ZMO TARIM KÖŞESİ-“TARIM-SU-ENERJİ-YÖNETİM SARMALINDA DSİ YAKLAŞIMI”-ANADOLU MANŞET

ZMO TARIM KÖŞESİ-“TARIM-SU-ENERJİ-YÖNETİM SARMALINDA DSİ YAKLAŞIMI”-ANADOLU MANŞET
KONYA
14.12.2012

Prof. Dr. Sedat ÇALIŞIR, “DSİ yer altı suyu kullanımının kısıtlama uygulamasından vazgeçmeli ve sorunun teşhisi ve reçetesi, oluşturulacak teknik yönetim ve diğer paydaşlarla yeniden değerlendirmelidir” dedi.

 

Bu yazıda vazgeçilemezlikler, zıtlıklar, mecburiyetler, bağımlılıklar sarmalında; tarım, su, enerji ve yönetim ilişkilileri, sistematik olarak ve yarı teknik formatta analiz edilmeye çalışılmıştır.

Bu bağlamda yer altı su kaynakları kullanımının kısıtlanması konusunda, DSİ teşkilatının öne sürdüğü gerekçeler ve geliştirdiği çözüm yolu irdelenmiştir.

Sorun; iç içe geçmiş ve karmaşık olduğundan, doğru teşhis ve uygun tedaviyi tek başına DSİ teşkilatından beklemek biraz insafsızlık olacaktır. Bu yüzden, samimi çabaları için DSİ teşkilatına ilgili tüm paydaşlar destek olmalı ve yükü paylaşmalıdır.

Umulur ki tarım, su, enerji ve yönetim sarmalındaki sorun, ilgili tüm paydaşların samimiyeti ve katılımı ile doğru ve hızlı bir şekilde teşhis edilir ve dengeli bir tedavi yöntemi geliştirilebilir.  

TARIM

Tarımsal üretim, artan nüfusun besinsel ihtiyaçlarını karşılamak için vazgeçilmezlik derecesinde önem taşımaktadır. Bunun yanında tarımın özel kanunları da bulunmaktadır. Bunlar;

•1-       Doğaya bağımlı olmak (bağımlılık),

•2-       Canlı materyal ile uğraşmak (canlılık),

•3-       Her türlü tarımsal işlemi zamanında yapmak (zamanlılık),

•4-       Birim alandan en yüksek verim almak (verimlilik),

•5-       Tarımsal üretim kaynaklarını korumak (sürdürülebilirlilik),

•6-       Artan nüfusun besinsel ihtiyacını karşılamak,

•7-       Tarımsal üretim yapanların hayat standardını yükseltmektir.

SU

Hayat kaynağı olan suyun, dünyaya nereden geldiği ve nasıl oluştuğu henüz bilimsel olarak belirlenememiştir. Suyun, kuyruklu yıldızlar tarafından dünyamıza getirilmiş olabileceği tahmin edilmektedir. Bilim çevrelerinde NEBULA teorisi daha fazla kabul görmektedir. Günümüzde suyun hidrolizi yapılabilmekte fakat sentezi henüz yapılamamaktadır. Bunun dışında, hidrolojik çevrim kanununa göre, dünyamızdaki suyun miktarının azalmadığı sadece yer ve faz değiştirdiği de bilinen bir başka gerçektir.

Dünyadaki su potansiyelinin toplam 1,4 milyar km3 olduğu, bu miktarın sadece %2,5-3‘lük kısmını da tatlı suların oluşturduğu ve tatlı suların da %90‘ının kutuplar ile yer altında olduğu tahmin edilmektedir.

Türkiye‘de 14 milyar m3‘ü yer altı suyu olmak üzere toplam 112 milyar m3 yıllık tüketilebilir su potansiyeli olduğu tahmin edilmektedir. Bununla birlikte, 2008 yılı itibariyle bu su potansiyelinin sadece %50‘si kadarı kullanılabilmiştir.

 SULAMA

Sulama, toprak ve bitki ile suyun buluşmasını sağlamaktır. Sulama tekniği uzun zamandan beri bilinmektedir. Eski zamanlarda yapılmış ve halen günümüze kadar yaşamış bulunan sulama yapıları, geçmiş medeniyetlerin bu alanda sağladığı ileri aşamaları belirtmektedir. Tarihsel bulgular sulamanın 12 bin yıldan bu yana uygulandığını göstermektedir. M.Ö. 5000 yıllarında İran‘da medeniyet kuran Persler ve M.Ö. 4000 yıllarında Babilliler yer altı su kaynaklarını da kullanarak, sulama ile yüksek düzeyde tarımsal üretim sağlamışlardır.

Türkiye‘de yılık su tüketiminin dağılımı yaklaşık olarak, tarımsal sulamada %75,  içme ve kullanmada %15 ve sanayide %10 oranlarında gerçekleşmektedir.

Yıllık su tüketiminin %75‘inin tarımda kullanılıyor olması, zaman zaman görülen yağış azlıkları ve kuraklık belirtileri, yer altı su seviyesindeki düşüşler, dikkatleri tarımsal sulamaya ve su tasarrufu konusuna çekmiştir. Tarımda su tasarrufu için, yapılacak iş, sadece aşağıda belirtilen altı bileşen üzerinde çalışmaktır. Çünkü suyu etkin kullanan da kullanamayan da bu altı kardeştir. Bunlar: 

•1-       Toprak,

•2-       Bitki,

•3-       Su kaynağı,

•4-       Sulama metodu,

•5-       Enerji ve

•6-       Sulama yönetimidir.

