ZMO TARIM KÖŞESİ-"TARIM POLİTİKALARININ YANSIMALARI"-ANADOLU MANŞET

ZMO TARIM KÖŞESİ-"TARIM POLİTİKALARININ YANSIMALARI"-ANADOLU MANŞET
KONYA
13.02.2013

ZMO Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyemiz Murat ASLAN, "Tarım, toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayan, geniş istihdam yaratan, sanayiye hammadde sağlayan, önemli ihracat ürünü yetiştiren ve ülkeye döviz getiren, milli ekonominin temel sektörlerinin en başında gelmektedir" dedi.

 

Bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi, bunların kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, bu ürünlerin uygun koşullarda muhafazası, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanmasını ele alan bilim dalı olarak ifade edilen tarım, gıda maddelerinin hammaddesi olması sebebiyle canlı yaşamının sürdürülmesi için mutlak gerekli olan bir sektördür. Canlı yaşamının başladığı günden bu güne kadar zaman içinde değişen unsurlar içersede, tarımsal üretim yaşamın odak noktasındadır. Önceleri yalnızca toplayıcılık ve avcılık unsurlarından oluşan tarımsal üretim biçimi, günümüz dünyasında ön araştırmalarının laboratuvar ortamlarında gerçekleştirildiği ve artan canlı nüfus oranları da dikkate alındığında mutlak suretle planlanması gereken bir sektör olmuştur.Bu anlamda tarım, toplumun temel ihtiyaçlarını karşılayan, geniş istihdam yaratan, sanayiye hammadde sağlayan, önemli ihracat ürünü yetiştiren ve ülkeye döviz getiren, milli ekonominin temel sektörlerinin en başında gelmektedir. Bu yönüyle ele alındığında, özellikle gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda tarım, hala kalkınmanın ana sektörü görevini yapmaktadır. Tarım, ülkemiz için yalnızca ekonomik açıdan değil aynı zamanda ülke nüfusunun %25‘ini istihdam etmesiyle sosyal açıdan da hala ana sektör durumunu korumaktadır.Ülkemiz tarımsal üretim potansiyeli açısından, toprak ve iklim unsurlarının elverişliliğiyle dünyada nadir görülen birçok tarım ürününün yetiştirilebildiği bir coğrafi yelpazededir. Her bir coğrafi bölgesinde kolayca farklı çeşitte ürünler yetiştirilebilme özelliğine sahiptir. Bu özelliği dikkate alınarak uygulanacak tutarlı politikalarla birçok üründe dünya piyasasında söz sahibi olmamız gibi bir avantajıda beraberinde getirecektir. Ancak küreselleşme olarak ifade edilen ve dünyada hiçbir ülkenin hiçbir konuda tek başına karar veremeyecek bir perspektifte çizilmeye çalışılan yenidünya düzeni birçok gelişmekte olan ülkeyi etkilediği gibi ülkemizide bu anlamda etkilemeye başlamıştır. Günümüz dünyasında özellikle 1980‘li yıllar sonrası merkez ülkelerden başlayarak dünyaya yayılan ekonomik, kültürel yaşam ve devlet yönetişim alanındaki kamu yönetimi işletmecilik modeli yeni bir yönetim anlayışı konusunda birçok sektörde değişimleri getirmiştir. Tarım sektörü adına devlet destekli üretim anlayışı yerine, iç ve dış piyasaya açık, serbest rekabet şartlarının oluşturulmaya çalışıldığı, devlet müdahalesinin olmadığı bir sektör dizayn edilmesi öngörülmüştür.

Ülkemiz adına bu yaklaşımın en bariz örnekliliği 1980 yılında alınan ve yakın tarihimize 24 Ocak kararları olarak geçen hükümlerde görmek mümkündür. O gün alınan kararların ve uygulamaların en göze çarpanları;

%32,7 oranında devalüasyon yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidilmesi,

Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınması, KİT ‘deki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırılması,

Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonların kaldırılması,

Dış ticaretin serbestleştirilmesi, yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmesi, kar transferlerine kolaylık sağlanması,

Yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinin desteklenmesi,

İthalatın kademeli olarak libere edilmesi, ihracat, vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemi ile teşvik edilmesidir.Tarım sektörümüz adına devlet desteğinin her geçen gün azalacağının habercisi niteliğindeki bu kararlar 2000‘li yıllar sonrasında da özellikle tarımsal KİT‘lerin özelleştirilmesi şeklinde kendini göstermiştir. Şu an itibariyle son yaşanan et krizi dolayısıyla tekrardan devlet destekli faaliyete geçen Et Balık Kurumu ve özelleştirilmekten şimdilik vazgeçilen Şeker Fabrikaları dışında hemen hemen hiçbir özelleştirilmeyen tarımsal KİT kalmamıştır. Bu anlamda ülkemizde uygulanan tarım politikasının İMF-Dünya Bankası ve Avrupa Birliği ile ilintili bir mecrada ilerlediğini söyleyebiliriz. Burada sorulması gereken soru," Bu ortaklığın ülkemiz tarımına neler kazandırıp, neler kaybettirdiği?"dir. Konuya öncelikli olarak makroekonomik göstergeler üzerinden tarımsal ürünlerin dış ticareti açısından incelediğimizde ise;

Uluslararası Standart Sanayi Sınıflamasına (ISIC, Rev.3) göre 2001 yılında ihracat 2.006, ithalat 1.410 olup denge 596  (Milyon $) iken, 2011 yılında ihracat 4.736, ithalat 8.199 olup denge -3.436 (Milyon $) olarak gerçekleşmektedir. ((*) Ocak - Kasım dönemiKaynak: TÜİK)

Yukarıdaki veriden de anlaşıldığı üzere Türkiye bazı yıllar azalan ölçüde gerçekleşse de genel anlamda daha fazla tarımsal ürün ithal eder hale gelmiştir. Özelliklede 2010-2011 yıllarında gerçekleştirilen canlı hayvan ve kırmızı et ithalatı, aradaki dengeyi negatif yönde etkilemiştir.

