugün halkımızın beslenmesinde temel yer tutan tarım ürünlerini yurt dışından ithal ediyoruz" dedi.
YILDA 800 BİN İNSAN KÖYLERDEN GÖÇ EDİYOR
Bugün ülkemizde yılda 800 bin insanın köyünden şehirlere göç ettiğini kaydeden Gür, "Girdi fiyatlarının artması, tarıma verilen desteklerin azalmasıyla birlikte insanlar, özellikle küçük arazi sahipleri üretim sürecinden koparak şehirlere göç ediyor. Peki şehirlerde bu insanlar iş bulabiliyor mu? Hayır. Zor şartlarda sendikasız, örgütsüz hiçbir sosyal güvencesi olmadan yaşam mücadelesi veriyorlar. Oysa bu insanlarımıza bulundukları yerlerde hem üretime devam edebilecekleri, hem karınlarını doyurabilecekleri hem de insanca yaşayabilecekleri sosyal ve kültürel yaşam olanaklarının alanların oluşturulması lazım" diye konuştu.
TARIM TİCARİLEŞTİRİLİYOR
Tarımın her geçen gün ticarileştirildiğini belirten Gür, "Önümüzdeki süreçlerde tarım şirketleştirilecek. Özellikle küçük çiftçilerimizin ırgat, yanı karın tokluğuna çalışabilecekleri ortam hazırlanıyor. Türkiye‘de bir taraftan nüfus artıyor, diğer taraftan tarıma verilen destek azaltılıyor, yani sürdürülebilir bir yapı söz konusu değil. Çiftçiler bize gelip soruyor "ne ekip de para kazanayım". Üretici bir ürünü ekip para kazanamadıysa gelecek yıl o ürünü ekmiyor. Tarım da tam bir plansızlık söz konusu. Çiftçileri ne ekip biçeçekleri konusunda bir planlama, yönlendirme yok. Tamamen ,yaşanan gelişmeler karşısında kendiliğinden bir ürün ekimi söz konusu oluyor" şeklinde konuştu.
YABANCI SERMAYEYE DİKKAT!
Son zamanlarda tarım sektörüne yabancı sermaye girişinin hızlandığını hatırlatan Gür, şöyle konuştu: "Yabancı sermayenin tarım sektörüne girme amacı tamamen kar etmeye yönelik. Yabancı sermaye tarımdan elde edeceği karı da üreticiye yansıtmayacak yani ileride transfer edecek. Bunun için de girdi fiyatlarını piyasa koşullarını kendisi belirleyecek. Bugün IMF ve AB ‘nin dayatmalarına bağlı olarak, tarımsal alanda bir sürü yasa ve yönetmelikler çıkarılıyor. Bu yasa ve yönetmeliklerin amacı, tarımımızı tamamen piyasa koşullarına bırakılması,devletin her türlü yatırım ve destek uygulamalarından vazgeçilmesi demektir. Devletin Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) vardı. TEKEL‘i vardı, TİGEM‘leri vardı. Bunlar tamamen elde çıkarıldı ve çıkarılmaya devam ediyor. Üreticimiz şimdi doğrudan tüccarla karşı karşıya kalıyor. Tarımsal ürünlerin fiyatları, bu alandaki aracı, tefecilerce, tüccarlarca üreticilere dikte edilmektedir. Bakın bugün Denizli‘de bin dekar Organize Seracılık Bölgesi kuruluyor. Siz zannediyor musunuz ki Organize Seracılık Bölgesi‘nin kaymağını Denizli yiyecek. Bunun kaymağını kim yiyecek? Yabancı sermaye yiyecek." Bugün ülkemizde, üreticimizin ve dolayısıyla halkımızın çıkarlarını koruyan,tarımsal potansiyelimizin bu amaçla kullanan ulusal tarım politikaları yoktur. Her şey uluslar arası sermayenin ve onların yerli uzantılarının çıkarlarına göre dayatılmakta, bu amaca uygun politikalar uygulanmaktadır. Başka bir söylemle, uygulanan politikalar tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi mili olmayan politikalardır. Yani gayrimillidirler.
KRİZ BİZİ KÖTÜ VURACAK
Bu karamsar tablonun kendisini de mutlu etmediğini dile getiren Gür, "Türkiye‘de, maalesef yanlış rotada giden bir gemideyiz. ABD‘de başlayan ve tüm Dünyayı etkisi altına alan küresel krizin dalgası ülkemizi olumsuz etkileyecek. 29 Mart‘ta yapılacak yerel seçimler sonrası bu küresel krizin yansıması çok daha acımasızca oryaya çıkacak. Türkiye‘nin sorunları belli, çözümleri de belli. İnsanlarımızın yararına, üreticilerimizin yararına hemen bir Ulusal Tarım Politikası belirlenmeli. Tarımın altyapı sorunları çözülmeli. Tarıma ayrılan kaynak arttırılmalı. Tarımda yaratılan zenginliğimizi, insanımıza bırakan bir yapı kurulmalı. Maalesef bugün siyasi iktidarlar, dışarıya kaynak aktarmak üzerine kurulmuş. İktidar Türkiye‘de kaynak yetersizliğinden söz ediyor. Bugün ülkemizin iç-dış borcu 500 Milyar Doları aştı. Bu ülke bir ayda 3 Milyar Dolar faiz ödüyor. Tarıma ayrılan kaynak ne kadar 5.4 milyar. Böyle bir şey olabilir mi? bu sürdürülebilir mi? ABD‘ye bakıyorsunuz 25 bin pamuk üreticisine ayrılan kaynak 3.5 milyar Dolar. Avrupa Birliği, bütçesinin yarısını tarıma destekte kullanıyor. Türkiye bugün Yunanistan‘dan 600 Milyon Dolarlık pamuk ithal edecek. Bizim Denizli‘mizin kaliteli pamuğuna ne oldu? Bakın yarın AB‘ye uyum sürecinde biz en kaliteli ve Dünya‘nın en güzel ürünlerini de üretsek önümüze engel koyacaklar. Çünkü oyunu, oyunun kurallarını koyan kazanır. Önümüzdeki süreçte bu yetersiz desteklerle, her geçen gün artan girdi maliyetleri ile bizim AB ile rekabet etme şansımız yok. Bu nedenle bu ülkede yaşanlar olarak hepimize büyük sorumluluklar düşüyor. Sorunlarımız belli. Çözümü de ortada. Hiç öyle kurtarıcı filan aramaya da gerek yok. Çözüm bizlerde aslında. Yan yana omuz, omuza bu sorunların üstesinde geleceğimize inanıyorum" ifadelerini kullandı. Ayrıca bizlerin tüm yaşam alanlarımızı belirleyen tüm konularda, tüm üretme ve denetleme aşamalarında, bizim adımıza alınacak kararlarda bilinçli ve örgütlü olarak gücümüzü ortaya koymamızı söyleyerek, aslında geleceğimiz ortak, çıkarlarımız da ortak, mücadelemizde ortak olmak zorundadır" dedi.