  

TOPRAK

Günümüzde su tasarrufu sağlamak için her ne kadar topraksız tarım uygulamaları ve su içinde bitki yetiştirme arayışları devam etse de ekonomiklik ve ihtiyaç duyulan üretim miktarı için, topraktan vazgeçmemiz mümkün görülmemektedir.

Bunun için topraklar öncelikle korunmalı daha sonra da su tutma kapasitesi ve organik madde miktarı bakımından iyileştirilmelidir. Bunun için, "toprak işlemesiz tarım uygulamaları" önerilebilir.

BİTKİ

Bitkiler, CO2 ve H2O kullanarak hidrokarbon bileşikleri ve oksijen üreten fabrikadır (CO2 + H2O → CH2O + O2). Bu yüzden susuz bitki yetiştiremeyiz. Ancak kuraklığa dayanıklı, daha az su tüketen bitki çeşitler geliştirmek için çalışmalar yapılmalıdır/yapılmaktadır.

Bunun dışında bitkiler önemli bir çevre temizleme görevine de sahiptir. Bitkiler genel olarak 1 kg organik madde üretimi için 2 kg CO2 kullanarak 1,5 kg O2 serbest bırakır. Örneğin şekerpancarı, 12-15 t/ha ana ürün ve 3-5 t/ha da yan ürün olmak üzere toplam ortalama 18 t/ha biokütle üretirken, 36 t/ha CO2 kullanmakta ve çevreye 27 t/ha O2 serbest bırakmaktadır. Bu yönüyle de bitkisel üretim yapmak, ormanları korumak ve geliştirmek hayat dengemiz için son derece önemli olmaktadır. 

  SU KAYNAĞI

Günümüzde yer altı su kaynakları potansiyelini ve yer altı suyu hareketini doğru belirlemek oldukça zahmetli ve kullanılan yöntemler de pahalıdır. Bu amaçla kullanılan, gözlem kuyularının sayısı ve yeri bazen yetersiz kalabilmektedir. Sismik yöntemler hem pahalı hem de hata oranlarının yüksek olması doğruluk düzeyini etkilemektedir. Bu yüzden sadece tecrübeler, yaklaşımlar ve tahminler ön plana geçmektedir. 20 yıl önce (1992) DSİ kayıtlarında, Türkiye‘de kullanılabilir 12,2 milyar m3 yer altı suyu (YAS) mevcut iken 2012‘de 14 milyar m3 olarak bildirilmektedir. Bu zaman aralığında YAS kullanımı hızla artmış, yer altı kullanımının kısıtlanması gündeme gelmiştir. Ama YAS potansiyelinde yaklaşık 2 milyar m3 artış görülmüştür. Bu artışın nedeni, muhtemelen, daha derinlerdeki yer altı suyunun kullanılabilirliğindeki teknolojik gelişmelerden ve/veya ölçme ve tahmin yöntemlerdeki hata oranlarının azalmasından kaynaklanabilir.  Bunun en doğru açıklamasını, elbette DSİ teşkilatı biliyordur.

Bu noktaya değinilmesinde amaç, hidrojeolojik çalışmaların önemini vurgulanmaktır. Çünkü yer altı suları havzasının kapalı bir kazan olduğu yaklaşımı kabul edilmektedir. Bu görüşün doğrulanmaya ihtiyacı olduğu yönünde düşünceler bulunmaktadır.

Su kaynaklarını geliştirmek için, deniz suyunun damıtılması ve atık suların arıtılması yöntemleri de ekonomiklik ölçülerinde değerlendirilmelidir.

Sulamada, buharlaşma yoluyla su kaybını azaltmak adına, buharlaşmayı önleme gayretleri de yeniden değerlendirilmelidir. Bunun nedeni, buharlaşmanın, yağış düzeni ve hidrolojik denge kanunu için gerekli en önemli faktör olduğu düşüncesine bağlanmaktadır.