2010 yılından 2011 Eylül ayı sonuna kadar ülkemize 1.156.879 baş kasaplık ve 242.277 baş besilik koyun, 262.589 baş kasaplık ve 334.426 baş besilik sığır ithalatı gerçekleştirilmiştir. AB ülkelerinden ise 155.890 ton sığır eti (karkas) ithalatı yapılmıştır. 2011 yılı Kurban Bayramı için Trakya Bölgesi‘ne 305.559 baş koyun ve 19.987 baş kurbanlık sığır ithal edilmiştir.

Oluşturulan yeni tarım politikalarına iktisadi bakış açısından yaklaşımı dışında,  tarımsal üretim gerçekleştirilen tarım arazileri ve çiftçilikle geçimini sağlayan insanımızın oranı açısından bakılması belki konuyu daha anlaşılır kılacaktır. Tarım arazileri açısından ülkemizde işlenen tarım arazileri son on yılda 2,5 milyon hektar alan daha azalmıştır. Bu miktar ortalama olarak BaşkentAnkara‘nın yüzölçümüne eşit durumdadır.

Tarım Alanlarındaki değişim TÜİK verilerine göre 2001 yılında 26.350.000 ha. İken, 2010 yılında 24.415.000 ha. Kadar gerilemiştir.

Bu süreçte tarım sektöründe ki artan maliyetler göz önüne alındığında, kırsal kesimden kentlere göç kaçınılmaz olmaktadır. Buda tarım sektörünün istihdamdaki payının düşmesine sebep olmaktadır.

Tarımın İstihdamdaki Payı

Yıllar

Toplam

(Bin kişi)

Tarım

(Bin kişi)

Toplam İstihdamdaki Payları (%)

Tarım

Sanayi

Hizmetler

2001

21.524

8.089

37,6

17,5

44,9

2002

21.354

7.458

34,9

18,5

46,6

2003

21.147

7.165

33,9

18,2

47,9

2004

19.632

5.713

29,1

20,0

50,9

2005

20.067

5.154

25,7

20,8

53,5

2006

20.423

4.907

24,0

20,9

55,1

2007

20.738

4.867

23,5

20,8

55,7

2008

21.194

5.016

23,7

20,9

55,4

2009

21.277

5.254

24,7

19,4

55,9

2010

22.594

5.683

25,2

19,9

55,0

2011*

24.749

6.475

26,2

19,0

54,8

                                                                      Kaynak: TÜİK

2001 yılında istihdamda %37,6 olan tarım kesimin payı, 2011 yılında % 26,2 ‘ye düşmüştür.

Ülkemiz nüfus artış oranı ve istihdama yeni katılan kişilerde göz önüne alındığında, tarımdan kopanların diğer sektörlerde iş bulduğunu ifade etmek bu tabloluya göre çokta mümkün görülmemektedir.

Başta da ifade edildiği gibi merkez ülkelerden çevre ülkelere yaygınlaştırılmaya çalışılan yeni iktisadi politikalar, ülkemiz gerçekliğinde tarım sektörümüzü olumsuz etkilemiştir. 18.04.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5488 sayılı Tarım Kanunu üreticilere yapılacak yardım miktarını ile ilgili şu hükümler içermektedir. Kanunun konuya ilişkin 21.maddesinde ‘‘ Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak, gayrisafi millî hasılanın yüzde birinden az olamaz. ‘‘denilmektedir. Oysa 2001-2011 yılları incelendiğinde bu oran, kanunun yürürlüğe girdiği yıl ve sonrası da dâhil olmak üzere hiçbir zaman %1 olmamıştır.

Sonuç olarak tarım sektörümüz adına yapılması gereken,birçok unsurun olduğu ortadadır.Öncelikle,tarım sektörümüze ait milli politikalar oluşturulması bunun ilk adımı sayılabilir. Ziraat Mühendisliği Mesleği ve meslektaşlarımız adına söylenmesi gereken bir unsur varsa; Ülkemiz Ziraat fakültelerinde dört yıllık eğitim gören ve onun sonrasında da edindikleri mesleki tecrübelerle her türlü yeniliği Türk tarımına kazandıracak olan Ziraat Mühendislerinin, oluşturulacak politikalarla çiftçiyle daha kolay buluşmasını sağlamakta hiç şüphesiz gecikmeksizin yapılması gereken bir unsurdur. Bu anlamda, Konya‘da gerçekleştirilen 3. Ziraat Bayileri Zirvesinde alınan kararların kamuoyu tarafından paylaşılıp, çözümler bulunmasında büyük yararlar sağlanacaktır.

 

                                                                                                  Murat ASLAN

                                                                             Ziraat Mühendisleri Odası Genel Merkezi

                                                                                               Yönetim Kurulu Üyesi

Okunma Sayısı: 480
Fotoğraf Galerisi