SULAMA METOTLARI

Sulama metodu, suyu, bitki kök bölgesi ile buluşturma tekniğidir. Yaygın kullanılanları, salma, yağmurlama ve damlama sulama metotlarıdır. Bu metotların kullanımını, toprak özelliği, taban suyu, taşlılık, suyun kalitesi ve miktarı, bitki kök derinliği ve yüksekliği, bitki sıra arası ve sıra üzeri durumu, bitki gelişme evresi, rüzgar hızı, sıcaklık ve bağıl nem, topografya, arazi şekli ve büyüklüğü, sulama metodu kurulum maliyeti, iş gücü durumu, çiftçinin sosyal, ekonomik ve kültürel durumu gibi birçok unsur sınırlar/belirler. Bu metotlardan yağmurlama ve damlama sulama basınçlı sulama sistemi olup -tarlaya göre yüksekte olan bazı su kaynakları dışındaki- pompaj tesisine ihtiyaç duyarlar. Salma sulama metodu yer çekimi enerjisini kullanır. Bu metotları birbirinden ayıran en önemli faktör (yatırım maliyeti ve iş gücü gereksinimini ayrı tutmak kaydıyla) sulama verimi ve kullanılan enerji ihtiyacıdır. Sulama verimi salma, yağmurlama ve damlama sulama metotlarında sırasıyla %50-60; %70-80 ve %80-90 aralığındadır. Sulama verimi, bitki kök bölgesine verilen suyun kaynaktan alınan suya oranı olduğundan, salma sulama metodunda, kaynaktan gereğinden fazla su alındığı anlamı taşımaktadır. Bu bakımdan en elverişli yöntemin damlama sulama metodu olduğu söylenebilir. TUİK, 2008 verilerine göre Türkiye‘de 3,5 milyon ha sulanan alanın %81,7‘sinde salma sulama, %16,6‘sında yağmurlama sulama ve %1,7‘sinde damlama sulama metodu kullanmaktadır. Salma sulama metodunun yaygın kullanılmasının tek nedeni sulama enerji maliyetinin düşük olmasıdır.  Ancak son zamanlarda iş gücü sıkıntısı ve iş gücü maliyetinde de artış görülmektedir.

  

SULAMADA ENERJİ KULLANIMI

Pompaj tesisleri, bir enerji aktarma sistemi olduğundan dolayı önemli ölçüde enerji tüketirler. Pompasız koşullarda ve salma sulama metodunun kullanılmasında özgül enerji tüketimi 0,18 kWh/m3 iken traktör kuyruk miliyle (PTO) tahrik edilen milli tip derin kuyu pompası ile yapılan yağmurlama sulama metodundaki özgül enerji tüketimi 1,8 kWh/m3 değerinde olduğu belirlenmiştir. Bu iki uygulama arasında 10 kat fark bulunmaktadır. Görüldüğü gibi pompaj tesisi ve basınçlı sulama metotlarının en büyük olumsuzluğu enerji boyutunda görülmektedir.

Türkiye‘de derin kuyu su pompajında yaygın kullanılan dalgıç pompalar ortalama olarak 1 m3/h debiyi, 1 m toplam dinamik yüksekliğe iletmek için 5 W güç tüketirler (4-6 Wh/m4). Başka bir deyişle saatte 100 t suyu 50 m toplam dinamik yüksekliğe iletmek için 25 kW gücünde motor gereklidir.

Özgül enerji tüketimi, pompa debisi ve sistem verimi arttıkça azalmakta, motor gücü ve toplam dinamik yükseklik arttıkça da yükselmektedir. Özgül enerji tüketimi bakımından, en uygun basınçlı sulama, damlama sulama metodudur. Ancak bu sulama metodu ile sulanabilecek bitki cinsi sınırlıdır. Bunun için düşük basınçlı (enerjili) yağmurlama sulama metotlarının yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Tarımda kullanılan enerjinin maliyeti çok yüksektir. Elektrik motorlu pompaj tesisleri ile termik motorlu (dizel) pompaj tesisleri, enerji eşdeğeri, motor etkinlikleri ve birim enerji satın alma bedelleri bakımından karşılaştırıldıklarında, elektrik motorlu pompaj tesislerinin lehine en az 4 kat maliyet farkı bulunmaktadır.

Salma sulama metodunun yaygın kullanılmasının tek nedeni, enerji maliyetinin düşük olduğu ifade edilmişti. Buna örnek olarak, buğday üretiminde sulama için verilen enerji bedeli salma sulamada, getirinin sadece %5‘ini oluştururken yağmurlama sulamada bu oran %30‘un üstüne çıkabilmektedir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinde  (Diyarbakır, Şanlıurfa ve Mardin) durum çok daha vahimdir. Bu bölgede, buğday üretiminde yer altı suyu ile yapılan yağmurlama sulamada, sulama enerjisi maliyeti, ürün getirisinin %100‘ünü aşabilmektedir. Çünkü kuyu dinamik seviyesi ve motor güçleri ortalama olarak sırasıyla Orta Anadolu Bölgesinde (Konya) 55 m ve 37 kW iken Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 200m ve 150 kW düzeyinde bulunmaktadır.

Bu yüksek sulama enerjisi yüzünden, üretici ya kazanç/masraf oranı yüksek bitkileri yetiştirmeye yönelebilmekte  - su tüketimi daha yüksek olmasına karşın- ya da enerji bedelini ödememe yolunu tercih edebilmektedir.  

Basında yer aldığı kadarıyla, GAP İdaresinin, bölgedeki elektrik kaçağını azaltmak için 2013‘ten itibaren güneş enerjisiyle çalışan su pompaları kullanımını yaygınlaştırmayı planladığı belirtilmektedir. Güneş ve rüzgar enerjilerinin kullanımında, işletme giderleri sıfır olmasına karşın düşük yoğunluklu olmaları ve kurulum maliyetlerinin çok yüksek olması en büyük olumsuzluktur.

Şebeke destekli, akülü güneş enerjisi sistemleri (PV panelleri-Photovoltaic), genelde ithal edilmekte ve kW başına satın alama fiyatı minimum 10.000 TL civarındadır.  GAP bölgesi sulama pompaj tesislerinin motor güçlerinin 150 kW olduğu kabul edildiğinde, bu tesis için sadece kurulum maliyeti 1.500.000 TL olmaktadır. Bu miktar her ne kadar 15-20 yıllık bir ömür için olsa da finansmanı önemli bir sorun olmaktadır. Bunun dışında, bölgenin güneş enerjisi gücü 1000 W/m2 ve PV üreteçlerinin verimi %20 olduğu bilindiğine göre PV elektriksel güç çıktısı en iyimser yaklaşımla 200 W/m2 olabilmektedir. Bunun anlamı, 150 kW‘lik bir dalgıç pompanın çalıştırılabilmesi için yaklaşık 750 m2‘lik bir PV panel alanına ihtiyaç olacak demektir.  Bununla birlikte, çiftçiler için imkanların elverdiği ölçüde doğal enerji kaynaklı enerji destekleme yapılmalıdır.

Rüzgar enerjisi de hem yoğun olmayan bir enerji türü hem de doğa faktörü olan rüzgar hızına etki edilememesi en büyük kısıttır. Rüzgar türbininin süpürme alanı ve rüzgar hızı ne kadar büyük olursa, hava akımındaki enerji de o kadar büyük olmaktadır. Bununla beraber, 1 m3 su, aynı hızdaki 1 m3 havaya göre 800 kat enerji miktarına sahiptir. Diğer taraftan 1 g benzin veya 1,5 g taş kömürü de 8 km/h hızda esen 1000 m3 havanın enerjisi kadar enerjiye sahiptir.

SULAMA YÖNETİMİ

Türkiye‘de sulama ve su kaynaklarını planlama yetkisinin hangi kuruluşta olduğu belli değildir. Mevcut yapı çok dağınıktır. DSİ Genel Müdürlüğü, İl Özel İdareler, Sulama Birlikleri, Sulama Kooperatifleri, GAP ve KOP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlıkları, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü gibi kurum ve kuruluşların yetki/salahiyet/görev ve sorumlukları yeniden gözden geçirilmelidir.

Yönetim, toprak, bitki, su kaynakları, sulama metotları, enerji ile insan kaynakları (eğitim) altıgeni üzerinde yapılandırılmalıdır.

KOP bölgesi için ortalıkta dolaşan, bitki su tüketimi, bitki ekiliş oranı, sulanan/sulanabilir net alan, kullanılan/kullanılabilir su miktarı gibi kritik veriler hem geniş aralıkta değişmekte hem de tutarsızlıklar göstermektedir. Bu verilerin doğruluğu,  doğru bir tarımsal üretim planlamasının yapılabilmesi için büyük önem taşımaktadır.

  DSİ NE YAPMAYA ÇALIŞIYOR?

DSİ teşkilatı, belli ki suyun tek sorumlusu olmak istiyor. Oysa yukarıda açıklandığı üzere suyun tek sorumluya (patrona) değil bilakis yönetime (heyete) ihtiyacı vardır. Özellikle yer altı suyu kullanımının kısıtlanmasında, konunun taraflarına rağmen, uygulanabilirliliği sıkıntılı olabilecek yönetmelikleri, acelece yürürlüğe koyma, bazı meslek gruplarını tek yetkili kılma çabaları, DSİ teşkilatının amacını sorgulanır hale getirmektedir. Evet, belki geçmişi, tecrübesi ve teknik donanımı bakımından su yönetiminin önemli paydaşıdır ve olmalıdır. Ancak mevcut sorunlar yumağı, DSİ‘nin tek başına teşhis ve tedavi edebileceği bir hastalık değildir.

Su kullanımının, 6 kardeşi ve 3 tarafı vardır. Kardeşleri daha önce açıklandı. Sorunun 3‘de tarafı olup bunlar, hükümet, çiftçi ve devlet adına teknik yönetimdir. DSİ, teknik yönetimin (heyet) sadece önemli bir parçası olabilir, olmalıdır.  O da su kaynaklarının kullanımı değil, su kaynaklarının geliştirilmesi yönünde en önemli katkı sağlayacak kuruluş/kurumdur. DSİ, bu yaklaşımı kabul etmeli, su vanasının başına geçerek uygulanabilirliği sıkıntılı olabilecek eylemlere girişmekten vazgeçmelidir. Aksi halde, DSİ‘nin bu yaklaşımı, "ATA KORKUT" masallarındaki "DUMRUL BEY"i hatırlatmaktadır.  Bu girişim, suyu kullanan tüm kardeş ve tarafları üzeceğe benzemektedir. Belki de telafisi mümkün olmayan sonuçlara neden olabilecektir.

Evet, DSİ‘nin sorun hakkında, hassas, samimi ve sorumlu davranmak istediğine, su kaynaklarının geleceği konusunda çok büyük endişe taşıdığına, hiç şüphe yoktur. Ancak, sorunu heyete danışmadan, tarafları ile istişare etmeden, üstelik devlet adına, sorunu sadece kendisinin teşhis edip reçete yazmaya kalkması doğrusu teknik ve mesleki açıdan kabul edilebilir bir yaklaşım olmadığı değerlendirilmektedir.

DSİ, yer altı suyu kullanımını neden kısıtlama yoluna gitmiştir? Neden böyle bir çözüm geliştirmiştir? Gerekçesi nedir? Çözüm doğru mudur?

DSİ‘ne göre gerekçe -ki bu sonuç DSİ 2012 sunumlarında belirtilmiştir-; yer altı suyunun kullanımına bu şekilde devam edilmesi durumunda 2025 yılında yer altı suyunda ekonomik olarak yararlanılamaz hale gelme endişesidir.

Teşhis budur. Sorun, yer altı suyunun ekonomik kullanılamamasına bağlanmıştır. Oysa yer altı suyundan sulama amacı ile yararlanmak 2025 yılında değil bugün bile ekonomik değildir. Kaldı ki ekonomik olmayan yer altı suyu ile sulama yapmayı ekonomik hale getirmek için,  su kullanımının kısıtlanmasına gerek yoktur. Tabi ki teşhis eksik olunca bulunacak çözüm de uygun olmamaktadır.  

Sulama kuyularının, su seviyesi ne kadar düşerse düşsün, bugünün teknolojisi ile 300-500 m derinliklerden bile su çıkarmak ekonomik olmasa da rahatlıkla mümkündür. Bugün Güneydoğu Anadolu bölgesindeki kuyu dinamik seviyesi Orta Anadolu bölgesindeki kuyulardan en az 4 kat daha derinde bulunmaktadır.

Ekonomik olmayışın iki nedeni vardır.

Birincisi teknoloji ve enerjiye bağlı, su sağlama maliyetinin çok yüksek olmasıdır. Bunun için, enerji bedelinin azaltılması veya alternatif enerji kaynaklarının devreye sokulması önerileri değerlendirilebilir.

İkinci seçenek,  yetiştirilecek bitkinin kazanç/masraf oranının iyileştirilmesidir. Yani bugün en az su tüketen ürün olan hububat ve kullanılabilir su potansiyeli ancak bu ürünün yetiştirilmesine uygunsa, buğdayın fiyatını 0,6 TL‘den 1,60 TL‘ye çıkardığınız zaman, su kullanımının kısıtlamasına gerek kalmadan, sorun çözülmüş olur. Buna kim izin verecek? Elbette, sorunun tarafı olan hükümet izin verecek. Peki,  su kullanımının kısıtlaması ile ilgili çözüm önerisi hükümete resmi olarak arz edildi mi? Bilmiyorum ama yönetmelikler hazırlandığına göre sanırım takdim edilmiştir. Kim takdim etti? Konu ile ilgili tek yetkili olarak elbette DSİ. Peki ya diğer taraf olan çiftçinin görüşü alındı mı? Sanmıyorum. Neden? "Çiftçinin temsilcisi ya da örgütü olmadığından, muhatap bulamadık"(!,?).

Yer altı suyu kullanımını kısıtlamak için bu yaklaşımı çözüm olarak görenlerin, küresel ve ezber söylemlerden fazlaca etkilendiği, bilimsel ve gerçek veriler üzerinden paydaşlarla istişarelerde bulunulmadığı anlaşılabilmektedir. Bu konuda yeteri kadar istişarelerde bulunulduğu düşünülüyorsa, ortak akıl geliştikleri kişi, kurum ve kuruluşlar yeniden gözden geçirilmesi gerekebilir. Çünkü bu yaklaşımın, doğru ve uygulanabilir bir tedavi metodu olmadığı görülmektedir.

Acaba sorun, ekonomikliğin çok ötesinde daha büyük endişelere mi dayanmaktadır? Eğer öyleyse, DSİ, bu endişesini neden açıkça ifade etmiyor ya da edemiyor? DSİ‘nin ifade edemediği sorun, "Eğer yer altı su çekimine böyle devam edilirse 2025 yılında yer altı suyundan faydalanılmasının hiç mümkün olamayacağı" endişesine mi dayanmaktadır? Çünkü başka türlü, su kullanımını kısıtlama çabalarının bir anlamı olabilir mi? Böyle bir olasılık mümkün mü? Elbette olabilir.  Kanaatimce DSİ teşkilatı bu kanaati taşıyor. Sahi, böyle bir sonuç ortaya çıkarsa ne yapılır? O zaman herhalde, sar göçünü sırtına, ver elini .......(!), mi diyeceğiz acaba. Böyle bir sonuç, elbette bir felakettir, eğer bir senaryo değilse?

Anlaşılan odur ki DSİ, suyun tek sorumlusu olarak, böyle bir felaket ile muhatap olmak istemiyor. O yüzden de DSİ‘nin sırtındaki bu yük mutlaka paylaşılmalıdır, hafifletilmelidir. Çünkü DSİ‘nin kuruluş nedeni, 1926-1928 yıllarında İç Anadolu bölgesinde görülen kuraklık ve kıtlıktır. DSİ‘nin bu hassasiyetini anlamak gerekir.

Endişe var fakat bu doğrudan açıklanamıyor? Çünkü günümüz bilimi bu yargıya götürebilecek doğru bilgiye sahip değildir. Yer altındaki su varlığı, suyun depolanma durumu veya suyun hareket şekli ve davranışı sadece tahmin ediliyor. Bu yüzden, "Yer altı suyu hiç kullanılmasaydı, acaba bölgedeki yer altı su seviyesi sabit kalacak mıydı? sorusuna doğru bir cevap verilemiyor.

Yer altı su kaynaklarının "kazan" benzeri bir ortamda depolandığı kabul ediliyor. Neden? Bu gerçekten böyle midir? Bu kabul ve bilinmezlikler, yer altı suyunun kontrolünü ve planlanmasını zorlaştırabiliyor. Bu doğrudur. Ancak bu kadar ihtiyatlı olmak çiftçiye biraz fazla geliyor. Kardeşim, anca beraber, kanca beraber. Su yoksa zaten yaşam da yoktur. Bu işi sadece biz değil atalarımız da yapmış zamanında, korkunun ecele faydası yoktur, diyebilir bazıları.

Ancak latife bir tarafa, "DSİ yer altı suyu kullanımının kısıtlama uygulamasından vazgeçmeli ve sorunun teşhisi ve reçetesi, oluşturulacak teknik yönetim ve diğer paydaşlarla yeniden değerlendirmelidir."

Tasarruf denilince nedense hep son kullanıcı akla gelmektedir. Bunun için son kullanıcının tedbir alması istenir. Son kullanıcıya yaptırımlar uygulanmaya çalışılır. Oysa tasarruftan sorumlu olacak tek kişi son kullanıcı/çiftçi değildir.

DSİ‘nin yaklaşımı ne kadar iyi niyetli olursa olsun. Sorunun çözümü, sadece su kullanımını kısıtlamak olmamalıdır. Yer altı suyunu hiç kullanmazsanız,  o zaman YAS suyunu da çok iyi korumuş oluruz (!). Bir zamanlar "Su akar Türk bakar." Söylemi vardı. Şimdilerde akan suya bakmıyoruz, neden bakmıyorsunuz soru sorulur oldu. Kullanamayacağınız su kaynaklarını, neden geliştiriyoruz?

Kullanımına izin verilen su miktarı 200 t/da‘dır. Üstelik her kuyu için aynı miktar öngörülmüştür. Her kuyu aynı kazandan mı su alıyor (?!). Her kuyunun ekonomik debisini farklıdır. Ayrıca bu miktar, kaynaktan alınması gereken su miktarıdır. Yağmurlama sulama metodunda bile %20 iletim kayıpları bulunmaktadır. O zaman izin verilen su miktarı 200 t/da su, 160 t/da‘a düşmektedir. Bu izin verilen su miktarı hem çiftçinin hayat standardının azalmasına hem de ihtiyaç duyulan tarımsal üretimin karşılanması bakımından yeterli olamayacağı ortadır.

DSİ, bu miktarı belirlerken izlediği yöntem ve kabul ettiği verileri yeniden gözden geçirmelidir. Çünkü bitki su tüketimi, sulanan alan miktarı, bitki ekiliş oranı, kullanılan su miktarı, sulama metodu etkinliği, bitkinin yetişme dönemindeki yağış ve bu dönemdeki toprakta bulunan nem seviyesi, toprak su tutma kapasitesi verilerinde önemli tutarsızlıklar ortaya çıkmaktadır.

DSİ (Haziran 2012‘de hazırlamış olduğu bir sunuda), bölge için mevcut bitki ekiliş oranlarını buğday, mısır, şeker pancarı ve diğer bitkileri sırasıyla   %75.2, %2.1, %7.2 ve %15.2, sulanan toplam alanı ve tüketilen su miktarını da sırasıyla 1.870.000 ha ve 6.256 hm3 olduğunu iddia ederek ha‘a  3.346 m3 suyun yeterli olacağına kanaat getirip ve karar verdiği ifade edilmiştir.

Buradan bitki su tüketimi, sulanan alan, tüketilen su miktarı veya bitki ekiliş oranlarında büyük tutarsızlıkların olduğu anlaşılmaktadır. Saptanan bu veriler, uygulama ile %50‘ye varan farklılıklar göstermektedir.

İşte dikkat çekmek istediğim temel noktalardan biri de budur. Doğru planlama için mutlaka doğru veri kullanılmalıdır.

Hesaplamaları ve kabullenmeleri hangi meslek mensubu yaptı bilinmez ama bilinen gerçek elde edilen sonuçların muhakeme edilmediğidir. Ayrıca, DSİ, çıkardığı tüm yönetmeliklerde, Ziraat Mühendisliğine yer vermekten kaçınmıştır. Bunların birçoğu mahkemeler aracılığı ile bozulmuştur.  Ancak hala birçok yönetmelikte benzeri sıkıntılar bulunmaktadır. DSİ‘nin konuya mesleki taassupla yaklaştığı ortadadır. Mesleki taassubunu esas alan bir yaklaşım, adaletli, bilimsel ve doğru bir teşhis ve tedavi uygulamayacağı açıkça ortaya çıkmıştır.

YAS kullanımının kısıtlanmasının uygulamaya konulduğu varsayımı ile basit bir ekonomik değerlendirme yapalım. Çiftçinin, 100 da arazisi bulunsun ve buğday ekmeye karar versin. Bölge Çumra ve yağmurlama sulama metodu ile sulanma yapacaktır.  Kuyudan izin verilen su miktarı 200 t/da‘dır. Bu durumda, çiftçi arazisinin tamamına buğday dahi ekemeyecektir. Tamamını ekerse sadece bir kez su verebilir. Belki en iyimser koşullarda (o yıl yağış iyi olur, tarlasının su tutmuşluğu da iyidir) o zaman 160 mm suyu ikiye bölerek iki su verebilir. Her iki durumda da buğdaya verilmesi gereken suyun sadece yarısı verilmiş olacaktır. Ürün verimi de verdiği suya bağlı olarak elbette 400 kg/da‘dan 200 kg/da‘a düşecektir. Oysa tarlasının yarısını (50 da) ekerse en iyi durumda 400 t/da civarında verim alabilecektir.

Bunun dışında tahsis edile su miktarı ile 75 da‘ı nadasa bırakmak (ya da kıraç ekebilir) suretiyle sadece 25 da‘ına şeker pancarı ekebilir. Benzer şekilde bu su miktarı ile 83 da‘ı nadasa bırakmak şartıyla sadece 17 da‘ına yonca ekebilir. Bu yöntemle DSİ, yer altı su kaynaklarını korumak adına, doğrudan bitki ekiliş oranına ve tarımsal üretime, üstelik en önemli tarafına rağmen müdahale etmektedir. Bu uygulamanın kabul edilebilir veya savunulabilir bir yönü olmasa gerek.

Ekelim bakalım: 37 kW motor gücüne sahip dalgıç tip derin kuyu sulama pompaj tesisi yağmurlamasında özgül enerji tüketimi 0,79 kWh/m3‘tür. 50 da buğday için kuyudan tahsis edilen 200 m3/da suyu kullandı ve 158 kWh/da elektrik enerjisi tüketti. 0,25 TL/kWh elektrik enerjisi birim fiyatı kabul edildiğinde su enerjisi maliyeti 39,5 TL/da oldu. Maksimum 400 kg/da ürün elde etti ve buğdayını da 0,60 TL/kg fiyat ile sattı ve eline toplam 240 TL/da para geçti. Bu paranın,  sadece %16,5‘ini su parası verecektir. Bunun dışında ortalama olarak tohum ( 20 TL/da), P ve N gübreleri (25 TL/da) ve ilaç (5 TL/da) maliyetleri ile diğer mekanizasyon işlemlerinin [sadece yakıt enerjisi için pullukla sürüm (4 TL/da), ikilime ve ekim (4 TL/da), gübreleme ve ilaçlama (2 TL/da), biçerdöver hasadı (10 TL/da) taşıma (1,5 TL/da] maliyetleri toplamı 71,5 TL/da olmaktadır. Yaklaşık 39,5 TL/da da su maliyetini eklediğimizde toplam maliyet 111 TL/da (Biçerdöver hariç, diğer mekanizasyon işlemlerinde iş gücü giderleri dikkate alınmamıştır) olmaktadır. Bu değer maksimum getirinin %58‘ine karşılık gelmektedir. 50 da için çiftçinin yılda net getirisi maksimum 12.000 TL olup, aylık 1000 TL‘na karşılık gelmektedir.  Bu gelir düzeyi, sağlık sigortası dahil asgari ücrete eşdeğerdir. En az 150 bin TL tarımsal mekanizasyon yatırımı ile yılda 12.000 TL kazanmanın ne kadar karlı bir yatırım olup olmadığını tartışmaya gerek yoktur. Bu miktar, mekanizasyon araçlarının amortisman bedelini bile karşılayamaz niceliktedir. Eğer mekanizasyon işlemlerini müteahhide yaptıracak olursa, toplam maliyetin %50 daha fazla olabileceği unutulmamalıdır.

Bu uygulamada ısrarlı olunursa, asli işi su kaynaklarını geliştirmek olan DSİ, en kolay yol olan çiftçiyi asgari ücrete mahkûm etmiş olacaktır. Eğer hükümet tarafı da olaya müdahale etmezse, çiftçi, 2-1 mağlup olarak sahadan ayrılmak zorunda kalacaktır.

Ayrıca, DSİ, mevcut sulama sistemlerinin rehabilite edilmesini isterken, sistemlerin salt basınçlı sulamaya tahvil edilmesini öngördüğü anlaşılmaktadır. Oysa, sulama pompaj tesislerinde enerji etkinliğini iyileştirmek esas alınarak, rehabilite amaçlanmalıdır. DSİ suyu az kullandırmak, çiftçi suyu az enerji ile kullanmak derdindedir. Bu iki beklenti mutlaka optimize edilmeli ve uygun bir yol bulunmalıdır, bulunabilir. 

ÖNCELİKLİ ÖNERİ: Suyun yönetimi tek başına DSİ‘ne bırakılamayacak kadar önemlidir. DSİ‘ninde içinde bulunabileceği,  Ziraat Fakülteleri, İl Özel İdareler, Sulama Birlikleri, Sulama Kooperatifleri, GAP ve KOP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlıkları ve Su Yönetimi Genel Müdürlüğü gibi ilgili kurum ve kuruluşlardan,  Ziraat, Makine, İnşaat, Elektrik ve Jeoloji Mühendislikleri içerikli oluşturulacak teknik bir YÖNETİM‘in acilen yapılandırılması gerekmektedir.

Bütün bu olumsuzluk, karmaşıklık ve bilinmezliklere rağmen, su-sulama-enerji-yönetim sarmalındaki sorunu, devlet adına, toprak ve su kaynaklarını korumak adına, hükümet ve çiftçi ile beraber uygun bir çözümü bu mekanizma geliştirebilir. Doğru tedbirlerin alınması, devletin tarımsal üretim gereksiniminin karşılanması ve sulu tarım yapan çiftçilerin mağdur edilmemesi için doğru ve eşyanın tabiatına uygun bir yaklaşım gereklidir.

•1-       YAS ve YÜS su kaynaklarının geliştirilmesi,  uygun sulama metotları ve enerjinin kullanılması ve insan kaynaklarının eğitimini koordine etmek amacıyla, acilen bir teknik YÖNETİM ve denetim mekanizması geliştirilmelidir. Bu mekanizma, mesleki liyakati, bilimsel yaklaşımı ve kaynakları etkin kullanmayı ve tarafların görüşlerinin optimizasyonunu esas almalıdır.

•2-        Bunun için öncelikle mevcut durumun -kullanılabilir yer altı su miktarı, bölgelere göre bitki su tüketimi, birinci sınıf tarım arazisi- doğru tespit edilmesi gerekir. Ancak o zaman mevcut su kaynaklarımıza göre doğru bir tarımsal üretim planlaması yapılabilir.

•3-       Çiftçiler, hayat standartlarını yükseltmek, toprak, su, iş gücü ve ekonomik kaynaklarını daha etkin kullanmak amacıyla bir araya gelerek örgütlenmeliler,

•4-       Teknik yönetim, çiftçi birliklerinin kaynakları etkin kullanmasını planlamada, verimli bir üretim deseninin oluşturulmasında teknik ve eğitim desteği vermelidir.

•5-       Teknik yönetim, çiftçi birliklerinin verimli üretim potansiyelini, hükümete iletmek, hükümetin konu ile ilgili politikalar geliştirmesine yardımcı olmalıdır.

•6-        Hükümetler, verimli bir şekilde üretilebilecek, tarımsal ürünler için içerde ve dışarıda pazar bulmaya çalışmalıdır. Pazar bulunamayan üretim miktarı için, kaynakların israf edilmemesi için çiftçileri desteklemelidir.

•7-       Hükümet özellikle su kaynaklarını korumak adına az su tüketen ve stratejik önem taşıyan bitkilerin kazanç/masraf oranını yükseltecek destekler sağlamalıdır.

SONUÇLAR

  • Tarım, insan topluluklarının beslenme gereksinimlerini karşılayan vazgeçilmez bir üretim sektörüdür.
  • Tarımın özel kanunlarına uyulması gereklidir.
  • Tarım, su, enerji ve yönetim birbirinden ayrılamaz bir bütündür.
  • Sulama yeni bir teknik değildir. Unutmayalım, 12 bin yıldan beri bilinmekte ve kullanılmaktadır.
  • Suyu etkin kullanmanın yolları bellidir. Bu bileşenler üzerinde çalışılması yeterlidir.
  • Küresel ve ezber söylemler ile felaket senaryoları üzerine, tarım ve sulama politikaları geliştirilmemelidir.
  • Düzenlemelerde çiftçinin hayat standardı mutlaka dikkate alınmalıdır.
  • Uygulamalarda meslek taassubu değil bilakis meslek uygunluğu esas alınmalıdır.
  • Öncelik, elverişli koşullarda tarım yapmaya verilmelidir.
  • Toprakların su tutma kapasitesi iyileştirilmeli, uygun alanlarda "toprak işlemesiz tarım" uygulanmalıdır.
  • Stratejik ve aynı zamanda az su tüketen bitkilerin kazanç/masraf oranı yükseltilmelidir.
  • Yer üstü ve yer altı su kaynakları geliştirilmelidir.
  • Düşük enerjili ve düşük basınçlı sulama metotları kullanılmalıdır.
  • Su kaynakları, sulama ve enerji ile ilgili yönetim ve kontrol mekanizması kurulmalıdır.   
  • Sulama ve bitki deseni, doğru belirlenmiş su kaynaklarına göre planlanmalıdır. 
  • Sulama pompaj tesisleri ve sulama metotlarında enerji etkinliği yüksek tutulmalıdır.
  • Sulamada enerji maliyetleri düşürülmeli ve doğal enerji kaynakları ile desteklenmelidir.  
  • Olası sosyal, kültürel ve ekonomik sonuçlar doğurmadan, DSİ tarafından uygulanması düşünülen YAS kullanımını kısıtlayan yönetmelik geçici olarak ve acilen askıya alınmalıdır.
  • Yeni yönetmelik, kurulacak yeni mekanizma tarafından hazırlanmalıdır.

 

                                                                                           Prof. Dr. Sedat ÇALIŞIR

                                                                                             S. Ü. Ziraat Fakültesi

                                                                                             Tarım Makinaları Bölümü

                                                                                            Öğretim Üyesi

Okunma Sayısı: 1141
Fotoğraf Galerisi